Pekin ve Tahran’ın 25
yıllık yol haritası
İran uzmanı Cemalettin Tasken "İran’dan petrol alımının devam
ettirilmesi Çinlilere uzun vadeli ekonomik ve siyasi çıkar sağlamanın da
ötesinde bölgedeki kalıcı etkisini perçinleyecek" değerlendirmesinde
bulunuyor.
İran ve Çin arasında 27 Mart 2021 tarihinde Kapsamlı İşbirliği Anlaşması
imzalandı. Bu anlaşmanın hazırlıkları geçtiğimiz yılın Temmuz ayından beri konuşuluyordu
ve dönem dönem hem İran ulusal basınında hem de uluslararası basında yer
almıştı.
Uzun süredir devam eden müzakerelerin sonucunda anlaşmanın hazırlıkları
bitirildi. Anlaşmaya dair Fars basınında yer alan haberlere göre Çin,
önümüzdeki 25 yıllık dönemde İran’a tam 400 milyar dolarlık yatırım
gerçekleştirecek. Anlaşmanın detayları önümüzdeki süreçte daha da netleşecektir
ancak, anlaşma ticaret, ekonomi, politika, kültür ve güvenlik alanlarını
kapsıyor.
İran Ulaştırma Teşkilatı tarafından uzun süredir konuşulan Yüksek Hızlı
Tren hattı inşasından tutun da otoyollara, serbest ticaret bölgelerinin
kurulmasından limanlara, haberleşemeden siber alana yayılan bir iş birliğinden
söz ediliyor. Bu anlaşma ayrıca 5G altyapısının kurulmasından altyapı ve teknolojisi
Çin’e ait olan ve coğrafi konumlama hizmeti sunan bir serverın kurulumu ve
yaygınlaştırılması gibi ortak girişimleri barındırıyor. Hatta ABD’nin İran’a
yönelik yaptırımlarını baypas etmek amacıyla Çin ve İran arasında ortak bir
kripto para konusunda bazı adımların atılabileceğine dair iddialar da mevcut.
Öncelikle anlaşmaya ve gün geçtikçe netleşen detaylarını dünya gündemine
taşıyan hususlara dikkat çekmekte fayda var. Çin-ABD ve İran-ABD arasındaki
ilişkilerin seyri bu anlaşmayı daha da dikkat çekici hale getiriyor. ABD
başkanı Joe Biden’ın göreve geldiği 20 Ocak’tan bu yana verilen olumlu
sinyallerle birlikte İran’la olası bir yumuşama dönemine girildiği
söylenebilir.
P5+1 grubunun üyelerinden biri olan Çin ise tam da bu esnada ABD’nin
ekonomik yaptırımlarından bunalmış ve giderek yalnızlaşan İran’la, Kapsamlı
İşbirliği Anlaşması adında ortak bir mutabakat metni imzaladı. İran tarafı ise
bu anlaşmayla gerek ekonomik açıdan elini rahatlatmak gerekse jeopolitik
konumuyla Çin’in “yol ve kuşak” projesinin bir parçası haline gelme fırsatını
elde etmiş durumda. Bu durum, -nükleer anlaşma ihtimalini dikkate alarak- P5+1
grubundan Çin ve Rusya’yı her zamankinden daha güçlü bir şekilde yanına almış
olan Tahran’a, masada daha etkili olma fırsatını sunacaktır.
Tahran’ın Pekin’den alacağı destek, karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan bir
motivasyondan besleniyor. Zira Çin, petrol ve doğal gaz ihtiyacının %75’ini
ithal eden bir ülke ve bu ihtiyacı giderek artmakta. Böylelikle gelecekte
karşılaşacağı tedarik sorunlarını bu anlaşmayla aşmayı umut ediyor. Nitekim
siyasi, ekonomik gelişmeler, korona gibi öngörülmeyen sebeplerle dalgalanan
fiyatlar ve karşılaşılan tedarik zorluklarını aşmak, Çin gibi sürdürebilir
büyümeyi amaç edinen ülkeler için gerekli. Üstelik olası anlaşmanın petrol
fiyatlarının kaygan bir zeminde seyrettiği ve talep rekabetinin arttığı bir
dönemde imzalanacak olması Çin için büyük avantaj.
Söz konusu anlaşma, Çin’in uzun vadeli politikalarını hayata geçirmesi
açısından da dikkate değer. Nitekim gelinen aşama Çin’in, “Bir Kuşak, Bir Yol”
projesiyle alakalı adımların önemli bir ayağını oluşturacak mahiyette. Çin’in
üzerinde titizlikle çalıştığı bu proje, kendisine yakın veya uzak
coğrafyalardaki 55 ülkede yüz milyarlarca dolarlık yatırımlar yapma imkanını
sunuyor. Çin’in geliştirdiği ekonomik politikalar, ticari ilişkiler yürüttüğü
bölgelere -inşa ettiği ulaşım ağlarıyla- daha güçlü biçimde bağlanma niyetini
ortaya koyuyor. Pekin’in bu açılımı iki ekonomik motivasyon üzerine bina
edilmiş vaziyette.
