MONTREUX BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ
(ULUSLARARASI HUKUK VE STRATEJİK AÇIDAN DEĞERLENDİRMELER)
İstemi Parman, 05.04.2021
ÖNSÖZ
Son günlerde İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi ile ortaya çıkan görüşlerin Montreux Sözleşmesi ile ilgili tartışmaları yoğunlaştırdığını gözlemliyoruz. Konunun bu ölçüde tartışılmasının beni şaşırtıyor. Gene de Sözleşmenin bazı temel hükümlerini kısaca hatırlatmanın yanısıra, uluslararası hukuk ve stratejik açıdan kişisel düşüncelerimi de ilgilenenlerin bilgisine sunmak istedim.
Montreux Sözleşmesinin sahibi konumunda olan Türkiye’nin, hangi nedenle olursa olsun, hangi baskıya maruz kalırsa kalsın Montreux’nün feshi veya değiştirilmesine yönelik herhangi bir girişime, kesin olarak baştan karşı çıkması, konunun kamuoyunda tartışmaya bile açılmaması gerekir. Aksine bir davranış, bazı ülkeler nezdinde, ülkemiz için hayati önemdeki bu konuyu gündeme getirmek istediğimiz gibi bir algı yaratacağından akılla ve tabii ülke çıkarları ile kesin olarak bağdaşmayacağını ve çeşitli tehlikelere yol açabileceğini düşünüyorum.
Herşeyden önce, Taraf ülkelerin Sözleşme’nin koyduğu ilkeler ve kurduğu dengeler ile ilgili hükümleri benimsedikleri, bunlarda bir değişiklik yapılmasını zorlaştırıcı ve hatta engelleyici kilitleri koymalarından açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuda sadece Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı olarak, özel haklara sahip olduğunu vurgulayalım.
NEDEN ÖNEMLİ
Lozan Andlaşması Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının, bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün dayandığı uluslararası temel belgedir. Ancak, Andlaşmanın müzakere edildiği savaş sonrası dönemin özel koşulları nedeniyle İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçiş rejimi istediğimiz gibi şekillendirilememiş ve Boğazlarda geçiş ve ülkenin güvenliği konusunda mutlak bir hakimiyet sağlanamamış, bazı boşluklar oluşmuştu.
Türkiye, 1930’lu yılların ilk yarısında uluslararası koşullarda oluşan gelişmeleri gözönünde bulundurarak , 1935 yılının kasım ayında Boğazların statüsünün Türkiye lehine değiştirilmesi için diplomatik girişimlere başlamış ve bu girişimler sonucu ilgili devletlerin iştiraki ile 22 haziran 1936 da Montreux de bir konferans düzenlenmiştir. Müzakereler, 28 gün gibi kısa bir sürede tamamlanarak ve 20 temmuz 1936 da “Montreux Boğazlar Sözleşmesi” imzalanmıştır.
Sözleşme, Kurtuluş savaşının askeri zaferle sonuçlanarak Cumhuriyetin kurulmasından sonra sağlanan en büyük diplomatik başarıdır. Lozan’da açık kalan konular kapatılmış, Boğazlar komisyonu kaldırılmış, geçişlerin düzenlenmesi ve kontrolü Türk makamlarının tek yetkili haline gelmiş, Boğazların gayri askeri statüsüne son verilerek bölgenin savunması tamamen Türk ordusunun kontrolüne girmiş ve ülke egemenlik ve bütünlüğü tam olarak sağlanmıştır.
Birçok devletin farklı hedefinin uzlaştırılarak, ancak özellikle tamamen Türkiye’nin çıkarlarına uygun büyük bir diplomatik ve stratejik zafere ulaşılmasında Mustafa Kemal’in eşsiz öngörüsü ve diplomatik dehasının yanısıra, Türkiye’nin o dönemdeki uluslararası saygınlığının etkili olduğuna kuşku yoktur.
