Tuesday, March 23, 2021

Kayzer IInci Wilhelm'in Osmanlı İmparatorluğunu ziyaretleri

 

MÜTTEFİKLİĞİN RUHU: KAYZER II  WİLHELM’İN OSMANLI İMPARATORLUĞUNU ZİYARETLERİ

Sermet Atacanlı, Emekli Büyükelçi

 

“İmparator’u getiren Yavuz zırhlısı, 17 Ekim 1917 Çarşamba günü sabahı Çanakkale’ye ulaştı. II. Wilhelm, saat 09.00’da askerî bir törenle karaya çıktı ve otomobille Hamidiye Tabyası’na geçti. Burada kendisine Çanakkale Boğaz Muharebeleri hakkında harita üzerinde bilgi verildi ve muharebeler sırasında batırılan bir İngiliz gemisinin maketi hediye edildi. Tahtadan kalem kutusu şeklindeki gemi maketinin üzerinde “Çanakkale, 18 Mart 1915” ibaresi bulunuyordu.”

 20. yüzyılın büyük ölçekli iki büyük savaşından birincisi olan ve asker/sivil milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan, bunun yanı sıra Avrupa’nın en büyük imparatorluklarını da birbiri ardına tarihe gömen Birinci Dünya Savaşı’nın ve savaş öncesi dönemin en karizmatik simalarından birisi, hiç kuşkusuz Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm’dir. Kayzer Wilhelm, tahta çıktığı 1888 yılından itibaren dönemin siyasal ve stratejik dengelerinin de etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu ile yakın ilişki içinde olmuş ve Avrupalı bir kral/imparator için alışılmamış bir biçimde 1889, 1898 ve 1917 yıllarında olmak üzere İstanbul’u tam üç kez ziyaret etmiştir.

Bu ziyaretlerin bazılarında İstanbul dışına çıkarak imparatorluğun başka bölgelerine de giden Kayzer’in Osmanlı topraklarına son gelişi, iki büyük devletin kader birliği yaparak ittifak kurduğu; ancak sonu her iki ülke için de acıklı bitecek olan Birinci Dünya Savaşı’na denk getirilmiştir. İmparator, bu son ziyareti sırasında bazı Almanların Türklerin yanında çarpıştığı Çanakkale Cephesi’ni de programına almış ve yarımadadaki muharebe alanlarını dolaşmıştır. Öte yandan Kayzer’in İstanbul ziyaretlerinin özellikle ikincisi, şehirde büyük ilgi uyandırmış; dönemin gazete ve dergilerinde geniş olarak yer bulmuştur. Bu sıralarda giderek yaygınlaşmakta olan kartpostal yayıncılığı da bu konuya duyarsız kalmamış ve II. Wilhelm, hem savaş öncesi yıllarda hem de savaş sırasındaki Osmanlı-Alman ittifakı günlerinde gerek İstanbul gerek Almanya’da çıkarılan çok sayıda kartpostala konu olmuştur.

 1859 yılında Berlin’de dünyaya gelen Wilhelm, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın ilk torunu idi. İlginçtir, Kraliçe Victoria’nın bir diğer torunu V. George da Birinci Dünya Savaşı sırasında Britanya tahtının sahibi olacaktı. Yani iki yakın akrabanın (kuzen) başında bulunduğu İngiltere ve Almanya savaşta karşı cephelerde yer alacaktı. Daha da ilginci ise, bir başka kuzen Çar II. Nicholas’ın yine Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya İmparatorluğu tahtında oturmasıydı. Farklı ülkelerin hanedan mensuplarının siyasî nedenlerle birbirleriyle evlenmelerinin 19. Yüzyıl’da yaygın ve olağan olması ortaya böyle “dikkate değer” bir durum çıkarmıştı. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı, aynı zamanda “Kuzenler Savaşı” olarak da anılacaktı. 

