Sunday, April 11, 2021

Montrö Sözleşmesinin önemi ve tartışmanın nedeni 11 Nisan 2021 Alev Coşkun

 

Montrö Sözleşmesi’nin önemi ve tartışmanın nedeni

11 Nisan 2021 Pazar

Bir haftadır 104 amiralin yaptığı açıklama üzerine yazılar yazılıyor, televizyonlarda konuşuluyor. Ancak gözaltına alınan amiraller hâlâ içeride. 

Bu konu birdenbire neden ortaya çıktı, neden amiraller suçlanıyor, bu olayın arka planı nedir? Bu pazar yazımızda bu konuyu inceleyeceğiz. 

Erdoğan, mart ayının son haftasında Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile “İstanbul Sözleşmesi” adı verilen sözleşmeden ayrıldı. 

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak bilinen İstanbul Sözleşmesi, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. 

Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu sözleşmeden ayrılınması bir yandan “kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi” açısından eleştirilirken, öte yandan konu hukuksal açıdan ele alındı. 

Anayasa’nın 96. maddesi önemli bir kural getiriyor. Uluslararası sözleşmeler, Meclis’in kararı ile onaylanır ve yürürlük kazanır. Uluslararası bir antlaşmanın feshedilmesi ya da o antlaşmadan ayrılmak için de Meclis’in kararı gerekmektedir.

Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesi’nden tek başına imzaladığı bir kararname yayımlayarak ayrıldı. Böylece Anayasanın 96. maddesi yok sayıldı. AKP’liler, uluslararası antlaşmalardan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile ayrılabilme yetkisi olduğunu savunuyorlar.

İşte bu noktada, Meclis Başkanı Prof.Dr.Mustafa Şentop da bir TV programında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir yetkisi olduğunu belirtti. “O zaman Lozan’dan ve Montrö’den de çıkılabilir mi” sorusuna Mustafa Şentop, “Teknik olarak yapılabilir” dedi.

Muharrem Sarıkaya, “Montrö’yü tanımıyorum, feshettim derse” diye yineleyerek sordu. Meclis Başkanı Şentop, “Yapabilir bunu” diye yanıtladı. 

Ancak Şentop “Mantıkta ‘mümkün ile muhtemel’ arasında bir fark vardır. Marmara Denizi’nden yoğurt yapabilmek mümkündür. Yeterli miktar yoğurt bulursanız, Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız, bu aklen mümkün olabilir. Akli imkândır bu ama muhtemel değildir” diyerek de işi Nasrettin Hoca fıkrasına dayandırdı.

İşte bu noktada tartışma başladı. Tartışma, ilke olarak Cumhurbaşkanı’nın bir kararnamesi ile Lozan’dan ve Montrö’den çıkılabileceğinin açıkça belirtilmesiydi. İşte haftalardır tartışılan ve iç siyasete hem vakit hem de enerji kaybettiren olay budur.

Şentop, hukukla siyaset arasında sıkışıp kaldı. Bu nedenle gazetemizde, anayasa hukuku alanında profesörlük unvanına sahip olan Şentop’un siyasal rant için 25 yıllık akademik hayatını ayaklar altına aldığı belirtildi. 

Buna karşın Şentop, “tevil” (sözü çevirme) yoluna gitti. Bir açıklama yaptı ve “Ben herhangi bir anlaşma, sözleşme ismi zikretmedim” diyerek, TV’de söylediklerinden geriye dönüş yapmak istedi. (29.3.2021)

Lozan gibi Montrö gibi ulusal çıkarlarımızı gözetleyen temel bir uluslararası anlaşmadan  Cumhurbaşkanı’nın tekil iradesi ile ayrılabileceğinin özellikle Meclis Başkanı tarafından ileriye sürülmesi, konu üzerindeki hassasiyeti daha da artırdı. Aydınları, partileri ve sonunda yıllarını bu uğurda çalışmalara adamış emekli amiralleri bu milli konuda açıklama yapmaya yöneltti. 

