Rusya ve Türkiye sanki müttefiklermiş
gibi İdlib’de ortak devriye bile çıkartıyorlar; ama aslında birbirine
düşman tarafları destekliyorlar.
YDH- Aşağıdaki yazı,
Rusya’nın önde gelen askeri-savunma blogu Voennoe
obozrenie'de (Военное обозрение) İlya Polonskiy imzasıyla yayınlandı. 11
Haziran’da yayınlanan yazıyı Hazal Yalın, YDH için çevirdi.
***
Suriye’nin kuzeybatısında askeri
hareketlilik devam ediyor. Üstelik gitgide sertleşiyor. Sona yaklaştığını
söylemek de mümkün değil. İdlib vilayeti, sadece Suriye hükümeti ile
muhalefetin, Kürt direnişi ile Suriye topraklarında ona karşı koyan Türk
ordusunun değil; Suriye’deki iç savaşta çok önemli rol oynayan Rusya ve
Türkiye’nin de çıkarlarının kesişme yeri haline geldi.
İdlib vilayetinde kim, kiminle
savaşıyor?
Bir Suriye vilayetinde devam etmekte
olan çatışmanın detaylı bir analizine girişmeden önce, İdlib vilayetinin
neyi temsil ettiğini kısaca anlatmak gerek. Suriye’nin kuzeybatısında
bulunan İdlib vilayeti, kuzeydoğudan Halep, güneyden Hama, batıdan da Lazkiye
vilayetleriyle sınır. İdlib’in kuzeyi ise Suriye-Türkiye sınırı.
İç savaşın başına kadar İdlib’de
yaklaşık 1.5 milyon insan yaşıyordu. Vilayetin idari merkezi olan ve aynı
ismi taşıyan şehrin nüfusu ise yaklaşık 165 bin idi. Bütün Suriye’de olduğu
gibi İdlib vilayetinde de etnik anlamda çok renkli bir nüfus bulunuyordu.
Sünni Araplardan başka Suriye Türkmenleri, Hıristiyan Araplar ve Kürtler de
nüfusun önemli parçalarıydılar.
Daha önce de etnisiteler ve dini
gruplar arasında çelişkiler eksik olmuyordu; ama iç savaşın başı,
Suriye’nin başka vilayetlerinde olduğu gibi İdlib’de de bu çelişkileri
akkor haline getirdi ve asırlardır yan yana yaşayan haklar, birlikte
yaşamaya değil, ölümüne dövüşmeye hazır, gözü dönmüş düşmanlar olup
çıktılar.
İç savaşın ilk yıllarında İdlib
vilayetine Suriye’nin, şartların daha ağır olduğu diğer vilayetlerinden çok
sayıda mülteci geldi.
Binlerce mülteci İdlib’e yerleşti;
bunlardan kimisi komşu Türkiye’ye geçmeyi de başardı. Şimdi, Suriye
hükümetinin Rus ordusunun yardımıyla Hama ve Deyr ez-Zor vilayetlerinde
durumu normalleştirmeyi başarmasının hemen arkasından, 40 bin ila 80 bin
mülteci İdlib’den ayrılıp kendi vilayetlerindeki evlerine dönmek arzusunu
açıkça ortaya koydular.
Türkiye sınırına yakınlığı ve Türkmen
nüfusunun varlığı, Ankara’nın İdlib’e yönelik ilgisini de tayin etti.
Türkiye’de, yasadışı PKK ile yakın ilişki içinde bulunan Suriye Kürtlerinin
güçlenmesinden panik derecesinde korkuluyor.
Bu nedenle Türkiye hükümeti,
Suriye’deki askeri operasyonunu, öncelikle, Türkiye Kürdistan’ındaki
ayrılıkçı eğilimlerin yayılmasıyla mücadelenin bir parçası olarak
görüyor.
Türkiye İdlib vilayetinde öncelikle
soydaşları Türkmen nüfusunu destekliyor; ancak bunların sayısının az
olmasını dikkate alarak Arap-Sünni nüfusa dayanmayı da hedefliyor.
İdlib’de Suriye hükümetine karşı
faaliyet gösteren grupların büyük kısmı, Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne
dahil.
