Kader Sevinç’ten AB İlişkileri Dinamiklerine İlişkin Yeni
Değerlendirme Raporu
Posted on Nisan 6, 2021 by chpab
Merhaba,
Bugün üst düzey Avrupa Birliği heyeti
Türkiye’de.
Peki heyetin gündeminde neler var? Bu
ziyaretin amacı nedir ?
Hatırlayacağınız gibi Mart ayının
sonunda gerçekleşen Avrupa Birliği liderler zirvesinde Türkiye ile ilişkiler
önemli bir gündem maddesiydi. Zirveden yaptırım yönünde bir karar çıkmadı ama
yaptırımlar masadan da düşmedi.
Avrupa Birliği’nin geçen sonbahardan bu
yana değişen Türkiye ile ilişkiler stratejisi giderek daha yoğun biçimde
çıkarlara, transaksiyonel ilişkiye dayanıyor, değerler temelinde, AB’ye
katılımcı bir ülke ile ilişkilere değil.
Son Avrupa Birliği Liderler Zirvesi sonuçlarına ilişkin raporumu aşağıdaki
bağlantıdan tekrar okuyarak AB’nin stratejisine dair daha ayrıntılı bilgi
edinebilirsiniz.
AB içinde başını sağ ve Hristiyan
Demokrat liderlerin çektiği, Almanya Şansölyesi Merkel’in koordinasyon ve
gözetiminde ilerleyen bu yeni stratejinin uygulanma sürecinde, Türkiye’deki
iktidarın da fikir ve iş birliği içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz.
AB ne istiyor;
– Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin gerilimi
artırıcı rol oynamamasını, büyük oranda da Yunanistan ve G. Kıbrıs’ın politika
çizgisine Türkiye’nin uymasını. AB tam üyesi olmanın avantajı ile bu iki
aktörün kendi pozisyonlarını AB’nin ortak politika çizgisi haline getirdiğini
söyleyebiliriz. Belli müzakere marjları olsa da bunların son derece sınırlı
olduğunu söyleyebiliriz. Almanya, Fransa, İspanya, İtalya, Doğu Akdeniz’deki
hem ülkelerinin hem AB’nin ortak çıkarlarını dengeleyerek koruyacak bir çok
seviyeli anlaşmazlık çözümü stratejisini uyguladığı görülmekte.
– Kıbrıs sorununun çözümünde iki
bölgeli, iki toplumlu çözüm seçeneğine şans verilmeye devam edilerek, Birleşmiş
Millletler zeminindeki görüşmelere Türkiye’nin açık destek vermesi. Son dönemde
Türkiye’nin Kıbrıs sorunu politikasının iki devletli bir çözüm formulüne
evrildiği biliniyor.
– Türkiye ile göç anlaşmasının
yenilenmesi ve Avrupa Birliği’nin son beş senede edindiği deneyimler ışığında
oluşan yeni şartlarla Türkiye’nin mültecileri ülkede tutmaya devam etmesi. AB
mültecilerle ilgili finansmanı sürdürürken yeni bir sınıra yığılan mülteciler
krizi yaşamanın önüne geçmek istiyor çünkü bu görüntüler AB üye ülkelerinin
liderlerini kendi iç kamuoylarına karşı zor duruma düşürmekte. İnsan hakları
örgütleri tarafından göç anlaşmasıyla Avrupa değer ve prensiplerini hiçe
saymakla suçlanan Avrupa Birliği liderleri bu konuyu olabildiğince kamuoyunun gündeminden
düşürmeyi amaçlıyorlar.
AB bu talepler
karşılığında Türkiye’deki iktidara ne sunuyor ya da ne sunmuyor ?
– Gümrük Birliği’nin modernizasyonu
görüşmelerinin başlaması "olasılığı" ve bu yönde danışma görüşmeleri.
Almanya’nın bu görüşmelerin başlamasını birkaç yıl evvel Türkiye’deki insan
hakları ihlalleri gerekçesiyle bloke ettiğini de hatırlatalım.
