Thursday, March 18, 2021

18 Mart Çanakkale Deniz Savaşı -Naci Kaptan

 

18 MART ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI

Naci Kaptan tarafından yazı sonunda kayıtlı kaynaklardan yararlanarak yapılan derlemeyi aktarıyorum.
 18 Mart 2021

İtilâf kuvvetleri her türlü desteğin yanında fazlasıyla savaş malzemesine sahip iken, Türkler silah, cephane kıtlığı ve yiyecek, içecek, giyecek sıkıntısı çekiyordu. Ancak onların gerçek vatan sevgisi, inançları ve cesaretleri gibi manevi güçleri vardı. Nitekim, Arıburnu Cephesi’nde şehit düşen Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa’nın üzerinde bulunan destandan aşağıya çıkarılan mısralar bunu doğruluyordu:
Çanakkale’yi siz sandınız boştur
Davulun sesi de uzaktan hoştur
Saptığınız bu yol bir dik yokuştur
Bugün vatan bizden razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak
Çanakkale’yi hiç verir mi Türkler
İstanbul’u alacak bir er,
Var mıdır dünyada: nerede o asker
Bugün vatan bizden razı olacak
Nefer şehit, ordu gazi olacak.

“Gerçeği tüm açıklığıyla size bildirmek istiyorum. O da, çok cesur muharebe eden ve iyi sevk ve idare edilen Türk Ordusu’nun karşısında bulunduğumuzdur.”  General Hamilton

“Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar Tanrıyı İngiliz zannediyordum.” – Mahatma Gandhi

I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde yapılan savaşlar, 19 Şubat’tan başlayarak 18 Mart 1915 günü Türk zaferi ile sona eren 1. dönem ve 25 Nisan 1915’te başlayıp yaklaşık bir yıl kara savaşlarının sürdürüldüğü ve ikinci büyük Türk zaferi ile sonuçlanan 2. dönem olmak üzere iki aşamada cereyan etmiştir. Bu savaşlarda iki taraf da tüm gücünü ortaya koyarak mücadele etmek zorundaydı. Çünkü Çanakkale Cephesi, Savaş’ın kaderini değiştirecek önemli bir cephe idi.
Çanakkale Boğazı’na hakim olma mücadelesi, I. Dünya Savaşı’nın en önemli olaylarından biridir. Çünkü burada cereyan eden muharebe, hem deniz kuvvetleriyle Boğaz’ın zorlanması ve böylece  tahkimat ve kara birliklerine karşı saldırıya geçilmesi, hem de kara ve deniz kuvvetlerinin müşterek taarruzu bakımından benzeri görülmemiş bir harekâttır.
Çanakkale Savaşı, Deniz harekâtı ve Kara harekâtı şeklinde iki dönemde cereyan etmiştir. Çanakkale cephesi, I. Dünya Savaşı’nda, tarihin en kanlı savaşlarının yapıldığı ve metrekareye 6000 merminin düştüğü, doktoru, mühendisi, ekonomisti, öğretmeni, öğrencisi, esnafı ve çiftçisiyle topyekûn istiklâl mücadelesine giren bir ulusun yaklaşık 250.000 şehit ve kayıp vererek, sonuçta büyük bir zaferin kazanıldığı yerdir.
Çanakkale Savaşları İngiltere’nin öncülüğünde Fransızların ve çok sınırlı olarak da Rusya ve Avustralya’nın katılımı ile gerçekleşmiştir. Cephenin açılma önerisi Rusya’dan gelmiş ve planlamayı da Churchill yapmıştır.
Boğazları deniz trafiğine kapatan Osmanlı Devleti 28 Ekim’de Karadeniz’de donanması ile Rus gemi ve limanlarını bombalamıştır. Bu olay üzerine önce Rusya ve arkasından da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır.
1914 yılı sonunda Çanakkale Boğazı’nı ele geçirme planlarını yapan Churchill, Boğazların ele geçmesiyle Rusya’ya destek yolunun açılacağını ve Bulgaristan ve Romanya’nın da kendi yanlarında savaşa gireceğini hesaplamıştır.
Şubat ayında yapılan bir kaç denemeden sonra Mart 1915 de fırtınalı olmayan bir günde Çanakkale’ye deniz saldırısı başlayacaktır. Ama bu saldırıdan kısa bir süre önce, 8 Mat’ta Nusret mayın gemisinin Boğazın en geniş yeri olan ve İtilaf Devletleri gemilerinin manevra yaptığı Erenköy koyuna boğaza paralel olarak döşediği 26 mayın savaşın kaderini değiştirecektir.
18 Mart sabahı önde İngiliz zırhlıları, ikinci sırada Fransız zırhlıları olmak üzere İtilaf Devletleri donanması saldırıya geçmiştir. Amaçları ilk mayın hatlarından başlayarak mayınları temizlemek ve Boğazın en dar yerine yaklaşarak her iki kıyıdaki Türk savunma mevzilerini susturarak Çanakkale Boğazı’nı aşmaktır.
Çanakkale Boğazı’na saldırı ve orada bir cephe açılması fikrinin bir Rus isteği ile ortaya çıktığı bilinmektedir. 1914 sonlarında Doğu cephesinde, Erzurum Köprüköy ve Azap saldırılarının Osmanlı lehine geliştiği bir sırada, Rus Çarı II. Nikola, 2 Ocak 1915’de İngiltere’ye müracaat ederek, Doğu Anadolu’da savaştığı Türkiye’nin herhangi bir zayıf yerinde yeni bir cephe açıp-açamayacaklarını ve kendilerine askerî malzeme konusunda yardımcı olup olamayacaklarını sordu.
Çar bu isteği yaparken asla Çanakkale Boğazı’nda bir cephe açılacağını düşünmüyordu. Fakat Çar’ın isteğinin Londra’da değerlendirildiği günlerde, Çanakkale Boğazı’na saldırı düşüncesi İngilizlerde, özellikle de Churchill’de, netleşmişti söylenebilir.
Daha sonra 20 Ocak’a kadar sürecek zaman içinde saldırı planı hazırlıkları yapıldı. Bu arada Boğaz harekatına Fransa’nın da katılmasına çalışıldı. Bu amaçla Churchill, Fransa’dan işbirliği, saldırı tasarısı üzerinde anlaşma, birlikte hareket etme ve birlikte taarruz etme isteğini Fransızlara iletti.