Bu cephe Türkiye tarafından finanse
ediliyor ve silahlandırılıyor, zaten Türkiye hükümeti de İdlib’e silah
sevkıyatını gizlemiyor. Bunu herkes biliyor; Suriyeli isyancılara giden
silah yüklü otomobiller Türkiye-İdlib sınırını devamlı ve düzenli olarak
geçiyorlar.
İdlib’de Ulusal Kurtuluş Cephesi’nden
başka Heyet-i Tahrir el-Şam da faaliyet gösteriyor. Rusya’da yasak olan
Nusra Cephesi’nin bir tür reenkarnasyonu.
Nusra ise, el-Kaide’nin örgüt
yapısıyla çok sıkı ilişki içinde. İdlib’de Türkistan İslam Partisi
militanları da savaşıyor. Bu partiyi Uygur milliyetinden Çinli Müslümanlar
tamamlıyorlar.
Türkiye her zaman Türklerin ve
Uygurların hamisi rolünü oynuyor; bu nedenle onların da Doğu Türkistan’daki
vatanlarından bu kadar uzakta, bir Suriye vilayetinde ortaya çıkmalarında
şaşılacak bir şey yok.
Sırası gelmişken ekleyelim: Türkiye,
Ulusal Kurtuluş Cephesi militanlarına sadece silah ve para yardımında
bulunmuyor. Hiç de azımsanmayacak istihbarat verilerini de yardım olarak
sunuyor.
Dahası, Rusya ve Suriye’nin askeri
hareket ve planlarından militanları haberdar eden de bizatihi Türk askeri
istihbaratı. Böyle bir istihbarat desteği olmasa militan grupları ne kadar
iyi silahlanmış olurlarsa olsunlar başarı gösteremezlerdi.
Türkiye hükümeti, Arap-Sünni gruplara
da Suriye’deki Kürtlere ve hükümet yanlısı güçlere karşı başlıca denge
unsuru gözüyle bakıyor. İdlib’de faaliyet gösteren bu sayısız gruplara
desteğini kesmek bir tarafa zayıflatmaya bile niyetli değil.
Bu arada Suriye Arap Ordusu, Rusya’nın
hava ve uzay kuvvetleriyle Rusya özel kuvvetlerinin desteğiyle, İdlib
vilayetinde teröristlere karşı eylemde.
Böylece tuhaf bir durum ortaya
çıkıyor: Rusya ve Türkiye sanki müttefiklermiş gibi İdlib’de ortak devriye
bile çıkartıyorlar; ama aslında birbirine düşman tarafları
destekliyorlar.
Türk silahlarından Suriye ve Rusya
askerlerine ateş açılıyor, Rusya uçakları ise Türkiye ile bağlantılı
terörist grupların pozisyonlarını bombalıyor.
Erdoğan, kendi oyununu oynuyor. Onun
ilgilendiği tek şey, Türkiye’nin bölgedeki pozisyonunu tahkim ve Kürt
silahlı grupları nötralize etmek.
Rusya ile dostluğu temin etmesini ise sadece
dikkat dağıtıcı bir manevra olarak kabul etmek gerek; zira Türkiye’nin ve
Rusya’nın Ortadoğu’daki çıkarları son derece farklı.
Öte yandan Türkiye, başlıca askeri ve
siyasi müttefiki Amerika Birleşik Devletleri’nden çok uzağa düşmüş
durumda.
Ankara’dakiler Washington’u, Kürtlere
açık ve gayet hissedilir desteğinden ötürü affedemiyorlar.
Suriye’deki (Türkiye’de PKK’nın kolu
sayılan) YPG kuvvetleri fiilen Amerikan ordusunun doğrudan desteğiyle
silahlandırılmış ve modernize edilmiş durumda. Bugün ABD’nin bölgedeki
başlıca “küçük ortakları” Türkler değil, Kürtler.
Rusya-Türkiye ilişkilerini ne
bekliyor?
Doğal olarak, Türklerin Suriye’deki
terörist gruplara olan desteği, Rusya’yı çok öfkelendiriyor.
Türklerin Rusya uçağını düşürdüğünü,
Türk ordusunun Suriye’deki hükümet kuvvetlerine karşı savaşan isyancılara
silah gönderdiğini hatırlamak mümkün.