Osmanlı imparatorluğunun Birinci Dünya savaşına , tabir caizse itiş kakışla, girmesine yol açan alman “Goeben ve Breslau“zırhlıları olayını hatırlayalım. Öte yandan, İkinci Dünya savaşı sırasında, Almanya’nın en güçlü gözüktüğü ve Rusya’ya karşı Barbarossa harekâtının başladığı bir dönemde, Türkiye alman savaş gemilerinin Boğazlardan geçiş talebini Montreux Sözleşmesi kurallarını ileri sürerek reddetmiş ve böylece Türkiye’nin istemediği bir savaşa katılmaya zorlayabilecek bir durum engellenmiştir.
Bütün bunlar dikkate alındığında, Montreux Sözleşmesinin yarattığı dengelerin ne kadar önemli olduğu açıkça görülmektedir. Nitekim, kıyıdaş veya değil, imzacı veya değil, tüm ülkelerin güvenlik gereklerini ve ulaşım serbestisiyle sağlanan ticari yararlarını karşılayacak hükümler içermesi nedeniyle, 1936’dan bu yana dünyadaki ve uluslararası ilişkilerdeki çok önemli değişikliklere ve sıcak ve soğuk savaşa rağmen Sözleşme 85 yıldır yürürlükte kalmaya devam ediyor. Bu konuda Türkiye'nin Sözleşme hükümlerini mutlak bir tarafsızlık ve ciddiyetle uyguluyor olmasının da etkili olduğuna kuşku yoktur. Gerçekten, Stalin’in 1939 ve 1946 yıllarında, hiçbir yankı bulmayan talepleri dışında, ne 20 yıllık dönemin sona ermesinden önce, ne de daha sonra toplam 85 yıldır hiçbir Akit Taraf Sözleşme’nin feshi veya herhangi bir maddesinin değiştirilmesi talebinde bulunmamıştır.
Sözleşme’nin , kıyıdaş olmayan ülke savaş gemilerinin boğazlardan geçişlerini sağlayan düzenleme ve kısıtlamalarla ilgili hükümlerinin doğrudan Türkiye’nin güvenliğini sağlama amacına yönelik olduğu kuşkusuzdur. Aynı şekilde, kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadeniz’de bulunduracakları savaş gemilerinin tonaj ve süre açısından sınırlandırılması da, başta Karadeniz’de en uzun kıyısı olan Türkiye olmak üzere, diğer bölge ülkelerinin de güvenliği açısından ayrıca bir önem taşıyor. Gerçekten, bir kısıtlama olmaması durumunda kıyıdaş ülkelerin yanısıra, ABD, Çin ve belki de başka ülkeler savaş gemilerinin Karadeniz’e doluşması, bölgeyi Basra körfezine, Boğazlarımız ise Hürmüz boğazına benzeyebileceği akla gelmektedir. Savaş gemilerinin bir bölgede yoğun olarak bulunmalarıyla ortaya çıkacak “amiral battı” oyunu, ciddi sürtüşme ve çekişmelerin meydana gelmesine ve bu durumun giderek çatışmalara dönüşmesi ihtimal dışı değildir. Böyle bir gelişmenin kıyıdaş ülkeler için olduğu kadar, Dünya barışı için de, ne kadar büyük tehlikeler yaratabileceğini belirtmeye gerek dahi yoktur.
TEMEL HÜKÜMLER
Bu yazımızda Montreux sözleşmesinin bazı temel maddeleri, uluslararası hukuk, siyaset ve stratejik etkileri açılardan irdelenmiştir. Ayrıntılı bilgiler Sözleşme metni ile bu konudaki çok sayıdaki yayından edinilebilir.