AKP’NİN POLİTİKASI

AKP’nin ve yandaşlarının artık kesinleşmiş politikaları şöyle özetlenebilir: 

Kendilerinden başka herkes “terörist” herkes “darbeci”...

Emekli amiraller ve emekli büyükelçilerde olduğu gibi konuyu en iyi bilenlerin söz hakkını tanımamak olarak ortaya çıkıyor. En iyi Erdoğan bilir ve bu konularda Erdoğan’dan başkası konuşamaz mantığı bir kural olarak kabul ediliyor. Amirallik rütbesine kadar yükselen vatanseverlere uygulanan tavır, en basit anlatımıyla vefasızlıktır.

Bu soruşturmadan hiçbir şey çıkmaz. FETÖ casusluk teşkilatına karşı mücadele etmiş, Silivri’de savaşmış amiraller yeniden aramıza dönecekler. Bunu anlayan Erdoğan konuyu amirallerden alıp CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yıkmaya çalışıyor. 

“Amiraller Kılıçdaroğlu’ndan emir aldı”, “gizli imza Kılıçdaroğlu’dur” diyerek şimdiden yapılan işi örtmeye başladı.

MONTRÖ SÖZLEŞMESİ TÜRKİYE İÇİN VAZGEÇİLMEZ

Montrö’nün önemi kısaca şöyle:

Birinci Dünya Savaşı bitince galip devletler İngiltere, Fransa, İtalya 13 Kasım 1918’de İstanbul’u işgal ettiler. Bu işgal, Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşması’na kadar 4 buçuk yıl sürdü. 

Boğazların durumu Lozan’da tam çözüme kavuşamadı. Lozan’dan 13 yıl sonra 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye, boğazlara egemen oldu. Bu sözleşmeyle Türkiye, İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde denetim hakkına kavuştu.

Sözleşme savaş gemilerinin boğazlardan geçişini düzenliyor. Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlıyor. Bu sözleşme ile Boğazlar kayıtsız-şartsız Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılmış ve Türkiye boğazlarda istediği askeri “tahkimatı” yapmak hakkına sahip olmuştur. Bu sözleşmenin en önemli maddelerinden birisi, “Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemileri bu denizde 21 günden fazla kalamaz” kuralıdır. İşte bu madde ABD’nin hiç hoşuna gitmiyor. Uzun yıllardır, Montrö’nün değiştirilmesi için çalışmalar yapıyor.  

Bu sözleşmeyi İngiltere, Fransa, Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Avustralya, Japonya ve Türkiye imzalamışlardı. Montrö, Türkiye’nin milli çıkarları açısından çok önemli bir uluslararası antlaşmadır. 

GÜNCEL ÖNEM

Montrö Sözleşmesi’nin önemini bir kez daha özetleyelim. 

1. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması gibi Türkiye açısından vazgeçilmez niteliktedir.

2. Yıllardır Montrö’nün değiştirilmesi, hiç olmazsa delinmesi ve esnetilmesi için çabalayan güç, ABD’dir. Karadeniz’e rahatlıkla çıkmak, manevra yapmak, NATO çatısı altında ortak tatbikatlara katılmak, Rusya’yı daha fazla kuşatmak için istemektedir. Rusya ise Montrö konusunda çok hassastır. Daha dün ABD’nin açıklaması bunu gösteriyor.

3. Montrö sayesinde Karadeniz dünyanın en sakin, en huzurlu ve istikrarlı denizlerinden biridir. Bu denge ve istikrarı korumak gerekir. Montrö’yü tartışmaya açmak, Karadeniz’de huzur ve istikrarı bozmak demektir.

4. ABD’nin Türkiye’yi kuşatmak, çevrelemek istediği, Türkiye karşıtı tüm terör örgütlerine destek verdiği bir dönemde yine ABD’nin talebiyle gündeme getirilen Montrö tartışması, ulusal çıkarlarımıza aykırıdır. Bundan kesin olarak sakınılmalıdır.

