ABD’li tarihçi ve nüfus araştırmaları uzmanı Prof.Dr. Justin
McCarthy ile Ermeni iddialarına ilişkin röportaj
Yayın tarihi : 11 Kasım 2020
2008 yılında New York’ta kurulan Türk-Amerikan Güvenlik Vakfı
(TASFO), Amerika Birleşik Devletleri’nde kar amacı gütmeyen bir yerel ve
küresel güvenlik vakfı olup, Türk diasporası içinde fanatik, karalayıcı ve
ırkçı Ermeni soykırım yalanlarıyla mücadelede kritik bir rol üstlenmektedir. Bu
perspektifte TASFO, Ermeni Sorunu’na önemli araştırmalarla katkıda bulunan ünlü
Batılı tarihçiler, akademisyenler ve entelektüellerle bir dizi röportaj yapmaya
başladı.
Bu bilim adamlarından dördüncüsü, ünlü Amerikalı tarihçi ve nüfus bilimci Prof.
Justin McCarthy idi. Dr. McCarthy, Louisville Kentucky’deki Louisville
Üniversitesi’nde tarih profesörüdür. Osmanlı tarihi konusunda uzmandır. Pek çok
kitap ve yayını arasında en çok bilineni, Ermeni araştırmalarının dönüm noktası
olan ve 1995 yılında yayımlanan “Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik
Temizliği, 1821-1922” adlı kitabıdır.
E. Serbest: Sayın Prof. McCarthy, öncelikle Türk-Amerikan
Güvenlik Vakfı (TASFO) adına röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür
ederim.
Ermeni diasporası sürekli kendilerine karşı bir soykırım yapıldığını iddia
ediyor. Ancak sizin araştırmalarınız, Doğu Anadolu’daki Müslüman nüfusun önemli
bir kısmının da 1.Dünya Savaşı sırasında katledildiğini gösteriyor. Neden böyle
bir iddianız var ve eğer kısaca sizden alabilirsek, araştırmalarınızın sonucu
neydi?
Prof. McCarthy: Yani, elbette yıllardır yapılan tüm bu araştırmaları birkaç
dakika içinde vermek zor ama temelde demografiye yani nüfusa baktığımızda …
Doğu Anadolu’da, Kilikya’da, Trans-Kafkasya’da, tüm bu yerlerde muazzam
miktarda Müslüman Türk ve Kürt’ün öldüğünü görüyoruz. O dönemde ölen Türklerin
sayısının 3 milyonu aştığını ve ölen Ermeni sayısının yaklaşık 600.000
civarında olduğunu görüyoruz. Bir tarafta Ermeniler ve Rusların olduğu, diğer
tarafta yerel nüfusun ve Osmanlı Ordusunun bulunduğu savaş bölgelerinde, her
iki taraftaki nüfusun yaklaşık %40’ının öldüğü ortaya çıkıyor. Burada sorun şu
ki, sadece bir grubun ölülerini saydığınızda, yani sadece ölen Ermenileri
saydığınızda, bu bir soykırım gibi görünüyor. Ama herkesin ölenlerini bir arada
saydığınızda, tüm tarafların birbirini öldürdüğü korkunç bir savaş gibi
görünüyor. Ve temelde araştırmamın geldiği nokta bu. Bu insanların nasıl
öldüğünü araştırıyorduk.
E. Serbest: Bu noktada size Trans-Kafkasya’ya göç edenleri
sormak istiyorum. Araştırmanız, Osmanlılar tarafından yerlerinden edilmeyen
önemli sayıda insanın Trans-Kafkasya’ya kendi rızasıyla gittiğini gösteriyor.
Ve bu insanların önemli bir kısmı da orada can verdi. Ancak Osmanlılar
tarafından Suriye ve Lübnan’a götürülen halkın çoğu hayatta kaldı. Bunu
söylemek sizce adil bir değerlendirme olur mu?
