Tuesday, December 29, 2020

2020'den 2021'e Dış Politika (1) Rusya ile rekabet, çatışma ve işbirliği elele yürüyor - Sedat Ergin

 

2020’den 2021’e Dış Politika (1) Rusya ile rekabet, çatışma ve işbirliği el ele yürüyor

29 Aralık 2020  Sedat  Ergin

Geçen 17 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında bir gazeteci Rusya lideri Vladimir Putin’e soruyor: “Son dört yıl içinde müzakere ettiğiniz dünya liderleri arasında sizin için en zorlu çıkan, ayrıca en kolay anlaşabildiğiniz muhataplarınız hangileri oldu?”

Gazeteci, ardından MerkelMacronTrumpErdoğan ve Lukaşenko isimlerini sıralıyor.

 

Putin, ismi geçenlerin hepsinin ülkelerinin karşılaştıkları sınamaların üstesinden gelmeye çalıştıklarını belirterek, şöyle diyor:

“İyi bilinen bir deyiş vardır, iyi ya da kötü çıkarlar yoktur, yalnızca ulusal çıkarlar vardır diye... Bu benim için de geçerli. İnsanları da iyi ya da kötü diye ayırmam. Rusya’nın çıkarları açısından en iyi sonuçları elde edebilmek için herkesle çalışırım. Bazen uzlaşma ihtiyacı ortaya çıkar, bazen de aldığınız pozisyondan gerilememeniz gerekir...”

Derken sözü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a getiriyor Putin ve şöyle konuşuyor:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la belli konularda farklı, zaman zaman da birbirine zıt düşen görüşlerimiz oluyor. Ama verdiği sözü tutan bir adam o. Bir şeyin ülkesinin yararına olduğunu düşünüyorsa da, sonuna kadar gidiyor. Bu, öngörülebilirlikle ilgili bir konu. Kiminle iş yaptığınızı bilmek önemlidir.”

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen cuma günü gazetecilerin kendisine Putin’in “sözünde durmak”la ilgili bu ifadesini hatırlatmaları üzerine şöyle bir karşılık veriyor:

“Putin’le tanıştığımdan bu yana ben de kendisini aynen bu şekilde tanıdım. Gerçekten özü, sözü bir, verdiği sözde duran... İkili ilişkilerimizde gerçekten hiçbir devletle neredeyse bu tür münasebetlerimizi güçlü götürebildiğimiz ülke nadidedir...”

Türkiye’nin dış ilişkilerinde, başta ABD ve AB olmak üzere Batı dünyası ile ve aynı zamanda Ortadoğu’da birçok ülkeyle ciddi sıkıntılar yaşamakta olduğu bir dönemde, Rusya ile ilişkilerin aktardığımız sıcak mesajlarla bu tabloya tezat oluşturan bir doğrultuda yol almakta oluşu, üzerinde durulması gereken bir yöneliştir.

*

Aslında ilişkilerin seyrini görmek açısından Putin’in bir açıklamasını daha kısaca hatırlamak gerekebilir. Geçen 22 Ekim’de katıldığı bir konferansta Erdoğan’ın etki alanını eski Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına doğru genişletmek istediği yolundaki tartışmaları soran bir Rus akademisyene Putin şu yanıtı veriyor:

Erdoğan’ın Osmanlı mirasına ilişkin planları ya da tutumu hakkında bir bilgim yok. Bunu ona sorun. Ama benim bildiğim bir şey var, aramızdaki ticaret 20 milyar doları geçti...”

Tabii, bu ticaretin Türkiye’nin doğalgaz alımları nedeniyle Rusya açısından çok kârlı gittiği tartışma götürmez. Geride bırakmakta olduğumuz 2020’nin ocak-ekim döneminde Türkiye’nin ithalatı 14 milyar doları geçerken, ihracatı 3.4 milyar dolarda kalmıştı.

Rusya’nın Mersin’de inşaatı sürmekte olan nükleer reaktör projesi de enerji alanındaki işbirliğinin bir başka hacimli boyutudur.

Geride bıraktığımız yıl iki ülke arasındaki ilişkilerde atılan en önemli adımlardan biri, Rus doğalgazını Karadeniz üzerinden geçirip Trakya’ya bağlayan ‘TürkAkımı’ boru hattı projesinin ocak ayında düzenlenen bir törenle hayata geçirilmesi olmuştur. Rusya, böylelikle Türk pazarına ikinci bir boru hattıyla bağlanırken, doğalgazını Avrupa pazarına sevk edebileceği hatları çeşitlendirebilmesini sağlayacak yeni bir güzergâh kazanmıştır.

Ayrıca, Rus turistlerin artık Türkiye’ye gelen en kalabalık grubu oluşturduğunu da bu muhasebeye dahil etmemiz gerekiyor. Türkiye’yi ziyaret eden Rus turist sayısı 2019 yılında 7 milyonu geçmiştir. Bu sayı, pandemi nedeniyle bu yıl 2 milyona gerilemiştir.

Sonuçta neresinden bakılırsa bakılsın, ekonomi, ticaret, enerji, turizm alanlarında muazzam bir yoğunlaşma yaşanıyor iki ülke arasında. Tabii Türkiye’nin 2.5 milyar dolara mal olan S-400 hava savunma sistemleri alımıyla savunma sanayiinin de bu ilişkilerin envanterine girdiğini yeni ve stratejik bir faktör olarak eklemeliyiz.