Fransa Deniz Bakanı Victor Augagneur ise kendi ülkesinin düşüncesini şöyle özetliyordu:

“Bu harekata katılmamak, başarıya ulaşması durumunda İngiliz donanmasının yalnız başına İstanbul’a girmesine göz yummak demektir. Oysa bu durum, doğuda büyük çıkarları olan ülkemiz için millî gururumuzun sarsılması ve çıkarlarımızın tehlikeye düşmesi demek olurdu…” Böylece Fransa da bu harekata katılmayı kabul etti.
Rusya’ya önce haber verilmemişti.  Harekattan daha sonra haberdar olan Rusya, İstanbul’a kendilerinden önce İngilizlerin girmesinden endişeleniyor ve Boğaz harekatında yer almak istiyordu. Ancak içinde bulunduğu şartlarda Rusya Çanakkale Boğazı harekatına elindeki en iyi gemilerden biri olan Askold Kruvazörü’nü göndermekle yetindi. Yapımı 1899’da tamamlanmış olan gemi, 6 bin tonluk ve 183 mm’lik 12 adet topa sahip olup, beş bacalı idi.
Askold 1915 Şubat ayı sonlarına doğru Amiral Carden komutasındaki İngiliz Fransız ortak donanmasına katıldı. Ancak İngiltere ve Fransa aslında Rusya’nın bu planlar içinde yer almak istemesinden çok da memnun oldu denilemez. Bu düşünceden hareketle Askold Kruvazörü doğrudan Çanakkale Boğazı’na gönderilmedi. 3 ve 7 Mart 1915 tarihlerinde Müttefikler tarafından girişilen İzmir ve Urla’nın bombardımanı sırasında Askold görev aldı. Daha sonra doğu Akdeniz bölgesine geri gönderildi.
Osmanlı Devleti’nin 11 Kasım 1914 tarihinde Almanya’nın müttefiki olarak Birinci Dünya Savaşı’na dâhil olmasından1 sonra, İngiltere’nin direktifleri doğrultusunda Osmanlı’yı savaş dışı bırakmak, Rusya’ya deniz yolunu açabilmek, Rusya’ya olacak hücumları önleyerek bu devleti himaye etmek ve böylece İttifak Devletleri’nin kanadını çökertmek amacıyla Çanakkale Cephesi açıldı. İtilaf donanmasının 19 Şubat 1915’te Çanakkale Boğazı’nı bombardımana tutması ile de savaş başlamış oldu.
18 Mart öğleden önce İtilâf Devletleri’nin 14’ü İngiliz, 4’ü Fransız olmak üzere 18 zırhlı, birçok kruvazör, torpido muhripleri, 20 denizaltı, 14 uçak gemisi, 200 uçak olmak üzere yaklaşık 300 gemiden ulaşan muazzam bir deniz filosu ile Boğaz’a hücumuna karşılık, Türkler ise sadece 4 uçak ve 6 gemiyle karşı koymaya çalışıyordu. İtilaf güçleri, 19 Şubat’tan 18 Mart tarihine kadar, Çanakkale Boğazı’na çeşitli çaplarda defalarca denizden saldırı hareketine girişmişlerse de başarılı olamadılar. Bu yenilgi üzerine İtilaf donanması Boğaz’ı terk etti ve Boğaz Muharebesi Türklerin kesin zaferiyle sonuçlanmış oldu.

