Friday, December 25, 2020

İşgal günlerinde işbirlikçiler ve devrim şehidi Kubilay'ın katline ait mahkeme kayıtları

 



 


İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI (BÖLÜM I-II-III-IV-V-VI-VII-VIII-IX-X-XI)

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1 – Köylülere Yunan ordusunun yaptiği mezalimler anlatılır fakat köylü çok soğuk ve ilgisizdir. Destek vermezler.


ARAŞTIRMA YAZISI
Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER veDEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 1

YAZI GİRİŞİ ;

Değerli okur,

Ülkemizde karşı devrim hızla yol almaktadır.AKP iktidarı artık amacını gizlemeye gerek görmeden,Laik Cumhuriyet’le hesaplaşmaktadır.Bir toplumu dönüştürmenin en etkili yolu yetişecek olan yeni kuşakların beyinlerini ele geçirmektir.Bu nedenle eğitim sistemi dini bilgilere dayandırılacak şekilde değiştirilmiş ve müfredat buna göre şekillendirilmiştir.

Dindar ve Kindar gençlik yetiştirmeye hedefleyen bir başbakan iktidardadır.Bu kişi şimdi de Tek adam yönetimini istemekte,Demokrasinin kurallarını yok saymaktadır.Yüksek yargı HSYK üzerinden teslim alınmış ve iktidarın arka bahçesi haline getirilmiştir.Bundan böyle Cumhuriyet’in korkusuz ve güçlü Yargıtay başsavcıları kalmamış ve AKP hiç çekinmeden Laik Cumhuriyet’i yok edici hamleleri yapmaktadır.O AKP ki Anayasa Mahkemesi tarafındanİRTİCAYA ODAK OLMAKTANceza almıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi kapatma davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AK Parti’nin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle, partinin kapatılması ve ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl süre ile siyasetten uzaklaştırılması istemiyle hazırladığı iddianame Anayasa Mahkemesi’ne 14 Mart 2008’de sunulmuş olup, Anayasa Mahkemesi iddianameyi 31 Mart 2008 günü kabul etmişir. 16 Haziran günü Adalet ve Kalkınma Partisi esas hakkindaki savunmasini vermiştir

30 Temmuz 2008 tarihinde saat 18:00’de başlayan basın toplantısında başkan Haşim Kılıç, AK Parti’nin kapatılmamasına, ancak laiklik karşıtı eylemlere odak olmaktan, hazine yardımının yarısının kesilmesine karar verildiğini açıkladı.

Günümüzün bazı savcı ve yargıçların hukuk anlayışlarına bakarak ,Adalet ve Kalkınma Partisine kapatma davasını açan,baskılara boyun eymeyen,gerçek hukukçulardan emekli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı saygın Abdurrahman Yalçınkaya’yı,saygıyla selamlamamız gerektir.

Sayın okur burada bir nokta koyun.
Bir açıklamam var ;

Bu duruşmada AKP’nin kapatılma olasılığı yüksek idi.
29 Temmuz gecesi Ankara Çukurbostan semtinde çok önemli ve çok gizli bir toplantı gerçekleşti.Saatler 21.30’u gösterirken Ankara Çukurambar Semti’ndeki Kar Apartmanı’nın önüne sivil plakalı bir araç yanaşır. İçinden çıkan kişi hızla apartmana girer ve 22 No’lu dairenin kapısı açılır. Az sonra yine sivil plakalı bir araç daha gelir. Arabadaki kişi de 22 No’lu daireye girer.

Kar Apartmanı’ndaki 22 No’lu daire AKP İzmir Milletvekili Mehmet Tekelioğlu’na ait. Konukları ise Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan. Ülkenin en tepesindeki iki isim bu dairede tam beş saat baş başa kalırlar.

Toplantıya 3.bir kişinin daha katıldığı söyleniyor.
Bir iddiaya göre bu kişi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tır !!!
Bir diğer iddiaya göre ise Cumhurbaşkanına çok yakın olan ve aracılık yapan gazeteci Taha Kıvanç’tır !!!

Demokrasi ve şeffaflığı ağzından düşürmeyen ve ülkenin en yüksek makamında bulunan iki kişi Cumhurbaşkanı ve Başbakan gizlice bir milletvekilinin evinde ANAYASA MAHKEMESİNİN karar gününden bir gün önce gizlice buluşarak ne konuşurlar ???
Bu örnek bile Türkiye’nin kimler tarafından yönetilmekte olduğunu gösterir !!!
İşte Türkiye’de Laik Cumhuriyet ve demokrasi bu nedenle tehdit ve tehlike altındadır.

Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı ,İngiliz ve Yunan işbirlikçisi yobazlara iade-i itibar yaparak onları yüceltmeye çalıştığı bir süreç içindeyiz. İrtica suç olmaktan çıkartılmış, irtica ile mücadele eden komutanlar hapsedilmiştir.Tarikat ve cemaatlar Devlet yönetiminde köşe başlarını tutarak iktidara ortak olmuştur.