– Türkiye’deki iktidara görünürlük
sağlayacak üst düzey görüşmeler. Gündemi ve hedefi belirsiz bu görüşmelerin
içerikten çok görüntü verme amaçlı olacağı anlaşılıyor.
– Vize serbestisi ile ilgili herhangi
bir perspektif sunulmuyor. Zaten 2016’daki vize serbestisi görüşmelerinin,
Erdoğan tarafından sabote edilmesinin ardından AB tarafındaki değişiklikler
nedeniyle o süreç de zorlaştı. Görüşmeler başlasa dahi belli başlıklarda sonuç
alınması dahi minimum iki-üç yıllık bir süreç.
– AB üyelik müzakere başlıklarının sözü
dahi edilmiyor. Bu yönüyle dönemin başbakanı Davutoğlu’nun AB ile müzakere
ettiği göç anlaşmasının dahi gerisine düşüldüğü anlaşılmakta. AB o dönem bu
anlaşma sonucunda müzakere başlıklarını açma ve ilerleme sözü vermişken,
Erdoğan’ın ani müdahelesi ile Türkiye’nin müzakere ettiği her şey masada
bırakılmış, Türkiye’nin mültecilerin finansmanı dışında tüm kazanımlarından
vazgeçtiğini de hatırlatalım.
– Demokratikleşme konusunu Avrupa
Birliği’nin bazı kurumlarına, örneğin Avrupa Parlamentosu, terk edip, asıl AB
adına karar, tutum ve eylem gücü olan AB liderlerinin demokratikleşme
konularına girmemesi. Bu da Türkiye’deki iktidarın yukarıda saydığım maddelerde
AB’nin isteklerini yerine getirip getirmeyeceğine bağlanıyor. AB liderlerinin
"kademeli, orantılı ve geri çevrilebilir" işbirliği olarak
tanımladığı da bunu ifade etmektedir.
– AB liderler zirvesi sonuç
bildirgesindeki "Türkiye ile işbirliğine dayanan ve her iki tarafın
kazançlı olacağı bir ilişki geliştirilmesi AB’nin stratejik çıkarınadır"
ifadesi de durumu net biçimde özetlemektedir. Lakin bahsaedilen iki taraftan
birinin Türkiye mi yoksa Türkiye’deki iktidar mı olduğu şüphe götürür.
Türkiye’deki İktidar
Ne İstiyor ?
– AB ile tam üyelik müzakereleri
kesilmeden üzerindeki demokratikleşme ile ilgili uluslararası kamuoyu
baskısından kurtulmak
– AB müzakerelerinin gerektirdiği
demokrasi gündemi ve reformlar ile mevcut iktidarın çıkarları çatıştığı için AB
ile ilişkileri yeni bir ilişki modeline evriltmek. Bu ilişki modeli, AB içinde
Hristiyan Demokratların öteden beri liderliğini yaptığı imtiyazlı ortaklıktır.
Lakin iktidarın bunu Türkiye’de kamuoyuna açıklayabilmesi için AB içinden belli
bir işbirliğine ve imtiyazlı ortaklığı yeniden paketlemeye ihtiyacı olacaktır.
Örneğin "onurlu bir ilişki", "AB ile özel ilişki" gibi bir
yeniden paketleme ile iktidar hem kendisine can suyu olacak ekonomik bağları
sürdürüp güçlendirecek, hem de katılım müzakerelerinden kaynaklı
demokratikleşme baskısından da kurtulmuş olacaktır.
– Türkiye’nin barındırdığı milyonlarca
mültecilerin (Türkiye’deki resmi statüleri bu olmasa da) maliyetinin bir
kısmını AB’ye finanse ettirerek bütçe üzerindeki yükü hafifletmek. İktidar bunu
yaparken, artık mültecileri AB ülkelerine otobüslere doldurup göndermek gibi
tehditlerin işe yaramayacağının, AB’nin geçtiğimiz beş yıldaki deneyimlerden
dersler çıkarttığını da biliyor.
