Önder Özar'ın, 3 Kasım 2015 tarihinde Facebook sayfasında yer verdiği araştırmacı - yazar merhum Şükrü Server Aya'nın Ermeni iddialarını savunanlar hakkında kaleme almış olduğu uyarı yazısı yeniden bilgilerine sunuluyor.
·Araştırmacı- yazar Şükrü Server Aya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Perinçek/İsviçre davası nihai kararından sonra, kararın Perinçek lehine olmasına karşın, Ermeni diasporasının ve Ermeni iddialarını benimseyen ve savunan TC vatandaşlarının faaliyetlerini yoğunlaştırarak sürdürdüklerine dikkat çekerek, bir bilgilendirme/uyarı yazısı kaleme aldı. İnternet ortamında (Türkiye ile Elele Haber Grubunda) yayınlanan bu yazıyı aşağıda aktarıyorum.
"Çok Değerli Gerçek Dostlar,
Gerçekler çorbasına “limon mu” yoksa
“tuz mu” dersiniz, katkıda bulunmak niyetiyle, kamuoyunun bilmediği veya “benim
beceriksizlik ve erişim yetersizliğim” nedeniyle bilinemeyen bazı gerçekleri,
çok kısaltarak, adres listenizdeki arkadaşlarınıza duyurulmasını takdirinize
bırakıyorum.
1- Yerli soykırımcılar: Bana yurt
dışından Ermeni diyasporasının pazarladığı yüz civarında Türk akademisyenleri
resim ve özgeçmişlerini içeren uzun bir ek gelmişti, bulsaydım yollardım; fakat
renkli ve resimli çok yer tutardı. Burada adlarını duyduklarınızın dışında
yurtdışında bunlar kolayca "kahraman “yapılıyorlar”.
2- Lakin bunlar “açık tartışmadan -
karşılaşmadan – bilmedikleri yabancıların (Türklerin) konferanslara girmesini
istemezler, önlerler. Bilgi- samimiyet- belge göster derseniz bunlar kara
fatmalar gibi kaçar, köşelerinden Ağustos böceği gibi öterler.
3- Yabancı lisan eksikliğinin yanına bir
de “nemelazımcılığı” hele de üstlerin “karışma, sana nesi” ve destek yerine
azarlamaları olunca, en saygın ve önemli kurumların (TUSIAD gibi) bu gibi
danışmanları bilinen (özürcü) isimlerden oluşur. Buralara girilemez, ne
konuşurlar ne de belge verirsen bakarlar. (İlgili üst merciler de…) Hele
kopyalama ve torpille sırtında bir kıyafet konmamışsa, “kesinlikle dinlemezler”
(çünkü dinlerlerse, bilmedikleri meydana çıkar…çok ustalıkla savarlar)
4- Bizlerin bu tür “kestirmeci”
yaklaşımlarımız ve sorumlulugun, sürekli geniş kadro, para,
okuyan-araştıran-muhtelif lisan bilen uzman ordusu olmadan, sırf mensupları
görevleri gereği yabancı lisan bildikleri için, “en dar kadrolu” bir Bakanlığa
yüklenmesi haliyle “mucize yaratamaz”. Üniversite ve diğer NGO lar da uzakta
durur.
5- Şu son çıkan Perincek Kararının 130
sayfa olan aslını okumaya başladım, o hakimler de bilmedikleri ve ilgililerimiz
de onlara en asgari bilgileri ulaştırmaya gerek görmedikleri için (zira davanın
hukuki temeli çok saglamdı) kararın içinde, Ermenilerin yaydıkları yalan ve
hatalar gerçekmiş gibi değerlendirilmiştir. Çok şükür çok az bir farkla,
“davanın hukuki temeli yok edilemediğinden” Perincek lehine (üç başı mamur)
kazanılmıştır. Lakin bunun tartışması ve SOYKIRIM rivayetinin yayılması, bizler
işi ciddiye almadıkça ne biter ne de kesilir. Şu anda “her gün” Ermenilerin
yurtdışındaki yayın, konser, gösteri vs faaliyetlerine ait 8-10 haber vardır;
bunları ancak 1-2 kişi okur ve havaya cevap yetiştirmeye çalışır. SOYKIRIM
iddiasının tutar tek bir toplu iğnesi yoktur onun için hep uzaktan
goygoyculukla davayı yürütürler. Ben sizlere bu işin ne derecede asılsız
oldugunu şu satırlarla özetleyeyim
a. Hukukun temeli şu prensibe dayanır.