Prof. McCarthy: Bu doğru. Doğru, yani “Sürgün” de denilen zorunlu göçün bir
parçası olmayanlar… Bunlar, Osmanlılar bu bölgeleri geri aldığında Van, Bitlis
ve Erzurum’dan kuzeye giden (Ermeni) halkıydı. Ve bunun Osmanlı Hükümeti’nin
onları zorlamasıyla hiçbir ilgisi yok. Korktukları için gittiler. Ne de olsa
Ermeniler, başta Kürtler olmak üzere nüfusun büyük bir kısmını öldürdü ve zorla
yerlerinden etti. Ve fark ettiler ki, Ruslar çekilirken geride kalırlarsa acı
çekeceklerdi. Kürtler intikam alacaktı. Ve bu kesinlikle doğrudur. Böylece
kaçtılar. Şimdi Osmanlılar başta Güney Suriye’ye Filistin bölgesine, kimilerini
Deyr-Zor bölgesine, kimilerini Halep’e, Urfa’ya ve daha bir çok farklı yere
gönderdi. Ancak Osmanlılar, Van’da olduğu gibi Ermenilerin kendilerine karşı
isyan edeceklerini -bir dereceye kadar haklı olarak- düşünüyorlardı. Van’da
Ermeniler bu Osmanlı şehrini ele geçirdiler ve Ruslar gelene kadar Türk
ordusuna karşı tuttular. Dolayısıyla, Osmanlıların Ermenilerden korkmak için
nedenleri vardı. Korkmak durumunda kalmalarının bir diğer nedeni de başka
isyanlardı. Osmanlı Devleti’nin Şebinkarahisar, Urfa ve diğer çeşitli
yerlerinde isyanlar oldu. Savaş başladığında Osmanlılar, Türk halkına karşı
kullanılmak üzere Ermenilere ait çok sayıda silah, cephane ve dinamit vb.
buldular. Ve bu Anadolu’nun her yerinde bu şekildeydi. Osmanlılar, isyan
edebilecek çok sayıda Ermeni olduğunu düşündü. Ve eğer bu olursa, Osmanlı en
azından onları durdurmak için muazzam miktarda zaman, adam ve para harcamak
durumunda kalacaktı. Yoksa sonuç Van gibi olurdu. Osmanlılar, telefon
kablolarını kesen, Osmanlı birliklerinin konvoylarına saldıran Ermenilerle
savaşmak için bir milyondan fazla asker kullanmak zorunda kaldı. Hatta
Osmanlılar Erzurum sınırı yakınlarında Ruslarla savaşırken bile Ermeniler
saldırdı. Osmanlılar yolları, hastaneleri vb. geri almaya çalıştı ve Ermeniler
bu gruplara da saldırdı. Sonunda Osmanlılar bir şeyler yapmaları gerektiğine
karar verdi. Ve yapmaya karar verdikleri şey de zorunlu göç oldu; Ermenileri,
özellikle bu tehlikeli bölgede yaşayanları güneye Büyük Suriye, Filistin
bölgesine gitmeye zorlamak. Şimdi, Ermenilerin çoğunun tehcir edildiği doğru
değil. Ancak önemli bir kısmının yer değiştirmeye zorlandığı doğrudur. Ancak
Anadolu’da birçok şehirde ve Anadolu’nun taşra bölgelerinde kalan Ermeniler de
vardı. Onlar orada kaldılar çünkü Osmanlılar onları kendilerine tehdit olarak
görmediler. Osmanlının tehcir ettiği insanlar, Osmanlının verdiği savaşa ve
sivil halka karşı tehdit oluşturabilecek bölgelerde yaşayanlardı. Ancak
Osmanlı’nın tüm Ermenileri toplayıp gönderdiği doğru değildir. Osmanlıların bu
tehciri Ermenileri öldürmek için yaptığını söylemek de doğru değil. Bu çok
saçma. Osmanlı Ermenileri öldürmek isteseydi, onları öldürebilirdi. Bunun
yerine onları uzaklaştırdılar. Cemal Paşa, Osmanlı askerlerinin yiyeceklerinden
alıp Ermenileri beslemek için kullandı. Dolayısıyla Osmanlıların onları
öldürmeye çalıştığı kesinlikle doğru değildir.
E. Serbest: Yani Osmanlıların Ermenileri yok etme veya onların soyunu kırma
gibi bir kastı kesinlikle yoktu?
Prof. McCarthy: Kesinlikle bu yönde hiçbir kanıt bulamadık. Elimize
geçirebildiğimiz tüm belgeleri inceledik ve bunu önerebilecek herhangi bir
kanıt yoktu. Böyle oldu demek… Yani sonuçta Ermenilerin çoğu savaştan sağ çıktı!
