Friday, March 26, 2021

Bir NATO bildirisi üzerinden Türkiye-ABD ilişkisini okumak - Sedat Ergin

 

Sedat Ergin’in “Bir NATO bildirisi üzerinden Türkiye-ABD ilişkisini okumak”başlıklı,26 Mart 2021 tarihli yazısı

 

Belçika’nın başkenti Brüksel içinden geçtiğimiz hafta herhalde mekân olarak son yılların en yoğun diplomasi trafiğine sahne oluyor.

Yoğunluğun bir nedeni, NATO dışişleri bakanları toplantısıyla Avrupa Birliği zirvesinin aynı haftaya rastlaması. Yeni ABD yönetiminin Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ilk kez bir NATO toplantısına katılmak üzere Brüksel’e ayak basışı, kendisini bu diplomatik hareketliliğin merkezine yerleştirdi.

Blinken, yalnızca NATO toplantısına katılmakla kalmadı, aynı zamanda AB üst yönetimiyle temaslarda bulundu, birçok NATO ülkesinin dışişleri bakanlarıyla ikili, üçlü, dörtlü formatlarda bir araya geldi, ayrıca doğrudan Avrupa kamuoyuna mesajlar verdiği önemli konuşmalar yaptı.

Önümüzden geçen bütün haberlere baktığımızda, bir ABD Dışişleri Bakanı’nı Avrupa Komisyonu binası içinde AB yönetimiyle ortak bir tutum açıklamasını onaylarken gördük. Bu arada NATO dışişleri bakanları toplantısının Rusya bölümünde AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in hazır bulunmasına tanıklık ettik. Keza, dün başlayan AB zirvesine de ABD Başkanı Joe Biden telekonferans yoluyla Washington D.C.’den katılıp Avrupalı liderlere seslendi.

Bu fotoğraflarda ilk bakışta AB ile NATO arasındaki sınırların iç içe geçmekte olduğu bir görüntü çıkıyor karşımızda.

ABD’DEN AVRUPA’YA ‘YAKIN DANIŞMA’ MESAJI

 Aslında bu temasların çoğu bir ilk değil. Örneğin, iki önceki ABD Başkanı Barack Obama, 2009 yılında Brüksel’deki bir AB zirvesine fiilen katılmıştı. Ancak, Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğu 2017 başından 2021 başına kadar olan dönemde ABD ile Avrupa kurumları arasındaki ilişkiler büyük bir belirsizlik halinde seyretmiş, NATO da iki kıtayı bir araya getiren ortak bir savunma örgütü olarak aynı belirsizliğin içine savrulmuştu.

Demokrat Biden yönetiminin işbaşı yapmasıyla birlikte ABD ile Avrupa arasındaki stratejik işbirliği üzerine kurulu Transatlantik diyaloğun yeniden rayına oturtulması yolunda ciddi bir çabanın sarf edilmesine tanık oluyoruz. ABD, bir yandan AB ile kurumsal işbirliğini geliştirmeye çalışırken, diğer yandan Trump döneminde NATO’da ortaya çıkan hasarı giderip bu örgütü yeniden güçlendirmeye dönük adımlar atıyor.

Blinken’ın Brüksel çıkartmasında yürüttüğü diplomasiyi, verdiği mesajları, Biden’ın AB zirvesine seslenişini, hepsini, ABD yönetiminin Transatlantik bağları onarıp yukarı bir zemine taşıma çabaları olarak görmek   gerekiyor.

Blinken, bütün konuşmalarında ABD’nin Transatlantik ilişkilere değer atfettiği, bu çerçevede yeni dönemde müttefikleri ve ortaklarıyla her konuda yakın danışmalar yürüteceği hususunda kuvvetli güvenceler verdi.

Bunu yaparken Blinken’ın ABD’nin geçmişten gelen imaj sorununu aşmak amacıyla yüksek perdeden konuşmaktan kaçınarak, daha özenli bir ton tutturmaya çalıştığı yolunda birçok yoruma rastlamak mümkün.

Bu arada “demokrasi” ve “ortak değerler”, Biden yönetiminin önemli bütün dış siyaset açıklamalarında rastlandığı gibi, Blinken’ın Brüksel’de verdiği mesajlar içinde sıkça vurgu alan temalar oldu.

NATO AÇIKLAMASINDA BAŞ TEHDİT RUSYA

Buna karşılık, Trump’ın gidişiyle birlikte Avrupa ile buzların erimeye başlaması, ABD’den gelen sıcak dayanışma mesajları her şeyin birden pürüzsüz bir zeminde gitmeye başladığı anlamını taşımıyor. ABD ile Avrupa arasında majör görüş ayrılıklarının yaşandığı bir dizi konu var.