AMAÇ : Sözleşme, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Andlaşmasının 23 Maddesiyle kurulmuş olan düzeni, Türkiye’nin egemenlik ve güvenliğinin yanısıra, Karadeniz'e kıyıdaş Devletlerin güvenliğini de sağlamak için değiştirilmesi amacıyla imzalanmıştır. Sözkonusu olan her şeyden önce Türkiye’nin güvenliğidir. Montreux konferansının Türkiye’nin girişimiyle toplanmış olması bu hususu açıkça gösteriyor. Ayrıca, Sözleşme ‘nin giriş bölümünde, Bulgaristan, Romanya ve SSCB ayrı ayrı zikredilmemiş, sadece kıyıdaş ülkeler olarak belirtilmiş olmalarına rağmen, Türkiye’nin özel olarak vurgulandığı görülmektedir.
İMZACI KIYIDAŞ ÜLKELER : Bulgaristan, Romanya, Sovyetler Birliği ve Türkiye
KIYIDAŞ OLMAYAN ÜLKELER: Birleşik Krallık, Yunanistan, Fransa, Japonya ve Yugoslavya
İtalya, Habeşistan’ın işgali ile meşgul olduğundan Konferans’a katılmamış. ABD ise, izolasyon politikası nedeniyle konu ile ilgilenmemiştir.
BOĞAZLAR TERİMİ: "Boğazlar" genel deyimiyle belirtilen Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz (İstanbul) Boğazı’nı kapsamaktadır.
BOĞAZLARDAN GEÇİŞ SERBESTİSİ
“Yüksek Akit Taraflar, Boğazlar'da denizden geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesini kabul ederler ve doğrularlar”( Md.1).
TİCARET GEMİLERİNİN GEÇİŞİ (Md.2-7)
Ticaret gemileri hangi bayrak ve yüke sahip olurlarsa olsunlar, Boğazlardan ücret ödemeden, ön bildirim yapmadan, gece ve gündüz, serbestçe geçebileceklerdir (Md.2).
Serbest geçiş ilkesi, tabir caizse, Türkiye ve Kıyıdaş devletlerin hükümranlık ve güvenlikleriyle ilgili hükümleri ile birlikte Sözleşmenin, omurgasını oluşturmaktadır . Bilindiği gibi, bu husus, 17. yüzyıl başlarında Grotius tarafından ilk ifadesini bulan ve o dönemden beri yerleşmiş uluslararası bir kural olan “denizlerde ulaşım serbestisi” ilkesinin bağlayıcı olduğunu vurguluyor. Nitekim, Sözleşmenin sona ermesi ile ilgili 28 inci maddenin 2. fıkrasında “Bununla birlikte, işbu Sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır” denilmektedir. Bu suretle, Sözleşme sona erse de “geçiş serbestisi” ilkesinin korunacağını açıkça hükme bağlanmıştır.
Bilindiği gibi, ticaret gemileri, açık denizlerin yanısıra, ulusal karasularından da, bazı çevresel ve ulaşım güvenliği kısıtları dışında zararsız geçiş hakkına sahiptir. Bu çerçevede, Türkiye’nin de, çevre, sağlık, ulaşım ve geçiş güvenliği gibi genel ve özel kabul görmüş kurallar dışında, Boğazlarda ulaşım serbestisini engelleyici bir uygulama yapamayacağını da belirtmek gerekir. Türkiye gemilerin Boğazlardan geçişi sırasında olası bir kazayı engellemek ve sair benzer, hususlarda Uluslararası Denizcilik Örgütü ile anlaşarak gerekli düzenlemeleri yapmıştır. Esasen alınan tedbirler sonucunda bir süredir Boğazlarda ciddi bir kaza meydana gelmediği görülmektedir.
Denizlerde ulaşım serbestliğini engellemenin veya bu yöndeki çabaların tarihte birçok siyasi çekişmeye ve savaşa yol açtığını biliyoruz. (Günümüzde Güney Çin denizindeki ABD-ÇİN çekişmesi bu konuda ciddi bir örnektir).
