CHP AB Temsilcisi Kader Sevinç: Türkiye gibi
dünya da Erdoğan yorgunu
CHP AB
Temsilcisi Kader Sevinç, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan İnsan
Hakları Eylem Planı’nın yüzde 85'inin AB, yüzde 15'inin ise Avrupa Konseyi
tarafından finanse edildiğine dikkat çekti: “İktidar, uluslararası dengelerdeki
siyasi değişiklikler, uluslararası yaptırım mekanizmalarının çalışması
sebebiyle kozmetik çalışma içinde. İçerik çok zayıf, uygulama
kuşkulu. Brüksel'de ve AB başkentlerinde iktidarın bu içi boş, kendi
kendini yalanlayan sözlerinden yorgunluk var."
07 Mart Pazar 2021 Saat: 08:13
Müzeyyen Yücemyuce@gazeteduvar.com.tr
ANKARA- Avrupa Birliği ve ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırım girişimlerinden
düşünce ve ifade özgürlüğü ihlallerine, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
geçtiğimiz günlerde açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’ndan, toplumun
demokrasi arayışına kadar birçok konuyu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)
Avrupa Birliği (AB) Temsilcisi Kader Sevinç ile konuştuk. Sevinç, Türkiye için
2021 yılı “ekonominin, dış politikanın, temel hak ve özgürlüklerin daraldığı
zorlu bir yıl olacak” diyor.
CHP Avrupa Birliği Temsilcisi Kader Sevinç
İktidarın "hedefimiz AB üyeliğidir, reformları yapmaya hazırız"
açıklamaları yapıp, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Brüksel’de
muhataplarına güvence vermesinin ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan
“kayyım” protestolarına polisin müdahalesinin samimiyetsizliği gösterdiğine
dikkat çeken Sevinç, “Türkiye'deki halkımız gibi dünya da Erdoğan yorgunu”
dedi. Sevinç’in sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
‘AKP AB SÜRECİNE HEP ARAÇSAL BAKTI’
Türkiye 2000’li yılların başlarında AB’ye girmek üzere müzakere
yürütüyordu. AK Parti iktidarıyla birlikte bu süreç Türkiye için nasıl
şekillendi?
Anadolu'da büyümüş ve Cumhuriyet'in bir ürünü olan ve ona olan sevdayla
uzun yıllardır Türkiye'yi uluslararası alanda temsil eden bir genç kadın olarak
Avrupa Birliği hedefinin bir Cumhuriyet ülküsü olduğunu hep hatırlamamız
gerektiğini düşünüyorum. M. Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti'nin ait
olduğu batı medeniyetini ve bizim gibi batı medeniyetine ait diğer Avrupa
milletleriyle ilişki ve işbirliğimizin önemini şu sözleriyle çok net biçimde
ortaya koymuştur, Avrupa Birliği üyelik hedefi işte bu yolun ve geleneğin
devamıdır:
"Memleketler çeşitlidir; fakat uygarlık birdir ve bir milletin
gelişmesi için de bu tek uygarlığa katılması gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun
çöküşü, batıya karşı elde ettiği zaferlerden çok gururlanarak, kendisini Avrupa
milletlerine bağlayan ilişkileri kestiği gün başlamıştır. Bu bir hata idi; bunu
tekrar etmeyeceğiz."
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının çıkarı ve aydınlık bir gelecek
tasavvurumuz ülkemizi Avrupa'nın saygın demokrasilerinden ve en güçlü
sosyo-ekonomik devletlerinden biri haline getirmekten geçiyor. 2002'den bu yana
AKP iktidarları ise Avrupa Birliği sürecine hep araçsal bir gözle baktı. Sayın
Erdoğan'ın zihin haritasını "demokrasi bir tramvaydır, istediğimiz yere gelince
ineriz" sözleri gayet net biçimde özetliyor. Özü demokrasi ve ilerleme
olan AB süreci konusunda da Türkiye maalesef benzer bir yaklaşımı yaşadı AKP
iktidarları boyunca. AB süreci AKP'nin partizan amaçlarına hizmet ettiği sürece
kullanılabilecek bir araç, bu amaçlara katkısı azaldıkça da unutturulmak
istenen ve hatta kötülenen bir hedef oldu. Bunu değiştirmek gerekiyor.