BİLİNMEYEN BİR İŞGALCİ DAHA; ÇANAKKALE’DEKİ YUNAN ASKERLERİ
Çanakkale’nin bilinmeyenlerinde ikinci perdeyi araladığımızda ise Yunanlılarla karşılaşmaktayız. Yaygın kanaat olarak , Türklerin Çanakkale Cephesi’nde Yunanlılarla savaşmadığı sanılmaktadır.  Ancak gerçekler hiç de sanıldığı gibi değildir. Türk’e düşmanlık yapılacak her yerde kendine mutlaka bir rol bulan Yunanistan maalesef Çanakkale Cephesi’ndede vardı ve karşımızdaydı.
İngilizlerin planına göre, “6 Ağustos 1915 günü zincirleme darbeler halinde başlayacaktı. İlk taarruz Seddülbahir’deydi, saat 14.30da. Bundan birkaç saat sonra Arıburnu’nda taarruza geçilecekti.  Bunu gece Sazlıdere-  Ağıldere arazi  şeridinden Conkbayırı- Kocaçimen Tepesine yapılacak yürüyüş ve taarruz izleyecekti. Az sonra iki tümen Suvla’ya,  gece yarısı da bir küçük bir Yunan gönüllü birliği Saros kıyısına çıkacaktı.
Olaylar güneyden kuzeye doğru zincirleme patlak verecekti. General Hamilton ve kurmayları, bu düzenle Türk ordusunu şaşırtmayı, kararsız bırakarak bir hamlede hedefe ulaşmayı ümit ediyorlardı.”
“Bunun için Yunan Teğmen Griparis komutasındaki 300 Rum ve Yunandan oluşan bir müfreze hazırlanmış, güzel giydirilmiş, iyi silahlandırılmıştı. Müfrezeyi iki savaş gemisi koruyacaktı. Savaş gemileri müfrezeyi ay doğmadan çıkılacak yere getirdi. Karaçalı denilen yerdi burası. Müfrezenin görevi Saros körfezinin güneyinde bulunan tümenlerin dikkatini çekmek, oyalamak, uğraştırmaktı. Bunu sağlamak için çıktığı yerde hiç olmazsa bir gün direnmesi, gürültü çıkarması gerekiyordu.”
Yunan birliği o gece karaya çıktı, ama harekât istedikleri gibi başarıya ulaşamadı. Yunanlıları karşılayan Türk süvari birlikleri Yunan birliğini Türk topraklarına çıktığına pişman ettiler. Çok zor durumda kalan Yunanlılar kaçabilmek için yanlarında getirdikleri gazla bölgedeki ormanı tutuşturdular. “
Yaz sıcağında ağaçlar çıra gibiydi. Yangın çabuk yayıldı. Müfreze araya giren yangından yararlanıp kıyıya çekilmeye başladı. Bir yandan da gemilerden yardım istiyorlardı. Süvariler gözlerini korkutmuştu. Durumu izleyen İngiliz gemileri topları ateşleyerek, motorlar makineli tüfekleri çalıştırarak müfrezeyi kurtarıp kaçırdılar. Kundakçı müfreze, 28 ölü vermiş, geride 3 esir bırakmıştı.”
“Ayrıca 1915 yılı Ağustos başında İngiliz birlikleri tarafından Gelibolu Yarımadası’nda yeni ve büyük bir saldırı başlatılırken 3000 Yunanlı da gönüllü olarak savaşa katılmıştır. Yunan gönüllüler Türkleri şaşırtmak amacıyla savaş bölgeleri dışında kalan Saroz Körfezi’nde Enez kıyılarına çıkarılmıştır. Selanik’te yayınlanan Ellas Gazetesi’nin Ağustos 2015 tarihindeki nüshasında şu haber yer almıştır.
‘Ağustos 1915’te Gelibolu Cehenneminde ateşe sürülen 3000 gönüllü Yunanlı savaşçıdan yalnız 90 tanesi ağır yaralı olarakhayatta kalabilmiştir. Bu Yunan trajedisi, Yunanistan’da İngiltere ve Fransa karşıtı büyük gösterilere sebep olmuştur.”