– Üst düzey Avrupa Birliği ziyaretleri
ve mini zirveler ile uluslararası saygınlığını kazandığı izlenimini yaratmak.
Bu gerçeklik olmasa dahi önümüzdeki iki yılı bu algı yönetimi ile idare
edebilmek Türkiye’deki iktidar için önemli.
– Gümrük Birliği’nin modernizasyonunu
başlatmak, en azından bu yönde adım atabilmek. Türkiye’de özel sektörün
birincil önceliği olan Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ekonominin durumu
nedeniyle de iktidar için önemli. AB ve Türkiye içinde bazı kesimlerin daha
ileri giderek Gümrük Birliği’ni Türkiye için yeni ilişki modeli olarak sunmak
eğiliminde olduğuna da şahit oluyoruz. Bu tam anlamıyla "imtiyazlı
ortaklık", "stratejik ortaklık", "özel ilişki"..adına
ne derseniz diyin Türkiye’nin karar masasında, eşit bir aktör olarak yer
almadığı, alınan kararlara maruz kaldığı çıkar kaybına uğradığı bir denklemdir.
Avrupa Birliği içinde
Türkiye Dosyası Nasıl Etki Yaratıyor?
– Avrupa Birliği kurumları arasında
Türkiye dosyası konusunda ciddi fikir ayrılıkları var. Örneğin Avrupa
Parlamentosu, Türkiye konusunu öncelerken, AB Dışişleri kurumu EEAS ise dış politika
önceliklerine odaklı pragmatik bir yaklaşımı öne çıkarıyor, AB liderleri de bu
çizgide. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu’nun tonunun oldukça demokratikleşme
konularında oldukça sert olması bekleniyor.
– Avrupa Birliği ülkeleri arasında
Türkiye konusunda tavır farklılıkları bulunuyor. Örneğin Finlandiya hükümeti
hazırladığı AB raporunda Türkiye’nin kaybedilmemesi gerektiği, müzakere
sürecinin kesilmemesi gerektiği ve bunun tutarlı şekilde sürdürülmesinin
Türkiye’deki demokrasi için önemine vurgu yapılıyor. Merkel’in liderliğindeki
Almanya, Türkiye’deki iktidar ile işbirliğini öncelerken Türkiye’nin AB
müzakerelerini tamamen bloke eden bir tutum izliyor. Yunanistan ve G. Kıbrıs
ise AB üyeliklerini kullanarak Türkiye’yi istedikleri çizgiye getirme yolunu
izliyor. Onlara göre Türkiye, AB’ye üye olmamalı ama kopmamalı da ve bu
kendileri için bir milli güvenlik meselesi.
– AB değerlerini ilgilendiren temel hak
ve özgürlükler, demokratikleşme alanlarında geriye gidiş konusunda Avrupa
Birliği’nin hem kendi üyesi olan ülkelerle (Macaristan, Polonya gibi) yaşamakta
olduğu krizler Türkiye dosyasındaki hareket kabiliyetini ve kredibilitesini de
etkilemekte. Bunun üzerine bir de pragmatik bir Türkiye politikası tercihi
gelince durum daha da karmaşıklaşmakta.
– Özellikle Almanya’da sonbahar
itibariyle Merkel döneminin son bulması ve Yeşiller’in seçimlerde güçlü bir
şekilde iktidara gelmeleri beklentisi belirleyici bir konu. Almanya, AB içinde
Türkiye’deki iktidarın hamisi konumundan değerler temelinde hareket eden ve
Türkiye’nin AB müzakelerini önceleyen, Türkiye’yi iktidardan ibaret görmeyen
yeni bir hükümet politikasına kayabilir. Bu da AB içinde Türkiye konusunda
başka süreçleri tetikleyebilir. Lakin bunu öngörebilmek için henüz çok erken.