Öyleyse, Osmanlılar onları gerçekten öldürmek istiyorduysa, bu konuda gerçekten
kötü olduklarını varsaymalısınız. Ve bu tür şeylerde kötü değillerdi. Hayır,
sadece propaganda amacıyla söylenebilecek türden bir şey bu. İnsanlar uzun
zamandır bunun böyle olduğunu söylediler. Ancak tarihsel kayıtlara gerçekten
baktığınızda, bu yönde hiçbir kanıt yok. Ermenilere kötü muamele edildiğine
dair kanıtlar var. Bununla ilgili bir sorun yok. Ermenilerden çalındı, bazı
Ermeniler öldürüldü, özellikle Ermenilerin Kürtlere saldırmasından sonra Kürt
aşiretlerinin Ermenilere saldırdığına dair kanıtlar elbette var. Bu tür
şeylerin olduğuna dair kanıtlar var. Ermenilerin ve Rusların her iki tarafta da
Türklere ve Kürtlere saldırdığına dair de pek çok kanıt var. Ancak Ermenilerin
tümünü öldürme, yok etme kastına dair hiçbir kanıt yok. Hiçbir kanıt!
E. Serbest: Bir sonraki soru … Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ermenilerin
hüküm sürdüğü Anadolu’nun doğu bölgelerinde, Taşnak ve Hınçak çetelerinin
yöntemlerine katılmayan Van Belediye Başkanı, Bedros Kapamacıyan gibi bazı
Ermeni yetkilileri ve Papaz Bogos gibi bazı din adamlarını öldürdüğünü
biliyoruz.. Bunlar direkt olarak “Van’daki Ermeni İsyanları” kitabınızdan…
Prof. McCarthy: Burada bir süredir aktif bir politika vardı. Ama her alanda her
zaman böyle değildi. Ermeni ihtilalcilerin iki politikası vardı. Sanırım siz
Hınçaklardan çok Taşnaklardan bahsediyorsunuz. Politikaları, casuslara suikast
düzenlemek, “Ermeni davasına karşı” gördüklerine suikastlar düzenlemek ve
ayrıca, sizin de söylediğiniz gibi, zaman zaman (her zaman değil) Osmanlı
yetkililerine saldırmaktı. Hatta saldırıya uğrayan valiler bile vardı. Daha çok
jandarmalara ve bunun gibi insanlara saldırdılar. Çok az sayıda Ermeni papaz ve
din adamı saldırıya uğradı ama bunların sayısı başkalarını korkutmaya yetti.
Diğer Ermeniler bu konularda hiçbir şey söyleyemediler. Van vilayeti neredeyse
bir istisnaydı çünkü Van’da Taşnaklar o kadar güçlüydü ki, kendilerine karşı
gelen kimsenin zafer kazanamayacağından eminlerdi. Dolayısıyla sizin de
dediğiniz gibi Osmanlı yetkililerini öldürdüler, bir valiyi öldürdüler, Van
Belediye Başkanını öldürdüler. Mesela Kapamacıyanı ve bir papazı öldürdüler …
Sonunda bu tür şeyler yaptılar. Çoğunlukla terör taktiklerini Ermenilere karşı
eylemleri uygulamak için kullandılar. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Taşnak
terör örgütü tarafından öldürülenlerin çoğu diğer Ermenilerdi. Ayrıca çok para
kazanmak için de bu terör taktiklerini kullandılar. Şantaj dediğimiz şey.
Zengin Ermenilere gittiler ve “bakın, davamıza katkıda bulunacaksınız” dediler.
Sadece Anadolu’da değil Rusya’da da davaya katkıda bulunmayan bazı Ermeniler
öldürüldü. Ve sonra diğerleri de para ödemezlerse öldürüleceklerini fark
ettiler. Bu, gerek bu tür radikal devrimciler tarafından ve gerekse tüm dünyada
mafya örgütleri tarafından kullanılan türden bir taktiktir. Davanız için para
toplamanın bir yoludur ve o parayı elde etmek de için birkaç kişiyi öldürmekten
çekinmezsiniz.
E. Serbest: Doğrudur. Ama araştırmanızda, Osmanlı Ermenileri’nin bu gangsterler
tarafından Osmanlı Hükümeti yapmış gibi görünmesi için katledildiğine dair
herhangi bir kanıt var mı?