SAVAŞ GEMİLERİNİN BOĞAZLARDAN GEÇİŞİ VE TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ (Md. 8-17)
- “Yakıt taşıma için kullanılan donanmaların küçük tonajlı yardımcı gemileri için ön bildirim’e gerek yoktur” (Md. 9).
- “Barış zamanında, uçak gemileri ve denizaltılar dışında hafif su üstü gemileri, küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler, ister Karadeniz'e kıyıdaş olan ister olmayan Devletlere bağlı bulunsunlar, bayrakları ne olursa olsun, Boğazlar'a gündüz ve 8 gün önceden diplomatik yolla ön bildirimde bulunmak koşuluyla girerlerse, hiçbir vergi ya da harç ödemeksizin Boğazlardan geçiş özgürlüğünden yararlanacaklardır (Md. 10).
- “Sadece kıyıdaş devletlerin 15.000 ton’un üstündeki hattıharp gemileri ön bildirim koşuluyla k tek başlarına ve en çok 2 torpido eşliğinde Boğazlardan geçebilirler” (Md.11).
- “Karadeniz'e kıyıdaş Devletler, bu deniz dışında yaptırdıkları ya da satın aldıkları denizaltılarını, deniz üslerine katılmak üzere veya bu deniz dışındaki tezgahlarda onarılmak üzere Boğazlardan geçirme hakkına sahip olacaklardır. Denizaltıların gündüz ve su üstünden gitmeleri ve Boğazlar'dan tek başlarına geçmeleri gerekecektir” (Md.13).
- “Boğazlar'da transit geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerine mensup gemilerin en yüksek (tavan) toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacak ve dokuz gemiden fazla sayıda olmayacaktır. Kıyıdaş olan ya da olmayan Devletlerin, Boğazlar'daki bir limanı ziyaret eden gemileri bu tonaja katılmayacaktır” (Md.14) .
- “Boğazlar'dan transit geçen savaş gemileri taşıdıkları uçaklar hiçbir durumda kullanılmayacaktır” (Md.15).
- “ Yukarıda sözü edilen kısıtlamalar herhangi bir tonajda ya da kuruluşta olan bir deniz kuvvetinin, Türk Hükümetinin çağrısı üzerine, Boğazlar'daki bir limana sınırlı bir süre için bir nezaket ziyaretinde bulunmasına hiçbir biçimde engel olmayacaktır” (Md. 17) .
KIYIDAŞ OLMAYAN ÜLKELERİN KARADENİZ’DE BULUNDURABİLECEKLERİ SAVAŞ GEMİLERİ (Md.18-19)
- “Kıyıdaş olmayan ülkelerin barış zamanında Karadeniz’de bulundurabilecekleri gemilerin toplam tonajı 30.000‘i aşmayacaktır. Kıyıdaş bir ülkenin donanma gücü Sözleşme’nin imza tarihinden sonraki bir dönemdeki tonajını 10.000 arttırması halinde sözkonusu tonaj 45.000’e kadar çıkarılabilecektir” (Md.18).
- “Kıyıdaş olmayan bir devletin Karadeniz’deki deniz gücü sözkonusu tonajların 2/3 ünü geçmeyecektir. Kıyıdaş olmayan Devletlerin savaş gemileri bu denizde yirmibir günden çok kalamayacaklardır”(Md.19).
SAVAŞ VE SAVAŞ TEHDİDİ DURUMU
- “Savaş zamanında, Türkiye savaşan değilse, savaş gemileri 10. maddeden 18. maddeye kadar olan maddelerde belirtilen koşullarla aynı koşullar içinde, Boğazlar'da tam bir geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğünden yararlanacaklardır. Bununla birlikte, savaşan herhangi bir Devletin savaş gemilerinin Boğazlar'dan geçmesi yasak olacaktır” (Md.20)
SAVAŞ GEMİLERİNE GEÇİŞ YASAĞI (Md.21-22)
- “Savaş zamanında, Türkiye savaşan ise, savaş gemilerinin geçiş serbestisi olmayacak, savaş gemilerinin geçişi konusunda Türk Hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir” (Md.21) .