Yunanlıların yaptığı düşmanlık bununla da sınırlı değildi “Yunan Taburundan ayrı olarak Ege adalarında çeteler de oluşturmuşlardı. Fransız taarruzunun başladığı gün 300 kişiden oluşan bir çete de ilkdeneme olarak, karışıklık yaratması, zarar vermesi için Güllük yakınında kıyıya çıkarılmıştı. Çete çevre hakkında çok şey biliyordu. Bilmediği, kıyıların sıkı gözlendiği ve jandarmanın böyle bir baskın olasılığına hazır olduğuydu. Durumu gözcüden öğrenen Milas jandarması gerekli düzeni aldı. İki gün sonra sonuç İstanbul’a bildirildi:
‘Milas tarafına düşman 300 Rum şakisi çıkarmış ise de tepelenmişlerdir.’  Bu ilk çetenin sonunu öğrenen çeteler, savaş bitene kadar bir daha Ege kıyılarına çıkmayı göze alamadılar. Yağma ve kıyım için Türkün düşkün gününü bekleyeceklerdi.”
Bu bilgilerin dışında, Yunanlıların Çanakkale Cephesinde bulunduğunu ispatlayan başka belge ve deliller de bulunmaktadır. Çanakkale’de ele geçirilen esirlerden Henri Bourneri tarafından; “Marsilya’dan yola çıktıkları gemide 47’nci Topçu Alayı ile bir de Yunan Taburu’nun bulunduğu, bu tabura Yunan Lejyonu denildiği ve Çanakkale’de 1’inci Tümenin emrinde savaştıkları” ifade edilmiştir.
Yine Başçavuş P. Ottavy ifadesinde; “2’nci Tümen’e bağlı 4’üncü Sömürge Alayı’nda çıkarılan bütün gürültü patırtının, gönüllülerin yaptıkları tehlikeli işlerden kaynaklandığını, Yabancılar lejyonunda düzeni bozan Yunan birliklerinin bulunduğunu, bütün komutanların ve müfreze komutanlarının Yunanlı olduğu ve bunların Fransız subayların komutası altında olduklarını” kayda geçirmiştir.
Avustralya Milli Kütüphanesi (National Library of Australia)’ndeki gazete arşivinden yararlanılarak Avustralya basınında Çanakkale Muharebeleri hakkında çıkan yazılardan;
1915 Mayıs sonlarından itibaren Avustralya basınının da Çanakkale Muharebeleri’ni kazanma konusunda ümitsizliğe kapılmaya başladıklarını görmekteyiz. Örneğin The Mercury, General Serafilin, Fransız Generali Vanderberg’in ağır surette yaralandığını, İngiliz Generali Beryekes’in öldüğünü, Çanakkale’den elde edilen haberlere göre çabuk şekilde kesin sonucun elde edilmesi ümidinin zayıf, kayıpların ise fazla olduğunu, Türk gemilerinin taarruza engel bulunduğunu ifade etmekten kaçınmadıklarını görüyoruz43. İtilaf Devletleri’nin bu sıralarda kayıpları gitgide artmaktadır.
Çanakkale Muharebeleri’nde Temmuz-Ağustos aylarında Seddülbahir’de 8.000, Arıburnu’nda 10.000, 1 Ağustos’ta Adalar Denizi’nde 7.000, Arıburnu’nda 2.000 olmak üzere toplam son altı günde 27.000 ölü ve beş bin yaralısı olduğunu The Sydney Morning Herald Gazetesi ifade etmektedir. Ayrıca gazetede Avustralyalı ve Yeni Zelandalıların zaferler yarattıklarına vurgu yapılarak, savaşta kaybedilen askerlerin isim ve fotoğraflarının yayınlanmasına devam edilmiştir.