Prof. McCarthy: Hayır. Yani, büyük ölçekli katliamları kast ediyorsunuz değil
mi? Buna dair hiçbir kanıt yok. Davaya uymayan diğer Ermenileri öldürdüklerine
dair kanıt var ama bunlar müstakil örneklerdir. Diğer Ermeniler (Taşnaklar)
tarafından büyük Ermeni katliamları yapıldığına dair hiçbir kanıt yok. Ben
bunun olduğunu hiç sanmıyorum.
E. Serbest: Ayrıca sözde Ermeni soykırımı için resmi “öldürme emirleri” olarak
sunulan ünlü Andonyan belgelerine de kısaca değinmek istiyorum… Araştırmanıza
göre bunların sahte olduğunu düşünüyor musunuz?
Prof. McCarthy: Evet, sahteler. Onlar sahtedir. Bu kesinlikle kanıtlandı.
Osmanlı arşivlerine iki Türk bilim adamı girdi. Andonyan’ın söylediği (sözde
Naim Bey denilen) tüm kayıtlara baktılar… Bütün sayıları kontrol ettiler,
insanlar orada mı değil mi, imzaları vs. kontrol ettiler… Ve hepsi sahteydi.
Hepsi sahteydi. Açıkçası, burada her detaya giremem. Telgraf numaraları filan…
Osmanlılar gönderilen tüm telgrafların kayıtlarını tumuştu. Andonyan’ın
telgraflar için verdiği numaralar tamamen yanlıştı. O zaman gönderilmiş
olamazlardı. Örneğin Halep Valisine ait olduğu söylenen imza onun imzası
değildi. Biri imzasını taklit edip bunun onun imzası olduğunu söylemişti. O
dönemde bu konuda konuşanlar sadece Ermeni gruplarıydı.
E. Serbest: Peki, bir Türk akademisyen olan Taner Akçam, “Öldürme Emirleri” ve
“Naim Bey’in Hatıraları” adlı iki kitap yazdı… İki kitapta da, daha önce
bahsettiğiniz iki Türk akademisyenin gösterdiği gibi bu belgelerin aslen sahte
olmadığını belirtti. Yani siz Akçam’ın araştırmasının inandırıcı olmadığını mı
düşünüyorsunuz?
Prof. McCarthy: Ben sadece kendisinin sadece bir kitabını gördüm. O kitabın da
içeriğine bakarsanız, “bu doğru olmalı çünkü falanca Ermeni grupları bunun
doğru olduğunu söylüyor” vs. diyor. Sahte imzalar, yanlış telgraf numaraları,
vs. bu tür şeyler hakkındaki ifadelere gerçekten hiç bir cevap vermiyor. Sadece
sormak istediği soruları soruyor. Ya da, “ha, bu doğru olmalı, çünkü Kudüs’teki
Ermeni Patrikhanesi bunun doğru olduğunu söylüyor” filan diyor. Kudüs’teki
Ermeni Patrikhanesi gibi verdiği kaynakların bizim görmemize izin verilmeyen
kaynaklar olduğunu da eklemeliyim. Bunlara biz bakamayız. “Bu delil Kudüs’teki
Ermeni Patrikhanesi’nde, bu Boston’daki Taşnak Arşivlerinde” vs. diyorsa, bizim
onları görmemize asla izin verilmiyor. Erivan’daki Ermeni kayıtlarını bile.
Adını hatırlayamıyorum ama Ermeni yanlısı bir Türk akademisyen oraya gidip
kayıtlara bakmaya çalıştı da, adamı tutukladılar! (gülüyor). Osmanlı arşiv
kayıtları ise uzun yıllardır açıktır.
E. Serbest: Pekala, bir sonraki soru daha çok “ABD Büyükelçisi Morgenthau’nun
Hikayesi” adlı kitapla ilgili… Ermeni halkını yok etme iddiaları ve aşırılıklar
hakkında yazdığı kitap… Ayrıca başka bir İngiliz tarihçi ve filozof Arnold
Toynbee de “Mavi Kitap” denilen bir kitap yazmıştı. Bunlar hakkında genel
düşüncelerinizi alabilirsek… Bunlar ağırlıklı olarak propaganda yayınları mıydı?