Bu yazı dizisiyle sizlere Kubilay olayının perde arkasını ve olayın Devlet arşivlerinde bulunan belgeleri ve mahkeme kayıtlarını sunacağım.Bu belgeleri paylaşmadan önce kendisi de Menemen’li olan araştırmacıA.Nedim Çakmak’ın İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER-HÜSNÜYADİS HORTLADIisimli kitabından bölümler paylaşacağım.Belgelerle bizlere işgal günlerinin vatan hainlerini ve Menemen olayını Yunanlılarla işbirlikçi Manisa mutasarrıfı (valisi) Hüsnü (yadis) efendiyi anlatan yazar A.Nedim Çakmak’a teşekkür borcumuzdur.

Şehit Kubilay’ı, katlinin 82.yılında sevgi ve saygıyla anarım.

Naci KAPTAN
20 Aralık 2012 Güncellendi

***

Şehit Kubilay’ın katlinden 11 sene öncesi
Mayıs 1919

Gece karanlığında 37 atlı, atlarının ayaklarına, ses olmasın diye sardıkları keçelerle, gizlice ve sessizce karanliğa karışarak gözden kayboldular. Ali Osman efe ve Parti pehlivan namlı iki yiğit, Manisa cezaevinden kaçırdığı mahkumlarla beraber oluşturdukları bir akıncı mufrezesiyle, Yunan ordusunun yaklaşmakta olduğu Menemen Boğazı’na gitmektedirler.

Emir, Balkan savaşlarının eski komutani Ali Çetinkaya’dandır. Akıncılar Yund dağını aşarak, Kocadere’yi geçip Osmancalı köyünde mola verirler. Menemen Boğazı , önlerinde yükselen Dumanlı dağlarının hemen ardındadır.Akıncıların hiç bir azığı yoktur. Osmancalı köylüleri sadece ekmek verebilirler. Destek alabilmek için çevrede bulunan Ortaköy, Avdal ve Bozalan köylerini dolaşırlar.Köylülere Yunan ordusunun yaptiği mezalimler anlatılır fakat köylü çok soğuk ve ilgisizdir. Destek vermezler.

Köylülere neden yardım etmedikleri sorulduğunda bir köylü şöyle der;

İyi emme, biz bir şey yapamayiz. Sümbüller köyünde Şeyhimiz var. Onunla görüşmeniz gerekir.” Akıncılar yola koyulur ve Sümbüller köyüne vararak şeyhle görüşmek istediklerini söylerler. Halk da köy meydanına toplanir. Şeyh de yeşil sarıklı, cübbeli, saç sakal birbirine karışmış gelir.

Parti Pehlivan söze başlar; “İzmir’i, Menemen’i Yunan vurdu, ezan sustu. Mala, cana,ırza tecavüz ediyorlar. Buralara da geldiklerinde ayni şeyi yapacaklar. Direnişe destek verin! “Köylü suskun kalır , Şeyh ise alayci bakışla, hoşgeldiniz, aç mısınız, tok musunuz demeden;

“Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim, bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak. Mehdi gelmeden de caiz değildir” dediğinde, Milisler sert tepki veriler, silaha davrananlar olur. Arap Osman efe bağırır;

“Bunlarla başlayalım, gavurla anlaşmiş gibiler.”

Parti Pehlivan milisleri durdurur. Şeyhe sorar;

“Sizin tarikatınız Gavur tarıkatı mıdır ki , gavura kurşun atmaz! Ne biçim laf edersiniz?
Akinci milisler, Şeyhe ve Onun izinde giderek Yunan ordusuna karşı destek vermeyen, kursun atmayanlara lanet okuyarak köyden ayrılırlar. 21 Mayıs 1919 da Dumanlı dağlarını aşarak Menemen düzüne ulaşırlar …Yunan’lılarla çatışırlar.

Saygın okur ,işgalci Yunan’a kurşun attırmayan Yund dağı çevresindeki köylerin şeyhi kimdir bilir misiniz? Yunan’a kurşun atmayıp da, Yunan’a direnmeyen ve direnmeyi de önleyen, kendi Devletine baş kaldıran. Giritli, Nakşibendi tarikatından, Menemen’de Kubilay’ı vurup sonra da başını kesen derviş Mehmet namlı haindir..

Öküzün gamsızı, mezbaha yolunda kasabın bıçağını yalarmış.
Şimdi gelelim olaya; Giritli Derviş Mehmet, Şeyhlik unvanı ve gücünden istifade ederek, Menemen’e baskın yapmak üzere 107 kişilik bir teşkilat kurar. Bu teşkilattan altmışı baskinda doğrudan görev almişlardır. Bozalan köyünden 10 kişi canla başla çalışmıştır.