Bunlardan ilki, dünyayla yaptığı ticarette önemli bir kâr elde eden Çin’in
biriktirdiği sermaye için özellikle ham madde ve inşaat sektörlerindeki üretim
fazlasını da emecek kârlı yatırım alanlarına ihtiyaç duyması. Çin’in bu
yaklaşımı kapitalizmin güç ve zenginliği merkez ve çevre coğrafyalar arasındaki
ilişkiler ağıyla canlı tutmasına iyi bir örnek. İran’la imzalanan anlaşma
Pekin’in yakın çevresini ekonomik bakımdan kendisine eklemleyecek önemli bir
dönüşüm sürecini başlatması açısından dikkate değer. Bunun için Pekin’in
ihtiyacı olan şey, İran’ın sahip olduğu ekonomik potansiyel ve o ülkenin gerek
içinde bulunduğu gerekse komşularıyla yaşadığı gerilimli siyaset. Ülkeleri
meşgul eden siyasi atmosfer, Pekin için yeni fırsatlar getirmesi demek.
Nitekim Amerika’nın İran’a yönelik ekonomik ve siyasi baskısı, Çin için
yeni bir iktisadi ve politik manevra alanı. Bu durum ABD’deki karar alıcıları
da endişelendiren bir gelişme olarak varlığını devam ettiriyor. Bilindiği
üzere, 2017 yılında Çin günde 8 milyon 400 bin varil petrol ithalatıyla
Amerika’nın önüne geçti ve dünyadaki en büyük petrol ithalatçısı ülke
konumunda. Çin’in ekonomik büyümesi dikkate alınarak yaklaşık 40 milyon tonluk
petrol ithalatını 2020 itibariyle 200 milyon tonun üzerine çıkardığını belirtmek
gerek. Bu yüzden de Çin’le petrol ihracatı pazarını koruyabilecek olan
ülkelerin çok yakın bir gelecekte büyük bir dönüşüm geçirmesi kuvvetle
muhtemel.
KAPSAMLI İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI VE İRAN
Dünyadaki önemli petrol ihracatçılarından biri olan İran ise, Çin’e günlük
740 bin varil petrol ihraç ediyor. Bu açıdan Çin, İran’ın en büyük petrol
alıcısı sayılıyor. Bugüne kadarki Amerikan yönetimlerinin, İran ve Çin
arasındaki petrol ticaretinin azaltılması veya durdurulması konusundaki
uyarıları Çin’in izlediği dengeli bir siyasetle bertaraf edilmiş vaziyette.
ABD’li siyasetçiler, İran’dan petrol alan diğer ülkeleri, Tahran’la petrol
ticaretini kesmeleri veya azaltmaları konusunda ikna etse de Çin konusunda
başarılı olamadı. ABD ve Cin arasındaki temaslar sonucu Pekin, yalnızca
İran’dan petrol alımını arttırmamayı kabul etti.
Söz konusu anlaşmanın İran’a bakan müspet yönleri dikkate değer. Çin-İran
arasında imzalanan bu tür anlaşmalar İran’ın Batı baskısına direnme
kapasitesini arttırması açısından önemli. Hatırlanacağı üzere iki ülke arasında
2016 yılında savunma ve askeri iş birliği anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşma
neticesinde Çin, İran’a sadece küçük çaplı SİHA’lar değil taktik balistik ve
gemi savar füze sistemleri, kısa menzilli füzeler, İHA teknolojileri ve bunun
alt yapısını tedarik etmişti. İran’ın bu alanda kapasitesini geliştirmesi demek
kendi savunma ve saldırı sistemlerini güçlendirmesinin yanı sıra Lübnan, Suriye
ve Yemen’de; kendi deyimiyle Şii hilalini etkin kılmak istediği “direniş
ekseni”nde de kendini hissettirmesi anlamına geliyor.
ABD’nin baskıları, Çin’i büyük oranda etkilememiş görünse de İran için aynı
durum söz konusu değil. Çin’in yaklaşık 40 milyon tonluk petrol ithalatındaki
payıyla Tahran, uluslararası yaptırımlar ve Amerika’nın tek taraflı adımları
sebebiyle ciddi ekonomik daralma yaşadı, yaşamaya da devam ediyor. Ancak
unutulmamalı ki bu günkü şartlarda ticari ilişkiyi korumak, ikili arasında
sağlanabilecek olan kalıcı ve istikrarlı anlaşmalarla mümkün.
Çin, bundan sonraki süreçte İran’ın petrol ihracatındaki payını arttırarak
Tahran’ı önemli bir alternatif haline getirecektir. Suudi Arabistan ve Rusya
gibi diğer petrol üreticisi ülkelerin Çin’e petrol satma isteğine rağmen Pekin
yönetimi Tahran’la petrol işi yapmanın nasıl bir etki yaratacağının farkında.
