Emekli
Büyükelçi Fatih ceylan’ın, “KRİSTAL KÜREDE 2020 YILINDA GÜVENLİK ALANINDAKİ
GELİŞMELER VE 2021-ÖZET BİR BAKIŞ” başlıklı, 12 Kasım 2020 tarihli
yazısını okuyabilirsiniz.
2020 yılı başladığında daha önceki yılların gözlem ve
deneyimlerinden esinlenen güvenlik ve savunma çevreleri konvansiyonel akılla
bir dizi öngörüde bulunmuşlardı. Buna göre anahatlarıyla ABD-Rusya ve ABD-Çin
arasındaki stratejik rekabet devam edecek, bölgesel meseleler bağlamında
Ortadoğu ve Kuzey Afrika kuşağındaki mevcut risk ve sınamalar inişli çıkışlı
bir seyir izleyecek, ABD’nin müttefiklerini dahi derin endişeye sevkeden Trump
yönetiminin umursamaz ve itici tutumu sürecek, sıcak sulara inen Rusya’nın
fırsatlar ortaya çıktığında daha geniş bir havzada iddialı ve yeri geldiğinde
saldırgan çizgisi değişmeyecek, Uzak Doğu’da Çin’den kaynaklı sınamalar küresel
gündemdeki yerini koruyacaktı.
Yeni yılla birlikte dünyayı sarmaya başlayan COVID-19
salgınının 2020 Mart ayında Dünya Sağlık Örgütünce pandemi olarak resmen ilan
edilmesi, başka birçok alanda olduğu gibi, güvenlik alanına dair
yapılan birçok öngörüyü de altüst etti.
Yılın neredeyse ilk yarısını dünya ekonomisine yön
veren gelişmiş ülkeler pandemiye karşı tedbirler almakla, sağlık
sektörünü takviye etmekle, toplumlarının acil ihtiyaçlarını karşılamakla
geçirmeye ağırlık verdiler. Ekonomik mülahazalar ve tedbirler ön plana çıktı.
Birçok ülkede tedbir amaçlı olarak sosyal yaşantıda kısıtlamalar getirildi.
Güvenliğin savunma, caydırıcılık ve askeri boyutları bir müddet nispeten
geri plana itildi. Diğer taraftan, pandemiye rağmen güvenliği ilgilendiren
gelişme ve sınamalar küresel gündemde değişik ölçülerde yerlerini korudular.
Rusya Federasyonu’nun Ukrayna ve Suriye’de izlediği,
esasen değişikliğe uğramış uluslararası statükoyu stres altında tutan
davranış kodları, İran’ın civar bölgelerdeki değişmeyen mezhepçi/sekter
tutum ve eylemleri, Afganistan’da süregiden şiddeti durdurmaya dönük
girişim ve çabalar, Irak’taki istikrarsız durum, IŞİD’in terörist
faaliyetleri için yeniden alan elde etme yolundaki teşebbüsleri dikkat çekmeye
devam eden olgulardı.
2020 Ocak ayında Libya krizini dindirmek için
Berlin’de düzenlenen Konferansta alınan kararların üzerinden uzun bir
süre geçmeden Akdeniz’de geniş bir kuşağı kapsayan alanda bölge içinden ve
dışından önemli sayıda ülkeyi içine çeken ciddi bir krize tanık olundu.
Yeni yılın girişiyle birlikte İdlip’te derinleşen
çatışma sadece Türkiye’ye değil, bölgeye ve bölge ötesine tesir eden sonuçlar
doğurdu. Yaz sonlarında ise Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklı gerilimin
artması bölgeyi yeni bir ihtilaf sarmalı içine sürükledi.
Bir diğer sıcak alanı, Uzak Doğu’da Çin’in güç
gösterisine işaret eden gelişmeler oluşturdu. Ekonomide dünya birinciliği
konumuna yükselen bu ülkenin askeri imkan ve kabiliyetlerini geliştirip
genişletmeye yönelik yatırımları güvenlik-savunma camiasının yakından ilgi
gösterdiği meseleler arasındaydı. Çin’in ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin
stratejik anlamda meydana getirebileceği etkiler ile Avrupa’yı da yakından
ilgilendiren ‘telekomünikasyon atağı’(5G şebekesi) 2020’nin üzerinde etraflıca
durulan konuları arasında yer aldı.