- “Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayarsa, işbu Sözleşmenin yukarıdaki 21. maddesi hükümleri uyarınca serbest geçiş hakkı uygulanmayacak, böyle bir durumda da Türk hükümeti dilediği gibi davranabilecektir” (Md.22).
Savaş tehdidi tehlikesi olup olmadığının kararını Türkiye tarafından belirleneceği anlamına gelmektedir.
Yukarıdaki fıkranın Türkiye'ye tanıdığı yetkinin Türkiye'ce kullanılmasından önce Boğazlar'dan geçmiş olan, böylece bağlama limanlarından ayrılmış bulunan kıyıdaş olan veya olmayan devletlerin savaş gemileri, bu limanlara dönebileceklerdir. Bununla birlikte, Türkiye, davranışıyla işbu maddenin uygulanmasına yol açmış olabilecek Devletin gemilerini bu haktan yararlandırmayabilecektir.
UÇAK GEÇİŞLERİ (Md.23)
-“Sivil uçakların Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişini sağlamak amacıyla, Türk hükümeti, Boğazlar'ın yasak bölgeleri dışında, bu geçişe ayrılmış hava yollarını gösterecektir”.
Günümüzde, Sivil uçaklar Birleşmiş Milletler Sivil Havacılık Sözleşmesi (ICAO) çerçevesinde Birleşmiş Milletlere üye ülkelere ait sicil uçaklar tarifeli seferleri önceden kaydettirmiş olmak koşuluyla, Türk hava sahasından, saptanmış hava koridorları içinde, serbest geçiş hakkına sahiptir. Askeri uçaklar veya askeri personel ve malzeme taşıyan sivil uçakların geçişi için diplomatik yoldan, özel uçuşlar için ulaştırma Bakanlığından uçuş izin alınması gerekmektedir .
SÖZLEŞME’NİN FESHİ (Md.28)
-“Sözleşmenin süresi, yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak, yirmi yıl’dır. Bununla birlikte, işbu Sözleşmenin 1. maddesinde doğrulanan geçiş ve gidiş-geliş (ulaşım) özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olacaktır”.
Sözü edilen yirmi yıllık sürenin bitiminden iki yıl önce, hiçbir Yüksek Akit Taraf, Fransız hükümetine sona erdirme ön-bildiriminde bulunmamışsa, Sözleşme, bir sona erdirme ön-bildiriminin gönderilmesinden başlayarak, iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalacaktır Sözleşme, bu şekilde sona erdirilmiş olursa, Taraflar, yeni bir Sözleşmenin yapmak için düzenlenecek bir konferansa katılmayı kabul etmektedirler” .
Bu maddeye göre 20 yıllık dönemin sonundan 2 yıl önce herhangi bir imzacı ülkenin fesih talebi olmaz ise, sözleşme böyle bir talebin yapıldığı tarihten 2 yıl sonrasına kadar yürürlükte kalacaktır. Bu durumda tüm imzacı ülkelerin katılımıyla yeni bir Sözleşme yapılacaktır. Bu yönüyle Montreux Sözleşmesi adeta “küllerinden yeniden” doğacaktır. Bu çerçevede Boğazlardan geçiş ve Karadeniz’de güvenlikle ilgili olarak getirdiği ilke ve kısıtlamaların adeta sonsuza dek devamlılığı sağlanmıştır. Gerçekten, yeni sözleşmede geçiş serbestliği ilkesinin aynen korunması esastır. Bununla birlikte özellikle savaş gemilerinin boğazlardan geçişi ve Karadeniz’de bulunmaları ile ilgili 14 ve 18 inci maddeleri konusunda müzakerelerin çetin geçmesi ve tonaj ve uçak gemilerine ilişkin bazı taleplerin ortaya çıkması muhtemeldir.
