Trump kaybedince Türkiye de kaybetmiş oldu mu?
11.11.2020 02:01Güncelleme: 11.11.2020
02:26 ÖZGÜR ÜNLÜHİSARCIKLI
German
Marshall Fund Ankara Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı ABD seçimlerine ilişkin
“Biden yönetiminin yaklaşım ve politikalarının ABD-Türkiye ilişkisini zorlaması
beklenebilir” değerlendirmesinde bulunuyor.
Bu yazının kaleme alındığı saatlerde
ABD Başkanlık Seçimleri henüz sonuçlanmış, Demokrat Parti adayı Joe Biden %50,6
oyla 290 delege kazanarak ABD’nin 46. Başkanı seçilmişti. Trump kampı, seçim
sonuçlarına mahkemelerde itiraz edeceğini belirtse de itirazların veya yeniden
sayımın sonucu değiştirmesi beklenmiyordu.
Bu seçimin tarihe geçirecek
sonuçlardan birisi de seçime katılım oranıydı. Birkaç on yıldır ABD’de yapılan
seçimlerde katılım oranı %50 ve %60 arasında seyrederken bu seçimde oranın
%70’i geçmiş olduğu tahmin ediliyor.
ABD Başkanlık seçimlerinin bizi
neden ilgilendirdiğini uzun uzun açıklamaya gerek yok. ABD halen dünyanın tek
süper gücü ve ABD başkanlarının aldıkları kararlar bütün dünyayı yakından
ilgilendiriyor. Keza, 46. ABD Başkanı’nın uygulayacağı parasal ve mali
politikalar, bölgemizdeki ülkelerle ve diğer aktörlerle ilişkileri, ABD’nin
askeri gücünü özellikle bölgemizde nasıl kullanacağı veya kullanmayacağı ve
hepsinden önemlisi ülkemize yönelik yaklaşımı -uzun zamandır gündemde olan Halk
Bankası’na ceza ve Rusya’dan aldığı S-400 sistemleri sonucu Türkiye’ye yaptırım
uygulayıp uygulamayacağı- Türkiye’nin güvenliği ve refahı açısından oldukça
önemli konular.
BIDEN DÖNEMİNDE TÜRKİYE-ABD
İLİŞKİLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar
bloğunun Biden’ın seçilmesinin daha olası göründüğü bir dönemde bile açıkça
Trump’ı desteklemeleri, Biden’ın seçilmesinin Türkiye, iktidar bloğu ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkarları açısından kötü olacağını düşündüklerini
gösteriyor. O zaman başlıktaki soruyu soralım: Trump kaybedince Türkiye de
kaybetmiş oldu mu? Peki Trump kaybedince iktidar bloğu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan
kaybetmiş oldu mu? Doğrusu her iki soruya da evet cevabı vermek için yeterince
sebep olsa da sonucun ne olacağı biraz da Erdoğan yönetiminin alacağı kararlara
bağlı. Önce Biden yönetiminin Türkiye ve Erdoğan yönetimi için yaratacağı
zorluklara bakalım.
Bilindiği üzere Cumhurbaşkanı
Erdoğan mevcut ABD Başkanı Trump’ın en iyi kişisel ilişki kurduğu liderlerden
birisiydi. Bu ilişki her iki liderin ulusal ve kişisel çıkar hesaplarının bir
sonucu olsa da ortada gerçek ve samimi bir sıcaklığın olduğunu gözden kaçırmak
imkansızdı. Trump-Erdoğan ilişkisi dört yıldır Türkiye’yi, Washington’da
Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı yükselen öfkeden büyük ölçüde
korudu.
Pastör Brunson krizini bir yana
bırakacak olursak Trump, Türkiye’ye yönelik yaptırım yasalarını engelledi ve
Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’na zımnen yeşil ışık yaktı. Erdoğan ise
Trump’ın bazı Müslüman ülkelere vize yasağı, İsrail Büyükelçiliği’nin Tel
Aviv’den Kudüs’e taşıması, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi
Türkiye’nin muarızlarına destek vermesi gibi konularda kendisinden duymaya
alıştığımızın aksine çok düşük perdeden tepki verdi.