Prof. McCarthy: Bunları kısaca anlatmak gerçekten zor. “Mavi Kitap” hakkında
yaklaşık 100 sayfalık bir kitap yazdım. Mavi Kitap, Morgenthau’nun kitabıyla
aynı şey değildir. Mavi Kitap, İngiliz Propaganda Örgütü “Wellington House”
tarafından yazılmıs bir propaganda parçasıydı. Ve Türklerin kötü görünmesi için
de bayağı parlatıldı. O zamanlar elbette tanımlamadıkları ve daha sonra bizim
bulduğumuz kaynaklar, çoğunlukla misyonerlerdi. Aslında Taşnak Partisinden
gelmiş sekiz kadar insan da var. Her halükarda güvenilir tarihsel kayıtlar
değillerdi. Ayrıca belgelerin yaklaşık %50’si Amerikan misyoner teşkilatını
yöneten Barton adlı bir adam tarafından, Amerikan misyoner örgütü tarafından
gönderildi. Orada bir dizi aldatmaca da var. Mavi Kitabın saçma olduğunu gayet
iyi kanıtladım bence.
Şimdi bir de Morgenthau Kitabı… Morgenthau kitabı hiç de öyle tarihsel bir
kayıt değil. Morgenthau Kitabı, bildiğiniz gibi… Kitabın çoğunu kendisi bile
yazmadı. Hayalet bir yazarı vardı. Ve Morgenthau delil vasfı olmayan şeyler de
ifade ediyor. Örneğin, güya Alman Büyükelçisi Wangenheim’ın söylediği şeyler
hakkında konuşuyor. Ve Wangenheim’ın Berlin’e yazdıklarına bakarsanız, bunların
hiçbirini söylememiş! Wangenheim, güya Morgenthau’ya Türklerin tüm Ermenileri
öldürmeyi planladığını söylüyor. Wangenheim bunun doğru olduğunu düşündüyse,
aynı mesajı Berlin’e de göndermemiş olması şaşırtıcı değil mi? Aynı mesajı
kendi hükümetine hiç göndermemiş? Ve inan bana, Wangenheim’ın tüm kayıtlarına
sahibim. Bunları Almancadan okumak zor. Ama hepsinin üzerinden geçtim ve inanın
bana öyle bir şey yok. Ayrıca, biraz Morgenthau’nun kendisine bakmak da
önemlidir. Morgenthau hayal kırıklığına uğramış bir politikacıydı. Dışişleri
Bakanı olmak istediği halde Osmanlı Devleti’ne elçi sıfatıyla gönderilen
biriydi. Kendisine Türkiye Büyükelçisi olarak bir iş verdiler; aslında
istemiyordu, ama işi kabul etti. Fakat adam tam bir ırkçıydı. Kitabını
okursanız, Ermenilerin üstün bir ırk olduğundan ve Türklerin daha güçlü, daha
iyi çocukları olsun diye tüm Ermeni kadınlarına tecavüz etmek istediğinden
filan bahsediyor. Demek istediğim, tüm bunları okuyup dersiniz ki, “Bu ırkçı
aşağılık adamın söylediği hangi şeye nasıl inanabilir?” Bırakın bir büyükelçi
olmasını, evinizde misafir olarak bile tutmak istemeyeceğiniz türden bir
insandı.
E. Serbest: Hemen bir sonraki soruya geçeyim… Türkler, Ermenilerin soykırım
olarak iddia ettiklerinin Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarını koruma
girişiminden başka bir şey olmadığını savunuyorlar. Ve benim inancım da bu
yönde. Çoğunlukla, sizin de öne sürdüğünüz gibi, Doğu sınırlarını yabancı
düşmanla işbirliği yapan bir grup Ermeniye karşı korumak için harekete
geçtiler. Ancak Fransa ve diğer bazı devletler, Ermeni iddialarını durmaksızın
destekliyor gibi görünüyor. Bunun sebebi sizce nedir? Sanırım varmaya
çalıştığım nokta şu… Gerçekten bu konuyu Türkiye’ye karşı yumuşak bir güç
olarak mı kullanmaya çalışıyorlar? Politik olarak Türkiye’ye yapmak istemediği
şeyleri yaptırmak için kolunu bükmeye mi çalışıyorlar?