Zira bilindiği üzere İran, İpek Yolu güzergâhında konumlanmış vaziyette. Çin’in
ajandasında uzak ve yakın komşularıyla hayata geçirmeye çalıştığı uzun vadeli
planlar mevcut. Bunun için en etkili ve verimli yol Orta Asya ve Orta Doğu ülkeleriyle
iş birliği yapmaktan geçiyor. Bu projenin gerçekleşmesi ile Çin mallarının
İran’dan geçerek Batı Asya ve Kuzey Afrika pazarlarına ulaştırılması, çok uzun
ve tehlikeli olan Malakka Boğazı güzergâhından geçme zorunluluğunu ortadan
kaldırıyor. Bu hedefe ulaşmak için önemli bir halka olan İran’ın korunması ve
desteklenmesi, Çin açısından İran’la uzun soluklu bir anlaşma ile mümkün.
Öte yandan başta Batılı şirketler olmak üzere yabancı şirketlerin
Amerika’nın ekonomik cezalandırmalarından korktukları için İran’ı terk
ettikleri bir ortamda İran’la ekonomik bağların mevcudiyeti ve İran petrolünün
satışına yönelik tehdit politikasına karşı koyma, Çin devlet firmaları ve özel
sektörü için bir fırsat oluşturuyor. Çin şirketleri Tahran’daki siyasi aklın
Batı karşıtlığını fırsata çevirerek İran’da büyük yatırımlar yapabilirler. Çin
bir taraftan İran gibi ülkelerle önemli ticari anlaşmalar yaparken diğer
taraftan ABD ile de dengeli bir politika izliyor. İran’a yönelik Batı
baskısının farkında olan Çin, İran’daki ticari faaliyetlerini Yuan ile ticaret
yapan şirketler veya Amerika ile mali ilişkisi bulunmayan kuruluşlar aracılığı
ile gerçekleştirmeyi tercih ediyor.
Çin’in bu önlenemeyen dengeli yükselişi ABD’deki politikacılar tarafından
da yakından takip ediliyor. Çin’in pozitif seyirde devam eden siyasetini
etkileyecek negatif gelişmeler de mevcut elbette. İki küresel güç arasındaki
ticari savaş, Çin mallarının ABD piyasasındaki varlığının azaltılması, Tayvan
meselesi ve ABD’nin Çin’e karşı Asyalı bir rakip olan Hindistan’ı öne
çıkarması, Çin’in gittikçe artan ekonomik gücünü olumsuz etkileyecek
politikalar. Bu çerçevede, petrol dışı ekonomik ilişkileri azaltmak hedefiyle
Çinlileri İran’dan petrol alımını kesmeye ikna etmenin yanı sıra Çinli
şirketlerin İran pazarlarında artan nüfuzunu önlemek de Washington’un öngördüğü
hedefler arasında.
Bu öngörünün farkında olan Pekin, ABD ile gerilimli olan İran, Irak ve
Venezuela gibi ülkelerdeki ticari faaliyetlerini çeşitlendirmeye dayalı bir
politika takip etmekte.
Beyaz Saray, ABD’li ve Batılı birçok yatırımcının Iran pazarından mahrum
olduğu bir dönemde Çinlilerin bu durumdan kendilerine çıkar sağlamasından
endişe duyuyor. Pekin’in elde ettiği bu fırsatı tersine çevirmek, Tahran ile
Pekin arasındaki petrol ticaretinin bozulmasıyla mümkün. Ancak 27 Mart
tarihinde İran’la varılan anlaşmayla birlikte Çinli siyasiler, İran’la petrol
ilişkisinin, gelecekte İran pazarlarına yapılacak yatırımlara olan etkisini
ispat etmiş vaziyette. Bu yüzden de Amerika’nın baskılarına karşı dengeli bir
duruş benimsemeye devam edecekler. Ayrıca ABD’nin tüm baskılarına rağmen
Pekin’in İran’dan petrol alımını kesme konusunda dirençli çıkması, Çin’in
küresel politika terazisindeki etki gücünü yansıtması açısından önemli.
Nihayetinde Çinliler, ekonomik, politik ve ticari güçleriyle uluslararası
ilişkilerin mahiyetini değiştirebileceklerini göstermek için ellerine geçecek
her fırsatı değerlendirecek bir kapasiteye sahipler. Kuşkusuz Çin’in sahip
olduğu bu etki, kendi içindeki baskıcı anlayışı devam ettirmekle birlikte başka
ülkelerle gelecekteki ekonomik ilişkilerinde gerekli etkiyi yapacak seviyede.
Dolayısıyla İran’dan petrol alımının devam ettirilmesi, Çinlilere uzun vadeli
ekonomik ve siyasi çıkar sağlamanın da ötesinde bölgedeki kalıcı etkisini
perçinleyecek.
KARAR -18 Nisan 2021
No comments:
Post a Comment