İsyancı, Nakşibendi Derviş Mehmet adamlarını Bozalan köyünde silahlandırır, oradan Sümbüller köyüne geçerler. Köyde derviş Mehmet’in ikinci hanımı ve çocukları vardir. ( 23 aralik 1930 ) Yunan haçlı ordulari Menemen’den kovulmuş, papazlar gitmiş, çan sesleri gitmiş, ezan sesleri gelmiştir. Yunan askerini öldürmek için Menemen’i basmayan derviş Mehmet , Türk askerinin olduğu ve çan sesleri yerine ezan seslerinin duyuldugu Menemen’i basacaktir.

Bu kişilere göre Menemen’de papazlar ve çan sesleri varken DİN vardı!!! Papazlar gidince, çan sesleri yerine yine ezan sesleri gelince; DİN ELDEN GİTMİŞ OLDU!!! “Eyvah Menemen’de din elden gitti “”Biz nakşiyiz, şeriat isteriz” Giritli Nakşi Mehmet köylüye sorar; “yardım edecek misiniz?”

Bozalan köyünden 10 kişi hemen katılır. Sümbüller köyünden silahlar gelir. Köylüler can-ı gönülden cevap veriler; “Yardım etcezz, Ekmek de vecezz, katık da vecezz, at da vecezz” gari, “silah bilem vecezz”

Şimdi ise, 2. MÜTAREKE DÖNEMI başlamıştır. 12 havarilerin yıldızlarını göğüslerinde taşıyan yeni Damat Ferit’ler, Haçlı bayraklarını nerelere taşıyacaktır? Tarihten ders almayan cibiliyetsizlerin sonu nerede bitecektir? İngiltere ve Yunanistan’ın da adının karıştığı, Yunanistan’da Lavrion kampında 15 haziran 1930 da tezgahlanmış olan bu kalkışmanın planlayıcıları içinde Girit’li Manisa mutasarrıfı hain Hüsnüyadis, Nakşibendi Said Molla (İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı, Kıbrıs’tan Yunanistan’a geçti.), Şeyh Sükuti ve Giritli Girit’li nakşibendi Derviş Mehmet, Erbilli Şeyh Esat, Giritli Sütçü Mehmet, Giritli Şamdan Mehmet, Giritli İsmail, Giritli Alioğlu Hasan, Yahudi Jozef ve diğerleri vardir.

Kalkışmayı planlayan ve uygulayanların bir çoğunun Giritli olmasi ve Nakşibendi tarikatından olmaları size bir sey ifade ediyor mu? Yunan’a direnmek icin yola koyulmus olan 37 akincidan ekmegi , katigi , ati , silahi ve desteği esirgemiş olan köylü, Menemen’i “DİN ELDEN GIDIYOR” diye basacak olan bu vatan hainine destekte kusur etmemişlerdir. Yunan askerine kurşun atmayan bu hainler, kendi ordularının subayının başını kesmekten kaçınmamışlardır.

Sanmayınız ki 9 Eylül’de düşman denize döküldüğünde gitti, yok oldu! Giderlerken, yerlerine papaz Hristosmos yerine Derviş namlı Mehmet’i ve adamlarını vekil bıraktılar… Onlar da bugünlere başka VEKİLLER bıraktılar … Bu tarikat, gavur ruhunu emanet almış ve taşımaktadır.

***

Çakmak’ın anlatımıyla Kubilay’ın katledilmesinden seneler önce Nakşi Tarikatı yörede teşkilatlanmaya başlamıştır.Köylerde yaşayanların kendisini Nakşibendi tarikatı şeyhi tanıtan Derviş namlı Mehmet’e bağlı oldukları,Anavatan düşman işgalinde olsa bile düşman ordusuna direnilmemesini öğütleyen bir hainin sözünden dışarı çıkmadıkları görülüyor.

Yunan ordusu Ege bölgesinde il ve ilçeleri işgale başladığında Manisa valisi olan Hüsnü efendi,Yunan askerine direnilmemesi ve karşılama törenleri yapılmasını istemişti.Yörede bulunan askeri cephanelikteki silahları daha güvenli yörelere nakletmeye çalışan askeri birlikte yeterince asker bulunmadığından silahlar sivil halkın da yardımıyla vagonlara yüklenirken durumu haber alan Hüsnü efendi buraya adamlarıyla baskın yaparak cephanelerin nakline mani olmuş ve bu silah ve mühimmatın Yunan ordusunun eline geçmesine neden olmuştur.Daha sonra da Yunan komutanlarına bağlılığını sunan ve bu nedenle Hüsnüyadis olarak anılan Manisa mutasarrıfı ,Yunan ordusu kaçarken onlarla beraber kaçarak Yunanistan’a gitmiştir.