Bu nedenle dünya medyasında da,
Türkiye eğer İdlib’de savaşan teröristlere destekten vazgeçmezse, Rusya’nın
da ABD gibi Kürt YPG ile işbirliğine girişeceğine dair haberler yayılıyor.
Prensip olarak eğer böyle bir şey
meydana gelirse aslında her şey kendi mecrasına döner. Sovyetler Birliği,
Türkiye’deki Kürt direnişine çok ciddi yardımlarda bulunmuştu.
Rusya’da 1990’lı yıllarda kalabalık
bir Kürt diasporası ortaya çıkmıştı ve bunların temsilcileri de PKK ile
ilişkilerini gizlemiyorlardı.
Yani Moskova için Kürt direnişiyle
ilişkiler tamamen doğal. Öte yandan SSCB ve Rusya, Türkiye’deki Kürtleri
desteklerken asla Suriye’dekilere destek sunmamışlardı; zira bu dost
devletin toprak bütünlüğünün parçalanmasından hiçbir menfaatleri yoktu.
Öte yandan uzmanlar, Rusya’nın mevcut
durumda ciddi bir şekilde Suriye Kürtlerinden yana tavır alma
kapasitesinden şüpheliler.
Rusyalı doğubilimci Oleg Guşçin,
“Svobodnaya Pressa” ile yaptığı mülakatta, Rusya’nın Ankara ile ilişkilerin
düzelmesine değer verdiğinin altını çiziyor; Guşçin’e göre Ankara’yı
Kürtleri destekleyeceğini söyleyerek tehdit etmek, Türk hükümeti için büyük
bir hakaret anlamına gelecek ve Rusya’yı Suriye topraklarında Türkiye ile
savaşın eşiğine getirecektir. Moskova’dakiler buna girişmeyeceklerdir.
Ancak buna rağmen Türkler de İdlib
sorununu düzeltebilecek durumda değiller. Bunun da kendince sebepleri var.
-
Birincisi Ankara uzun yıllardır
kendisini Beşar Esad’a muhalif olan Suriyeli sünnilerin savunucusu olarak
ortaya koydu.
Eğer Türk ordusu şimdi İdlib’de
sünnilere karşı savaşmaya başlarsa, eski müttefikleri bunu anlamayacaktır.
-
İkincisi, Türkiye kendi personelini
riske atmayacaktır.
Şuna da dikkat çekmek gerek: Eğer
Türkiye, Suriyeli cihatçı gruplarla savaşa girişirse, fiilen azılı
düşmanlarının, yani Kürt direnişinin ve Beşar Esad’ın hükümet kuvvetlerinin
tarafında yer almış olacaktır.
Bu yüzden Oleg Guşçin de İdlib’deki
çatışmaların çözümünü sadece Suriye Arap Ordusu’nun bu vilayetteki
teröristleri kendi başına yok etme imkânının sağlanmasında görüyor.
Rusya ve Türkiye, 2018 eylül ayında,
İdlib’de 20 kilometre genişliğinde bir silahtan arındırılmış bölge
kurulmasında anlaşmışlardı.
Bu sayede Suriye ordusunun isyancı
pozisyonlarına güçlü saldırıları önlenmiş oldu; bu da isyancıların Şam’a
sadık birliklerle silahlı çatışmaya girişmekten kaçınmalarına ve askeri
potansiyellerini “vakti gelene kadar” korumalarına olanak sağladı.
Böyle bir bölge kurulması, Türkiye’nin
ciddi bir taviziydi, ama bugün, yaklaşık bir buçuk yıl geçmişken, bu
kararın hiçbir şeyi değiştirmediğini görüyoruz. İsyancılar ve cihatçılar
İdlib vilayetindeki yerleşim yerlerini kontrol etmeye ve Suriye merkezi
hükümeti için “gırtlağındaki kemik” olarak kalmaya devam ediyorlar.
Suriye hükümet kuvvetlerinin
teröristleri yok etme sorununu Rusya ve İran’dan gelecek sınırlı bir
yardımla kendi başına çözmesine izin verilirse, hiç de kötü olmayan
Rusya-Türkiye ilişkileri de korunur.