Biden yönetiminde böyle bir ilişki
modelinin olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Her iki lider de birbirlerine
duydukları antipatiyi kamuoyu önünde dile getirdiler. Dahası Erdoğan ABD’deki
Demokrat Parti’nin kendisini koltuğundan etmek istediğinden şüpheleniyor ve
Biden, Erdoğan’ın bu şüphesini New York Times’a verdiği bir röportajda
Kaldı ki Biden’ın siyaset yapma ve
yönetme tarzı Trump’ınkinden çok farklı. Kurumlara ve yerleşik kurallara önem
veren Biden’ın Türkiye’yi ve Erdoğan’ı kurumsal Amerika’nın hışmından korumak
için çaba sarf etmesi sürpriz olur. Dolayısıyla Ankara’nın gerek Halk Bankası
konusunda gerek CAATSA konusunda kötü haberlere hazır olmasında fayda
var.
Tabi kişisel ilişkiler sadece iki
devlet başkanı ile sınırlı olmayacak. 78 yaşındaki Biden’ın yaşı gereği her şeyi
kontrol etmek yerine güçlü bakanlar atayarak onları yetkilendirmesi bekleniyor.
Ayrıca kurumsal yaklaşımın yeniden önem kazanacağı bu dönemde bakanlar bir yana
müsteşarların, müsteşar yardımcılarının ve hatta daha alt seviyedeki
bürokratların yaklaşımları ve kararları önem taşıyacak.
Biden yönetiminin yaklaşım ve
politikalarının da ABD-Türkiye ilişkisini zorlaması beklenebilir. Trump ne
kadar demokrasi, insan hakları gibi konuları zaman kaybı olarak görüyorsa Biden
da bu konulara o kadar öncelik veriyor. Dolayısıyla Biden’ın ülkemizde
demokrasi ve insan hakları alanında son yıllarda hız kazanmış gerileme
konusunda selefi Trump gibi kayıtsız kalması beklenemez. Dolayısıyla önümüzdeki
dönemde Ankara ve Washington arasında daha çok Erdoğan ve Avrupalı liderler
arasında görülene benzer söz düellolarına hazır olmalıyız. Tabi söz düellosu
deyip geçmemek lazım zira bu tartışmalar son kertede ikili ilişkilere oldukça
zarar veriyor.
BÖLGESEL İLİŞKİLERDEKİ OLASI
DEĞİŞİMLER
Biden’ın Trump’tan farkını ortaya
koymak için çaba sarf edeceği bir alan da Avrupa ile ilişkiler. ABD’nin Avrupa
ülkeleri ile ilişkilerini yeniden rayına oturtmak isteyen Biden’ın birçok
konuda ve bu arada Türkiye’ye yaklaşım konusunda da Avrupa ile yakınlaşması
olası. AB-Türkiye ilişkilerinin mevcut durumunu göz önünde bulundurursak, bu da
Türkiye için çok iyi bir haber değil.
Biden yönetiminin dış politikada
öncelik verdiği konulardan birisi de Trump’ın fazlasıyla müsamahakâr
davrandığını düşündüğü Rusya’ya karşı daha sağlam bir duruş sergilemek.
Dolayısıyla Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasının devam etmesi durumunda selefi
Trump gibi kayıtsız kalması beklenemez.
Bu arada ABD-PYD/YPG işbirliğinin
Biden’ın Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı Obama yönetimi döneminde
başlamış olduğunu da unutmamak lazım. Biden’ın kendisi bir yana, ABD-PYD/YPG
ilişkisinde doğrudan rol oynamış Obama dönemi bürokratlarının bir bölümünün
yeniden göreve gelmeleri de sürpriz olmaz.
Belki de yukarıda sayılan risklerin
hepsinden daha önemli olanı ise kendisini gerçekleştiren kehanet olasılığı.