1915 yılının Aralık ayından itibaren artık İtilaf güçlerinin savaşı kaybettiği belli olmuş gibidir. Buna rağmen Avustralya gazetelerinde hala savaşın kazanılabileceğine dair umut yok değildir. Örneğin The Sydney Morning Herald Gazetesi, 18 Aralık 1915’te Yeni Yıl kutlamalarının İstanbul’da yapılabileceğinden bahsetmektedir45. Ancak Ocak 1916’ya gelindiğinde Avustralya basını kalan ümidini de yitirmiş ve savaşta yapılan hatalar hakkında eleştiriler yayınlanmaya başlamıştır.
Bu hatalardan en önemlisi de Suvla Limanı’na Kitchener’ın ordusu yerine Anzak kolordusunun gönderilmiş olmasıdır.
1916, 8 Ocağı 9’a bağlayan gecede mevzilerini tahliye etmeyi ve gemilerini çekmeyi başarmıştı. Ancak geri çekilirken çok zaiyat vermişler, çok sayıda askerleri de esir düşmüş ve geride de oldukça çok mühimmat bırakmışlardı.
İngiliz ve Fransızların Gelibolu Yarımadasından çekilmesiyle, yaklaşık bir yıl süren Çanakkale Savaşları Türklerin nihai zaferi ile sona ermiştir.  Çanakkale Savaşı, sadece dünya tarihinin değil, aynı zamanda harp tarihinin de en önemli hadiselerinden biridir. Bu savaşta orantısız güç kullanılmıştır. Kara orduları ve deniz filosundan oluşan düşman kuvvetleriyle uzun zaman mücadele eden bir kara ordusuna benzer bir başka misal göstermek acaba mümkün müdür?
Çanakkale’de Türk askerinin göstermiş olduğu moral gücünün ne denli yüksek olduğuna tanık olan Liman Paşa şöyle diyordu: “Türk askerlerinin tahammül kudreti, cesareti, metaneti, övgüye değer bir şeydi. Muazzam bir filonun ateşi ile desteklenen bir düşmanın sık sık tekrarladığı sayısız saldırılarına karşı savaş alanının egemenliğini korudular”
Enver Ziya Karal’a göre, Çanakkale savaşlarında iki taraf da ağır kayıplar vermişti. İngilizler, savaş alanlarına 459 bin insanı taşımışlardır. Bunlardan 119 bini ölü ve yaralı olarak savaş dışı kalmıştı. Ayrıca 100 bin hasta ve güçsüz olan insan da geriye gönderilmiştir.
Fransa’nın bu savaşa katılan asker sayısı 80 binin üzerinde olup, kayıplarının sayısı da 26 bin civarındadır. Türklerin kaybına gelince, 260 bin kişi olduğu tahmin ediliyordu. Bunlardan 60 bini şehit olmuş, 152 bini yaralanmıştı. Yaralılardan tedavi olan 42 bin kişinin tekrar savaşa katılmış olduğu gösterildiğine göre, 110 bin kişinin ağır yaralı ve güçsüz durumda olduğu kabul edilmektedir.
Askerî Açıdan;
Çanakkale Muharebeleri Türk askerinin dünyanın en güçlü savaş gemilerine ve modern silahlarıyla teçhiz edilmiş ordularına karşı koyabilecek güçte ve ruhta olduğunu göstermiştir. Ayrıca dünyanın en büyük deniz gücüne sahip olan İngiltere’nin dev filosunun bu savaşta acizliğini ortaya koymuştur.
Çanakkale savaşları, İngiliz ve Fransızların yaklaşık 500 bin askerini bu cephede bulundurma zorunda bırakarak diğer cephelerin kuvvet dağılımında tesirli olmuş ve neticede savaşın genel seyrini etkilemiştir. Üst üste elde edilen iki zaferle Türk askerinin morali yükselmiş, Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen prestiji de kurtarılmıştır. Çanakkale savaşlarıyla Mustafa Kemal gibi Bağımsızlık Savaşı’nın eşsiz lideri kazanılmıştır (Bayındır:129-133).
Siyasî Açıdan;