2019 Aralık ayında Londra’da düzenlenen NATO Liderler
Toplantısı öncesinde Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un İttifakın ‘beyin ölümünü’
deklare etmesi transatlantik camia bünyesinde hararetli tartışmalara neden
oldu.
ABD’nin Paris İklim Sözleşmesi dahil taraf olduğu bir
dizi antlaşmadan/anlaşmadan çekilmesinin ertesinde AB bünyesinde
güvenlik ve savunma alanında stratejik otonomi elde edilmesi yönündeki
arayışlar hız kazandı. Brexit sürecinin AB’nin stratejik otonomi kazanmaya
matuf arayışına nasıl ve ne yönde bir etkide bulunacağı henüz tam olarak ortaya
çıkmadı.
ABD-Rusya arasında 2014 yılından beri devam eden
gerilimli ilişkiler sürüyor, ABD-Çin arasında ortaya çıkan stratejik rekabet de
küresel güvenlik projeksiyonlarına damga vurmaya başlıyordu.
Temelleri daha önceden çatırdamaya başlayan liberal
dünya düzeninde meydana gelmekte olan değişimlerin doğurduğu sancılar ile
stratejik rekabet ve bu durumun yarattığı karmaşa küresel güvenlik alanında da
yeni sınamaları beraberinde getirirken 2020 Mart ayında Dünya Sağlık Örgütünün
ilan ettiği pandemi ve küresel çaptaki salgının ülkeler ve toplumlarda yol
açtığı panik pratikte kendini ziyadesiyle hissettiriyordu.
Pandemi başladığında NATO dahil birçok uluslararası
örgütün salgına pek de hazırlıklı olmadıkları görüldü. Kıyas yapılacak olursa
NATO’nun en erken harekete geçen örgütlerin başında geldiğine, bu bağlamda 2020
Mart ayının sonuna doğru harekete geçip, müttefik ülkelere pandemiyle
mücadelede kullanılmak üzere yardım ve destek malzemesi göndermeye başladığına
ve bünyesindeki Avrupa-Atlantik Afet Mukabele Eşgüdüm Merkezini (EADRCC)
faaliyete geçirdiğine şahit olundu.
Pandemi, güvenlik ve savunma alanında sağlık
sisteminden başlamak üzere devletlerin ve toplumların direnç güçlerini ölçmeye
de vesile oluşturdu.
Pandeminin yeryüzünden kolay kolay yok olmayacağı
artık bir gerçeklik olduğundan, halen ikinci dalgası devam eden küresel
salgının İttifakın caydırıcılık konsepti ve uygulamaları, NATO’ya tahsisli
kuvvetlerin mevcutları ve hazırlık seviyeleri vb. hususlar İttifak gündemine
alınmaya ve bunlarla ilgili olarak görüş teatisi yapılmaya başlandı. İttifaka
hasım devlet/devlet dışı aktörlerin tutumlarında ise pandemi karşısında aynı
duyarlılığın olup olmadığı ayrı bir mesele olarak karşımıza çıktı.
Diğer yandan, pandemi uluslararası alandaki stratejik
rekabete ara verilmesine yol açmadı. ABD Başkanı Trump’ın COVID-19’u ısrarla
‘Çin virüsü’ olarak takdim etmesi ve itici olduğu şüphe götürmeyen bir tutumla
Dünya Sağlık Örgütünü hedefe koyup, buradan çekilmesi salgının ilk dönemlerinde
ortaya çıkan ve Trump adına esasen pek de şaşırtıcı olmayan olgulardandı.
Çin’in askeri alan dahil küresel düzlemde ağırlık
kazanması karşısında Çin karşıtı yaklaşımların ABD’de daha fazla zemin bulması
ve bu tablonun Avrupa’da, ABD’nin de baskısıyla endişe yaratması ve AB üyesi
kimi ülkelerin Çin’e karşı daha fazla temkin sergilemesi 2020’nin ilk yarısında
gözlemlenen gelişmeler arasındaydı.
Küresel güvenlik perspektifi bağlamında ABD’de Çin’i ciddi
bir stratejik rakip olarak görmeye dönük tutumun kökleri aslında birkaç yıl
öncesinde Trump yönetiminin benimsediği ulusal güvenlik/askeri strateji
belgelerinde bulunmaktaydı.