Bu anlaşmazlıklar, Çin Halk Cumhuriyeti karşısında izlenecek politikadan Rusya’nın Kuzey Akım-2 (Nord Stream-2) boru hattı projesine kadar uzanıyor. Biden yönetimi, Rusya’nın Baltık bölgesi üzerinden kuzey hattından Almanya’ya yeni bir doğalgaz boru hattı inşa etmesi projesine kuvvetle itiraz ediyor, bu takdirde Kongre kararları çerçevesinde Almanya’ya yaptırım uygulamak durumunda kalacağını söylüyor. Blinken’ın Brüksel’de Alman mevkidaşı Heiko Maas ile görüşmesi bu anlaşmazlığın iyice kristalize olmasına yol açtı.

Bu arada, müttefikler arasında görüş ayrılıklarından söz edince, aslında geçen salı günü yayımlanan NATO Dışişleri Bakanları ortak açıklaması üzerinden Türkiye-ABD ilişkisine dönük bu yönde bir okuma denemesi yapalım.

NATO Dışişleri Bakanları’nın açıklaması, “Avrupa ile Kuzey Amerika arasındaki Transatlantik bağın dayanıklılığını” vurgularken, NATO’nun “bu bağın kalbinde yer aldığını” belirtiyor.

Açıklama, ikinci paragrafında NATO’yu “tarihin en güçlü ittifakı” olarak nitelendiriyor. Peki, bu güçlü ittifak hangi tehdide karşılık verecektir? Metinde “Yükselmekte olan tehditlere” dikkat çekildikten sonra “Rusya’nın saldırgan hareketlerinin Avro-Atlantik bölgesinin güvenliğine bir tehdit oluşturduğu” kaydediliyor.

Rusya’dan bir sonraki tehdit olarak da genel bir ifadeyle “Terörizmin her türlü şekli ve tezahürü” sıralanıyor, terörün herkesi sürekli bir şekilde tehdit ettiği ifade ediliyor.

‘TEHDİT’ ÜLKEDEN S-400 ALININCA...

 Daha geçen salı günü bu bildiriye imza attığına bakılırsa, Türkiye de Rusya’yı “saldırgan” gören ülkelerden biri. Türkiye, geçmişte aynı tehdit değerlendirmesini esas alan sayısız NATO bildirisine de onay vermiş bulunuyor. Gelgelelim, Rusya’yı “saldırgan” olarak görmekle birlikte, Türkiye’nin bu ülkeden S-400 hava savunma sistemleri almış olması, bugün NATO içindeki en sancılı konulardan birini oluşturuyor.

Zaten ABD’nin yeni dışişleri bakanı Blinken ile Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu arasında önceki gün NATO karargâhında yapılan ilk yüz yüze görüşmeye damgasını vuran sorunlardan biri de S-400 anlaşmazlığı oldu.

Blinken, ABD Dışişleri’nin açıklamasına göre, Çavuşoğlu’na Türkiye’nin Rus yapımı bu sistemleri “bulundurmaması” yolundaki görüşünü aktardı. Çavuşoğlu ise S-400 başlığında verdiği yanıtı gazetecilere aktarırken “S-400’lerin satın alındığını ve bu işin bittiğini bir kere daha söyledik” diye konuştu.

ABD, PKK UZANTISI İLE İTTİFAK KURUNCA

 NATO’nun son açıklamasına baktığımızda, ittifak antlaşmasının “Bir müttefike yapılmış saldırı hepimize yapılmış sayılır” şeklindeki beşinci maddesine de bir gönderme var. Rusya’dan sonraki tehdit olarak “terörizm” sıralanıyor. Bu ifadeler, kuşkusuz NATO ülkelerini teröre karşı olabilecek en yakın dayanışmaya girme yükümlülüğü altına sokuyor.

Bu durumda NATO dayanışması çerçevesinde ABD’nin Türkiye’ye yönelen her türlü terör tehdidi karşısında sağlam bir destek vermesi beklenir. Oysa ABD, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD/YPG ile Fırat’ın doğusunda bir askeri ittifak kurmuş bulunuyor.

Aynı görüşmede, Çavuşoğlu, Blinken’a ABD’nin terör örgütü PKK/PYD’ye desteğinin ikili ilişkileri olumsuz yönde etkilediğini bildirdiğini kaydederek, “Türkiye’nin beklentilerini bir kez daha aktardım” diyor. Yani Ankara’nın “Bu ilişkiyi artık kesin” mesajını tekrarlıyor.

Blinken ise görüşmeden sonra bir tweet mesajı paylaşarak “NATO müttefikimiz Türkiye ile terörle mücadele işbirliğinin devamının arzu ediyoruz” demekle yetiniyor. Ancak teröre karşı genel bir çerçevede tutulan bu mesaj, Ankara’nın beklentisini karşılamaktan çok uzaktır.

Sonuçta, Brüksel’deki karargâhından yayımlanan bütün kuvvetli ortak bildirilere, açıklamalara, irade beyanlarına rağmen, NATO, kendi bünyesinde bu tür iç çelişkileri de barındıran bir örgüt. Bakın, bir NATO açıklamasının satırları arasından nereye geldik.

 

No comments:

Post a Comment