Monday, April 5, 2021

Prof. Dr. Atilla Dicle'nin "Bir Yaşam Öyküsü" kitabı tanıtım yazısı

 

Prof.Dr. Atilla Dicle’nin “ Bir Yaşam Öyküsü” kitabı hakkında  

Değerli sınıf arkadaşımız (A.Ü. SBF- Mülkiye 1963 mezunuyuz) Atilla Dicle çocukluğundan başlayarak, son akademik durağı olan Yeditepe Üniversitesindeki 18 yıllık öğretim üyeliği ve idarecilik görevini bırakışına kadar, Ağustos 1963’de evlendiği sınıf arkadaşı Ülkü ile birlikte geçen yaşamını  “Bir Yaşam Öyküsü” başlığıyla kitaplaştırmış bulunuyor. Bir bakıma, geniş bir otobiyografi.  

 

Kitap kurtlarının söylemiyle “tuğla” gibi bir yapıt. Yirmi bölüm ve 4 ek’ten oluşuyor. Toplam 1090 sayfa. Bölümlere ayrılmış olması okunmasını ya da gözden geçirilmesini kolaylaştırıyor. Okumayı kolaylaştıran bir başka özelliği, bol miktarda, tümüne yakını renkli fotoğraf ve belgelerle donatılmış olması.  

Atilla ve Ülkü ile mezuniyetimizden sonra benim Merkez görevimde, onların da  ODTÜ’deki öğretim üyeliği süresinde birkaç kez biraya gelme fırsatımız oldu. 2002 yılında emekliliğimden sonra ise 2009 yılına kadar her iki arkadaşımla Yeditepe Üniversitesinde sık sık görüştüm. (Yeditepe Üniversitesinde rektör Başyardımcısı olan Atilla’nın tavsiyesiyle öğretim görevlisi olarak yedi yıl ders verdim.) Her iki değerli arkadaşımın çalışkanlığını, insani meziyetlerini ve başarma azimlerini yakinen gözlemledim.  

 

Atilla’nın kitabı özetin özeti olarak  bir “başarı öyküsü”dür. Örnek alınacak ve yetişen Cumhuriyet nesillerine yol gösterici nitelik taşımaktadır.  

 

İnanılması zor gelebilir ama, kitabın tamamını atlamalı olarak okudum. Son yıllarda, okuduğum bu denli hacimli bir başka kitap, Herodotos’un ünlü “Tarih” eseridir. (817 sayfa)  

Atilla’nın bu kitabı hakkında ifade edilebilecek olumlu değerlendirmelerim ve gözlemlerim var. Bunların hepsini yazmaya yerim müsait olmadığı gibi, okuyanın sabrını da test etmek istemem. 

Sıralama yapmak kolay değil; ama ilk olarak belirtmek istediğim olgu, Doğu Anadolu’nun Van Başkale ilçesinde mahrumiyet koşullarında başlayan bir eğitim serüveninin, Lise’yi birincilikle bitirme, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin giriş sınavını kazanan 250 öğrenci arasında yer alma, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışı burslu lisansüstü eğitim sınavını kazanma ve bunu izleyen bütün eğitim/ öğrenim aşamalarının başarıyla geçilerek, bu uzun sürecin öğretim üyeliği ( doçent ve profesör) ve üniversite üst düzey idareciliği ile taçlandırılmasıdır.   

 

İkinci olarak vurgulamak istediğim husus, başarılı eğitim sürecinin önemli bir halkası olarak başlangıçta yetersiz, hatta zayıf olan yabancı dil (İngilizce) bilgisinin kişisel çabaları ve azmi sonucu övgüye değer bir düzeye çıkarılmasıdır. Öyle ki, İngilizce dil bilgisi Amerika Birleşik Devletlerinde ve Singapur’daki devlet üniversitelerinde ders ve konferanslar verecek düzeye ulaşıyor. Yabancı dil konusundaki başarılı grafik Atilla’nın eşi Ülkü için de aynen geçerlidir. 

Altını çizmek istediğim bir başka husus, Atilla’nın ailesinin menşei hakkında yaptığı araştırma ve bunun sonucunu açıklamasıdır. Doğum yeri olan Başkale (Van) ve çevresinin toplumsal yapısını akademisyen titizliği ile inceleyen Atilla, kendi ailesinin kökeni hakkında tam 48 sayfa ayırmıştır. Ayrıca, kitabın sonuna ailesinin mensup olduğu Pinyanişi aşiretinin ve Hakkari Yöresinin tarihi ile ilgili 51 sayfalık bilgi notu eklemiştir. Akademik çalışma niteliğindeki bu bölümler (Bölüm V ve EK-3) için yararlanılan kaynakların sayısı toplam 104’tür. Atilla, yüz küsur sayfalık bu araştırmasının sonucunu şöyle bağlamaktadır: “Görüldüğü gibi, eldeki tüm bilgiler, aile kökenimizin hem baba hem de anne tarafından Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Oğuz boylarına dayandığını göstermektedir. Ailemizin mensubu olduğu aşiretlerin üçü de (Pinyaniş, Ertuşi ve Bayat Türkmen aşiretleri) Oğuz Türk boylarındandır. Oğuz boylarının kimliği ve Anadolu’ya göç tarihlerini bu çalışmanın sonunda Ek-4’de özetlemeye çalıştım…”  

