Tuesday, November 3, 2020

Ermeni iddialarını savunanlara yanıt -Şükrü Server Aya

 

Önder  Özar'ın, 3 Kasım 2015 tarihinde Facebook sayfasında yer verdiği araştırmacı - yazar merhum Şükrü Server Aya'nın Ermeni iddialarını savunanlar hakkında kaleme almış olduğu uyarı yazısı yeniden bilgilerine sunuluyor.

·Araştırmacı- yazar Şükrü Server Aya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Perinçek/İsviçre davası nihai kararından sonra, kararın Perinçek lehine olmasına karşın, Ermeni diasporasının ve Ermeni iddialarını benimseyen ve savunan TC vatandaşlarının faaliyetlerini yoğunlaştırarak sürdürdüklerine dikkat çekerek, bir bilgilendirme/uyarı yazısı kaleme aldı. İnternet ortamında (Türkiye ile Elele Haber Grubunda) yayınlanan bu yazıyı aşağıda aktarıyorum.

 

"Çok Değerli Gerçek Dostlar,

Gerçekler çorbasına “limon mu” yoksa “tuz mu” dersiniz, katkıda bulunmak niyetiyle, kamuoyunun bilmediği veya “benim beceriksizlik ve erişim yetersizliğim” nedeniyle bilinemeyen bazı gerçekleri, çok kısaltarak, adres listenizdeki arkadaşlarınıza duyurulmasını takdirinize bırakıyorum.

 

1- Yerli soykırımcılar: Bana yurt dışından Ermeni diyasporasının pazarladığı yüz civarında Türk akademisyenleri resim ve özgeçmişlerini içeren uzun bir ek gelmişti, bulsaydım yollardım; fakat renkli ve resimli çok yer tutardı. Burada adlarını duyduklarınızın dışında yurtdışında bunlar kolayca "kahraman “yapılıyorlar”.

2- Lakin bunlar “açık tartışmadan - karşılaşmadan – bilmedikleri yabancıların (Türklerin) konferanslara girmesini istemezler, önlerler. Bilgi- samimiyet- belge göster derseniz bunlar kara fatmalar gibi kaçar, köşelerinden Ağustos böceği gibi öterler.

3- Yabancı lisan eksikliğinin yanına bir de “nemelazımcılığı” hele de üstlerin “karışma, sana nesi” ve destek yerine azarlamaları olunca, en saygın ve önemli kurumların (TUSIAD gibi) bu gibi danışmanları bilinen (özürcü) isimlerden oluşur. Buralara girilemez, ne konuşurlar ne de belge verirsen bakarlar. (İlgili üst merciler de…) Hele kopyalama ve torpille sırtında bir kıyafet konmamışsa, “kesinlikle dinlemezler” (çünkü dinlerlerse, bilmedikleri meydana çıkar…çok ustalıkla savarlar)

4- Bizlerin bu tür “kestirmeci” yaklaşımlarımız ve sorumlulugun, sürekli geniş kadro, para, okuyan-araştıran-muhtelif lisan bilen uzman ordusu olmadan, sırf mensupları görevleri gereği yabancı lisan bildikleri için, “en dar kadrolu” bir Bakanlığa yüklenmesi haliyle “mucize yaratamaz”. Üniversite ve diğer NGO lar da uzakta durur.

5- Şu son çıkan Perincek Kararının 130 sayfa olan aslını okumaya başladım, o hakimler de bilmedikleri ve ilgililerimiz de onlara en asgari bilgileri ulaştırmaya gerek görmedikleri için (zira davanın hukuki temeli çok saglamdı) kararın içinde, Ermenilerin yaydıkları yalan ve hatalar gerçekmiş gibi değerlendirilmiştir. Çok şükür çok az bir farkla, “davanın hukuki temeli yok edilemediğinden” Perincek lehine (üç başı mamur) kazanılmıştır. Lakin bunun tartışması ve SOYKIRIM rivayetinin yayılması, bizler işi ciddiye almadıkça ne biter ne de kesilir. Şu anda “her gün” Ermenilerin yurtdışındaki yayın, konser, gösteri vs faaliyetlerine ait 8-10 haber vardır; bunları ancak 1-2 kişi okur ve havaya cevap yetiştirmeye çalışır. SOYKIRIM iddiasının tutar tek bir toplu iğnesi yoktur onun için hep uzaktan goygoyculukla davayı yürütürler. Ben sizlere bu işin ne derecede asılsız oldugunu şu satırlarla özetleyeyim

a. Hukukun temeli şu prensibe dayanır. Kanunun yayınlandıgı tarihte suç olmayan hususlar ancak o tarihten sonra yargıya ve cezaya tabi olabilir. Bugünkü yasa ile dünü yargılayamazsınız, geriye gidersek İsa’nın çarmıha gerilmesini de mahkeme ederiz. Bu en temel hukuk Ana Kararda bahsedilmesine rağmen, EN ÖNDE TUTULMAMAKTADIR mesele baştan atılmamaktadır..

