Süha Umar (Büyükelçi (E))’ın Montrö Sözleşmesi hakkında yazısı
Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması,
Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak
egemenliğinin tartışmaya açılmasına ve kısmen de olsa kaybedilmesine yol
açabilecek bir adımdır. Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya
açması ise kaçılmazdır.
Şu Kanal İstanbul nelere
kadir! Türkiye Cumhuriyeti’nin en gizemli sayfalarından birini tarihin
karanlıklarından alıp getirdi ve gündemin başköşesine oturttu. Gün geçmiyor ki
yazılı ve görsel basında her meslekten, her kesimden bir “Montrö uzmanı!”
konuşmasın. Eh bu kadar bilen olunca, “bir bilene soralım” demek kimin aklına
gelecek? Kimsenin tekerine çomak sokmak istemem ama “bu kargaşada ben de bir
çift laf edeyim” dedim. Neden mi? Montrö’nün tüm tarihçesini, üstelik bire bir
Dışişleri Bakanlığı’nın telgraflarına dayanarak araştırıp, yazmış bir kişi
olarak bunun belki bir işe yarayacağını düşündüğüm için.*
Montrö herhangi bir uluslararası sözleşme
değildir. Montrö, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ülkesinin askerden arındırılmış,
uluslararası yönetime ve denetime bırakılmış son parçası üzerindeki mutlak
egemenliğini tescil eden belgedir. Tartışmaya açılırsa, Türkiye’nin “Türk
Boğazları” olarak bilinen, İstanbul-Çanakkale boğazları ve Marmara Denizi
üzerindeki egemenliği tartışmaya açılacaktır.
En önemli dayanak
Montrö, boğazlar üzerinde yüzyıllar süren ve
sonuçta Osmanlı Devleti’nin ortadan kalkmasına varan tarihi bir sürecin
tekrarlanmaması için en önemli dayanağımız, kozumuzdur. Tartışmaya açılırsa,
geçmişin İngiltere-Rusya çekişmesi, bu kez ABD-Rusya Federasyonu arasında
yaşanacaktır. Bugünün dünyasında, bugünün Türkiyesi bu çekişmeden, Montrö
ayarında bir güvence belgesi ve konumu ile çıkamaz.
Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta,
istemeden, savaşan taraflardan birinin yanında savaşa girmesini önleyen bir
sözleşmedir. Nitekim II. Dünya Savaşı’nda bu niteliğini ve yararını
kanıtlamıştır. Montrö tartışmaya açılırsa Türkiye, altından kalkamayacağı
yükümlülükler üstlenmek ve günü geldiğinde istemediği bir savaşa girmek tehlikesi
ile karşı karşıya kalacaktır.
Saflıktan öte olur
Montrö, Rusya’nın da güvenliğinin temel bir
belgesidir. Rusya, 1936’nın koşullarında ve o zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin
Avrupa ve dünya siyasetindeki konumu, ağırlığı ve güvenirliği nedeniyle
güvenliğini Türkiye’nin ihtiyarına ve kararına bırakabilmiştir. Montrö
tartışmaya açıldığı takdirde bugünün dünyasında Rusya Federasyonu’nun bunu
kabul edeceğini düşünmek ürkütücü bir aymazlıktır.
Bugün dünyanın en saldırgan ve “Önce ABD” diyen
ülkesi, yıllardır Montrö’yü ortadan kaldırmak, en azından kendisinin de taraf
olacağı yeni bir sözleşme yapılmasını sağlamak için akla gelmeyecek yollara
başvurmakta, bahaneler yaratmaya, maraza çıkarmaya çalışmaktadır. Montrö
tartışmaya açılacak olursa Türkiye’nin ABD’nin önünde durabileceğini düşünmek
ancak masal dünyasında yaşayanlara özgü bir saflıktır.
1936’da, Montrö’ye gitmeden, sözleşme taslağı
üzerinde görüş birliğine vardığımız Rusya, konferans görüşmeleri sırasında bu
tutumunu değiştirmiş ve Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin savaş
gemilerinin boğazlardan geçmesini engellemeye; Sözleşme’ye, boğazları Türkiye
ile Rusya’nın birlikte savunmalarını sağlayacak hükümler konmasına çalışmıştır.
O zaman, “önce Türkiye’nin güvenliği” diyen ve bunu sağlayacak yeni bir sözleşme
taslağı sunarak, Rusya’nın önüne dikilen İngiltere’nin bugün yerini alan
ABD’nin, İngiltere gibi davranacağını beklemek gerçekçi değildir.
Atatürk tartıştırmadı
Montrö Sözleşmesi’nin imzasını takiben Rusya,
Sözleşme ile alamadıklarını alabilmek, boğazlarda diğer devletlerden daha fazla
söz sahibi olabilmek için Türkiye’yi ikili bir yardımlaşma anlaşması yapmaya
zorlamak istemiştir. Atatürk, İnönü ve T. Rüştü Aras** buna yanaşmamışlardır.
Gerekçe olarak, Montrö varken başka anlaşmaya gerek olmadığını göstermişler ama
daha da önemlisi, böyle bir ikili anlaşmanın Montrö’yü tartışmaya açacağını ve
Türkiye’ye kazandıklarını kaybettireceğini değerlendirmişlerdir.
Montrö ile boğazların ve Marmara Denizi’nin
egemenliğinin mutlak biçimde Türkiye’ye bırakılmış olması, Boğazlar üzerinde
asırlara dayanan iddia ve beklentilerinden bugün de vazgeçmemiş olan Rusya için
de, Montrö’yü Karadeniz’e dilediği gibi çıkmasının önünde engel olarak gören
ABD için de büyük rahatsızlık konusudur. Montrö tartışmaya açılacak olursa bu
iki ülke önce bu rahatsızlıklarından kurtulmak isteyeceklerdir.
Yaşamsal sorun olur
İşte bu nedenlerledir ki Montreux
Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması Türkiye için yaşamsal bir egemenlik ve
güvenlik sorunudur. Buna kendi elimizle yol açılması ise ulusça akıl
tutulmasına uğradığımıza işaret eder. Montrö’nün tartışmaya açılması,
Türkiye’nin İstanbul-Çanakkale boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak
egemenliğinin tartışmaya açılmasına ve kısmen de olsa kaybedilmesine yol
açabilecek bir adımdır. Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya
açması ise kaçılmazdır.
Bütün bunları bilmeyenlerin, öğrenmeyi de
reddedenlerin, “Montrö de neymiş ya. Biz onu da düşündük. Önce bir bakmak
lazım. Türkiye Montrö ile ne kazanmış ne kaybetmiş” demelerine ise şaşırmamak
gerek.
*Montrö ve Savaş Öncesi Yıllar. Dışişleri
Bakanlığı Siyaset Planlama Dairesi yayını. 1973. Kitabın Montrö bölümü
tarafımdan yazılmıştır.
**Atatürk Cumhurbaşkanı, İnönü Başvekil, Aras
Dışişleri Bakanı ve Montrö Türk Heyeti Başkanı’dır.
No comments:
Post a Comment