Kanunun yayınlandıgı tarihte suç olmayan hususlar ancak o tarihten sonra
yargıya ve cezaya tabi olabilir. Bugünkü yasa ile dünü yargılayamazsınız,
geriye gidersek İsa’nın çarmıha gerilmesini de mahkeme ederiz. Bu en temel
hukuk Ana Kararda bahsedilmesine rağmen, EN ÖNDE TUTULMAMAKTADIR mesele baştan
atılmamaktadır..
b. 1948 de B.M. tarafından kabul edilen
SOYKIRIM suçunun tarifinde, MUTLAK olarak ya o ülkenin yetkili mahkemesinin, o
olmazsa oluşturulacak uluslararası divanın mahkeme kararı şarttır. Bu konuda BM
de özel bir büro ve sekreter de vardır, fakat kimse oraya gitmez, çünkü
mahkemeye sunabilecekleri tek delil yoktur, bütün mevcut deliller tam tersini
yadsınmaz belgelerle kanıtlamaktadır.
c. Bilindiği gibi Suç ve Ceza
bireyseldir, ne havale-aktarma ve de tevarüs edilebilir. Yani babanın suçu
nedeniyle ölümünden bilmem kaç yıl sonra oğlunu cezalandıramazsınız. Bu ana
kural da bilinmesine rağmen bu prensip de yok sayılmaktadır. Ben de diyorum ki,
“SUÇLU veya SUÇLULAR KİMLERDİR, bir gösterin” (suçları ispatlanmasa da)
d. Cemiyeti Akvam (İlk Birleşmiş
Milletler) Genel Sekreterinin 1.3.1920 tarihli bildirgesi var, diyor ki "
Osmanlı'da azınlıklar sıklıkla baskı altına alınıyordu; fakat katliamlarda
Merkezi Hükümetin dahli yoktur, bunlar hep kontrol dışındaki çetelerin işidir.”
Fakat ben bunu dahi (kitaplarımda olmasına rağmen duyuramadım). Bu belge
SOYKIRIM olmadığını ispatlamaktadır.
e. Gene Cemiyeti Akvam’ın 21.9.1928
tarihli Resmi Gazetesinde çıkan resimli ve Genel Sekreter vekilinin koskoca
beyanatı var. Diyor ki, “biz Ermenilere çok şey vaat ettik, şunları bunları
vereceğiz dedik, onlar da inandılar bizler için savaştılar ve 200.000 kişi
canlarını feda etti; fakat sulh olunca bizler bu adamlara verdiğimiz vaatleri
unuttuk..” Buyurun Ermenilerin ihaneti için bundan sağlam belge olabilir mi?
f. Ayrıca ABD Senatosunun, yolladıkları
tahkik komisyonlarının kapı gibi raporları var; birinde deniyor ki “Ermeniler
Müslümanları rafine vahşetlerle öldürmüş, köy ve evlerini yıkmıştır…ve bol
izahat verilmektedir.” Diğerinde de 1919 da ABD Generali diyor ki “Ermeni
Kumandanının Müslümanların öldürülmesi için yazılı emrini gözlerimizle
gördük..” Ve bunun haricinde, Mehmet Perincek’in Rusya’daki yeni bulguları
dışında en az yüz belge daha var… Hiç kimseden bunları duydunuz mu?
Dostlar öğrenmek için “aldatılmış
olmamak ve yalancılara alet olmamak için” araştırma ve okuma şarttır, okudukça
ve öğrendikçe (bugün başlasanız sabah akşam okuyacagınız yabancı belgeler için)
ON BEŞ sene yetmez… Haa kestirmeden gidersen, herkes kolayca kendini mandra
sahibi yapar… Bazı hırsızlar yeni girdikleri evde, heyecandan bağırsakları
bozulduğundan salonun ortasına yapıp korkularını yendikten sonra evi rahatça
soyarlarmış. Valla bizim hanemizde eloğlu gelmiş, salonun degil, yatağımızın
içine etmiş, aldırmıyoruz.
Altta yeni Türkçeye çevrilmiş bir kitap
kapağı var, genç bir Alman yazmış, gazete küpürlerinden Hitler’in Atatürk’e
hayran olduğunu, onu model aldığını ve Atatürk, Ermenileri yok ettiği için
Hitler'in de Yahudileri yok ettiğini yazıyor. Laf arasında da Atatürk’ün
“Ermeni kadın ve Rum Oğlanlara düşkün, ayrıca ağır içkici olduğu yazılmıştır.
İngilizce kitapta bunlar açık seçik, tercümesinde her halde sansür etmişlerdir.
Biz kafamızı kuma veya yorgan altına soktukça veya körler kendilerine göre fili
anlattıkça, senin hükümetin seni Taksim meydanına sokmaz, fakat Ermeni
özürcülerine pankart ve resimlerle heykelin önünde rahat poz verdirir. Şunu da
ilave edeyim, RTE nin 2005 te Münih’te Avrupa Konferansında bütün dışişleri
bakanlarına (Ermenistan dahil)attığı büyük fırça ve rest internet videolarda
var; iki sene sonra New York’ta TV de de aynı resti çekmiş… Fakat o dönemde
bakanı sonra başbakanı olan zat kendine danışman olarak (bu sayede çok zengin
olan) Etyen Mahçupyan’ı seçerse ve önüne konulmuş işaretli dosyaları açmaya
lüzum görmeden arşive atmış olursa, ne beklersiniz? Bu şartlar içinde başarı
sağlanamaz... Cümleye sabır akıl, cesaret Şükrü S. Aya
(Türkiye ile elele haber grubundan alıntılandı.) 02
Kasım 2015
No comments:
Post a Comment