ABD, kendisine stratejik rakip olarak Çin ve Rusya’yı;
bölgesel rakip olarak ise Kuzey Kore ve İran’ı gördüğünü dünya kamuoyuyla resmî
belgeler vasıtasıyla paylaşmıştı. Dolayısıyla, Hong Kong’ta patlak veren
olaylar karşısındaki tavrı, Tayvan’la silah satışı konusunda anlaşma yapması,
Uygur Türklerinin dramını birdenbire hatırlayıp dünya gündemine taşıması her
hal ve karda rastlantı değildi. Buna ileride Tibet’le ilgili yeni bir halka
eklemesi ise şaşırtıcı olmayacaktır.
Çin gerçeği ve sınaması esasen 2018 yılından itibaren
NATO’nun da gündemine girmişti. O dönemde İttifak bünyesinde Çin’le
ilgili gayrıresmi istişarelerin yapıldığına ve Çin’in kimi Avrupa ülkelerinde
özellikle ekonomik nüfuz elde etmeye dönük arayışları hakkında görüş
teatisinde bulunulduğuna şahit olunmuştur.
Çin sorunsalının giderek NATO çevrelerinde de ciddi
boyutlarda makes bulması ertesinde 2019 Aralık ayında Londra’da yapılan NATO
Liderler Toplantısı sonunda yayımlanan bildiride Çin’e doğrudan atıf
yapılmasında da rastlantı bulunmamaktadır. Mevcut stratejik tabloda NATO’nun
karşısında duran Rusya ve terörizm kaynaklı sınamalara ilaveten Çin’den
kaynaklanan potansiyel riskler de yerini almıştır.
NATO’nun kurulmasının sebebi hikmeti olan SSCB’nin
Soğuk Savaş ertesinde dağılmasıyla özellikle 2000’li yılların başlamasıyla
birlikte ilk aşamalarda tedricen de olsa bu kere Rusya sorunsalı değişik
veçheleriyle hem ABD’nin hem NATO’nun gündemine yeniden ve kuvvetle geldi. 2014
Mart ayında Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakı, Ukrayna’nın Donbas bölgesini ise
ayrılıkçılar vasıtasıyla istikrarsızlaştırması, buna bağlı olarak ve
civarındaki ‘sürüncemede kalmış ihtilafları’ da kullanarak geniş Karadeniz
bölgesindeki nüfuzunu arttırması, Suriye krizi devam ederken 2015 yılında
Suriye’de elde ettiği üsler vasıtasıyla sıcak denizlere inmesi ve Doğu Akdeniz
yaklaşım yolları ile bölgedeki enerji havzasını kontrol etmeye yönelik
hamlelerini sürdürmesi ABD-Rusya ve NATO-Rusya ilişkilerini germiş ve
Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğini öngörülebilir gelecekte uzun bir süreyle
meşgul edecek bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.
Son dönemde Doğu Akdeniz’de bölge dışı ülkeleri de bu
havzaya müdahil olmaya sevkeden ve bu aktörler ile örgütleri de buraya çeken
geniş çaplı bir gerilim mevzii ortaya çıkmıştır. Bölgedeki bilhassa enerji
kaynaklarının çıkarılması ve paylaşılmasını kapsayan mevcut gerilimin
yatıştırılmasının da zaman alacağı ve nihayetinde kestirilmesi güç olan bir
vade içinde uluslararasındaki güç dengelerine dayalı bir çözüm çerçevesine
kavuşabileceği öngörülebilir.
Ortadoğu da kaynayan kazan özelliğini 2020’nin ilk
çeyreğinde korumuş ve özellikle Suriye’de patlak veren, bir ara IŞİD’in belli
bir bölgeye nüfuz edip, terör estirmesine zemin oluşturan, Irak’ı da içine
çeken krizler yumağı halen çözülememiştir.
İran ile özellikle Suudi Arabistan ve, Katar hariç,
Körfez ülkeleri arasındaki gerilim unsurları daha da güç kazanmış ve geniş
Ortadoğu coğrafyasında Yemen krizini de derinleştirecek çatışmalara vesile
olmuştur.
Libya’daki krizle birlikte Maşrık’taki çatışma
sarmalının Magreb’e de yayılması ihtilafların Kuzey Afrika havzasına da
taşınmasına yol açmıştır.
