“Salon
soykırımcıları”ndan çifte standart ve ötesi Dr. Ferruh Demirmen
(Turkish
Forum/Dünya Türk Birliği ),
3 Kasım 2020
İnsan
haklarını savunan, Türk veya Türk kökenli kişi veya örgütlerin sahiplendikleri
ideoloji, kuşkusuz büyük takdire şayandır. Temel özgürlükleri sembolize eden
insan hakları, evrensel bir hak olarak her zaman destek görmeli,
savunulmalıdır. Ancak bu gibi kişi ve örgütlerin Ermeni sorununda sorgulamadan,
kulakdan dolma suçlamalarla Avrupa yandaşlarının safında olabileceklerini de
göz ardı etmemek gerek.
Bu yönde bir çifte standard, AİHM Başkanı
Robert Spano’nun Eylül ayı başında Türkiye’yi ziyareti ile gündeme geldi. Daha
da ötede, esef verici iki yüzlülükler anılara geldi. Adalet Bakanı Abdülhamit
Gül tarafından Türkiye’ye davet edilen Spano, Türkiye Adalet Akademisi’ndeki
24. Dönem Hâkim ve Savcı Adayları Eğitim Açılış Töreni’ne katıldı ve
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan dahil
üst düzeydeki birtakım kimselerle görüşme yaptı, İstanbul Üniversitesi’nden
fahri doktora aldı.
Ne ki, bu
ziyaret yurt içinde bir kesimden büyük eleştireye yol açtı. Eleştiriler,
AİHM’nin politize edildiği, Spano’nun resmi protokol dışında muhalefet
temsilcileri ile görüşmemesi, ve fahri doktora üzerinde odaklanmıştı. Eleştiri
yapanlar insan hakları savuncuları idi: Avrupa Parlamentosu Türkiye eski
Raportörü Kati Piri, Türkiye İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları
Vakfı (TİHV), HDP temsilcileri, eski Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen,
akademisyenler Cengiz Aktar ve Mehmet Altan.
TİHV Başkanı
Şebnem Fincancı ve Cengiz Aktar Spano’nun istifa etmesi gerektiğini belirtti,
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise Spano’nun fahri doktora kabulunu gözden
geçirmesini önerdi. Eleştiriler önyargılı Bu eleştiriler gerçekçi olmayıp,
önyargıya dayanıyordu. AİHM Başkanı Spano’nun ziyareti Türkiye’de hukuk
bağlamında yaşanan sorunların görmezden gelindiği şeklinde algılanmamalı idi.
Nitekim AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, Spano’nun ziyaretini rutin bir eylem
olarak niteledi; Spano görüşmelerinde bazı AİHM kararlarının uygulanmamasından
duyulan rahatsızlığı, hukukun üstünlüğü, ve yargının bağımsızlığı gibi konuları
gündeme getirdi. Görüşmeler Türk yetkilileri için bir uyarı idi.
Spano aynı
zamanda Mardin’i ziyaret etti; resmi program dışında İstanbul Baro Başkanı
Mehmet Durakoğlu ile görüşme yaptı. “Salon soykırımcıları” Dikkate değer ki,
Spano’yu eleştiren insan hakları savuncuları “Kürtçü” olmanın yanı sıra aynı
zamanda sözde Ermeni soykırımı destekçileri. Her nekadar Kati Piri “soykırım”
noktasında katı görüşlü değilse de, bu teze sempatisi olan bir kişi. İHD, TİHV,
HDP, Aydın Selcen, Cengiz Aktar ve Mehmet Altan ise açıkça “soykırımcı.