İşte hainlik böyle bir şey saygın okur …

***

Emperyalizm elini hiç çekmedi

Kubilay’a karşı girişilen gerici vahşet, 1930 yılında Ali Fethi Okyar tarafından kurulan ” Serbest Fırka “nın üç aylık karşı devrim çabalarının tırmanmasıyla ortam bulmuştur. 17 Kasım 1930’da kapatılan bu parti Cumhuriyet’in bütün kazanımlarına karşı emperyalizmin hizmetinde büyük bir taban oluşturmuş, gericiliğin odağı haline gelmiştir. Kapatılmış olmasına karşın, böyle bir irticai ayaklanmanın ortamı Menemen’de yaratılmıştır. Siyasal söylemlerindeki din istismarı çıkışlar, halkın devrimler karşısındaki henüz olgunlaşmamış ürkekliği kullanılarak gericilik olabildiğince yaygınlaştırılmıştır. İslam devletini yeniden tesis etmek, Osmanlı’ya dönmek ve hilafeti getirmek gibi duygu sömürüsü politikalarla halk üzerinde baskı kurmuş ve irticanın kaynağı haline gelmiştir. İşte bütün bu Cumhuriyet düşmanı girişimler, siyasal açıdan toplumsal olgunlaşmayı önlemiş ve ” Aydınlanma Devrimi “nin yoluna set çekmiştir.

Menemen’de Kubilay’a karşı yapılan bu alçak saldırı, Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Esad ve yandaşları tarafından emperyalist odaklarla işbirliği içersinde planlanmış ve Menemen’de uygulamaya konmuştur. Manisa’da Nakşibendi tarikatını yaymakla görevlendirilen İmam Laz İbrahim’ in yönlendirdiği yobazlar başlarında Giritli Derviş Mehmet , Bağ Budayıcısı Mehmet , Sütçü Mehmet , Şamdan Mehmet ve Nalıncı Hasan olmak üzere sabah namazından sonra Gazaz Camisi’nden aldıkları Yeşil Sancağı Hükümet Konağı’nın önündeki yola dikerek silah zoruyla etraflarına adam toplamaya çalışırlar. 70 bin kişilik bir Halife ordusunun kendilerini beklediğini ve öncü olduklarını açıklarlar. İstedikleri şeriattır. Cumhuriyet ve Atatürk ilke ve devrimlerine karşı olmadık küfürlerle kalabalığı etkilemeye çalışırlar. Tekbir getirerek sancağın etrafında dönmeye başlarlar. “Şapka giyen kâfirdir, din elden gidiyor, saltanatı geri getireceğiz, yakında şeriata geri dönülecek!” diyerek kalabalığı isyan hareketine çekmeye çalışırlar.

Serbest Fırka’nın kapatılmasından sonra bir ay içersinde meydana gelen bu vahşet, 13 Aralık 1925 tarihinde çıkartılan ” Tarikatların, tekkelerin, türbelerin ve zaviyelerin ” kapatılmasına dair yasaya karşı oluşan birikimlerin bir gövde gösterisi de olmuştur. Menemen’de öğretmen asteğmen olarak görev yapmakta olan Kubilay, bu hareketi bir manga askerle bastırmaya çalışır ve askerlerin yanından ayrılarak tek başına yobazları dağıtmaya girişir. Teslim olmalarını ister. Ancak yobazların ateşiyle yaralanır.

Bu durum karşısında tüfeklerinde manevra mermisi bulunan askerler ateş açarlar. Mermiler yobazlara tesir etmeyince: ” …bize kurşun işlemiyor ” diyerek halkı kandırmaya ve isyana teşvik etmeye çalışırlar. Bu arada Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki de şehit olur. Bu nedenledir ki, Menemen’in Gazaz Camisi avlusunda vahşice katledilen Kubilay ve arkadaşları, 77 yıldır emperyalizmin işbirlikçisi irticaya karşı sönmeyen bir meşale olarak Ayyıldız Tepe’den bütün Türkiye’yi aydınlatmaya devam etmektedirler.

KAYNAKCALAR ;

A.Nedim Cakmak'”İşgal günlerinde işbirlikçiler-Hüsnüyadis hortladı” isimli kitabı
ORHAN OZKAYA – Cumhuriyet 22.12.2007

DEVAM EDECEK

20.12.2012 güncellendi

Naci Kaptan

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2 - ″Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim,bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak.Mehdi gelmeden de caiz değildir”


ARAŞTIRMA YAZISI :

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2

Bölüm 1http://nacikaptan.com/?p=2881

Naci KAPTAN

YAZI GİRİŞİ II

Değerli okur,

23 Aralık tarihi Devrim şehitlerimizde Kubilay’ın katledilmesinin 82. yıldönümüdür.Devrim şehidimiz Kubilay’ı saygıyla analım.

Yobaz ticaniler Laik Cumhuriyetle ve Atatürk’le her zaman kavgalıdırlar. Onlara göre laik Cumhuriyet sistemi,Yabancıların egemenliğinde yaşamaktan daha da kötüdür. Ki  Onlar manda severlerdir.  Bu nedenle Hristiyanların değirmenine su taşırlar. Onlara hizmet ederler,işbirlikçilik yaparlar.

Ülkelerine ve kendi insanlarına ihanet ederler.
Hristiyan’a ,Haçlı’lara uşaklık edenden Müslüman olur mu ???