Birkaç yıl evvel uluslararası 'Etki Yaratan Genç Dış Politika Lideri'
ödülüne layık görüldüğümde "Benim kuşağım Türkiye'yi AB'ye üye
yapacak" demiştim. Buna bugün de inancım tam. Bugünlerde Y kuşağının
Türkiye'nin kaderi üzerinde etkisinin en çok konuşulan, analiz edilen
konulardan biri olması da tesadüf değil. Bizler aynı zamanda gerçekçi bir bakış
açısıyla Türkiye'nin, dünyanın çeşitli bölgeleriyle zedelenmiş ilişkilerini
onaracak, AB'nin hiçbir ülkesinin sahip olmadığı tarihi ve güncel etki ve
ilişki kapasitemizi eyleme dönüştüreceğiz.
'TÜRKİYE MÜZAKERE SÜRECİNDEN,
YAPTIRIM UYGULANMASI GÖRÜŞÜLEN ÜLKE KONUMUNA GELDİ'
Aralık ayında AB zirvesi toplandı ve Türkiye hakkında Doğu Akdeniz’deki
sondaj faaliyetleriyle bağlantılı kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırım
listesinin genişletilmesi kararlaştırıldı. Yaptırımların kapsamı ise bu ayki
toplantıda gündeme gelecek. Bu durum Türkiye için ulusal bir çıkar kaybı demek
değil mi? Süreç nasıl ilerleyecek?
Türkiye çok kötü yönetiliyor. Uluslararası ilişkiler bunun en bariz
yansıdığı alanlardan. İç siyaset konularının üstünü ülke içinde türlü
zorbalıklarla örtmek mümkün olabilir. Lakin iktidarın uluslararası alanda
ülkeyi içine düşürdüğü durum içler acısıdır. Türkiye, AB ile tam üyelik
müzakere sürecindeki bir ülke konumundan yaptırım uygulanması görüşülen,
sürekli beyin göçü veren, AB ülkelerinin sığınmacı başvurusu aldığı bir ülke
konumuna gelmiştir. Bunu değiştirmek zorundayız, bunun yolu da iktidar
değişikliğinden geçiyor. Elbette bir yaptırım kararı 27 AB üyesi ülkenin fikir
birliğini gerektirmekte. Doğu Akdeniz meselesini de TBMM'den gizli Yunanistan
ile müzakere ederken karmaşık hale getiren, çıkarlarımıza zarar veren de yine
bu iktidardır. İktidar önce bu başarısızlığın ve sorumsuzluğun hesabını
vermelidir.
'AVRUPA HÂLÂ TÜRKİYE’DEN UMUDUNU
KESMEDİ'
Doğu Akdeniz meselesi nasıl sonuçlanır peki. Kesin bir yaptırım çıkar mı?
AB içinde Türkiye’nin mevcut iktidarından ibaret olmadığının bilincinde
olan önemli bir kesim var. Mart ayındaki karar, ayın ikinci yarısına doğru
sıklaşacak siyaset ve diplomasi trafiği ile daha netleşir. Türkiye'nin AB
üyelik süreci kopmuyor ise, sebebi halkından kopmuş, savrulan bu iktidar
değildir, ona karşı direnen, demokrasi, ilerleme ve daha iyi yaşam koşulları
talep eden milyonlar nedeniyledir. Avrupa hâlâ Türkiye’den umudunu kesmedi. CHP
Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da başında bulunduğum CHP Avrupa Birliği
Temsilciliği kanalıyla AB'deki sosyal demokrat liderlere bu minvalde bir mektup
gönderdi. Genel Başkanımızın bu mektubu tarihi önemi olan bir
çağrıdır.