Prof. McCarthy: Ermeni örgütleri kesinlikle bunu Türklerin kolunu bükmek için
kullanmaya çalışıyor… Mesela tüm Doğu Anadolu’yu Ermenilere devrettirmeye filan
çalışıyorlar… Bu doğru. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri veya dünyadaki
diğer hükümetlerin bunu kullanma nedenlerine gelince… Bunu yapmalarının nedeni
iki şeydir: Birincisi, önyargıdır! Müslümanlara ve Türklere karşı uzun süredir
devam eden önyargı; böylece neredeyse istediğiniz her şeyi söyleyebilirsiniz ve
bir çok insan “evet, yine o Müslümanlar” veya “evet, yine o Türkler” diyecek!
Diğer neden ise Türk siyaseti. Türkiye şu anda dünyada siyaseten çok kötü bir
durumda. Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler Türkiye konusunda çok kötü
düşünüyor. Şimdi, bunun doğru mu yanlış mı olduğunu tartışmayacağım. Ama
örneğin Amerika’daki duruma bir bakmanızı istiyorum. Uzun yıllar Birleşik
Devletler Kongresi bir sözde Ermeni soykırımı olduğunu söylemekten imtina etti.
Yıllarca bunu yapmadılar. Kısmen iyi nedenlerden ve kısmen de Türk
müttefikleriyle iyi ilişkiler içerisinde kalmak istediklerinden. Kongre,
Ermeniler veya Türkler hakkında hiçbir şey anlamadı. Birinci Dünya Savaşı’nı
asla anlamadılar; tarihi asla anlamadılar. Davranışlarının nedeni tamamen
politikti. Şu anda Türkiye hakkında, Türk tarihi hakkında istedikleri her şeyi
söyleyebiliyorlar… Ve böylece ilk kez Amerikan Kongresi oyladı, oybirliğiyle,
bir Ermeni soykırımı olduğunu söyledi. Bunu neden yapıyorlar? Meselenin iç
yüzünü anladıklarından mı? Hayır, siyaset yüzünden. Ve maalesef Türk siyaseti
değişmedikçe, bu da değişmeyecek. Amerikan Kongresi söyledikleri konusunda
fikrini değiştirmeyecek, Kaliforniya’daki insanların siyasi görüşlerini ders
kitaplarına koyması değişmeyecek, New York’ta veya diğer eyaletlerdekiler de
fikirlerini değiştirmeyecekler. Bu, tarihsel gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Tamamen modern siyasetle alakalı.
E. Serbest: Anlaşıldı.
Prof. McCarthy: Korkarım senin için mutlu bir cevap olmadı.
E. Serbest: Sorun değil. Burada tek istediğimiz gerçeğe ulaşmaktı. Ve bunu
gayet bilimsel bir şekilde yaptığınızı da eklemeliyim. Çok teşekkür ederim. Ve
son soru Birinci Dünya Savaşı yıllarıyla ilgiliydi … Sonunda en çok kayıplar
hangi zümreye aitti? Türk tarihçiler arasında Müslüman nüfustan ölenlerin
sayısı yaklaşık 530.000 olarak telaffuz ediliyor?
Prof. McCarthy: Hayır, o tamamen yanlış. Tamamen yanlış. Yaklaşık olarak
1912’den 1922’ye kadar savaşta ölen 3 milyondan fazla Müslüman vardı. Şimdi
Birinci Dünya Savaşı’nda ölenleri ve Kurtuluş Savaşı’nda ölenleri ayıramayız.
Bu sayıları ayıramayız çünkü demografi olayı bu şekilde… Önce 1914’te kaç kişi
olduğuna, sonra 1923’te kaç kişi kaldığına bakarsınız. Ve bu sayıları
birbirinden çıkarırsınız. Yani kaç kişinin öldüğünü öğrenmenin tek yolu bu.