Bunun en güzel örneklerinden birisi de Menemen olayında yaşanmıştır ;
hatırlayınız,bu yazının 1. bölümünde Yunan işgaline karşı örgütlenmeye çalışanYardım ve destek isteyen Kuvay-i Milliye’cilere Sünbül köyündeki şeyhin söylediğini ;

“Ben Yund dağına kadar bu köylerin tarikat şeyhiyim,bizim tarikatımız Yunan’a tek bir kurşun atmayacak.Mehdi gelmeden de caiz değildir”

Bu sözü söyleyen kişi daha sonraları Kubilay’ın başını kesecek olan Yobaz Derviş Mehmet’tir.Adamlarıyla Menemen’i bastığında şu sözleri söyleyen kişidir ;

“Din elden gitti “

Yobaz haine göre Yunanlı’lar varken Din vardı !!!
Bu nedenle onlara kurşun attırmadı …
Yunanlılar gidince din de gitti !!!
YOBAZA BAK YOBAZA …

Bu yobaz ticaniler,
Sonra da “Elhamdüllilah Müslümanım” diyerek camiye namaza giderler.
İslam dinine ve gerçek inananlara en büyük kötülüğü de bunlar yaparlar.
Onlar için din bir çıkar ve kazanç aracıdır.Dinden aldıkları güçle saf ve gerçek inançlı kişileri kandırırlar.

Yazının 1. bölümüne ulaşmak isteyenler ;http://nacikaptan.com/?p=2881

Konumuza dönelim ;

Naci KAPTAN

İŞGAL GÜNLERİNDE İŞBİRLİKÇİLER ve DEVRİM ŞEHİDİ KUBİLAY’IN KATLİNE AİT MAHKEME KAYITLARI * 2

Naci KAPTAN

Menemen İsyanıni Yöneten : İngiltere

İdare edildiği yer : Yunanistan / Elefsis (Eski Lavriyon Kampı)

Karar alındığı tarihi : 15 Haziran 1930…

Kararı alanlar : Giritli Hüsnüyadis, Nakşibendi Said Molla (İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı, Kıbrıs’tan Yunanistan’a geçti. ), Şeyh Sükuti ve Giritli Derviş Mehmet.

Uygulayanlar : Erbilli Şeyh Esat, Giritli Derviş Mehmet, Giritli Sütçü Mehmet,Giritli Şamdan Mehmet, Giritli İsmail, Giritli Alioğlu Hasan, Yahudi Jozef ve diğerleri

15 Ocak 1931
Menemen olayı mahkeme ifadelerinden

“Bu sırada bir zabit emrinde bir asker müfrezesi geldi. Zabit mehdinin yanına yaklaşarak yakasından tuttu, teslim olmasını söyledi. Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silâh atarak zabiti yaraladı. Zabit yaralı olarak camiin kapusunun içine düştü. Mehdi ve Şamdan Mehmet, zabitin arkasından gittiler, zabitin kafasını kestiler ve başını alıp getirdiler. Halktan tanımadığım birisi bir ip getirdi, Mehdi, kelleyi sancağın ucuna dikti” (Maznun Nalıncı Hasan)

***

“Hükûmetin maksadı ve her hedefi Müslümanları gavur ettirmektir. Mehdi, dini iade etmek için bütün emellerini hep bu noktada toplar maksadı aşikardır. Cumhuriyeti yıkmak, gençliğin mefkûresini zehirlemekti ve bu meyanda Mehdi Mehmet, bütün memurlar kâfirdir, ailelerini açık saçık gezdiriyorlar diyerek mütemadiyen hükümet aleyhinde ve tarikat lehinde söz söylerdi. Öyle bir hale gelmiştim ki Mehdi’nin dediklerini yapmamak iradesinden mahrum kalmıştım.Laz İbrahim, nakşibendi tarikatının ve bu teşekkül ve bu şebekenin kuvvetli amillerindendir. Bunlar tarikat kisvesine bürünerek din perdesi arkasından büyük oyunlar oymamışlardır. Laz İbrahim, İstanbul’dan tarikatın neşir ve tamimi için kitaplar getirtti .Camide vaz ettiği esnada şapka giyenler gâvur olur der ve bilâ perva alenen zikrettirirdi.” (Maznun Mehmet Emin)


KUBİLAY OLAYI…
Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı…

23 Aralık 1930
“Kubilay Olayı”, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biridir. Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi. Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşti.


Adı Mustafa Fehmi Kubilay. Baba adı Hüseyin, ana adı Zeynep. Giritli bir ailenin çocuğu. 1906 doğumlu. Kubilay bir öğretmen. Cumhuriyet öğretmeni. 1930 yılında İzmir’in Menemen İlçesi’nde askerlik görevini yapıyor. O sırada 24 yaşında.

Bu genç insan, Menemen’de 23 Aralık 1930’da şeriat isteyenler tarafından öldürüldü. Genç Cumhuriyet rejiminin 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanından sonra tanık olduğu ikinci önemli irtica olayı, “Menemen Olayı – Kubilay Olayı” olarak tarihe geçti.