AB üyeliği tartışmalarında şunu da gözden kaçırmamalı, son dönemde ülke
içinde ticari çıkarları ve iktidarı incitmek korkusu ile hareket eden kesimler
ve bunların yönlendirdiği kişiler kamuoyunu Türkiye'yi AB tam üyelik hedefinden
saptıran ilişki modellerine doğru yönlendirme çabasında. Bu gruplar, Gümrük
Birliği'nin güncellenmesi etrafında yeni bir ilişki modeli savunuyorlar. Esasen
bu, AB üyelik müzakerelerinin getirdiği demokratikleşme baskısını istemeyen, AB
ile ilişkileri ticaret vb. alanlarda transaksiyonel bir al ver ilişkisine
dönüştürmek isteyen AKP iktidarının gündemidir. Bu konuda dikkatli olmak şart. Türkiye'yi
AB'nin siyasi karar alma masasından tamamen dışlayarak, alınan kararlardan
etkilenen bir ülke konumuna sürükler. Bu içeride ve dışarıda kimilerinin
aklındaki 21. YY stili sömürgecilik modelinden başka bir şey değildir.
'İKTİDAR ÜLKENİN ÇIKARLARINI DEĞİL, KENDİ
ÇIKARLARINI GÖZETİYOR'
Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden'ın göreve başlamasıyla Türkiye-ABD
ilişkileri de yeni bir döneme girdi. ABD ve Türkiye arasında YPG ve S–400
sorunları mevcut. Aynı zamanda Biden’in Erdoğan’a yönelik 'otokratik' tanımlaması
da ilişkilerin gergin yürütüleceğini işaret ediyor sanki. AB yaptırımları, ABD
ile ilişkiler... Türkiye tablosu nasıl şekillenecek?
Hem ABD hem AB'nin ikircikli, ilkesel olmayan, ayaklarını sağlam şekilde
ortak değerlere basmayan Türkiye politikası bu ilişkilere çok zarar vermiştir.
Türkiye'deki iktidarın da bu ilişkileri yönetirken kişisel gelecek kaygıları ve
partizanlıkla yoğrulmuş bir tutum izlediği çok açık. Bugünlerde açıklanan bu
üst düzey görüşmelerin içeriğinden, Türkiye iktidarının ülkenin çıkarlarını
değil, kendi çıkarlarını gözeten konuları bu toplantılarda ısrarla takip etmiş
olduğunu görüyoruz. Miadı dolmuş bir iktidarın ortaya koyduğu hazin bir
tablo. Temel mesele bu yaptırımlardan çok, taviz vermeye yatkın,
"önce Türkiye" değil "önce ben" diyen bir iktidarın bu
süreçte ülkeyi başka ne gibi güçlükler içine sokabileceğidir. Bu vaziyet
Türkiye'nin güvenlik ve ulusal çıkarlarını tehlikeye atan bir hal almıştır.
Türkiye'nin kaderi, kişilerin kaderinden çok daha önemlidir. Kaderimizi tekrar
ele alacak, özgüvenli, demokrat, dinamik bir yönetim bu işi çözecek.
Tüm bu anlattıklarınız ışığında 2021 yılı nasıl şekillenir?
Hem ekonomi hem dış politika hem de iç politikadaki hak ve özgürlüklerin
daraldığı zorlu bir yıl. Lakin 2021 aynı zamanda 2023'e giden süreçte kritik
önemde bir yıl olacak. Maskelerin iyiden iyiye düştüğü, demokrasi bloğunun
kapsayıcı bir şekilde sıkılaşacağı bir yıl.
'İNSAN HAKLARI EYLEM PLANI'NIN YÜZDE
85'İNİ AB, YÜZDE 15'İNİ AVRUPA KONSEYİ FİNANSE EDİYOR'
Hak ve özgürlüklerin daraldığı zorlu bir yıl olacak dediniz. Cumhurbaşkanı
Erdoğan geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Eylem Planı'nı açıkladı. Bunu nasıl
yorumlamak gerekiyor?