Ortadoğu’yu halen kasıp kavuran, bugünlerde de
Azerbaycan-Ermenistan çatışmasına sahne olan gelişmeler bir yandan
Avrupa-Atlantik güvenliğine doğrudan etkide bulunurken, diğer yandan mevcut ve
söndürülmeyi bekleyen istikrarsızlık çemberinin kendisine daha da geniş bir
alan bulmasına zemin yaratmıştır.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika havzasındaki bunalım
kuşağının Avrupa güvenliği bağlamında çoğu Avrupa ülkesi için derin endişe
kaynağı oluşturan düzensiz göçleri tetikleyici bir sonuç doğurduğu da
görülmüştür. 2016 yılında Ege Denizinde başlayıp, bilahare durulan; son
günlerde ise Kuzey Afrika’dan İspanya’ya yönelen düzensiz göç dalgaları
özellikle AB ülkeleri için halen ciddi bir güvenlik endişesi oluşturma
özelliğine sahiptir.
Orta Asya ve Kafkasya’yı mercek altına aldığımızda
karşımıza son dönemde Kırgizistan’da seçim sonrasında meydana gelen karışıklar,
ABD ile Taliban arasında 2020 Şubat ayında imzalanan barış anlaşmasının
Afganistan’da sahada izleyeceği seyir ve yılın son çeyreğinde Azerbaycan ile
Ermenistan arasında patlak veren çatışma çıkmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında Afganistan’da başlayan, Orta
Asya’yı da kısmen de olsa etkisi altına alan, Kafkaslar’da Dağlık Karabağ’da
sıcak çatışmaya sahne olan, İran-Irak-Suriye hattını izleyerek Doğu Akdeniz
yoluyla Libya’ya kadar uzanan geniş bir istikrarsızlık kuşağının canlandığı
görülmektedir.
Bölgesel düzlemden küresel düzleme geçtiğimizde ortada
adı konmamış, ancak fiiliyatta sahne alan bir silahlanma yarışının
başgösterdiği de iddia olunabilir.
Rusya’nın tutumu dolayısıyla ABD’nin 2019 yılında INF
Antlaşmasından çekilmesi, aynı yıl orta menzilli konvansiyonel füze denemesi
yapması, süresi 2021 yılında dolan Yeni START Anlaşmasının geleceğinde
belirsizlik bulunması, ABD’nin 2020 Mayıs ayında Açık Semalar Anlaşmasından
çekileceğini duyurması, Rusya’nın 2014 sonrasında hipersonik silahlar,
yeni tip seyir füzeleri, otonom silah sistemleri vb. askeri yetenekler üzerinde
çalışması, Çin’in de askeri savunma harcamalarında yüksek oranda artışa gidip,
uzayı da içeren yeni askeri imkan ve kabiliyetler geliştiriyor olması ve
ABD’nin özellikle deniz platformlarına konuşlandırmak üzere
taktik-operasyonel seviyede yeni nükleer yetenekleri hayata geçirmeye matuf
tasarrufları vb. hamleler silahlanma alanında yeni sınamaları ortaya
çıkarmıştır. Bu gelişmeler kapsamında ABD-Çin arasındaki ticaret savaşı daha
derin boyutlar kazanırsa küresel güvenlik bakımından çok ürkütücü bir tablonun
meydana gelmesi galip ihtimaller arasındadır.
Yukarıda özetlenen gözlemlerden hareket edilecek
olursa küresel güvenliğin 2021 yılında izleyebileceği olası seyirle ilgili
olarak şu özet öngörülerde bulunmak mümkündür:
·
- Biden yönetiminin Çin ve Rusya
ile ilişkilerde radikal değişikliklere gideceğini varsaymak mümkün değildir.
Öte yandan, Obama yönetiminde olduğu gibi, her iki ülkeyle yeni parametreler
dahilinde bir ‘reset’ gerçekleştirmeye yönelip yönelmeyeceği meşru bir sorudur.