Menemen olayının izleri toplumsal bellekten hiç silinmedi.Kubilay “devrim şehidi” olarak simgeleşti. Kubilay Olayı ile ilgili olarak, Atatürk’ün Silahlı Kuvvetlere mesajı, Genelkurmay Başkanı’nın mesajı, TBMM’de soru önergesi ve Başbakan İsmet İnönü’nün konuşması, Bakanlar Kurulu’nun sıkıyönetim ilanı kararı, Sıkıyönetim ilanının TBMM görüşmeleri, yargılamanın ilk günkü tutanakları, Savcılığın Esas Hakkındaki İddianamesi, Divanı Harp Kararnamesi, TBMM Adliye Encümeni Mazbatası ve TBMM Genel Kurul kararları, tam metin olarak yer almaktadır.

Menemen’de 23 Aralık 1930’da patlak veren Cumhuriyet karşıtı olayda yedek subaylığını yapmakta olan öğretmen Kubilay şeriat isteyenler tarafından öldürüldü.

Olayın elebaşısı “mehdi” olduğunu iddia eden Giritli Mehmet (Derviş Mehmet) adında Nakşibendi tarikatına bağlı biriydi. 7 Aralık’ta 6 müridiyle (Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan) Manisa’dan yola çıkan Derviş Manisa’dan yola çıkan Derviş Mehmet, 23 Aralık sabahı, gün doğarken Menemen’e girdi. Belediye Meydanında çevresine topladığı yaklaşık yüz kişiyle zikrederek şeriat ilan etmeye kalkıştı. Meydandaki kalabalığın bir bölümü çağrısına uymuş, bir bölümü ise seyirci kalmayı yeğlemişti. Silahlı olan asiler bir müfrezenin başında olaya müdahale eden yedek subay Asteğmen Kubilay’ı hemen ardından da Hasan ve Şevki adındaki iki mahalle bekçisini öldürdüler.

Olay, arkadan yetişen askeri birlikler tarafından şiddetle bastırıldı. Bu arada Derviş Mehmet de vuruldu. Kaçanlar yakalandı, ilişkisi olanlar hakkında hemen kovuşturma başlatıldı.

27 Aralık’ta, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile Ordu Komutanı Fahrettin Paşa (Altay) İstanbul’a giderek Dolmabahçe Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’e olay hakkında bilgi verdiler.

Mustafa Kemal Paşa, 28 Aralık’ta orduya gönderdiği başsağlığı mektubunda şöyle diyordu:

“Mürtecilerin (gericilerin) gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları bütün cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir.”

31 Aralık 1930’da toplanan bakanlar kurulu, Menemen ilçesi ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan edilmesine karar verdi. Sıkıyönetim komutanlığına 2. Ordu Kumandanı Fahrettin Paşa (Altay), Divan-ı Harp Reisliği’ne 1. Kolordu Komutan Vekili Muğlalı Mustafa Paşa atandı.

Olay 1 Ocak 1931’de Denizli Milletvekili Mazhar Müfit (KANSU) ve arkadaşlarınca verilen soru önergesiyle TBMM Gündemine getirildi. Soru önergesini Başbakan İsmet Paşa (İnönü) cevaplandırdı. Daha sonra Sıkıyönetim ilanına ilişkin önerge tartışıldı ve oybirliğiyle kabul edildi.

7 Ocak 1931’de Çankaya’da, Mustafa Kemal Paşa başkanlığında, Başbakan İsmet Paşa, Meclis Başkanı Kazım Paşa (Özalp), Sıkıyönetim Komutanı Fahrettin Paşa (Altay), İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Milli Savunma Bakanı Zekai Bey’in (Apaydın) katıldıkları bir toplantı yapıldı ve Menemen Olayı bütün yönleriyle ele alındı. Olayın gerici nitelikte, düzenli ve siyasi olduğu görüşüne varıldı.

Sıkıyönetim mahkemesi, 105 sanığı 15 Ocak 1931’de yargılamaya başladı. Duruşmalar, 25 Ocak’ta sona erdi ve 105 sanıktan 37’si için ölüm cezası verildi. 6’sının ölüm cezası yaş haddi nedeniyle 24 yıl “idama bedel hapis cezası”na çevrildi. Diğer sanıklardan 20’sine bir yıl, 14’üne üç yıl, 6’sına 15 yıl, birine 12,5 yıl hapis cezası verildi, 27 sanık beraat etti.

Karar, 31 Ocak 1931’de TBMM’ye sunuldu. Aynı gün Adalet Komisyonu’nda görüşüldü. Komisyon, 31 ölüm cezasından 28’ini onayladı. 2 kişinin ölüm cezasını 2 yıl hapis cezasına çevirdi. Bir kişinin cezası da, ölmesi nedeniyle kalktı. TBMM Genel Kurulu, 2 Şubat 1931’de cezaları onayladı.

Ölüm cezaları 3 Şubat 1931’de yerine getirildi.

Sıkıyönetim, 28 Şubat 1931’de Manisa ve Balıkesir’den, 8 Mart 1931’de de Menemen’den kaldırıldı.

