‘Unutursak kalbimiz kurusun’
14/02/2021 01:35IŞIN ELİÇİN
“Vicdan,
insanın hakikatten mahrum olmasını telafiye çalıştığı yerdir. Hakikati
bilseydik, hakikatin bilgisiyle sınırlanmış olsaydık vicdanımıza gerek
olmazdı”.
Sizi tanıştırmak, tanıyanlara
hatırlatmak istediğim kişi; vicdanının sesini dinleyerek kendisine hakikat diye
sunulanı sorgulama cesareti göstermiş bir Çinli “muhalif” sanatçı: Ai Weiwei
(Ay Veyvey). Bazı eserlerinin Eylül 2017- Mart 2018 arasında İstanbul’da da
sergilendiğini; “İnsan Seli/Human Flow” adlı belgeselinin ise 2017 Antalya Film
Festivali’nde -tam da altyazıda “gerilla” kelimesi belirdikten hemen sonra,
muhtemeldir, trafoya-giren-bir-kedinin-yol-açtığı- elektrik kesintisi
nedeniyle- gösterilemediğini de hatırlatayım.
The Guardian gazetesi, 2018’de “Ai
Weiwei siyasi sesini canlandıran projesini anlatıyor” başlıklı bir podcast
yayımladı. Burada, kendisini Pekin yönetimi için “en tehlikeli muhalif”, buna
mukabil Batılı sanat çevreleri için “işleri çok satıp çok ses getiren ünlü bir
sanatçı” yapan “Hatırlamak” adlı çalışmasını anlatmıştı.
Söylediklerine kulak verelim (italik
yazılı kısımları ben ekledim):
* * *
“Bu çalışmamın arkasında,
sosyo-politik bir soruşturma var. Bu çalışma, günümüz toplumunda, ağır sansür,
ağır siyasi denetim uygulanan Çin’de, bireylerin, nasıl olup da hem tepkilerini
ifade edebilecekleri hem de son derece kırılgan olan haklarını
savunabileceklerine dair bir sorgulamadır.
2008’in 12 Mayıs günü Siçuan
eyaletinde yaşayan 69 binden fazla insan, -8 büyüklüğünde- şiddetli bir
depremle yok oldu.
O günden sonra ben, sanata ve
gündelik hayata dair fikirlerimi paylaştığım blog’uma tek satır yazamadım.
Böyle büyük bir trajediyi anlatacak tek bir sözcük bulamıyordum. Sustum.
Takipçilerim neden bu depreme dair
yazmadığımı sorgulamaya başladı. Neden yazamıyordum sahi? Bu depremle ilgili
hakikati bilmediğimi fark ettim. Çünkü –üç gün yas ilan eden- devlet
enformasyon akışını kontrol ediyor, sansürlüyordu. Kaç öğrenci ölmüştü o gün
dersliklerde bilmiyorduk mesela.
Bu soruyu sormakla başladım: Devlet
inşa ettiği için güvenli olması gereken, ama yerle bir olmuş o okul binalarının
altında, o dersliklerde kaç çocuk, kaç genç kalmıştı? Ne –devlet
kontrolündeki- televizyonlarda, ne gazetelerde öğrencilerden, çocuklardan,
çocuklarımızdan -Şiçuan depreminin, Pekin Olimpiyatları’yla kazanılacak
itibara halel getirmesini istemeyen devlet, enkaz altında kalan her yaşamı,
mümkün olan en kısa sürede, bir sayıya dönüştürüyordu: 100. ölü, 1000. ölü, 10
bininci ölü, 60 bininci ölü… BBC bile, depremin 5. yılı vesilesiyle yaptığı
haberde “sosyo ekonomik kayıplar açısından insanlık tarihinin en büyük
depremlerinden biri” diyebilecek kadar gayri insani bir noktaya sürüklenmişti-
bahsedilmiyordu.
Ben de, o yıkılan okul binalarının
enkazı altında kaç öğrencinin öldüğünü öğrenmeye ahdettim. Polisi, eğitim
bakanlığını, sağlık yetkililerini, sivil savunmayı her gün onlarca kez
arayarak, aynı soruyu sordum: Kaç öğrenci öldü? Yanıt alamadım.
Sonunda blog’uma yazdım. Dedim ki,
‘tek bir sorum var, nereye gitti bu hayatlar? Bana katılmak isteyen var mı?
Depremin olduğu bölgeye gidip sorularımıza yanıt arayalım?’
Bir çok genç dönüş yaptı ve hızla
100 kişilik bir ekip oluşturarak, insanları deprem bölgesine göndermeye
başladık. Yapacakları iş basitti: Kapılar çalınacak ve kurbanların ailelerine,
ölen öğrencilerin isimleri, doğum tarihleri, enkazı altında kaldıkları okulun
ismi sorulacak ve bir de fotoğrafları alınacak.
40 civarında aileye ulaştıktan
sonra, polis bu gönüllü gençleri gözaltına almaya, fotoğraflarına,
yazdıklarına, telefonlarına, bilgisayarlarına elkoymaya başladı. Ama
kararlıydık. Bir kişi gözaltına alınınca yeni bir gönüllü yerini alıyor, deprem
bölgesindeki soruşturmamız aralıksız devam ediyordu.