O zaman Türkler için de, bu ilişkileri
(Rusya Kürtlerden yana taraf olsa muhakkak ki ortaya çıkacak olan) bozmak
için bahane kalmaz.
Elbette, Suriye hükümet kuvvetleri
İdlib’de yuvalanmış olan teröristleri Rusya’nın desteğiyle yok etmeye
giriştiğinde Türkiye bozulacak ve Erdoğan, Vladimir Putin’den bir kez daha
derhal ateşi durdurmasını talep edecektir; ama bütün bunlar diplomatik bir
oyundan ibarettir, gerçekte ise Ankara, olan biteni kabul etmek zorunda
kalacaktır.
Dahası, bir çıkışı da yoktur; ABD ile
ilişkiler kötüleşirken Türkiye’nin Batı’yı ürkütmek için bir umacıya
ihtiyacı var, böylece “eğer bizim kurallarımızla oynamazsanız bir de
yönümüzü Moskova’ya çeviririz,” diyebilir.
Sırası gelmişken, Washington bundan çok
korkuyor; zira Türkiye’yi kaybetmek, sadece Ortadoğu’da değil; ama bütün
olarak Akdeniz’in doğusunda bütün kuvvet dengesinin değişmesine yol
açacaktır.
Türkiye, Şam’la ilişkileri düzeltiyor
Kısa bir süre önce, MİT Müsteşarı
Hakan Fidan ile Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk arasında
yapılan ilginç bir görüşme ortaya çıkmıştı.
Ankara ve Şam ilişkileri, gayet
gerilimli olmaya devam ediyor, bu yüzden de böyle bir görüşme, bütün
dünyada derhal ilgi uyandırdı.
Daha da ilginç olanı, Türkiye ve Suriye
istihbaratlarının en azından 2016’dan beri temasta bulunuyor olmaları; bir
MİT delegasyonu en azından beş defa Şam’ı ziyaret etti.
Türkiye ve Suriye istihbaratlarının
ortak noktası nedir? Hangi sorunları çözecekler? Kuşkusuz ki öncelikle
İdlib’deki durumun çözülmesi.
Ancak, Kürtlerle ilgili olarak Şam ve
Ankara’nın ittifak yapabileceklerine de dikkat çekmek gerek, zira ne
Erdoğan ne de Esad, Suriye Kürdistanı topraklarında bağımsız bir Kürt
devletinin kurulmasından yana değiller.
Bununla birlikte Türkiye, Rusya ve
Suriye’nin, İdlib vilayetinin engin topraklarını Şam’ın kontrolüne bırakma
talebini yerine getirmeyi reddediyor. Ankara’dakiler, Türkiye isyancıları
savunmayacak olursa Rusya ve Suriye kuvvetlerinin onları hızla yok
edeceğinden tedirginler; bunun sonucunda da Türkiye’nin İdlib’deki varlığı
son bulacak.
Rusya açısından ise İdlib vilayetinin
güneybatısındaki yerleşim yerlerinin kontrolü ilkesel bir önem arz ediyor,
zira isyancılar bu yerleşim yerlerini komşu Lazkiye vilayetinde,
Himeymim’deki Rusya hava üssüne saldırı düzenlemek için
kullanıyorlar.
İdlib’deki çatışma, siyasi bir çözüm
bulmanın çok uzağında. Bu Suriye vilayeti ve orada yaşayan halk, Rusya ve
Türkiye’nin bölgede yürüttüğü büyük bir siyasi oyunun rehineleri haline
geldiler. Çatışmalar devam ediyor, silahsız halkın acıları da öyle.
Hazal Yalın. Çoğunluğu klasik Rus
edebiyatından kırka yakın çevirisi var. Aralarında Tolstoy, Dostoyevski,
Saltıkov-Şçedrin, Gogol, Turgenyev, Puşkin, Zamyatin, Kuprin, Gonçarov,
Leskov, Grin, Zoşçenko, Strugatski Kardeşler gibi yazarların bulunduğu
çeviriler, Kitap, İthaki, Helikopter, Remzi gibi yayınevlerinde
yayınlanıyor. @Hazal_Yalin
|
No comments:
Post a Comment