İnsan Hakları Eylem Planı, iktidarın yıllar boyu uyguladığı şapkadan tavşan
çıkarma hilesiyle dikkatleri dağıtma girişimlerinden biri. Yüzde 85'i AB, yüzde
15'i Avrupa Konseyi tarafından finanse edilen bir eylem planı ve projenin bitiş
tarihi ise 1 Mart 2021. Yani AB ve tüm Avrupa kurumlarına sabah akşam kötü söz
söyleyen iktidar, aynı anda ülkenin İnsan Hakları Eylem Planı'nı hazırlamayı
bile AB'ye finanse ettiriyor, üstüne bunu gizliyor. Bu nasıl bir
ikiyüzlülüktür! Keza yıllardır iktidar Brüksel'de kapalı kapılar ardında başka,
Ankara'da mikrofonların, kameraların önünde başka konuşuyor. İçerik de bir
politika belgesi olmanın ötesine geçmekten uzak. Ne yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, ne herkesi terörist ilan etmekte kullanılan terör tanımının
netleştirilmesi, ne AIHM kararlarında yer alan tutuklamalar, ne de düşünce ve
ifade özgürlüğü alanlarında hak ihlallerini ortadan kaldıracak reform
konularını ve somut adımlar görebiliyoruz. Üstelik AIHM kararlarını tanımayan
bir iktidar söz konusuyken... Sadece yargının hızlandırılması, çocuk hakları,
kadına karşı şiddete ilişkin bazı sözler içeren bu kadar zayıf bir içeriği bile
2 yıllık bir uygulama dönemi öngörüyor.
'YİNE BİR KOZMETİK ÇALIŞMA; İÇERİK ÇOK
ZAYIF, UYGULAMA KUŞKULU'
2023, seçim yılı işaret ediliyor diyebilir miyiz?
Tabii ki... 2023'e, seçimlere bağlanıyor. Hazırlanma süreci de hem danışma
hem de katılımcılık süreçlerini yok saymış. 21. yüzyılda böyle bir planı
ciddiyetle, samimiyetle hazırlamak istiyorsanız danışma ve katılımcılık
süreçlerini gerçekleştirmeden bunu yapamazsınız. İktidar, uluslararası
dengelerdeki siyasi değişiklikler, uluslararası yaptırım mekanizmalarının
çalışması sebebiyle yine bir kozmetik çalışma içinde. İçerik çok zayıf,
uygulama kuşkulu. İktidarın anlaması gereken şudur: Tavşan hilesine artık
kimse gülmüyor, tavşanın oraya nasıl geldiğini herkes biliyor. Halkımız
"senden hile değil somut iş, somut reform bekliyoruz" diyor.
Uluslararası kamuoyu da “ciddiyet ve uygulama bekliyoruz” diyor. Şahsi
kanaatimce Türkiye'de demokrat kesimler alternatif bir İnsan Hakları Eylem
Planı hazırlamalılar. Bu iki belgeyi yan yana koyunca iktidarın hilesi herkesçe
daha net görülecektir.
'TÜRKİYE'DEKİ HALKIMIZ GİBİ DÜNYA DA
ERDOĞAN YORGUNU'
Türkiye, uzun zamandır ifade özgürlüğü, insan hakları buna bağlı olarak da
hukuk adalet gibi kavramlar üzerinden tartışılıyor. Bu durum uluslararası
alanda da eleştiriliyor. Türkiye’nin Avrupa’daki yansımalarını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Boğaziçi protestoları Avrupa’da büyük yankı topladı. Uluslararası kurumlar
ve AB'den de tepki açıklamaları geldi. Dünyanın gözü Türkiye'de ve temel hak ve
özgürlükleri hiçe sayan iktidarın üzerinde. Üstelik "hedefimiz AB
üyeliğidir, reformları yapmaya hazırız" açıklamalarını yapıp, Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı'nın Brüksel’e kadar gelip muhataplarına güvence
vermesinin hemen ardından geldi bu görüntüler. Brüksel'de ve AB başkentlerinde
iktidarın bu içi boş, kendi kendini yalanlayan sözlerinden yorgunluk var.
Türkiye'deki halkımız gibi dünya da Erdoğan yorgunu. Türkiye'de demokrasi
talebi bazlı bir göç var. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları fikirlerini ifade
edebilecekleri, rahat nefes alacakları, hukuk devleti olan bir Türkiye'de
yaşamayı özlüyor.
'DEMOKRASİ ZEMİNİN KAYDIĞI YERDE
MAHKEMELER İKTİDARIN GİYOTİNİNE DÖNER'
Peki, halk ne istiyor?