” 2 İHD ve
TİHV, Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve Ermenistan Sivil Toplum
Enstitüsü (CSI) ile beraber 24 Nisan 2015’de bir manifesto yayınladılar,
“Ermeni soykırımı”nda 1,5 milyon Ermeni kaybının olduğunu savladılar. Gazeteci
Cengiz Aktar ve eski HDP’li Osman Baydemir Erivan’daki soykırım anıtını ziyaret
eden ve saygı duruşunda bulunan “Türk aydınları” arasında. HDP Gençlik Meclisi,
Ermeni Gençlik Federasyonu’nun (EYF) 2020 Ağustosu’nda yayınladığı, Sevr
Antlaşması’na atıf yaparak tazminat isteminde bulunduğu bir bildiriye imza atan
gençlik kuruluşları arasında.
Ermeni lobisinin gönüllü sözcüleri olan ve
“Salon soykırımcıları” olarak adlandırdığımız bu gibi kişi ve örgütler
araştırma yapmadan, dış kaynaklı söylemlerden ilham alarak, modaya uyarcasına
“soykırım” tezini dile getirirler, iddialarının gerçekçi olup olmadığını
sorgulama zahmetinde bulunmazlar.
Örneğin,
İHD’nin 24 Nisan 2018’de yayınladığı bir bildiride Ermeni tehcirinin BM Roma
Statüsü çerçevesinde “soykırım” olarak tanındığı belirtiliyor. Roma Statüsü
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) kurulmasına yol açtı. Oysa soykırım
suçunu tanımlayan ve ayrıntılarını belirleyen Roma Statüsü değil, 1948’de
kurulan ve 1951’de yürürlüğe giren BM Soykırım Sözleşmesi. Kaldı ki Roma
Statüsü’nin öngördüğü UCM, ancak 1 Temmuz 2002’den sonra işlenmiş suçlar
hakkında kovuşturma yapabilir.
Aynı İHD bildirisinde AİHM’nin İsviçre-Perinçek
kararının, “Ermeni soykırımı”nı inkâr veya kabulunun düşünce özgürlüğü anlamına
geldiği belirtiliyor. Her nekadar bu ifade doğru ise de, tam değil. AİHM Büyük
Dairesi 2. Alt Daire’nin aldığı kararı onaylamakla aynı zamanda “soykırım”ın
tartışmaya açık olduğunu, başka bir deyişle kanıtlanmamış bir iddia olduğunu
tescil etti. Bu “soykırımcılar” işlerine gelince gelince AB Parlamentosu ve
diğer yabancı parlamentoların aldığı “Ermeni soykırımı” kararlarını öne
sürerler, ancak bu gibi kararların sadece siyasi anlamda olduğuna ve hukuken
geçersiz olduğuna hüküm veren Avrupa Adalet Divanı’nun 2003 kararını görmezden
gelirler.
2015 AİHM
İsviçre-Perinçek ve 2016 Fransa Anayasa Konseyi kararları, hükümet ve
parlamentoların soykırım suçu konusunda yetki sahibi olmadıklarının altını
çizdi. “Soykırımcılar” bu kararların farkında mı? “Ermeni soykırımı” savlarını
ileri sürerken BM Soykırım Sözleşmesi’nin şart koştuğu tek bir yetkili yargı
kararını gösterebilirler mi? Ermenistan “soykırım” hususunda bu kadar emin ise,
Türkiye’yi bu suçla mahküm etmek için bugüne değin niçin Uluslararası Adalet
Divanı’na (UAD) başvurmadı, sorguladılar mı? Ek sorular Daha sorulabilecek çok
soru var.
“Salon soykırımcıları” tehcirde 1,5 milyon
Ermeni kaybı iddiasının ne kadar mantık dışı olduğunu bilirler mi? O
tarihlerdeki Osmanlı Ermeni nüfusu, Ermenilerin savaşlardaki can kaybı,
hastalık ve açlıktan ölümler, Batı ülkelerine, Rusya’ya ve Iran’a göç edenlerin
sayısı, bu iddianın mantık dışı olduğunu açıkça ortaya koyar. Ayrıca bu 3
iddiaya destek verecek Ermeni toplu mezarlarının Anadolu’da olmayışı da başka
bir gerçek. Matematiksel olarak düşünülürse 1.5 milyon Ermeni kaybı, tehcir
sürecinde ortalama her gün 10.000 Ermeni mültecinin öldürülmesi anlamına gelir.