1 yıla yakın süre sonunda 5.219
öğrencinin ismini, doğum günlerini, ailelerinin-okullarının isimlerini tespit
etmeyi başardık - Siçuan depremi kayıtlarına ölü ya da kayıp sayısı
olarak 68.712 kişi geçti-
Ekibimizin her bir üyesi deprem
bölgesine gidiyor ve bir ölü ya da kayıp çocuk yakınına ulaştığında, elde
ettiği bilgileri, her bir aileyi nerede-nasıl bulduğunu ve ailelerle yaptıkları
konuşmaların duygu yansıtmayan basit dökümünü bana iletiyor; ben de her birini
blog’umda yayımlıyordum. Blog’un takipçi sayısı hızla artmaya başladı. Öyle ki
bir aşamada yetkililerin dikkatini çekti ve kapattılar.
Aynı günlerde Almanya’nın Münih
kentinde bir sergi açmam bekleniyordu. Ben de “Hatırlamak” adıyla bir
enstalasyon kurguladım. Müzenin –Hitler’in estetik anlayışıyla inşa edilmiş
Haus der Kunst binasının- ön cephesini renkli sırt çantaları ile kapladım.
Canlı renkler kullandım. Ve o renkleri Çince tek bir cümle yazacak şekilde
kullandım: ‘Tek istediğim, evladımın -depremde ölene dek- 7 yıl boyunca
mutlu yaşadığının bilinmesi’.
Kızını depremde kaybeden annelerden
birinin blog’umuzdan haberdar olunca yolladığı mektuptaki cümleydi bu! O da
dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir kız çocuğu gibi oyun oynamayı,
dans edip, şarkı söylemeyi seviyordu. Ancak devletin ihmalkarlığı ve iktidar
mensuplarını doğru dürüst bina inşa etmekten alıkoyacak boyuta varmış yolsuzluk
ağı nedeniyle ölmüştü. Ve kimse sorduğumuz sorulara yanıt vermiyordu.
Otoriter devletler, sorularınızı
yanıtlamazlar. Yanıtlamazlar çünkü tek bir yanıt dahi, hakikati gizlemek için
inşa ettikleri ‘hakikati’ yıkmaya yeter.
Ve işte o günden sonra beni devlet
düşmanı ve vatan haini ilan ettiler (Ai Weiwei, 2011’de bir dizi blogger, insan
hakları savunucusu, avukat, yazar ve aktiviste yönelik eşzamanlı operasyonlar
sırasında gözaltına alındı ve 81 gün herhangi bir suçlama yöneltilmeksizin
hapiste tutuldu. Nihayet hakim karşısına çıkarıldığında vergi usülsüzlüğü
yapmakla suçlandı. Pasaportuna el kondu. 2015’te pasaportuna kavuştuktan
sonra ailesiyle birlikte Almanya’ya gitti. Halen İngiltere’de yaşıyor). Bu
durum da beni hem uluslararası tanınan bir ‘sanatçı’ haline getirdi, hem de
kaçınılmaz olarak ülke içinde ve sonra dışında, bir ‘insan hakları aktivisti’ne
dönüştürdü.
Siçuan depremiyle ilgili başka
eserler de ürettim. Ancak sosyal-politik meselelere dair bende gerçek bir
sorgulama başlatan; beni susmak ile haykırmak arasında seçim yapmaya zorlayan;
sanatım, eserlerimle insanlık durumu ve insan haklarına dair duygu ve
düşüncelerimi kompartımanlara ayıramaz hale getiren bir süreç oldu. Değiştim.
Hayatınızı belki bir ağaç gibi düşünebilirsiniz. Kesip içine baktığınızda her
bir yaşın, deneyimin izini, halkalar halinde kesit kesit görebilirsiniz. Bir de
ağacın yüzeyinde iz bırakan şeyler vardır. ‘Hatırlamak’ projesi, bu süreç,
bende böyle, derin bir iz bıraktı”.
* * *
Bir büyük şair, İsmet Özel,
“Sevgilim Hayat” adlı şiirinde nasıl bir hayat düşlediğini tasvir ediyordu. Bu
şiirindeki dizeler, Ai Weiwei’nin anlattığı, ağacın gövdesinde iz bırakan
deneyimleri düşündürüyor. Şiir yazmak ve şiir gibi yaşamak… Bir de şiir okumak
var. Bu Pazar, şiirle vedalaşalım biz:
“Sevgilim hayat
Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala
yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
(…)
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
Uzak Asya’dan çekik gözlerimiz
Küba’dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu’da
Ke san’da, Kandehar’da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun….”
AI WEIWEI
KİMDİR?
- Çinli güncel sanatçı ve insan
hakları aktivisti.
- Muhalif şair Ai Qing’in oğlu.
28 Ağustos 1957’de Pekin’de doğdu.
- Babası Çin Komünist Partisi
tarafından cezalandırılınca, 1959’da ailesiyle birlikte gönderildiği
“yeniden eğitim” kampında büyüdü.
- 1981’de ABD’ye gitti, sanat
eğitimi aldı.
- ABD’de Marcel Duchamp ve Andy
Warhol gibi figürlerin sanatıyla tanışması çağdaş sanata yaklaşımını
önemli ölçüde etkiledi.
- 1993’te Çin’e döndüğünde
geleneksel objeler ve elsanatlarıyla yaptığı deneyler, ona eski ve yeni
Çin arasında köprüler kurma imkanlarını sundu.
- 2008 Şiçuan depreminden
başlayarak, Pekin yönetiminin demokrasi ve insan hakları konusundaki
duruşunu açıkça eleştirdi.
- 2015’te Çin’den ayrılmasına
izin verildikten sonra, ailesiyle birlikte Almanya’nın Berlin kentinde ve
2019’dan beri ise İngiltere-Cambridge’te yaşıyor
No comments:
Post a Comment