Çanakkale savaşları, I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirerek Çarlık Rusyası’nın çöküşünü hazırlamış olup İngiltere’de ise hükümet değişikliğine yol açmıştır. İngiliz-Fransız deniz filosunun ağır yenilgiye uğrayıp Boğazları geçemeyişi, İngiltere ile Fransa’nın siyasî ve askerî prestijini bir hayli sarsmıştır.
Diğer yandan İngiltere sömürgelerinde en çok Müslüman bulunan bir Avrupa devletidir. Bu yüzden Türklere verilecek bir dersle, tüm Müslüman sömürgelere gözdağı verilecek, onların içindeki özgürlük umutları yok edilecekti. Ama bu savaşla İngilizler siyasî emellerine ulaşamadılar (Bayındır:134-137).
Çanakkale’de kazanılan zaferden sonra Bulgaristan İttifak Devletleri yanında yer almıştır. Netice olarak Çanakkale savaşlarıyla Rusların sıcak denizlere geçişi önlenmiştir. Türk milletinin büyük önderi Mustafa Kemal yaratılmış ve Millî Kurtuluş mücadelesinin temelleri atılmıştır.
Deniz harekâtıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekâtıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan Britanya ve Fransa kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır.
Britanya ve Fransa çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır.
Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe-Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır.
Britanya ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.
Deniz harekâtıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekâtıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirmek planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan Britanya ve Fransa kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadası’nın güneyinde beş noktada karaya çıkarılmıştır.
Britanya ve Fransa çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı kuvvetlerinin inatçı savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadası’nı işgalde başarılı olamadılar. Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir üçüncü çıkarma yapılmıştır.
Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe-Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmişti, bu hattaki Anzak birliklerini de geri atmıştır.
Britanya ve Anzak kuvvetlerinin İkinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir.
Sonuç olarak Türk ulusu o dönemde dünyanın modern silahlarla donanımlı ve en güçlü ordularına karşı göğüs göğüse mücadeleyle kahramanlık ve cesaret örneği sergileyerek Çanakkale zaferini kazanmıştır.

KAYNAKLAR
18 MART ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI – Cemalettin TAŞKIRAN – ALİ SARIKOYUNCU – ESRA SARIKOYUNCU DEĞERLİ – Kemal TURAN – https://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/73.-SAYI.pdf
101’İNCİ YILINDA ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN BİLİNMEYENLERİ – Hasip Sarıgöz
 https://www.academia.edu/24814071/101_İNCİ_YILINDA_ÇANAKKALE_SAVAŞI_NIN_BİLİNMEYENLERİ
https://tr.wikipedia.org/wiki/Çanakkale_Savaşı

No comments:

Post a Comment