Wilhelm’in adını aldığı dedesi I. Wilhelm, 9 Mart 1888’de ölmüş; yerine onun oğlu III. Frederick adıyla imparator olmuştu. Ancak III. Frederick, ağır bir kanser hastasıydı ve tahta çıkışının 99. günü o da hayatını kaybetmişti. Böylece onun oğlu 29 yaşındaki II. Wilhelm, aynı yılın 15 Haziran günü yeni Alman İmparatoru olarak ülkesinin başına geçmişti. Bu sırada “şansölye” olarak Alman Birliği’nin kurucusu Prusyalı ünlü devlet adamı Otto von Bismarck görevdeydi. II. Wilhelm’in ülkesindeki ilk büyük icraatı, bir “Alman efsanesi” olan Bismarck’ı dış politikaya ilişkin görüş ayrılıkları nedeniyle görevinden almak olmuştu. Bismarck, bu konularda tedbirli ve ihtiyatlı; genç Wilhelm ise daha atak ve hırslı idi.

KAYZER İSTANBUL’A GELİYOR... Yıl 1889... Kayzer Wilhelm’in tahta çıkışı, ülke olarak birliğini tamamlamış ve Avrupa’da önemli bir devlet olarak beliren Almanya’nın çağın en güçlü emperyalist devleti İngiltere ile rekabet etmeye başladığı bir döneme denk gelmiştir. İngiltere, bu sıralarda Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla Hindistan’a ve Uzak Doğu’daki sömürgelerine ulaşımda önemli bir avantaj elde etmiş; buna karşılık olarak da Almanya, doğuya kara üzerinden ulaşım stratejisi çerçevesinde önce Bağdat’a ve sonunda da Hicaz’a kadar uzanacak bir demiryolu imtiyazı peşinde koşmaya başlamıştır. Böyle bir hat, Almanlara Mezopotamya petrollerine kolay ulaşımın yolunu açacak aynı zamanda da Basra Körfezi’nde bir liman imkânı sağlayacaktı. Bu, Almanya’nın Afrika’da mevcut birkaç sömürgesi ile bağlantısı bakımından da önemliydi.

Wilhelm, 1889 yılında İstanbul’a geldiğinde ülkede İstanbul-İzmit arasında bir tren hattı mevcuttu ve bir Alman firmasına bu hattı -bu hat 1892’de tamamlanacaktır Ankara’ya kadar uzatmak için bir imtiyaz verilmişti. Kayzer’in ziyareti ise bu hattın bu defa yine Almanlar tarafından Konya’ya kadar uzatılması sonucuna yol açacaktı. O sırada tahtta bulunan Sultan II. Abdülhamit; İngiliz, Fransız ve Ruslardan ümidini kestiği için Almanya ile yakınlaşmaya önem veriyordu. Bu nedenle II. Wilhelm, tahta çıktığında kendisine tebrik mesajı ve hediyeler göndermiş; yeni imparatoru İstanbul’a davet etmişti.

 Kayzer Wilhelm’in bu ilk İstanbul ziyareti, Atina yoluyla gerçekleşti. Kız kardeşi Sophia, Yunan Veliaht Prensi Konstantin ile evleniyordu ve İmparator, bu düğüne katılacaktı. Bu nedenle de deniz yolunu tercih etmişti. Wilhelm, 2 Kasım 1889’da Atina üzerinden İstanbul’a ulaştı. Burada daha sonraki ziyaretlerinde de kalacağı Şale Köşkü’nde ağırlandı. Şale Köşkü’nün bazı kısımları kendisi için özel olarak inşa edilmişti. İmparator; ziyareti sırasında şehrin tarihî cami, bina ve müzelerini gezdi. İstanbul’da bulunan Almanlarla görüştü ve Sultan II. Abdülhamit tarafından şerefine verilen ziyafetlere katıldı. Avrupa siyaset sahnesi yeni şekillenmelere doğru gidiyor ve belki de 600 yıllık Osmanlı Devleti’nin kaderi belirleniyordu...