Sözleşmeye göre, Rusya, emekli olma yaşındaki tek uçak gemisi hariç, büyük tonajlı gemilerini boğazlardan geçirebiliyor (yeni bir uçak gemisi planlanma aşamasında). Montreux’nün değişmesine yol açacak bir durumun ortaya çıkması halinde, Rusya, Akdeniz’e ve diğer denizlere kolaylıkla açılmak için uçak gemileri ile denizaltılarının Boğazlardan serbestçe geçmelerini ve gemilerinin Karadeniz ile Suriye’deki üsleri arasında tabir caizse, rahatça gidip gelmesini sağlayacak bir sistem kurulmasını ve ayrıca, füze taşıyan yabancı gemilerin Karadeniz’e girişinin de engellenmesini isteyebilir. Daha önce böyle bir ABD gemisiyle ilgili itirazlarını belirtmişse de Türkiye’nin, Montreux Sözleşmesinde bu konuda yasaklayıcı bir hüküm bulunmadığını belirtmesi üzerine konu kapanmıştı.
Buna karşılık, Rusya bazı değişikliklerin bumerang gibi kendine dönebilecek olması ihtimali karşısında, Rusya Sözleşme hükümlerinin devamını tercih ederek Sözleşme’nin sona erdirilmesini istememesi mümkündür. Aynı şekilde, Karadeniz'e kıyıdaş ve NATO üyesi Bulgaristan ve Romanya ile NATO üyesi olmayan ancak, Batıya yakın Ukrayna ve Gürcistan’ın de güvenlik nedenleri ile, Karadeniz’deki dengelerin değişmesini istemeyecekleri akla gelmektedir.
Gene de, Kıyıdaş veya değil, herhangi bir imzacı ülke, doğrudan çıkarı olmasa ve gerçekte böyle bir gelişmeyi arzu etmese de, salt başka bir ülkenin, Sözleşme’nin feshine yol açacak bir girişimde bulunabilir. ABD’nin, bu dönemde Rusya’ya bakışı dikkate alınırsa, Karadeniz’de bir donanma üssüne sahip olmak, uçak ve büyük tonajlı gemilerini bulundurmak istemesi ve Rusya’yı en hassas bölgesinden tehdit etmek istemesi mümkündür. değişikliklerin Rusya’nın Akdeniz’e çıkmasını kolaylaştırması sonucu doğabilir. Ayrıca, her vesileyle dünya’ya yayılmak için fırsat kollayan Çin, dostu Rusya’nın yanında gözükmek amacıyla Karadeniz’e, bazı savaş gemilerinin yanı sıra, uçak gemilerinden birini göndermek isteyebilecek ve bu yönde bir gelişme, Çin’in Akdeniz’deki varlığı için de bir gerekçe olabilecektir. Çin'in, ABD’nin güç ve çabasını Pasifik/Hint bölgesi dışında başka bölgelere de yaymasından her halde memnun olacaktır. Öte yandan, ABD deniz gücünün bir bölümünün kapalı bir havza olan Karadeniz’de ve Rus ana kıtasının hemen güneyinde bulunmasının sözkonusu güç için bir tehlike yaratabileceği de akla gelmektedir.
28. maddede, Sözleşme’nin , sona erdirme ön bildiriminden itibaren iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalması ve imzacı ülkelerin yeni bir sözleşme hükümlerini saptayacak bir konferansta temsil edilmeleri öngörülmektedir. Ancak yeni bir sözleşme olmaması halinde, özellikle, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi ve kıyıdaş olmayan ülkelerin Karadeniz'de bulundurabileceği tonaj ve sürelerle ilgili olarak hangi rejim uygulanacağı konusunda bir hüküm yoktur.. Bu çerçevede, konferans yeni bir sözleşme yapılıncaya kadar Montrö Sözleşmesinin devamına karar verebileceği gibi, Türkiye, tek taraflı iradesi ile, Montrö’yü veya farklı bir rejimi uygulayabilir. Her iki durumda ortaya çıkabilecek kaos’un uzun sürmesi ve böyle bir durumda, Türkiye’nin çeşitli sıkıntılarla karşılaşması kuvvetle muhtemeldir.