5. Karadeniz’de istikrarın bozulması, Türkiye’nin mevcut sorunlarına yeni bir sorun ekleyeceği gibi Rusya’yla ilişkilerin gerilmesine de sebep olur.

Rusya-Ukrayna gerilimi sürerken ABD gemileri boğazlardan geçerek Karadeniz’e açılacak.

104 AMİRAL NE DİYOR?

“Emekli amirallerin duyurusu” başlığıyla yapılan açıklamanın tam metni, gazetemizde yer aldı. Temel esasları şöyledir:

1. Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çokuluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşması’nı tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir.

2. Montrö, Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz’i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye’nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Tartışmaya açılması hatalıdır. 

3. Bu açıklamada ayrıca cüppe ve sarıkla tarikata giden amiral görüntüleri için de şunlar belirtiliyor:

“Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.”

İmzası bulunan amirallerden Alaettin Sevim, Ali Sadi Ünsal, Atilla Kezek, Bülent Olcay, Cem Gürdeniz, Ergun Mengi, Kadir Sağdıç, Nadir Hakan Eraydın, Turgay Erdağ ve Türker Ertürk, 5 Nisan 2021 Pazartesi günü sabaha karşı bir operasyonla gözaltına alındılar. Ayrıca Ergin Baykal, Cemil Şükrü Bozoğlu, Mustafa Özbey ve Atilla Kıyat da yaş durumları göz önüne alınarak kovuşturma için emniyete çağrıldılar.

Emekli amiraller, 4 günü gözaltında geçirdiler ve perşembe günü bir baskı unsuru olarak gözaltı süreleri 4 gün daha uzatıldı.

Bu açıklama siyasal iktidar tarafından temelde iki noktadan “ihtilal bildirisi” olarak değerlendiriliyor.

Birincisi, bildirinin “Yüce Türk milletine” diye başlaması, ikincisi, bildirinin 3 Nisan Cumartesi saat 22.42’de yayımlanmasıdır. Konu bu derece “trajikomiktir”.

RUSYA’NIN GÖRÜŞÜ

Montrö Antlaşması’nın taraflarından olan Rusya, bu konuda çok duyarlıdır. Kuşkusuz Montrö’nün delinip Karadeniz’in bir tartışma alanı haline getirilmesini istemez. 

Bu nedenle Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Yerhov, 7 Nisan Çarşamba günü yaptığı açıklamada “Kanal İstanbul’un Montrö’yü etkilemeyeceğini” belirterek, “Kanal İstanbul ile Montrö Sözleşmesi’nin yükümlülüklerinin ortadan kalkmayacağını, bu kanaldan geçecek gemiler için ise yeni koşulların söz konusu olacağını” söyledi. 

Bu günlerde Rusya ile Ukrayna arasında bir kriz yaşamaktadır. ABD de bu olaya girerek, Karadeniz’e iki savaş gemisi gönderdi. Putin, Erdoğan’la telefon görüşmesi yaptı. Böylece Montrö’nün önemi bir kez daha belli oldu.

PARTİ LİDERLERİNİN TAVRI

104 amiralin bildirisini İyi Parti lideri Akşener, “zevzeklik” olarak nitelendirdi. 

Emekli amirallerin Türkiye’nin milli çıkarları yönünde yaptıkları açıklamayı “zevzeklikle” nitelemek ise en azından ciddiyetten uzak bir görüştür ve talihsiz bir açıklamadır. 