KAYZER’İN İKİNCİ ZİYARETİ... YIL 1898... Kayzer Wilhelm, ilk ziyaretinin ardından 9 yıl sonra 1898 yılının Ekim ayında İstanbul’a yeniden gelmişti. Tarih, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki Alman nüfuzunun giderek artmakta olduğu bir dönemin başlangıcıydı ve ziyaret, adeta bu gerçeği vurgulamak üzere bir “gövde gösterisi” şeklinde tertiplenmişti. Nitekim ziyaret, gerek İstanbul gerek Avrupa basınında geniş şekilde yankı bulacaktı. Ziyaret programına bu defa Suriye ve Kudüs de dâhil edilmişti. Ziyaretin görünürdeki amacı ise Kayzer Wilhelm’in Kudüs’te yeni inşa edilen Alman kilisesinin açılışına katılmak arzusu idi. İstanbul’daki Alman elçisinden Kayzer’in böyle bir niyeti olduğunu öğrenen Sultan II. Abdülhamit, fırsatı kaçırmak istememiş ve Alman İmparatoru’nun en iyi şekilde ağırlanması için büyük çaba harcamıştı.

İmparator ve eşi Victoria, seyahatlerini yine hanedanın adını taşıyan “Hohenzollern” yatıyla yapmaktaydılar. Refakatlerinde de bazı Alman savaş gemileri bulunmaktaydı. Yat, ilk olarak 17 Ekim 1898 günü Çanakkale önlerinde Osmanlı Devleti’nin eski Berlin Büyükelçisi ve Hariciye Nazırı Said Paşa’nın da aralarında bulunduğu yüksek düzeyli bir heyet tarafından topatışlarıyla karşılandı. Kayzer, karşılama heyetini de yatına alarak İstanbul’a doğru yoluna devam etti ve Hohenzollern 18 Ekim’de yine top atışlarıyla karşılandığı Dolmabahçe önlerinde demirledi. Heyet, ikinci gün İstanbul’da bulunan müzeleri ziyaret etti. Ertesi gün at üzerinde tarihî İstanbul surları gezildi ve yoğun geçen birkaç günün ardından 22 Ekim 1898 tarihinde İmparator ve ailesi Hayfa’ya hareket etti.

Kayzer’in bir haftaya yakın süren İstanbul ziyareti sona ermiş, gezinin ikinci ve belki de en önemli kısmı başlamıştı. Bunun hikâyesini de Prof. İlber Ortaylı’dan okuyalım: “İmparator’un asıl Haçlı Seferi “Hohenzollern” yatı 25 Ekim’de Hayfa’da demirledikten sonra başladı. Yöneticileri, eşrafı ve ruhanî reisleriyle bütün Suriye, İmparator’u görülmedik bir tantana ile karşıladı. Yol boyu resmî görevliler dışında, Katolik ve Protestan Alman kolonisi kendisine eşlik ettiler, İmparator’a yüksek rütbeli 127 Osmanlı memur ve askeri refakat ediyordu. Kendisini karşılamak için Hassa Ertuğrul Alayı önceden Hayfa’ya hareket etmiş, hepsine yeni üniformalar giydirilmişti. İmparator ve kalabalık maiyyeti 29 Ekim’de atla Kudüs’e ulaştı, İmparator’u bu beldede bütün ruhanî reisler karşıladı. O simdi bir hacı rolündeydi. Ruhanî reislerin hepsine bol bol ihsanlarda bulundu. Sadece Protestanların değil, Katolik Almanların da imparatoru olduğunu göstermek için, Katoliklerin ruhanî reisi Kardinal Piavi’ye en yüksek nişanlardan biri olan Roiher Adler orden’i tevcih etti. Katolik misyon reisleri ise ‘imparatorun tarihî toprakları şereflendirmesinden kıvanç duyduklarını ve gelecek için umutlarının arttığını’ belirttiler. İmparator hac seferi sırasında, Filistin-Alman kolonisinin (Alman Yahudileri dahil) misyon reisleriyle ayrı ayrı görüştü, her birine vaat ve ihsanlarda bulundu. Ağlama Duvarı’nı, Rum Ortodoks Kilisesi’ni ve hatta Mescidu’l-Aksa’yı bile ziyaret etti”.

