Prof.Dr. Atilla Dicle’nin “ Bir Yaşam Öyküsü” kitabı
hakkında
Değerli sınıf
arkadaşımız (A.Ü. SBF- Mülkiye 1963 mezunuyuz) Atilla Dicle çocukluğundan
başlayarak, son akademik durağı olan Yeditepe Üniversitesindeki 18 yıllık
öğretim üyeliği ve idarecilik görevini bırakışına kadar, Ağustos 1963’de
evlendiği sınıf arkadaşı Ülkü ile birlikte geçen yaşamını “Bir Yaşam Öyküsü” başlığıyla kitaplaştırmış
bulunuyor. Bir bakıma, geniş bir otobiyografi.
Kitap kurtlarının söylemiyle “tuğla” gibi bir yapıt.
Yirmi bölüm ve 4 ek’ten oluşuyor. Toplam 1090 sayfa. Bölümlere ayrılmış olması
okunmasını ya da gözden geçirilmesini kolaylaştırıyor. Okumayı kolaylaştıran
bir başka özelliği, bol miktarda, tümüne yakını renkli fotoğraf ve belgelerle
donatılmış olması.
Atilla ve
Ülkü ile mezuniyetimizden sonra benim Merkez görevimde, onların da ODTÜ’deki öğretim üyeliği süresinde birkaç kez
biraya gelme fırsatımız oldu. 2002 yılında emekliliğimden sonra ise 2009 yılına
kadar her iki arkadaşımla Yeditepe Üniversitesinde sık sık görüştüm. (Yeditepe
Üniversitesinde rektör Başyardımcısı olan Atilla’nın tavsiyesiyle öğretim
görevlisi olarak yedi yıl ders verdim.) Her iki değerli arkadaşımın
çalışkanlığını, insani meziyetlerini ve başarma azimlerini yakinen
gözlemledim.
Atilla’nın
kitabı özetin özeti olarak bir “başarı
öyküsü”dür. Örnek alınacak ve yetişen Cumhuriyet nesillerine yol gösterici
nitelik taşımaktadır.
İnanılması zor gelebilir ama, kitabın tamamını
atlamalı olarak okudum. Son yıllarda, okuduğum bu denli hacimli bir başka
kitap, Herodotos’un ünlü “Tarih” eseridir. (817 sayfa)
Atilla’nın bu kitabı hakkında ifade edilebilecek
olumlu değerlendirmelerim ve gözlemlerim var. Bunların hepsini yazmaya yerim
müsait olmadığı gibi, okuyanın sabrını da test etmek istemem.
Sıralama
yapmak kolay değil; ama ilk olarak belirtmek istediğim olgu, Doğu Anadolu’nun
Van Başkale ilçesinde mahrumiyet koşullarında başlayan bir eğitim serüveninin,
Lise’yi birincilikle bitirme, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin giriş
sınavını kazanan 250 öğrenci arasında yer alma, Milli Eğitim Bakanlığı’nın
yurtdışı burslu lisansüstü eğitim sınavını kazanma ve bunu izleyen bütün
eğitim/ öğrenim aşamalarının başarıyla geçilerek, bu uzun sürecin öğretim
üyeliği ( doçent ve profesör) ve üniversite üst düzey idareciliği ile
taçlandırılmasıdır.
İkinci olarak vurgulamak istediğim husus, başarılı
eğitim sürecinin önemli bir halkası olarak başlangıçta yetersiz, hatta zayıf
olan yabancı dil (İngilizce) bilgisinin kişisel çabaları ve azmi sonucu övgüye
değer bir düzeye çıkarılmasıdır. Öyle ki, İngilizce dil bilgisi Amerika
Birleşik Devletlerinde ve Singapur’daki devlet üniversitelerinde ders ve
konferanslar verecek düzeye ulaşıyor. Yabancı dil konusundaki başarılı grafik
Atilla’nın eşi Ülkü için de aynen geçerlidir.
Altını çizmek istediğim bir başka husus, Atilla’nın
ailesinin menşei hakkında yaptığı araştırma ve bunun sonucunu açıklamasıdır.
Doğum yeri olan Başkale (Van) ve çevresinin toplumsal yapısını akademisyen titizliği
ile inceleyen Atilla, kendi ailesinin kökeni hakkında tam 48 sayfa ayırmıştır.