*

Gelgelelim ilişkilerde bu yoğunlaşma yaşanırken, Putin’in Erdoğan’la çalışma ilişkisini anlatırken ifade ettiği iki tarafın farklı düşündükleri, zıt düştükleri konular da var, özellikle bölgesel krizler, anlaşmazlıklar anlamında...

Bunların başında Suriye geliyor. Özellikle İdlib’le ilgili görüş ayrılıkları Türkiye ile Rusya arasında 2020’nin başında ciddi bir krize yol açmıştır. Buna neden olan olaylar geçen şubat ayında Esad ordusunun İdlib’deki M-5 otoyolunu muhaliflerden geri almak için başlattığı harekât sırasında yaşanmıştır. Rusya, rejim ordusuna savaş uçaklarıyla kuvvetli bir destek vermiştir. Türkiye de rejimin ilerleyişini durdurmaya çalışan silahlı muhalif grupları desteklemek üzere askeri gücünü sahaya sürmüştür. Bu durum Türkiye ile Rusya’yı Serakib’deki çatışma hattında karşı karşıya getirmiştir.

27 Şubat tarihinde M-4 otoyolunun 10 kilometre kadar güneyindeki Balyun’da 34 Türk askerinin şehit olduğu hava saldırısının Suriye ve Rus savaş uçakları tarafından birlikte gerçekleştirilmiş olması, Türk-Rus ilişkileri bakımından neresinden bakılırsa bakılsın çok ağır bir hadisedir ve bu ilişkilerin tarihine geçmiştir.

Bu hadiseyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın saldırının yarattığı sıkıntılı ortamda 5 Mart tarihinde Moskova’ya yaptığı ziyaret ve burada varılan mutabakat izlemiştir. Balyun saldırısında ciddi bir krize giren ilişkiler, 5 Mart Mutabakatı ile İdlib’in aslında rejim ile TSK kontrolü arasında fiilen ikiye bölündüğü yeni bir statükonun şekillenmesiyle farklı bir zemine geçmiştir. Bu kez TV ekranlarında Türk ve Rus askerlerinin M-4 otoyolu üzerinde ortak devriyeye çıktıkları görüntüleri izlemeye başladık.

*

Tek başına Suriye dosyası bile Türkiye-Rusya ilişkilerinin paradokslara dayanan yapısının çarpıcı bir yansımasıdır. Türkiye silahlı muhalefeti, Rusya ise rejimi desteklemekte ama iki ülke bir taraftan da Astana formatında Suriye ile ilgili işbirliği de yürütmektedirler.

Türkiye ile Rusya, Suriye’de hem işbirliği yapıp hem de karşı karşıya gelirken, Libya cephesinde daha çok çatışma halindedirler. Rusya, Libya’ya gönderdiği Wagner grubuna bağlı paralı askerler üzerinden iç savaşta ağırlığını Halife Hafter’nin kazanması yönünde koymuştur. Türkiye de BM’nin tanıdığı Ulusal Uzlaşı Hükümeti’ni ayakta tutmak için sahaya askeri açıdan müdahalede bulanarak, Hafter’in kazanmasının önüne set çekmiştir.

İlişkiler daha sonra geçen sonbaharda Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı büyük bir askeri başarı elde ettiği Karabağ’da hassas bir stres testinden geçmiştir. Rusya’nın ‘arka bahçesi’ olarak gördüğü bu bölgede sahada yaşanan çatışmaya Türkiye de kendi yöntemleriyle müdahil olmuştur. Ancak bu krizin sonuçlanış şekli Türkiye ile Rusya’nın işbirliğine girmeleri yönünde evrilmiştir. Türk ve Rus askerleri Karabağ sınırlarına bitişik Ağdam’da kurulacak bir askeri merkezde ateşkesin gözetimi için işbirliği yapacaklardır.

Kafkasya’ya kıyasla özellikle Suriye ve Libya örneklerinde çatışma kalıbı belirgindir. Keza, Türkiye’nin Ukrayna ile girdiği yakınlaşmanın da Kremlin’de rahatsızlık yarattığını tahmin etmek güç değildir. Buna karşılık hepsinin üstüne çıkan nokta, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin sahadaki krizlerin, yaşanan çekişmelerin ve karşılıklı rekabetin tetiklediği basıncı taşıyabilmesidir.

Aslında “çatışarak, rekabet ederek işbirliği yapmak” diye tarif edebileceğimiz, uluslararası ilişkilerde çok sık karşılaşılmayan ‘nevi şahsına münhasır’ bir ilişki yapısı şekillenmiştir Türkiye ile Rusya arasında. Aralarında ciddi anlaşmazlıklar yaşarken bir taraftan birbirlerine karşılıklı olarak alan açıyorlar.

Daha önce de vurguladığımız üzere, iki ülkenin ortak çıkarlarının kazandığı boyutlar, ayrıca birlikte hareket edebilmelerinin yarattığı ‘kritik yoğunluk’, aralarındaki görüş ayrılıklarını pragmatik bir şekilde yönetebilmelerini mümkün kılıyor.

*

Ancak son dönemde Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin sürekli türbülans içinde gitmesi, Rusya’nın Türkiye’nin dış politikası içindeki ağırlığının artması sonucunu doğurabilir. Bu takdirde, ikili ilişkinin üzerine oturduğu dengede Rusya’nın Türkiye karşısındaki pazarlık kartlarının güçlenmesi ihtimali gözardı edilemez. 

Bütün mesele, Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde girdiği yakınlaşmayı önümüzdeki dönemde Batı ile ilişkilerinde dengeleyip dengeleyemeyeceği sorusunda beliriyor.

No comments:

Post a Comment