Yakın Gelecekte Türkiye-AB
İlişkileri Nasıl Yönetilmeli ? Türkiye’nin Çıkarı Nedir?
– Türkiye’de iktidar değişimi, AB
politikası ve stratejisi değişimi olmadan bir ilerleme kaydedilmesi çok zayıf
bir ihtimal olarak ortaya çıkmakta.
– Yeni iktidar döneminde mevcut
iktidarın partizan yaklaşımdan arındırılmalı Türkiye AB ilişkileri ve tekrar
hedefi gerçekten tam üyelik olan bir çizgiye çekilmeli. Bunun için 2009’dan
itibaren gündeme getirdiğim, Hırvatistan’ın uyguladığı uzlaşı
temelli müzakare yönetim modeli uygulanabilir. Bir milli komite kurularak,
Avrupa Birliği sürecine tüm paydaşların (sivil toplum, muhalefet ve akademi
gibi) dahil olması sağlanmalı.
– Türkiye’nin ulusal çıkarı AB’ye tam
üye olmak ve karar masasında yer almaktır. Bu yönde politikalar geliştirilmeli.
– AB ile ilişkiler için 360 derecelik ve
çok katmanlı bir politika ve strateji üzerine çalışılmalı. 27 üye ülkenin her
birine yönelik çıkar / fayda denklemi gözetilerek ayrı ayrı çalışma yapılmalı.
Türkiye’nin geçtiğimiz 18 yıl içinde yaşadığı dramatik bir itibar kaybı söz
konusu, Türkiye’nin itibar ve imajının onarılması için içeride demokratikleşme
çalışmaları hızla sürdürülürken, dışarıda kültürel diplomasinin araçları,
turizm, Erasmus gibi değişim programlarının olumlu etkisinden faydalanılmalı.
– Türkiye’de öteden beri eksik
bırakılmış olan bir konu olan "Avrupa Hareketi"nin oluşumu için
adımlar atılmalı, teşvik edici şartlar oluşturulmalı. Toplumumuzda çok yüksek
seviyede olan Avrupa Birliği üyeliğine desteği somut gündem ve içeriklerle daha
sağlam bir zemine oturtmalı. AB üyeliğinin sadece AB üyesi ülkelere seyahat ya
da yerleşme anlamına gelmediği, onun dışında ve ötesinde Türkiye’yi dünya
sahnesinde ne kadar etkili bir role taşıyacağı, yurttaşların hayatlarındaki
yansımasıyla anlatılmalı.
– Değişen dünya dengelerini gözeterek,
dünyanın çoklu güç merkezleri ve çeşitli bölgeleriyle ilişki ağları ve
işbirliği güçlendirilmeli. Bu AB ile ilişkilere de olumlu bir değer olarak geri
dönecektir. Demokratik, barışı önceleyen bir Türkiye’nin değeri küresel düzeyde
artacaktır.
– Türkiye üyesi olmak istediği Avrupa
Birliği’nin gündemini hem yakından takip etmeli, hem de kendisini AB’nin
geleceğine ortak bir ülke olarak konumlamalı. Türkiye kendisini Türkiye-AB
ilişkilerinin sınırlı çerçevesinden çıkararak AB’nin gündemine ortak olmalı.
Türkiye’de bu değişim ve dönüşüm yeni
nesillerin geleceğini güvence altına almak demektir. Mesele salt bir birliğe üye
olmanın ötesinde, ülkeyi geleceğe hazırlamak, son 15-20 yılda yaşadığı
kayıpları gidermek demektir. AB üyeliği bugün için hala, birliğin tüm eksik ve
sorunlarına rağmen Türkiye için önemli bir ulusal çıkar, yurttaşlarımızın yaşam
standartlarını yükseltmekte bir çerçeve özelliğini korumaktadır.
Saygılarımla,
Kader Sevinç
Brüksel
06.04.2021
No comments:
Post a Comment