Kazım Karabekir zamanında kaç kişinin öldüğü ve daha önce 1. Dünya Savaşı
sırasında kaç kişinin öldüğü konusunda kesin birşey söyleyemeyiz. Ama o dönemde
3 milyondan fazla Müslüman’ın öldüğünü biliyoruz. Belli ki sadece Ermeniler
yüzünden ölmediler; Yunanlılarla savaşırken de öldüler. Birçok farklı alanda
öldüler. Şimdi, Ermenilere gelince, yaklaşık 600.000’den az kişi öldü. Müslüman
ve Ermeni ölümlerini rakamlarla gerçekten kıyaslayamazsınız. Çünkü savaştıkları
savaş bölgelerinde sayılarına bakmanız gerekiyor. Daha önce de söylediğim gibi,
bu yaklaşık % 40’tan biraz daha az oluyor. Bazı bölgelerde Müslümanlar çok daha
fazla sayıda öldü. Örneğin Van’daki Müslümanların üçte ikisi gibi bir nüfus
savaşlar sonunda öldü. Örneğin Sivas gibi Ermenilerle pek çok savaşın olduğu
diğer bölgelerde ise nüfusun sadece yaklaşık %15’i ölmüştür. Erzurum’da
Müslümanların yaklaşık % 40’ından biraz fazlası ölmüştü. Öyleyse, savaş zamanı
dönemlerine bakarsanız, sonuçta gerçekten önemli olan yüzdelerdir. Ölülerin
yüzdesi yaklaşık olarak aynı. Ve bunun nedeni, çoğunlukla aynı koşullardan
muzdarip olmalarıdır. Evet, birbirlerini de öldürdüler ama çoğunlukla
hastalıklardan ve açlıktan öldüler. Ve insanların ölmesinin ana nedeni buydu.
Orduya da, sivil nüfusa da baktığınızda ölümlerin ana nedeni açlık ve
hastalıktı.
E. Serbest: Peki ya ölen 600.000 Ermeni? Zor koşullar, açlık vb. yüzünden mi
öldüler yoksa doğrudan öldürüldüler mi?
Prof. McCarthy: Kesinlikle öldürülenler vardı. Yani Ermeniler başka hiçbir
şeyden ölmeselerdi bile, Rus Ordusu için savaştılar. Ancak hem Ermenilerin hem
de Müslümanların ölmesinin ana nedeni öncelikle açlık ve hastalıktı. Bu konuda
hiç şüphe yok. Ve eğer bakarsanız, bu gayet mantıklı. Tarihteki hemen hemen her
savaş için bu doğrudur. Özellikle modern zamanlardan önceki savaşlar.
Bakarsanız, insanların ölmelerinin birincil nedeni tifüs, tifo, kolera vs…
Bütün bunlar Doğu Anadolu’da vardı. Bugün koronavirüs gibi, tifüs, tifo ve
kolera da saldırmadan önce insanların dinine bakmıyor. Olan şuydu: Kürtler gibi
insanlar da Ermeniler tarafından zorla evlerinden çıkarıldı. Daha sonra
Ermeniler de Trans-Kafkasya’ya gitmeye zorlandı. Bu insanlar zayıf, aç, yeterli
vitaminleri yok, kötü su içmek zorundalar vs. Mesela Kürtler Van vilayetinden
atıldığında Van Gölü’nün güney yakasından kaçmak zorunda kaldılar ve Bitlis’e yöneldiler.
Bunu yaparken, doğal olarak bir şeyler içmek zorunda kaldılar. Maalesef
içebilecekleri tek nehir, Ermeniler ve özellikle Rus Koçakları tarafından
öldürülen Kürtlerin kan ve cesetleriyle doluydu. Ve bundan başka içecekleri de
yoktu. Yani, o suları içtiler ve tabii ki korkunç hastalıklara yakalandılar ve
onlardan öldüler. Böyle şeyler oldu. Şimdi, ölmelerinden kim suçlu? Onları
zorla evlerinden çıkaran insanlar! Nehirlerdeki cesetleri vuran insanlar! Suçlu
taraflar bunlar. Ama insanların nasıl öldüğüne bakılırsa, hastalıktan öldüler.
E. Serbest: Elbette. Çok teşekkür ederim Dr. McCarthy. Bu son derece iyi bir
sohbet oldu. Kuzeye, Rus topraklarına kaçmak zorunda kalan Ermeni kitlesi
hakkında… Ve sonra tehcir edilip başka yerlere de taşınmışlar… Bu insanlar
hakkında biraz daha fazla bilgi almak istiyorum.
Prof. McCarthy: Van, Bitlis, Erzurum ve Türkiye’nin diğer illerinden
Kafkasya’ya 300-350 Bin kişi gitti… Ve bunların yarısından fazlası öldü.
Neden ölmüşlerdir Dr. McCarthy?