Ayrıca, kitabın sonuna ailesinin mensup olduğu Pinyanişi aşiretinin ve Hakkari
Yöresinin tarihi ile ilgili 51 sayfalık bilgi notu eklemiştir. Akademik çalışma
niteliğindeki bu bölümler (Bölüm V ve EK-3) için yararlanılan kaynakların
sayısı toplam 104’tür. Atilla, yüz küsur sayfalık bu araştırmasının sonucunu
şöyle bağlamaktadır: “Görüldüğü gibi, eldeki tüm bilgiler, aile kökenimizin hem
baba hem de anne tarafından Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Oğuz boylarına
dayandığını göstermektedir. Ailemizin mensubu olduğu aşiretlerin üçü de
(Pinyaniş, Ertuşi ve Bayat Türkmen aşiretleri) Oğuz Türk boylarındandır. Oğuz
boylarının kimliği ve Anadolu’ya göç tarihlerini bu çalışmanın sonunda Ek-4’de
özetlemeye çalıştım…”
Altını çizmek istediğim bir özellik Atilla’nın
çocukluk yıllarını unutamaması ve ailesine, akrabalarına olan bağlılığı. Dicle
ailesinin evlerinin bahçesinde şöyle bir dolanalım: “Evimizin önünde birkaç
dönümlük kavak ve meyve ağaçlarıyla dolu bahçemiz ve onun dışında babamın
yaptırdığı, Dicle çeşmesi olarak bilinen, suyunun tadına doyulmayan çeşmenin
gürül gürül akan suyu ile beslenen kavak ve meyve ağaçlarımız…Zevkle
meyvelerini topladığımız erik, kiraz, vişne, kaysı, elma, armut, dut ağaçları…
Kokulu güllerden topladığımız yapraklarla annemin yaptığı gül kokulu
çaylar…Bahçemizi çevreleyen iki sıra halinde kavak ağaçlarının rüzgarla
sürtünen yapraklarının ruhumuzu okşayan melodilere dönüşen hışırtıları…”
Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik yılları da
“Yaşam Öyküsü”nün önemli dönemeçlerinden biri, belki de başlıcası. İki önemli
olay Atilla’nın yaşamını etkiliyor. Birincisi, eşi Ülkü Erhan’la tanışması,
ikincisi ise Medeni Hukuk hocamız Prof. Dr. Kemal Fikret Arık’ın kendisini
kaymakamlık/valilik hevesinden vazgeçirip, akademik kariyere yönlendirmesi.
Kitapta, 27 Mayıs 1960 öncesi siyasi olayların öğrencilere ve öğretime olumsuz
etkileri de anlatılıyor. Fakülte ile ilgili sayfalarda dikkatimi çeken bir olay
yakın arkadaşlarından birinin, aynı sınıftaki bir kız öğrenciye duyduğu aşkın
karşılıksız kalması nedenile intihara kalkışması ve Atilla’nın birkaç
arkadaşıyla birlikte bu girişimi önlemesi oldu. Başarıyla mezun olan bu
arkadaşı yeminli Mali Müşavir olmuş, eşi, çocuklarıyla birlikte İstanbul’da
mutlu bir yaşam sürdürmüş.
Atilla ve Ülkü’nün ABD ve Singapur’daki akademik
çalışmaları ve başarıları, hem kendileri hem de ülkemiz açısından gurur
vericidir. Değerli arkadaşlarımın akademik etkinliklerine ve kurdukları dostluklara
geniş yer vermek isterdim. Ama, sayfalar yetmezdi.
Yeditepe Üniversitesi’nde gerek Atilla, gerekse Ülkü
sadece öğretim üyesi olarak değil, idareci olarak da önemli katkılarda
bulundular. Atilla Rektör Başyardımcısı (Provost), Ülkü de önce Bölüm başkanı,
daha sonra İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı oldu. Yeditepe
Üniversitesi’nin Vakıf Üniversiteleri arasında öne çıkmasında Dicle çiftinin
emekleri büyüktür.
Atilla
ve Ülkü 2015 yılında Yeditepe Üniversitesi'ndeki idari görevlerini
bıraktılar. Gerek İngilizce İşletme Doktora Programının koordinatörlük
görevini gerekse Öğretim üyeliği görevlerini 2016 yılına değin sürdürdüler.
Atilla, Ülkü’nün ve kendisinin idari görevlerinden ayrılma nedenlerini
bana anlatmıştı. Kitapta da anlatıyor. Dicle’lerin idari
görevlerini bırakmalarının ana nedeni, Üniversitenin kurumsallaşması ve eğitim
kalitesinin daha da yükseltilmesi yönünde harcadıkları çabaların
yeterince desteklenmemesi olmuştu.
Atilla ve
Ülkü çiftinin başarılı akademik çalışmalarının yanı sıra, ilgi çeken bir başka yönü, seyahat tutkularıdır.
Gezdikleri ülkeleri ve tarihi yerleri fotoğraflarla[1] tanıtmaları da kitaba ayrı
bir zenginlik katıyor. Kitabın XIX ncu bölümü (125 sayfa) yurtiçi ve yurtdışı
gezilere ayrılmış.
Haziran 2020
Coronavirus’e yakalanarak, tedavi olan Atilla+ Ülkü çiftine geçmiş olsun
diyor, “yaşam öyküleri”nin sağlık ve mutluluk içinde
sürmesini candan diliyorum.
No comments:
Post a Comment