Kayzer, 31 Ekim 1898 günü ise bu ziyaretinin en önemli amaçlarından biri olan Kudüs’teki Alman kilisesinin (Erlöserkirche) açılışını yaptı. Kilisenin açılışı “Reformasyon Günü” olarak bilinen ve Protestanlığın ilan edildiği tarihin yıldönümü olan güne denk düşecek şekilde planlanmıştı. Wilhelm, açılış töreninde Alman milliyetçiliğine vurgu içeren konuşmasından sonra Hayfa’da demirli bulunan yatına döndü. Buradan hareketle de 12 Kasım’da Beyrut’ta karaya çıkıp 13 Kasım’da trenle Şam’a geçti ve Emevi Camii’nde Selahattin Eyyubi’nin mezarını ziyaret ederek meşhur konuşmasını yaptı. Kayzer, bütün Osmanlı coğrafyasında büyük yankı uyandıran bu konuşmada şunları söylüyordu:

 “Burada bütün zamanların en kahraman askeri Sultan Selâhaddin’in mezarı önündeyim. Majesteleri Sultan Abdülhamid’e misafirperverliğinden dolayı teşekkür borçluyum. Gerek Majeste Sultan, gerekse Halifesi olduğu dünyanın her tarafındaki 300 milyon Müslüman bilsinler ki, Alman İmparatoru onların en iyi dostudur”.

Kayzer’in bu ziyaretinde İslamiyet’e yaptığı vurgular o kadar güçlüydü ki “kendisinin Protestanlığı bırakıp Müslüman olduğu” şeklinde bir dedikodu bile ortalıkta dolanmaya başlamıştı. İmparatorluk çevreleri bu dedikoduları hiçbir zaman yalanlamamıştı. Belli ki gerçek dışı bu söylentinin Osmanlı coğrafyasında “şüyu bulmasına” siyasî nedenlerle o sırada göz yumulması tercih edilmişti. Osmanlı Hükümeti, ziyaretin başarılı geçmesi için büyük çaba harcamış; misafirlerin rahat etmeleri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştı. Öte yandan, bu vesile ile Sultan Abdülhamit’le Kayzer arasında da samimi bir dostluk kurulmuştu. Çok değil, 20 yıl kadar sonra iki büyük imparatorluğun da sonunu getirecek bir “talihsiz” ittifakın temelleri belki de bu seyahat sırasında atılmıştı..

. KAYZER’İN ÜÇÜNCÜ ZİYARETİ VE SONUN BAŞLANGICI... YIL 1917... Kayzer’in İstanbul’a üçüncü ziyareti, 1917 yılının Eylül ayında Almanya’nın müttefiklerine moral vermek için yapılan Balkan seyahati çerçevesinde gerçekleşti. İtilaf donanmasının deniz yollarını tutması dolayısıyla demiryolu ulaşımının tercih edildiği seyahat sırasında ev sahibi bu defa Sultan Reşat olmuştu. Sofya üzerinden Osmanlı topraklarına giren İmparator’a ilk karşılama, 15 Ekim 1917 tarihinde Küçükçekmece Tren İstasyonu’nda yapıldı. Burada Şehzade Ziyaeddin Efendi, Başkumandan Vekili Enver Paşa ve Almanya Büyükelçisi Hakkı Paşa bekliyordu. Hep beraber İmparator’un içinde bulunduğu vagona binilerek İstanbul’a hareket edildi. Sirkeci İstasyonu’nda da Sultan Reşat, yanında diğer oğlu Şehzade Ömer Hilmi Efendi olduğu halde hazır bulunuyordu. Sirkeci İstasyonu’ndaki karşılama töreninden sonra Sultan Reşat sağına II. Wilhelm, karşısına da Enver Paşa’yı alarak saltanat arabasına bindi ve yolun iki tarafında biriken halkın ve öğrencilerin tezahüratları ve denizden atılan selamlama toplarının gürültüsü altında hep birlikte İmparator’un kalacağı Şale Köşkü’ne gidildi. İmparator’a mihmandar olarak tahsilini Almanya’da yapmış olan ve Çanakkale Muharebeleri sırasında 3’üncü Kolordu Komutanlığı görevinde bulunan Esat Paşa seçilmişti.