·
- Trump yönetiminin neredeyse
‘mükemmel tecrit’ politikası, tarafı olduğu uluslararası anlaşma ve
düzenlemelerden birer birer çekilmesi, silahsızlanma ve silahların kontrolüne
dair düzenlemelerin adeta altını oymaya dönük tutumu, çoktaraflı diplomasiye
olan alerjisi ve uluslararası kuruluşlara, hatta kendi müttefiklerine karşı
sergilediği umursamaz ve sağduyudan uzak tavrının Biden döneminde süreceği
varsayılamaz. Trump karşısında en iyi aday olmasa da Biden’ın ABD Başkanlığını
kısa bir süre sonra üstlenecek olması küresel güvenlik bağlamında da rahat bir
nefes alma alanı yaratmaya adaydır.
·
- Ortadoğu ve Kuzey Afrika
havzasında hüküm süren çatışma ve istikrarsızlıkların devam etmesini beklemek
gerçekçi olur. Bu geniş kuşağın Suriye-Irak bölümünün geleceği konusunda ABD
ile Rusya’nın vardığı görülen zımni mutabakatın, bu ikilinin diğer alanlarda
inişli çıkışlı bir seyir izleyen ilişkilerinin gidişatına bağlı olarak süreceği
varsayılabilir.
·
- Al Quds komutanı Süleymani’nin
2020 yılı başında gerçekleştirilen ABD operasyonuyla ortadan kaldırılması
üzerine başlayan ABD-İran gerilimi ve bölgede İran’ın mezhebi tutum üzerinden
nüfuzunu korumaya, uygun vesilelerle de artırmaya dönük tutumunun ne yöne
evrilebileceği 2021 yılının mercek altında tutulması gereken alanlarından
birini oluşturacaktır.
·
- Suudi Arabistan ve Körfez
ülkelerinin İsrail’le ilişkilerinin yön ve kapsamı da Ortadoğu’daki
gelişmelerin seyrine doğrudan etki yapacak sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Birleşik Arap Emirliği, Bahreyn ve Sudan’ın İsrail’le ilişkilerinde
normalizasyona gitmelerinin bölgede kartopu etkisi yaratmak suretiyle diğer Arap
ülkelerine de sirayet edecek bir etki doğurması beklenmelidir.
·
- Kore yarımadasında halen
kırılganlığını koruyan durumun izleyeceği seyir de küresel güvenlik bağlamında
önemli gelişmeler doğurmaya adaydır.
·
- İlk belirtileri ortaya çıkmaya
başlayan ve yeni dünya düzenine şekil verecek ABD-Rusya-Çin üçlüsünün
arasındaki stratejik rekabet devam edecek, çeşitli bölgesel ve uluslararası
kuruluşların gündem ve girişimleri bu rekabetten etkilenecektir. Sözkonusu üçlü
rekabetin Rusya’yı ve Çin’i birbirlerinin kucağına daha fazla itip itmeyeceği
yeni yılda izlenecek ve incelenecek konular arasında yerini alacaktır. Bu
rekabetin üçlü grubu, bir modus vivendi bulana değin, kendi aralarındaki
sürtüşme unsurlarını belli bir süreyle askıya almaya sevketme yönünde etki
doğurup doğurmayacağı da yakından izlenmeye değer bir inceleme alanı
oluşturabilir.
·
- Uzunca bir süredir devrim
niteliğinde değişimler geçiren askeri teknoloji ve yetenekler ilerleyen
yıllarda yeni konseptlerin, doktrinlerin, uygulamaların revize edilmeleri
sürecini hızlandıracaktır. Bu çerçevede yapay zekaya dayalı otonom sistemler,
robot teknolojisindeki daha ileri boyutlardaki dönüşümler, artan ölçüde entegre
olan ağ odaklı imkan ve kabiliyetler, uzayı kontrol altında tutmaya ve uzayda
üstünlük sağlamaya dayalı kuvvet ve kuvvet çarpanları, daha da gelişmiş siber
yetenekler, insansız hava araçlarındaki gelişmeler vb. alanlarda kullanıma
sokulacak yeni ve dönüştürücü kapasite ve yetenekler hiç şüphesiz küresel
güvenlik gündemini derinden meşgul edecek sonuçlara gebe olacaktır.
·
- Pandemiye rağmen 2020 yılında
yoğunluğunu pek yitirmeyen küresel güvenlik sınamalarının 2021 yılını da
hareketli ve heyecanlı kılacağına şüphe yoktur.
12/Kasım/2020
No comments:
Post a Comment