Onurlu görev geçmişlerine dayanarak kendi alanlarını ilgilendiren bir konuda açıklama yapmak, emekli amirallerin de anayasal haklarıdır. Montrö ile ilgili ve milli çıkarlara dayalı açıklamayı onlar yapmayacaklar da kim yapacak? 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, olaya daha soğukkanlı yaklaştı. Öncelikle 24 saat bekledi, sinirlerin yatışmasını gördü. 104 amirale karşı açıktan bir tavırdan kaçındı. Onların anayasaya göre böylesi açıklama yapma hakları olduğunu belirtti. Konuyu ekonomik yaşama getirerek “vatandaş geçim derdinde” diyerek dengeli bir yaklaşım sergiledi. 

Saadet, Gelecek ve Deva partilerinin genel başkanları da konuyu halkın ekonomik sıkıntıları üzerinden ele aldılar.  

BAHÇELİ NE DİYOR?

Bu konuya en sert yaklaşan MHP Genel Başkanı Bahçeli oldu. Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını isteyecek kadar hukuk devleti anlayışından uzaklaşan Bahçeli şunları istiyor:

1. 104 emekli amiral büyük suç işlemiştir. Rütbeleri ve emeklilikleri ellerinden alınmalı, maaşları kesilmeli ve lojmanlardan çıkarılmalıdırlar.

2. Bu açıklama bal gibi bir ihtilal bildirisidir.

3. Buna ifade özgürlüğü diyenler darbe çığırtkanlarıdır.

4. Bu bildiride görünmeyen gizli imza vardır, o da Kılıçdaroğlu’nun imzasıdır.

AKP ve MHP darbe korkusu yapıp mağduriyet köpüğü yaratıyorlar.

YARGITAY-DANIŞTAY

Bir de Yagıtay ve Danıştay’ın emekli amiralleri “Demokrasi ve hukuka aykırı girişimler içinde olmak”la suçlayan açıklamalarına da değinmeden geçmeyelim. Bildiriye öncülük ettiği iddia edilen amiraller gözaltına alınmışken yargının iki önemli kurumunun böyle bir açıklama yapmasının demokrasiyi, hukuku savunmakla alakası yoktur. Aksine bu açıklamalar yargının da ne kadar politize olduğunu göstermekte ve bu açıklamaları yapan kurumların iktidara bağlılığının ifadesi olarak anlam kazanmaktadır. 

AKP NEDEN SERTLEŞTİ? OLAYIN ESASI...

Ekonomi zor durumdadır. Dolar 8 TL’yi geçmiştir. Ekonomi yönetimi güvenilirliğini yitirmiştir. Gerçek enflasyonun yüzde 20’yi aştığı kabul ediliyor. Ekonomi büyüme oranı yüzde 1’in altına düştü.

2020 yılı işsizlik verilerine göre; açıklanan işsiz sayısı 4 milyon 61 bin, iş aramayan ve fakat iş bulsa işe başlayacak olan sayısı 4 milyon 219 bin oldu. Fiili işsiz sayısı 8 milyon 280 bin ve fiili işsizlik oranı yüzde 23.6’ya yükseldi. 

Veriler, Türkiye’de 15 milyon insanın mutlak yoksulluk içinde olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin dış mali kaynaklara ihtiyacı var. Ancak, borçların çevrilmesi ve yönetimi giderek zorluyor. 

Dar gelirli, günlük yaşam derdiyle uğraşıyor. İç ve dış borç yükü giderek yükseliyor. 

Bu noktada siyasal iktidar, gündemi değiştirmek zorundadır. Darbe, beka gibi kavramsal iddialar önem kazanıyor. Böylece ekonomik sorunların üstü bir süre kapatılmak isteniyor. 

Bu bildiri olmasaydı, siyasal iktidar başka bir konu bulmak zorundaydı.

RANT

AKP siyasal iktidarı bu olaydan yararlanarak siyasal rant sağlamak istiyor. 

1. Bildiriden bir ihtilal algısı yaratılıyor. Böylece mağduriyet sağlanıyor.

2. Amiraller sabaha karşı adeta FETÖ usulleriyle evlerine baskın düzenlenerek gözaltına alınıyor. Kamuoyuna baskı uygulanıyor.