b. 1948 de B.M. tarafından kabul edilen SOYKIRIM suçunun tarifinde, MUTLAK olarak ya o ülkenin yetkili mahkemesinin, o olmazsa oluşturulacak uluslararası divanın mahkeme kararı şarttır. Bu konuda BM de özel bir büro ve sekreter de vardır, fakat kimse oraya gitmez, çünkü mahkemeye sunabilecekleri tek delil yoktur, bütün mevcut deliller tam tersini yadsınmaz belgelerle kanıtlamaktadır.

c. Bilindiği gibi Suç ve Ceza bireyseldir, ne havale-aktarma ve de tevarüs edilebilir. Yani babanın suçu nedeniyle ölümünden bilmem kaç yıl sonra oğlunu cezalandıramazsınız. Bu ana kural da bilinmesine rağmen bu prensip de yok sayılmaktadır. Ben de diyorum ki, “SUÇLU veya SUÇLULAR KİMLERDİR, bir gösterin” (suçları ispatlanmasa da)

d. Cemiyeti Akvam (İlk Birleşmiş Milletler) Genel Sekreterinin 1.3.1920 tarihli bildirgesi var, diyor ki " Osmanlı'da azınlıklar sıklıkla baskı altına alınıyordu; fakat katliamlarda Merkezi Hükümetin dahli yoktur, bunlar hep kontrol dışındaki çetelerin işidir.” Fakat ben bunu dahi (kitaplarımda olmasına rağmen duyuramadım). Bu belge SOYKIRIM olmadığını ispatlamaktadır.

e. Gene Cemiyeti Akvam’ın 21.9.1928 tarihli Resmi Gazetesinde çıkan resimli ve Genel Sekreter vekilinin koskoca beyanatı var. Diyor ki, “biz Ermenilere çok şey vaat ettik, şunları bunları vereceğiz dedik, onlar da inandılar bizler için savaştılar ve 200.000 kişi canlarını feda etti; fakat sulh olunca bizler bu adamlara verdiğimiz vaatleri unuttuk..” Buyurun Ermenilerin ihaneti için bundan sağlam belge olabilir mi?

f. Ayrıca ABD Senatosunun, yolladıkları tahkik komisyonlarının kapı gibi raporları var; birinde deniyor ki “Ermeniler Müslümanları rafine vahşetlerle öldürmüş, köy ve evlerini yıkmıştır…ve bol izahat verilmektedir.” Diğerinde de 1919 da ABD Generali diyor ki “Ermeni Kumandanının Müslümanların öldürülmesi için yazılı emrini gözlerimizle gördük..” Ve bunun haricinde, Mehmet Perincek’in Rusya’daki yeni bulguları dışında en az yüz belge daha var… Hiç kimseden bunları duydunuz mu?

Dostlar öğrenmek için “aldatılmış olmamak ve yalancılara alet olmamak için” araştırma ve okuma şarttır, okudukça ve öğrendikçe (bugün başlasanız sabah akşam okuyacagınız yabancı belgeler için) ON BEŞ sene yetmez… Haa kestirmeden gidersen, herkes kolayca kendini mandra sahibi yapar… Bazı hırsızlar yeni girdikleri evde, heyecandan bağırsakları bozulduğundan salonun ortasına yapıp korkularını yendikten sonra evi rahatça soyarlarmış. Valla bizim hanemizde eloğlu gelmiş, salonun degil, yatağımızın içine etmiş, aldırmıyoruz.

Altta yeni Türkçeye çevrilmiş bir kitap kapağı var, genç bir Alman yazmış, gazete küpürlerinden Hitler’in Atatürk’e hayran olduğunu, onu model aldığını ve Atatürk, Ermenileri yok ettiği için Hitler'in de Yahudileri yok ettiğini yazıyor. Laf arasında da Atatürk’ün “Ermeni kadın ve Rum Oğlanlara düşkün, ayrıca ağır içkici olduğu yazılmıştır. İngilizce kitapta bunlar açık seçik, tercümesinde her halde sansür etmişlerdir. Biz kafamızı kuma veya yorgan altına soktukça veya körler kendilerine göre fili anlattıkça, senin hükümetin seni Taksim meydanına sokmaz, fakat Ermeni özürcülerine pankart ve resimlerle heykelin önünde rahat poz verdirir. Şunu da ilave edeyim, RTE nin 2005 te Münih’te Avrupa Konferansında bütün dışişleri bakanlarına (Ermenistan dahil)attığı büyük fırça ve rest internet videolarda var; iki sene sonra New York’ta TV de de aynı resti çekmiş… Fakat o dönemde bakanı sonra başbakanı olan zat kendine danışman olarak (bu sayede çok zengin olan) Etyen Mahçupyan’ı seçerse ve önüne konulmuş işaretli dosyaları açmaya lüzum görmeden arşive atmış olursa, ne beklersiniz? Bu şartlar içinde başarı sağlanamaz... Cümleye sabır akıl, cesaret Şükrü S. Aya

 

(Türkiye ile elele haber grubundan alıntılandı.) 02 Kasım 2015

 

No comments:

Post a Comment