Prof. McCarthy: Açlık ve hastalık ya! Tıpkı sana söylediğim gibi. Orası o kadar
kötüydü ki, yamyamlık bile vardı orada. Oraya giden millet birbirlerini bile
yediler. Rus ordusunun da onlara yardımcı olmak için pek bir şey yapmadığını da
eklemeliyim. Onlara yardım edenler sadece Erivan’daki Ermenilerdi. Onları biraz
olsun beslemeye çalıştılar. Ama Ruslar umursamadı. Ruslar sadece Ermenileri
kullanıyordu. Hep Ermenileri kullandılar. Tüm olan bu korkunç şeylerde bir
suçlu aranacaksa, Ermenilere her türlü şeyi vaat edip asla vermeyenler Ruslardır
… Ermenileri aç bıraktıkları için çok mutlu bile oldular. Ve Ruslar nihayet Van
vilayetine geri döndüğünde, kaçan Ermeniler “geri dönmek istiyoruz” dediler.
Ruslar geri dönmelerine bile izin vermediler! Ruslar bunu yapmıyordu çünkü
Ruslar bütün o toprakları kendileri için istiyorlardı. Ermenileri istemediler,
hatta Ermenileri asla sevmediler diyebilirim.
E. Serbest: Peki Suriye ve Lübnan’a tehcir edilen insanlar… Ağırlıklı olarak
Suriye bölgelerine… Geri dönmeye çalıştılar mı?
Prof. McCarthy: Geri döndüler elbet. Fransızlarla birlikte Güneydoğu Anadolu’ya
geri döndüler. Ve sonra orada yaşayan Müslümanları göçe zorladılar. Türkler,
Araplar… En başta Türkler ve Kürtler. Onları göçe zorladılar ve daha sonra
Türkler de tabii silahlı birlikler halinde örgütlendi ve milliyetçilerin,
Mustafa Kemal’in ve ordusunun yardımıyla karşılık verip Fransızları ve
Ermenileri oralardan attılar.
E. Serbest: Peki, o noktada ikinci bir Ermeni Tehciri mi oldu yani?
Prof. McCarthy: Hayır, yani savaştan insanların kaçmasini kastediyorsan, evet.
Çünkü Ermeniler Kilikya’ya geldiklerinde Türklere saldırdılar. Türk
kadınlarının Ermeni kadınları olduğunu iddia ettiler. Türk nüfusunun büyük bir
kısmını Kilikya’dan kuzeye doğru göçe zorladılar. Sonra Türkler karşılık verdi
ve Ermenilerle savaştıklarında Fransızlar yenildiler. Fransızlar Türklerle bir
antlaşma imzaladı ve Ermeniler gitti. Çoğunlukla Suriye ve Lübnan’a geri
döndüler. Bundan sonra o bölgede gerçekten çok az Ermeni kaldı. Belki biraz
dağlarda filan. Bitlis dağlarında hâlâ da bazı Ermeniler var ama çok değil.
E. Serbest: Ayrıca sormak istediğim son bir soru… Benim kişisel araştırmalarım,
1923’ten sonra Suriye ve Lübnan’da kalan Ermenilerin önemli bir kısmının daha
sonra Nansen Pasaportları ile dünyanın diğer bölgelerine bir şekilde
taşındığını gösterdi. Bunlar vatansız kalanlara verilen pasaportlardı.
Prof. McCarthy: Evet, ne olduklarını biliyorum. Ve bu doğru. Hepsinin bu tür
bir pasaporta ihtiyacı yoktu ama. Bu pasaportları almak çok zaman alırdı o
zamanlar. Ama Fransızlar da ülkeye girmelerine izin verdi. Örneğin Fransa’daki
Ermenilerin nüfusunun çoğu, Arjantin ve Güney Amerika’daki nüfus da o dönemde
Milletler Cemiyeti nezdinde göç ettirilen insanlardı.
E. Serbest: Yani bu insanlar yok edilmedi. Aslında hayatta kaldılar.
Prof. McCarthy: Açıkçası hayır, elbette yok olmadılar (gülüyor). Dediğim gibi
Anadolu Ermenilerinin yaklaşık %40’ı sonunda ölmüştü. Bu, % 60’ın ölmediği
anlamına gelir. Ve bunlar dünyanın her yerine dağıldılar!
E. Serbest: Bu şekilde benim sorularımın sonuna geldik. Çok teşekkür ederim Dr.
McCarthy. Bu çok iyi bir sohbet oldu. Çok teşekkür ederim size.
Prof. McCarthy: Rica ederim, yardımcı olabildiğime memnun oldum.
No comments:
Post a Comment