Friday, March 26, 2021

Erdoğan'ın 'manifestosu'ndan ne çıktı? İhsan Çaralan

 

 

İhsan Çaralan’ın (Evrensel gazetesi) Erdoğan’ın ‘manifestosu’ndan ailenin, eğitimin, kültürün daha çok dinileştirilmesi çıktı” başlıklı, 26 Mart 2021 tarihli yazısı

 

Fotoğraf: AA

      İhsan Çaralan


AKP’nin 7. Olağan Kongresi çarşamba günü yapıldı.

Kongre dediysek bu 7. Kongre, 19 yıldır iktidarda olan bir partinin, ülkenin ağır sorunlarını tartışıp, kararlar aldığı bir kongre değildi. Tersine AKP’nin kongresi, ülkenin her yanından 30 bin kişinin bir “Virüs toplanma ve yayma toplantısı” olma özelliğini saymazsak, Erdoğan’ın her vesileyle yaptığı bir saatlik, artık herkesin ne söyleyeceğini ezberlediği, rutin, sıkıcı konuşmalarının iki saate çıkarılmış versiyonunu yaptığı sıradan toplantıydı.

Zaten Erdoğan da konuşmasını bitirince, daha kendisi de seçilmemişken, kendisi gibi henüz delegeler tarafından seçilmemiş olan sayısı 50’den 75’e çıkarılmış MYK üyelerinin saat 17.00’de AKP Genel Merkezinde olmalarını isteyerek “Kongrenin bittiğini” duyurdu.

Çünkü AKP Genel Başkanlığı için tek aday kendisiydi. MYK üye adayları da tek liste olarak belirlenmiş ve başka adayların çıkmasına da izin verilmemişti! Yani seçim usulen yapılacaktı!

Belki burada “İzin verilmemişti” demek AKP’deki parti içi demokrasiye haksızlık edilmiş gibi görülebilir. Çünkü AKP tüzüğüne göre delegelerin her kurula aday olma hakkı vardır.

Nitekim genel başkanlık için tek aday, MYK için de tek liste çıkarılmıştır!

Bu yüzdende AKP 7. Kongresi, tek adam ve onun seçtiği kişilerin yönetime getirildiği bir parti haline gelmenin kongresi olmuştur.

Bekir Bozdağ’ın, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak, 20 Mayıs 2017’de yeniden partinin başına geçtiği kongrede, “AK Parti artık Tayyip’in partisidir” diyerek verdiği “müjde”, bu kongreyle taçlandırıldı!

Reklam

Bu yüzden de yok MYK sayısı 50’den 75’e çıkarılmış, yok yedek 35 üye de asiller gibi çalışacakmış, böylece parti içinde demokrasi daha güçlenecekmiş... bunlar laf! Sadece bundan sonra MYK’de 50 kişi değil 110 kişi, “Evet efendim. Doğrusu sizin dediğiniz gibidir!” diyecek hepsi o kadar!

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN NEDEN ÇIKILMIŞ!

Konuşmasına 81 ili, her ile uydurulmuş 1-2 “dize” ile selamlayan Erdoğan, ülkenin devasa sorunlarını çözmek için, yandaşların üstünden gürültü kopardığı “manifesto”ya gelince, çok madde olduğunu ama pandemi koşulları olduğu ve dışarıda kar yağdığı için bu maddeleri uzun uzun konuşmayı başka toplantılara ertelediğini söyledi.

En önem verdiği anlaşılan iki maddeyi öne çıkaran Erdoğan, bu iki maddeyi;

1) “Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa”nın yapılması,

2) Toplumun, ailenin korunması ve güçlendirilmesini esas alan bir eğitim kültür yaşamının oluşturulması olarak ifade etti.

Anayasa için her vesile ile söylediği şeyleri yineledi. Bir anayasa değişikliği için ne Mecliste yeter sayısı ne de kamuoyunda ondan bir anayasa beklentisi olmadığını bilerek, kitabın ortasından konuştu!