****

Mahkeme kayıtlarını paylaşmaya başlamadan gazeteci Mehmet Faraç’ın
Menemen olayı hakkında yazdığı bir yazıyı sunuyorum.

“Dinci Tehdit, Kubilay Ve İşbirlikçilik!..
Mehmet Faraç”

“Gazez Camisi girişinin sol tarafındaki bahçede arkası üstü yatık, sağ tarafında kasaturası kınından çekik bir halde, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen’de 43. Alay 1. Tabur 3. Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır.”

Yukarıdaki satırlar, 23 Aralık 1930 sabahı Menemen’de Nakşibendi müritleriyle onlara destek veren gerici yobazlar tarafından şehit edilen Yedek Subay Mustafa Kubilay’la ilgili Menemen Cumhuriyet Savcılığı’nın hazırladığı raporun girişidir!..

Tarihe “Menemen Olayı” diye geçen bu iğrenç eylemin elebaşı Kubilay’ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet’ti. Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan ise eylemci grubu oluşturmaktaydı.

Tamamı Manisa’da oturan bu gerici katillerin Nakşibendi tarikatıyla bağlantıları saptanmıştı. Onları tarikata çeken ve eğiten kişi ise Manisa Askerî Hastanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca’ydı. İbrahim Hoca, tarikat ilişkisini şöyle açıklamıştı:

Kılıçla tehdit!..
“İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir. Nakşibendidir. Şeyhim İsmail Necati’ydi. Bâb-ı âli’de oturuyordu. Tekkesi vardı. Ölmüştür. Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa’da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi’nin zikrine gittim ve ona bağlandım.”

İbrahim Hoca’nın Manisa’da görevli iken merkeze bağlı Horosköy’de yoğun faaliyetleri vardı. Onun çok yakını olan Osman Çavuş’un, “İnşallah reis-i cumhuru gebertirler de rahat yüzü görürüz, fes giyeriz” dediği saptanmıştı!..

Menemen Olayı, 23 Aralık 1930 tarihinde gerçekleşir. Eylemciler başlarında mehdi Mehmet olmak üzere sabah ezanı sırasında Menemen’e gelip Müftü Camii’ne girerler. Camide bulunan sancağı alan mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler:

“Taraf-ı ilahiden geliyoruz. Şeriat istiyoruz. Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez. Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz.”

Jandarma Bölük Komutanı olayı haber alınca topluluğun bulunduğu belediye binası önüne gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, “Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez” diye cevap verirken, kalabalıktan alkış sesleri yükselir.

Sancaktaki baş!..
Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Yedek Subay Mustafa Kubilay’a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir. Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve eylemcilerin yanına gider. O sırada eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır.

Kubilay hemen yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve genç asteğmen avluda yere düşer. Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler ise geri çekilir. Kubilay’ın düştüğünü gören mehdi Mehmet, yanındakilerden birisinin bıçağını alarak avluya gider. Yerde yatan ve henüz ölmemiş olan genç askeri sürükleyerek yüzüstü yatırır sonra da başını keser! Nakşibendi müridi daha sonra Kubilay’ın saçlarından tutarak başını önce taşa vurur sonra da camiden aldığı sancağın ucuna geçirir!

Bu sırada alaydan gönderilen askerler olay yerine ulaşır. Eylemcilerin ateş açması üzerine çıkan çatışmada, Hasan ve Şevki adlı iki bekçi şehit olur. Eylemcilerden mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir. Kargaşadan yararlanarak kaçan Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da ertesi gün Manisa’da yakalanır.

Bağnazlara idam!..
Olayın ardından sıkıyönetim ilan edilir. “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını zorla kaldırmaya teşebbüs ve yardım” etmekten yargılanan bağnazlardan 32’si idama, 73’ü ise çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.
………………
Başlar kopartılırken!..
Peki, günümüzde yaşanan kimi siyasi tezgahlardan yola çıkarak da ibret alınması gereken bu acı öyküyü niçin mi anımsattım?..Birincisi dün Devrim Şehidi Kubilay’ın 80. ölüm yıldönümüydü… Cumhuriyet’in bekası uğruna başını veren o yiğit asker öğretmeni bir kez daha saygıyla anmayı görev bildim…

İkincisi, onun hikayesini anlatan ve şu an vizyonda olması gereken filmi İstanbul’da izleyeceğim bir tek sinema bulamadığımı duyurmak istedim!..

Üçüncüsü ise PKK yandaşları ile tarikat şeyhine saygılarını sunan Nakşibendi torunları, Cumhuriyet’in en önemli kalesine sızarken aynı yerde Atatürkçü, ulusalcı, Kemalist evlatların başlarının kesilmeye devam ettiğini anımsatmak istedim!.. En acısı da bu üçüncüsü olsa gerek!..