Kayzer’in İstanbul ziyareti, bol cami ve müze ziyareti ile bol ziyafetten oluşuyordu. Sultan Reşat ile birkaç defa görüştüler. Bu görüşmelerden birinde Sultan Reşat, Kayzer’e “mareşal” unvanını vermişti. Bunun üzerine Kayzer, ziyaretin geri kalan kısmında Osmanlı mareşali üniformasıyla ve mareşallik kılıcıyla dolaştı. Bu arada, eski dostu devrik Sultan Abdülhamit’in kaldığı Beylerbeyi Sarayı’na bir memurunu göndererek hatır sormayı da ihmal etmemişti.

İmparator’un programının anlamlı bir bölümü de Çanakkale muharebe sahasına ziyareti olmuştu. Kayzer, 16 Ekim 1917 akşamı Sultan’ın Dolmabahçe Sarayı’nda onuruna verdiği yemekten sonra saat 22.00 civarında sarayın önünden Yavuz zırhlısına bindi ve yanında Enver Paşa ile Esat Paşa olduğu halde Çanakkale’ye doğru hareket etti. İmparator’u taşıyan Yavuz zırhlısı, 17 Ekim 1917 Çarşamba günü sabahı Çanakkale’ye ulaştı. II. Wilhelm, saat 09.00’da askerî bir törenle karaya çıkarak otomobille Hamidiye Tabyası’na geçti. Burada kendisine 18 Mart 1915 günü ve Çanakkale Boğaz Muharebeleri hakkında harita üzerinde bilgi verildi ve Boğaz muharebeleri sırasında batırılan bir İngiliz gemisinin maketi hediye edildi. Tahtadan kalem kutusu şeklindeki gemi maketinin üzerinde “Çanakkale, 18 Mart 1915” ibaresi bulunuyordu.

II. Wilhelm, daha sonra Gelibolu Yarımadası’na geçerek Anafartalar, Arıburnu ve diğer muharebe alanlarını gezdi. Çanakkale’de 5’inci Ordu Komutanı görevinde bulunmuş olan Liman von Sanders Paşa, kendisine muharebe sahası ve muharebelere hakkında bilgi aktarımı yapıyordu. Kayzer, aynı gün saat 17.00’de askerî törenle tekrar Yavuz zırhlısına binerek İstanbul’a hareket etti ve ertesi sabah İstanbul’a ulaştı. Aynı gün akşamı ise yine Sultan Reşat’ın kendisi için Dolmabahçe Sarayı’nda verdiği yemeğe katıldı, yemekten sonra da İstanbul’dan ayrıldı.

Uğurlama için karşılamada olduğu gibi Sultan Reşat, Kayzer’i saltanat arabasıyla Sirkeci’ye kadar götürmüştü. Bu arada saat gece 22.30’u geçmiş olmasına rağmen caddelerde yine binlerce kişi toplanmış; alkışlar ve tezahüratlarla Kayzer’i uğurlamışlardı. II. Wilhelm’in treni, istasyonda bulunan resmî erkânın selam ve alkışları arasında saat 23.00’de Sirkeci’den hareket etti. Şehzade Ziyaeddin Efendi, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Berlin Sefiri Hakkı Paşa yine Küçükçekmece’ye kadar Alman İmparatoru’nun yanında bulundular. Böylece II. Wilhelm’in Osmanlı Devleti’ne gerçekleştirdiği üçüncü ve son ziyareti sona erdi.