3. 104 kişinin içinde 4 kişinin CHP’ye üye olduğunu belirterek CHP’ye algı operasyonu yaratmak istiyor. 

AMİRAL VE DİPLOMATLAR NEDEN DUYARLI?

Diplomatlar, amiraller, eski parlamenterler neden Montrö konusunda bildiri yayımlıyorlar?

Bunun arka planı epeyce geriye gidiyor. 

Erdoğan, Lozan Antlaşması’nı hezimet olarak nitelemiştir. Örneğin; 26 Eylül 2016’da Saray’daki Muhtarlar Toplantısı’nda “Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturdular” dedi. Bir ay sonra 23 Ekim 2016’da Misak-ı Milli konusunu ele alan Erdoğan, “Bize bazı gerçekler yanlış öğretildi” dedi. 

7 Aralık 2017’de, Atina’da Yunan Cumhurbaşkanı Pandopulos ile görüşülürken “Lozan’ı güncellemeye ihtiyaç var” dedi. 

Bu konuda, diplomatik gelişmeler de oldu. İşte birkaç anımsatma:

-4 Mart 2006: ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson “Montrö Antlaşması oldukça açık. Ve biz Karadeniz’in uluslararası sularda bulunmasından kaynaklanan haklarımızdan yararlanmak istiyoruz” görüşünü dile getirdi. (Cumhuriyet, 4 Mart 2006, Manşet: Karadeniz ısrarı)

-5 Ocak 2020: “Savaş gemileri Montrö kapsamında boğazlardan o sınırlamalar çerçevesinde geçmeye devam mı edecek?” sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Onlara da bir çözüm buluruz. Gerekirse buradan da (Kanal) geçebilirler” cevabını verdi. (CNN Türk ve Kanal D ortak yayını, 5 Ocak 2020, Cumhurbaşkanlığı resmi sayfası)

-5 Nisan 2021: Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Daha iyisi için imkân bulana kadar Montrö’ye bağlılığımızı sürdürüyoruz” (5 Nisan 2021, 104 amirale yanıt verirken)

Lozan ve Montrö Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli iki uluslararası antlaşmasıdır. Cumhuriyet’in temel taşlarıdır. 

Cumhurbaşkanı tarafından Lozan ve Montrö’nün böylesine tartışma yaratacak biçimde ele alınması konunun birinci derecede ilgili olduğu diplomatları ve amiralleri etkiliyor.

İşte bu nedenle Ocak 2020’de önce 126 diplomat, Nisan 2021’de 104 emekli amiral, Montrö’nün önemini belirttiler, eski parlamenterler onları destekleyen bildiri yayımladılar. 

 Erdoğan, Kanal İstanbul, Montrö, boğazlar ve Lozan konularını her fırsatta gündeme getiriyor. Bu da yurtseverler arasında duyarlılık yaratıyor.

HALKIN GÜNDEMİ...

Aksoy Araştırma’nın, “Türkiye gündemi” adını taşıyan ve nisan ayının ilk haftasındaki durumu gösteren araştırma sonuçları önemli. Halkın gündemini belirtiyor.

104 amiralin bildirisi: Ankete katılanların yüzde 19.6’sı bildiriyi “Duymadım”, yüzde 47.9’u “Duydum, okumadım”, yüzde 32.5’i ise “Duydum, okudum” şeklinde yanıtlamış. 

Montrö bildirisi görüş: Ankete katılanların yüzde 41.5’i bildiride “Darbe iması var” derken, yüzde 58.9’u “Sadece amirallerin görüşünü kapsıyor” demiştir.

Enflasyon- Montrö Sözleşmesi tercihi: “Hangisi sizin için daha önemlidir” sorusunu ankete katılanların yüzde 23.2’si “Amirallerin bildirisi” diye yanıtlarken, yüzde 63.5’i ise “Mart ayı enflasyon oranı” olarak yanıtlamış.

No comments:

Post a Comment