Altını çizmek istediğim bir özellik Atilla’nın çocukluk yıllarını unutamaması ve ailesine, akrabalarına olan bağlılığı. Dicle ailesinin evlerinin bahçesinde şöyle bir dolanalım: “Evimizin önünde birkaç dönümlük kavak ve meyve ağaçlarıyla dolu bahçemiz ve onun dışında babamın yaptırdığı, Dicle çeşmesi olarak bilinen, suyunun tadına doyulmayan çeşmenin gürül gürül akan suyu ile beslenen kavak ve meyve ağaçlarımız…Zevkle meyvelerini topladığımız erik, kiraz, vişne, kaysı, elma, armut, dut ağaçları… Kokulu güllerden topladığımız yapraklarla annemin yaptığı gül kokulu çaylar…Bahçemizi çevreleyen iki sıra halinde kavak ağaçlarının rüzgarla sürtünen yapraklarının ruhumuzu okşayan melodilere dönüşen hışırtıları…” 

Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik yılları da “Yaşam Öyküsü”nün önemli dönemeçlerinden biri, belki de başlıcası. İki önemli olay Atilla’nın yaşamını etkiliyor. Birincisi, eşi Ülkü Erhan’la tanışması, ikincisi ise Medeni Hukuk hocamız Prof. Dr. Kemal Fikret Arık’ın kendisini kaymakamlık/valilik hevesinden vazgeçirip, akademik kariyere yönlendirmesi. Kitapta, 27 Mayıs 1960 öncesi siyasi olayların öğrencilere ve öğretime olumsuz etkileri de anlatılıyor. Fakülte ile ilgili sayfalarda dikkatimi çeken bir olay yakın arkadaşlarından birinin, aynı sınıftaki bir kız öğrenciye duyduğu aşkın karşılıksız kalması nedenile intihara kalkışması ve Atilla’nın birkaç arkadaşıyla birlikte bu girişimi önlemesi oldu. Başarıyla mezun olan bu arkadaşı yeminli Mali Müşavir olmuş, eşi, çocuklarıyla birlikte İstanbul’da mutlu bir yaşam sürdürmüş. 

Atilla ve Ülkü’nün ABD ve Singapur’daki akademik çalışmaları ve başarıları, hem kendileri hem de ülkemiz açısından gurur vericidir. Değerli arkadaşlarımın akademik etkinliklerine ve kurdukları dostluklara geniş yer vermek isterdim. Ama, sayfalar yetmezdi. 

Yeditepe Üniversitesi’nde gerek Atilla, gerekse Ülkü sadece öğretim üyesi olarak değil, idareci olarak da önemli katkılarda bulundular. Atilla Rektör Başyardımcısı (Provost), Ülkü de önce Bölüm başkanı, daha sonra İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı oldu. Yeditepe Üniversitesi’nin Vakıf Üniversiteleri arasında öne çıkmasında Dicle çiftinin emekleri büyüktür.  

Atilla ve Ülkü 2015 yılında Yeditepe Üniversitesi'ndeki idari görevlerini  bıraktılar.  Gerek İngilizce İşletme Doktora Programının koordinatörlük görevini gerekse Öğretim üyeliği görevlerini 2016 yılına değin sürdürdüler. Atilla, Ülkü’nün ve kendisinin idari görevlerinden ayrılma nedenlerini bana  anlatmıştı. Kitapta da anlatıyor.  Dicle’lerin idari görevlerini bırakmalarının ana nedeni, Üniversitenin kurumsallaşması ve eğitim kalitesinin daha da yükseltilmesi yönünde harcadıkları çabaların yeterince  desteklenmemesi olmuştu.  

 

Atilla ve Ülkü çiftinin başarılı akademik çalışmalarının yanı sıra,  ilgi çeken bir başka yönü, seyahat tutkularıdır. Gezdikleri ülkeleri ve tarihi yerleri fotoğraflarla[1] tanıtmaları da kitaba ayrı bir zenginlik katıyor. Kitabın XIX ncu bölümü (125 sayfa) yurtiçi ve yurtdışı gezilere ayrılmış. 

 

Haziran 2020 Coronavirus’e yakalanarak, tedavi olan Atilla+ Ülkü çiftine geçmiş olsun diyor,  “yaşam öyküleri”nin sağlık ve mutluluk içinde sürmesini candan diliyorum.  

 


 

 

No comments:

Post a Comment