14 ilkbahar 2021 İzmir’in simgesi Saat Kulesi. İzmir’in Konak Meydanı’nda bulunan ve Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıldönümü münasebetiyle 1901 yılında açılan kulenin saati, Kayzer II. Wilhelm’in hediyesidir.

VE KAYZER TAHTINI BIRAKIYOR... Kayzer Wilhelm, tüm karizmatik kişiliğine rağmen tahta çıktıktan bir süre sonraki bazı beyan ve davranışları ile ve uluslararası ilişkilerde yaptığı bazı diplomatik gaflar sonucu Avrupa’daki  prestijini epey sarsmıştı. Birinci Dünya Savaşı sırasında ülkesindeki siyasî ağırlığı da giderek azalmış ve fonksiyonu, ödül törenleri vb. sembolik görevlerin icrasına indirgenmişti. Tarihçiler, Kayzer’in savaş süresindeki liderlik konumunun “yetersiz ve etkisiz” olduğu noktasında birleşmiş görünmektedirler. Bu sırada her ne kadar ülkedeki önemli görevlere atamalar hâlâ kendisinin onayından geçse de idaredeki karar verme sürecinin dışına itilmiş ve imparatorluk aslında Hindenburg ve Ludendorff gibi güçlü generallerin etkisinde adeta bir askerî diktatörlüğe doğru sürüklenmişti. 1918’in Ekim Kasım’ına gelindiğinde ise Almanya’da konjonktür tümüyle değişmiş; isyanlar başlamış ve artık bir “cumhuriyet”e doğru yol alan ülkede Wilhelm’in hem orduda hem o sırada kurulmuş olan sivil hükümette hem de Alman halkı nezdindeki desteği tümüyle çökmüştü.

 Wilhelm, şartların zorlamasıyla başka çaresi kalmadığı için 9 Kasım 1918’de tahttan feragat etti. Ertesi gün de bir tren ile Birinci Dünya Savaşı’nın tamamında tarafsızlığını muhafaza etmiş olan Hollanda’ya sürgüne gitti. Kısa bir süre sonra imzalanan ve müttefiklerle Almanya arasındaki savaşı resmen bitiren Versailles Antlaşması’nın 227. maddesi “uluslararası ahlâka ve antlaşmaların kutsiyetine karşı işlediği suçlar” nedeniyle Wilhelm’in kovuşturulmasını öngörüyordu. “Tarihi galipler yazar” düsturuna uygun olarak, müttefikler savaştaki yaklaşık 9 milyon asker ve 7 milyon sivilin ölümünün tek sorumlusu olarak Almanya’yı görüyorlardı.

Müttefiklerin taleplerine rağmen Hollanda Kraliçesi Wilhelmina ve Hollanda Hükümeti, Wilhelm’i iade etmedi. ABD Başkanı Wilson da Wilhelm’in savaş suçlusu olarak yargılanmasının “uluslararası düzeni istikrarsızlaştıracağı ve barışı kaybettireceği” gerekçesiyle iadeye karşı çıkmıştı. Bir ilginç not da Wilhelm’in kuzeni İngiltere Kralı V. George’un eski Kayzer’den “tarihin kaydettiği en büyük cani” olarak bahsetmesi ancak Başbakan Lloyd George’dan gelen “Kayzer’i asalım!” çığlıklarına muhalif kalmasıydı.

Sürgün yıllarını Hollanda’nın küçük bir kasabasında satın aldığı evde geçiren bir zamanların kudretli Kayzer’i II. Wilhelm, 3 Haziran 1941 yılında, Almanya’nın Sovyetlere yönelik askerî harekâtının başlamasından sadece birkaç hafta önce 82 yaşında hayatını kaybetti.

No comments:

Post a Comment