Kendisini gerçekleştiren kehanet, bir kişinin gerçekleşmesinden korktuğu
şeylerin, bunların gerçekleşeceğine inandığı için gerçekleşmesine verilen
isimdir. Başta Yunan mitolojisi olmak üzere birçok eski kültürde yer alan bu kavram
belki de Biden-Erdoğan ilişkisine dair en önemli riske işaret ediyor. Her iki
lider de ilişkilerinin kötü olacağına inandığı için diğer bütün faktörlerden
bağımsız olarak ilişkilerini daha en baştan olumsuz bir kısır döngüye sokma
riskini taşıyorlar.
Öte yandan bu risklerin birçoğu
yönetilebilir ve hatta bertaraf edilebilir. Amerikalıların deyişiyle “başkan
ofisi şekillendirmez, ofis başkanı şekillendirir”, dolayısıyla Başkan Biden’ın
başkan adayı Biden’dan çok farklı olmasını bekleyebiliriz. Biden, Oval
Ofis’teki masasına oturduğu zaman önünde çetrefil sorunlardan oluşan uzun bir
liste olacak. Eğer Türkiye’yi bu listeden çıkarmak için bir perspektif varsa,
Biden bu fırsatı kaçırmak istemeyecektir. Dahası Türkiye; Rusya, İran, Irak,
Suriye gibi birçok konuda ABD’nin politikalarına ilişkin kolaylaştırıcı ve
zorlaştırıcı bir rol oynama kapasitesine sahip ve dolayısıyla Amerikan
çıkarları açısından önemli bir ABD müttefiki.
Tabi ilişkilerin yönetilebilir
duruma gelmesi için Türkiye’nin bazı konularda politika değişikliğine gitmesi
gerekecektir. Bu konuların başında Rusya’dan alınmış olan S-400 lere ilişkin
bir çözüm geliştirmek geliyor ve bu konu aciliyet taşıyor.
ABD Kongresi’nin Aralık’ta yürürlüğe
sokması beklenen 2021 yılı Savunma Bakanlığı Bütçesi’nde, geçen sene olduğu
gibi Başkan’a Türkiye’ye yönelik olarak CAATSA çerçevesinde yaptırım uygulaması
çağrısının yapılması bekleniyor. Bu sırada ABD Başkanı hala Trump olacak ve
muhtemelen geçen sene olduğu gibi Savunma Bakanlığı Bütçesi’ndeki bu maddeyi
görmezden gelecek.
Öte yandan kısa süre sonra koltuğa
oturması beklenen Biden’ın CAATSA yasasını, Dışişleri Bakanlığı ve Savunma
Bakanlığı’nın görüşünü ve Kongre’nin bu konudaki iradesini göz ardı etmesi
olasılığı oldukça zayıf. Dolayısıyla Türkiye’nin S-400’ler konusunda ABD
açısından da kabul edilebilir bir çözüm arayışına açık olduğu sinyalini
vermemesi durumunda Biden-Erdoğan ilişkisi CAATSA yaptırımları ile
başlayabilir. Öte yandan Türkiye’nin S-400’leri rafa kaldırması, ki bu işin
ciddi bir finansal boyutu olduğu için ABD’nin desteğini gerektirecektir, Biden
dönemi ABD-Türkiye ilişkisi çok olumlu bir şekilde de başlayabilir. Gelişmeleri
belirlemek biraz da Türkiye’nin elinde.
ÖZGÜR
ÜNLÜHİSARCIKLI KİMDİR?
Marmara Üniversitesi İngilizce
İşletme bölümünden mezun olan Ünlühisarcıklı, Koç Üniversitesi’nde yüksek
lisansını tamamladı. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Kaynak Geliştirme Bölümü
Müdürlüğü, ARI Hareketi direktörlüğü gibi görevlerde bulunan Ünlühisarcıklı,
German Marshall Fund Ankara Direktörü.
No comments:
Post a Comment