Atatürk’ün en büyük eseri “özerlik” tuzağındayken, Büyük Önder’in partisi Güneydoğu’nun yeniden yapılandırılması uğruna dizayn edilirken; Truva atlarının yularından tutup Cumhuriyet’in kalesine sokan işbirlikçi seyisler ülke tamamen kuşatıldığında; laiklikten, Atatürkçülükten ödün vermeyen namuslu kitlelere kesinlikle hesap verecektir!..

Ben şimdilik tüm bu gaflet ve hatta hıyanet yaşanırken, “kol kırılır yen içinde kalır” hastalığına kapılıp çevrelerine at gözlüğüyle bakanları, “uyanın artıkkkk!..” diye bir kez daha uyarmak istedim!..


105 sanığın yargılanmasına, 15 Ocak 1931 Perşembe günü başlandı.

Tutanaklardan yargılamanın ilk günü…:

(15 Ocak 1931)
Heyeti Vekilenin 31.XlI. 1930 tarih ve 10388 numaralı kararnamesi üzerine Menemen Divanı Harbi Örfisi 15.1.1931 tarihinde ilk içtimaını aktetmiştir.

Reis Mustafa Paşa, âza Miralay Ata, Miralay Timur ve Kaymakam Ziya ve Kaymakam Baha Beyefendiler…

Divanı Harbi Orfi Müddeiumumisi Hidayet ve muavini Fuat Beyefendiler…

Zabıt katipleri Kemal ve İhsan Efendiler…

Bu gün divanı harbi örfi heyeti yukarda adları yazılı zevattan müteşekkil olduğu halde Menemen irtica hadisesile maznun bulunan eşhas usulen tevkifaneden getirilerek cümlesi bağlı olmaksızın sırasile mevkii mahsuslarına alındıktan sonra ceza mahkemeleri usulü kanununun 236 ncı maddesi mucibince açık olarak muhakeme icrasına duruşuldu.

Mezkûr madde mucibince maznun bulunan eşhasın hüvviyetleri reisi mahkeme tarafından soruldu. Maznunlardan Şeyh Esat Efendi sorulan suale karşı:

1. Esat, babası Sait, 1259 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve üç çocuklu olduğunu söyledi.

2. Mehmet Ali, babası Esat, 1291 doğumlu, aslen Erbil’li olup İstanbul’da Erenköy’ünde mukim, evli ve beş çocuklu olduğunu söyledi.

3. Laz İbrahim Hoca, babası Salih Efendi, 300 doğumlu, aslen Rize’nin Karadere Nahiyesinden olup İstanbulda Beykoz’da Mektep Sokağında 7 numaralı hanede mukim, evli 4 çocuklu, okur yazar ve mütekait tabur imamı olduğunu söyledi.

4. Süleyman, babası Rafet, 38 yaşında, Manisa’nın Hacı Yahya Mahallesinde mukim, evli ve çocuksuz olduğunu söyledi.

5. Osman, babası Hüseyin, 298 doğumlu, Manisa’nın Çarşı Mahallesinde mukim olduğunu söyledi.

6. Hasan, babası İsmail, 329 doğumlu, Manisa’nın Ebekuyu Mahallesinden Bedavaoğullarından, bekâr, cahil olduğunu söyledi.

7. Hasan, babası Mustafa, 326 doğumlu, Manisa’nın Aktar Hoca Mahallesinden, bekâr, cahil, gayri mahkûm olduğunu söyledi.

8. Mehmet Emin, babası Emrullah, 318 doğumlu, Manisa’nın Narlıca Mahallesinden ve Bozköylüoğullarından, evli, bir çocuklu, okur yazar olduğunu söyledi.

9. Ramazan, babası Mustafa, 1325 doğumlu, Çakıroğullarından, Manisa’nın Keçili Köyünden olup halen Manisa’nın Aktarhoca Mahallesinde mukim, çobanlıkla müşteğil, evli, çocuksuz ve cahil olduğunu söyledi.

10. Çırak Mustafa, babası Çırak Mustafa, 1305 doğumlu, Manisa’nın Lalapaşa Mahallesinde mukim, evli, iki çocuklu ve cahil olduğunu söyledi.

11. Talât, babası Hacı Ahmet, 26 yaşında, Manisa’nın Kara Köyünde mukim, bekar, okur yazar ve gayri mahkûm olduğunu söyledi.

12. Topçu Hüseyin, babası Hafız Memet, 1314 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde mukim, evli, üç çocuklu, okur yazar ve belediye su yolcusu olduğunu söyledi.

13. Tatlıcı Mutaf Hüseyin, babası İbrahim, 1311 doğumlu, Manisa’nın Lâlapaşa Mahallesinde, bekâr, okur yazar ve mahkûmiyeti olmadığını söyledi.

14. Hüseyin Ali, babası Hüseyin, 1313 doğumlu, Manisa’nın Arapalan Mahallesinde mukim, evli, bir çocuklu, cahil ve eskicilikle müşteğil olduğunu mahkûm olmadığını söyledi.

<span style="margin:0px;padding:0px;border:0px;font-style:inherit;font-variant:inherit;font

No comments:

Post a Comment