BAZI MADDELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ (MD.29)
Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden başlayarak her beş yıllık dönem sona erdiğinde, Yüksek Akit Taraflardan her biri, kendine özgü nedenler veya dış etkenlerle, Sözleşmenin bir ya da birkaç hükmünün değiştirilmesini, nitelik ve gerekçesini de göstermek suretiyle, isteyebilir. 14. ve 18. İçin bir, diğer tüm maddelerle ilgili değişiklik isteminin işleme konulması için ise en az iki imzacı ülkenin desteği gerekiyor. Bu alanda, Diplomatik kanallarla bir sonuca varılamazsa, tüm taraflar, toplanacak bir konferansa katılmayı kabul etmişlerdir. 14 üncü maddenin Savaş gemilerini, Boğazlarda geçiş, 18 in ise Karadeniz’de kalışlarıyla ilgili olduğunu bir kez daha hatırlayalım.
Konferansta karar alınabilmesi için oybirliği gerekiyor.. Bununla birlikte,14. ve 18. maddelerde değişiklik için ise, tüm imzacı ülkelerin dörtte üç çoğunluğu yeterli olacaktır. Sözkonusu oranın, Türkiye dahil kıyıdaş imzacı ülkelerin dörtte üçüncü kapsaması gerekiyor. Örneğin Türkiye ile Romanya veya Türkiye ile Rusya’nın kabul etmemeleri halinde, bu maddelerle ilgili değişiklik yapılamayacaktır.
Taraf ülkelerin Sözleşme’nin koyduğu ilkeler ve kurduğu dengeler ile ilgili hükümleri benimsedikleri, bunlarda bir değişiklik yapılmasını zorlaştırıcı ve hatta engelleyici kilitleri koymalarından açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuda sadece Türkiye’nin diğer ülkelerden farklı olarak, özel haklara sahip olduğunu vurgulayalım.
SONUÇ
Daha önce de belirtildiği gibi, Montreux Sözleşmesinin Türkiye için arzettiği büyük önemin açıkça belirli olmasına rağmen Sözleşmenin sona erdirilmesi konusunun niçin gündemde olduğunu anlamak zordur. Sözleşmelerin feshi yetkisinin hangi kurum tarafından kullanılabileceğine ilişkin hukuki tartışmadan bağımsız olarak her şeyden önce, Türkiye’nin egemenlik ve güvenliği ile ilgili son derece önem taşıyan Montreux Sözleşmesinin sona erdirilmesinin ülkemiz açısından ne gibi olumlu ya da olumsuz etkileri olacağı hususunun tartışılması ve vatandaşlarımızın olası fayda ve tehlikeler konusunda bilgilendirilmesi yaralı olacaktır.
Montreux Sözleşmesinin sona erdirilmesi için ön bildirimde bulunmak, her imzacı ülke gibi, Türkiye’nin de hakkıdır. Türkiye’nin Montreux’nün feshi isteminde bulunmasının bazı uluslararası çevrelerde memnuniyet ve tebessümle karşılanacak olması bir yana, Sözleşme’nin feshinin ve farklı yeni bir düzen getirilmesinin imkansız olacak kadar zor olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Sözleşmenin sona ermesi , Türkiye’ye yürürlükteki Montreux rejiminden daha fazla bir güvenlik ve uygulama serbestliği sağlamayacağı gibi, ülkemiz için yeni ve karmaşık sorunlara yol açacağı unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Pandora’nın kutusunun açılmaması için, ,her türlü itina ve çabayı göstermesi gerektiğini açıkça belirtelim.
İstanbul, 5 nisan 2021.
No comments:
Post a Comment