Ama ikinci maddede söyledikleri, kendi amacını en çok ve en açık ifade ediyordu. Çünkü, bu maddede Erdoğan, “çekirdek aileyi” toplumun temel taşı olarak gösteriyor, eğitim ve kültürü de bu temelin çimentosu olarak ele alıyordu. Bunu başarmanın yolu da “gelenek”, “görenek”, “meşrep” gibi gerçekte “Toplumsal yaşamın daha çok dinileştirilmesi”, Orta Çağ değerlerine dönüş denebilecek gerekçelere dayandırıldı.

Reklam

Böylece Erdoğan, merkezine aile-kültür-eğitimi alan “Muhafazakar toplum inşası” amacına en açık vurgu yaptığı iddia olarak yenilerken, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi de ailenin, dolayısıyla eğitimiyle, kültürüyle toplumsal yaşamın “dinileştirilmesinin” önünde engel olduğu için kaldırdığını da itiraf etmiş oldu!

ERDOĞAN, GEÇERKEN GÜNCEL SORUNLARA DA YER VERDİ!

İki saate yaklaşan konuşması içinde Erdoğan, güncel sorunlara değinen cümleler de kurdu. Örneğin konuşmasına yedirdiği ecdat ve tarihe sığmayan kahramanlıklar hamasetinden sonra, ayağını toprağa basarak, “Ne doğuya ne de batıya sırtımızı dönecek lüksümüz yok” diyerek, yeni Osmanlıcı, yayılmacı dış politikada saplandıkları bataktan çıkmak için debelendiklerini itiraf etti

Dünyanın ve Türkiye’nin de en önemli sorunu olan pandemi konusunda; aşı, virüsün yayılmasına karşı alınacak önlemler, virüsle mücadelenin ve ekonomik krizin yükünü taşıyan işçiler emekçilerle ilgili hiçbir söz etmeyen Erdoğan, “Biz pandemi sonrası için hazırlanıyoruz” demekle sorunu çözmüştür!

Böylece Erdoğan, pandemiye karşı mücadelenin hükümetin gündeminin önemli bir maddesi olmaktan çıktığını, sorunun çözümünü “sürü bağışıklığına” bağladıklarını açıkça itiraf etmiş oldu.

Tabii bu arada, ekonomik alanda tarihte görülmemiş başarıları arka arkaya sıraladıktan sonra vatandaşa; “Yastık altındaki altınları çıkarın piyasaya sürün ki ekonominin çarkları dönsün” demeyi de ihmal etmedi. Ki, edemezdi de! Çünkü bütün o övünmeler, üstten atıp tutmalar, lafı kazasız belasız buraya getirmek içindi!

Bundan her ne kadar, “Her şeyi bitirdik. Sıra yastık altınlarınıza, dövizlerinize geldi” anlamı çıksa da eğer bir miktar da olsa altın ve döviz gelecekse nasıl anlaşıldığının önemi yok!

Çünkü artık ekonomide kriz buraya gelmiş!

Reklam

2053’E KİM ÖLE KİM KALA!

Aslına bakılırsa tek adam yönetimi, kongrenin ana sloganı olarak, “Türkiye için güven ve istikrar”ı seçerek, AKP iktidarının 19. yılında artık söyleyecek yeni bir şeyinin kalmadığını kabul etmiş olmaktadır. Çünkü, “güven ve istikrar”dan söz ediliyorsa bu, yeni olanı, sorunlara yeni çözümleri değil eskinin sürdürülmesini “garantiye” alınmasını vadetmek demektir.

Bu yüzden de Erdoğan “manifesto”sunun temeline koyduğu ailenin güçlendirilmesini ileriye, aileyi, aile içinde kadın-erkek eşitliğini esas alan bir dönüşüm temelinde değil geriye, ataerkile, aile içinde geleneksel olana, “en eski”ye çekilerek aileyi güvenceye alma tutumu, kongre sloganındaki “güven ve istikrar”ın anlamını daha açıkça göstermektedir.

Bu yüzden olacak, mevcut sorunlara yeni çözümler getirme konusunda gerçekleri boş laf yığını altında görünmez kılan Erdoğan, “2023 vizyonu” iddiasını, “Bu daha başlangıç” hamasetiyle örterken, asıl vaatlerini “2053 vizyonu”na yüklemektedir.

2023’e sağ salim bir varılsın da 2053 kadar kim öle kim kala!

Değil mi?

No comments:

Post a Comment