Nerede bu toplu mezarlar?
https://www.researchgate.net/publication/334786030
_Sozde_Ermeni_Soykiriminin_Toplu_Mezarlari
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’na göre Ermeni tarafınca var olduğu iddia edilen
toplu mezarlar, Türk arkeologların yaptığı incelemelere göre Roma dönemine ait.
“Soykırımcılar”
Katchaznouni Manifestosu, 1915-1916 Osmanlı divan-ı harp cezalandırılmaları ve
1919-1921 Malta Yargılaması nedir, bilirlerler mi? 1919 Paris Barış
Konferansı’nda Ermeni heyeti başkanı Boghos Nubar Paşa’nın o tarihlerde “The
Times of London” gazetesine ve Fransa Dışişleri Bakanı’na yazdığı mektupları
okumuşlar mıdır? Amiral Mark Bristol, General James Harbord, Kaptan E. Niles ve
A. Sutherland, ve Milletler Cemiyeti yetkilileri Sir Eric Drummond ve Fridtjof
Nansen’ın adlarını duymuşlar mı? Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nde (1918-1920)
bir ara Savunma Bakanı olan ve Türklere kan kustaran General Dro (Drastamat
Kanayan)’nın adını duydular mı? Sovyet tarihçisi A.A. Lalaian’a göre bu dönemde
Ermenistan’daki Türk nüfusunun %77’si ve Kürt nüfusunun %98’i çeşitli
nedenlerle yaşamını yitirdi. “Kürtçü”ler bu bilgilere ne der?
General
Dro’nun 2. Dünya Savaşı’nda Hitler Almanyası’nda ne işi vardı, merak ettiler
mi? Eski ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun aşırı ırkçı olduğu, Türkler için
ne sözler sarfettiği, “Andonian belgesi”nin ve Hitler’in Ermeni söyleminin
sahte olduğu akıllarından geçmiş midir? Hitler’in sözde Ermeni söylemini içeren
belge güvenilir olmaması nedeniyle Nürnberg mahkemesinde savcı tarafından delil
olarak kabul görmedi. Ve en son olarak, bu “soykırımcılar” Ermeni lobisinin
“İlk Hristiyan millet olma” olgusunu nasıl etkin bir propaganda aracı olarak
kullandığını, zamanın İngiliz propagandası ve misyonerlerin etkisi altında Batı
psikolojisi ve kültüründe yerleşen Türkofobi’nin günümüze kadar devam ettiğini
bilirler mi? Bu konuda Prof. Dr. Justin McCarthy kitap bile yazdı: ”The Turk in
America: … An Enduring Prejudice.” (Amerika’da Türk: … Süregelen Önyargı).
Dikkat
edilirse, “soykırımcılar”ın Türk tarihçi ve araştırmacılara “allerjisi” olabileceği
düşüncesiyle yukarıda bu kaynaklara değinilmedi. Çifte standard Spano’ya
yönlendirilen eleştirilerde önemli bir husus görmezden gelindi, ya da söz
konusu olmadı. Spano, insan hakları konusunda AİHM’nin yetkisini tanıyan bir
ülkeyi ziyaret eden ilk AİHM başkanı değil. Eski AİHM Başkanı Dean Spielmann,
insan hakları konusunda bir konferansla ilgili olarak Ermenistan Anayasa
Mahkemesi’nin (AYM) davetlisi olarak Şubat 2013’de Yerevan’a resmi ziyarette
bulundu. Yanında AİHM yargıcı Bn. Alvina Gyulumyan vardı. Konferansın ardından
Yerevan Devlet Üniversitesi tarafından Spielmann’a fahri doktora verildi, bu
arada AYM Başkanı Gagik Harutyunyan ile görüşmeler yapıldı.