Halk insanca bir yaşam istiyor. Adını koyabilse de koyamasa da bu 'insanca
yaşam'ın zemini demokrasidir. Ekonomi de, eğitim politikası da, sosyal politika
da, çevre de ancak demokrasi zemini güçlü olursa yeşerir ve halka hizmet eder.
Çünkü demokrasinin merkezinde yurttaş vardır, birkaç yılda bir sandıkta yetki
alıp bu yetkiyi kötüye kullanan siyasiler değil. Demokrasi zeminin kaydığı
yerde mahkemeler iktidarın giyotinine döner, sosyal politika iktidarın parti
araçlarına, devlet ihaleleri, devlet yardımları da yolsuz bir iktidarın tükenen
nefesine yakıt olurlar. İktidar çökerttiği ülke ekonomisi altında ezilen
milyonları, otoriter devletin sopasıyla susturmaya çalışıyor.
Yani iktidar artık halkın demokrasi ihtiyacını neden karşılayamıyor?
Esasen yönetimler ile toplumlar arasındaki bu mesele bugün dünya genelinde
demokrasilerin yaşamakta olduğu bir sorun. Bugün bildiğimiz anlamıyla
demokrasi, aslında temsili demokrasidir. Seçimler yoluyla yurttaşlar oy
verdikleri partileri iktidara getirirler. İki seçim arasında ise pek etkileşim
ve kararlara katılım şansı olmaz. Günümüzde bu yurttaşlarla demokratik
kurumlar, siyasi partiler arasındaki mesafeyi açtı ve güvensizliği artırdı.
Araştırmalara bakarsanız meclisler ve siyasi partiler halkın en az güven
duyduğu kurumlar. Bu güvensizlik çağımızın hastalığı "yalan haber", siyasi
manipülasyon gibi hadiselere de alan açıyor. Oysa 21. yüzyılın yurttaşları
karar süreçlerinden haberdar oldukları, dahil oldukları, etkileşimli bir
demokrasi istiyorlar.
Teknolojinin gelişim hızının katlandığı, şehirlerimizin akıllı şehirler,
telefonlarımızın akıllı telefonlar, binalarımızın akıllı binalar haline geldiği
bu çağda, demokrasilerimizi "temsili demokrasi" den kurtarıp
"katılımcı demokrasi"ye evriltmeliyiz. Ben buna Demokrasi 4.0
diyorum. AB Fikri Haklar Ofisi'nce tüm hakları adıma onaylanmış olan Democracy
4.0 ile 2014'ten bu yana atölyeler düzenliyor, yurttaşlarla bu konuları
tartışıyoruz. Uluslararası bir düşünce ve eylem kuruluşu artık Democracy 4.0.
Ortak nokta hep aynı, yurttaşlar demokrasinin daha şeffaf daha hesap
verebilir daha katılımcı hale gelmesini istiyor. Bunu başarmakta önce anlayış
değişikliği sonra da dönüştürücü teknolojileri halkın hizmetine sunacak bilgiye
sahip olmak şart. Yapay zeka, blockchain, büyük veri teknolojileri riskler
kadar bu alanda muazzam fırsatları da beraberinde getiriyor. Teknoloji yoğun,
insan, yurttaş odaklı bir demokrasi ve siyasi karar alma mümkün.
KADER SEVİNÇ KİMDİR?
Üniversiteden sonra Avrupa Parlamentosu’nun teklifiyle Brüksel’e gitti.
CHP’nin Avrupa Birliği Temsilciliği’ni kurdu. AB’nin ikinci büyük siyasi gücü
olan Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar Partisi’nin (PES) yönetim kurulu üyesi.
Diplomatic Courrier dergisi, Sevinç’i dünyadaki en etkili genç dış politika
liderleri arasında seçti. Uluslararası politika yüksek lisansını Brüksel’de onur
derecesiyle tamamladı, araştırması Avrupa Birliği tarafından ödüle layık
görüldü. Siyasi çalışmalarının yanı sıra dünyanın en saygın akademik
kuruluşlarından Johns Hopkins Üniversitesi / SAIS ve New York Üniversitesi’ne
davet edildi, akademi üyesi olarak araştırmalar yaptı.
No comments:
Post a Comment