4 Spielmann Yerevan’ı ziyaret ettiğinde AİHM
İsviçre-Perinçek davası henuz 2. Alt Daire’de sonuca bağlanmamıştı. Ve
Spielmann, alt dairede yer alan 7 yargıcın arasında değildi. Alt daire 17
Aralık 2013’de Perinçek’in lehine karar verince İsviçre, Ermeni tarafının
desteği ve baskısı ile kararı temyize taşıdı. Büyük Daire 15 Ekim 2015’de
aldığı bir temyiz kararı ile alt dairenin kararını 7’ye karşı 10 oyla onayladı.
Karara muhalefet şerhi koyan yargıçların başında Spielmann vardı. Burada
Yerevan ziyareti ve muhalefet şerhi ile ilgili olarak Spielmann’ı bir zan
altında bırakmak istemiyoruz. Ancak akla hemen şu soru geliyor: Spano’nun
Türkiye ziyaretini ve fahri doktorasını sert bir şekilde eleştiren “Salon
soykırımcıları” 7 yıl önce AİHM Başkanı Spielmann’ın Yerevan’a ziyaretini ve
fahri doktorasını kınadılar mı? Bu yönde hiçbir işaret, haber yok. Bu demek
oluyor ki, “soykırımcılar” Spano’yu eleştirirken açıkça çifte standart
kullandılar. İlginçtir ki, “soykırımcılar”ın Spano’ya ilişik eleştirilerini
haber yapan bir Ermeni websitesi, olayı bizzat eleştirmekten çekinmiş, durumu
sadece “esef edilecek” ifadesi ile nitelendirmişti.
https://armenianweekly.com/2020/09/07/president-of-european-court-receives-honorarydoctorate-from-istanbul-univ/
Zira Ermeni
yazar Harut Sassounian Spielmann’ın 7 yıl önceki Ermenistan ziyaretini
biliyordu, ve çifte standart eleştirisine maruz kalmak istemedi. Bizim
“soykırımcılar”ın anlaşılan böyle bir kaygısı yoktu. İki yüzlülük Altını çizmek
gerekir ki, “Salon soykırımcıları”na atfedilebilecek ve kınanacak en büyük
ayıplık, Türk ve Müslümanlara yapılan mezalim ve katliamlarda sessiz kalmaları.
24 Nisan 2017 bildirisinde 1915 olaylarını “tüyler ürperten katliamlar,
nehirlerden cesetlerin akması … talanlar … muazzam hırsızlıklar” olarak
betimliyen, ve “Artık yeter!” diye haykıran İHD temsilcileri, her nasılsa
Ermenilerin Türk ve Müslüman halkına yaptıklarına değinmezler. Bu tutumu
cehaletten çok iki yüzlülüğe veya hipokrasiye bağlamak doğru olur. 1910-1922
yıllarında Anadolu’da 520.000’den fazla sivil Müslüman bulundukları yerde
Ermeni çetelerinin saldırısı sonucunda yaşamını yitirdi. Aynı akıbet, Rus
işbirlikçilerin de katılımıyla Kafkasya’da 413.000 Müslümanın başına geldi.
Zorunlu göç esnasında ölen Müslümanlar bu rakamlara dahil değil. Kendilerini
insan hakları savuncuları olarak tanıtan “Salon soykırımcıları”nın bu insanlık
dışı tarihi olayları görmezden gelmeleri, herhalde Batı yandaşlarını örnek
almış olmaları ile izah edilebilir. Zira Türk ve Müslüman halkına yapılan
mezalim ve katliamlar, Batı’da pek söz konusu olmaz. Tehcir sürecinde Ermeni
mültecilere zarar veren yaklaşık 1400 zanlı, 1915-1916 Osmanlı Divanı Harp
yargılamalarında çeşitli cezalara mahküm oldu; 67 suçlu idam edildi. Türk ve
Müslüman halka zülüm ve katliam yapan Ermeni çeteleri ise yargı önünde hesap
vermediler.
No comments:
Post a Comment