LOZAN BARIŞ ANDLAŞMASI’NIN 99. YILDÖNÜMÜ
Yazan: Tugay ULUÇEVİK, Büyükelçi (E)
Giriş
24 Temmuz 2022:
Lozan Barış Andlaşması’nın imza edildiği Günün 99. yıldönümü.
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK’ün emsalsiz önderliğinde İstiklâl Savaşımızda kazandığımız Büyük Zafer’in diplomasi ve siyaset alanında elde edilen başarıyla taçlandığı Bayram niteliğindeki Günün 99. yıldönümü.
Türk Milleti’nin, milletlerarası camianın eşit üyesi olarak doğan bağımsız ve egemen kendi Devleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusuna sahip olmaya hak kazandığı Günün 99. yıldönümü.
ATATÜRK’ün “millî siyaset” anlayışının milletlerarası plânda tecelli ettiği Günün 99. yıldönümü.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış politika mimarisinde temel dengelerinin uzun vadeli olarak kuruluşunun 99. yıldönümü.
İdaresi 1878’de, üzerindeki Osmanlı egemenliği 1914’de İngiltere’ye kaptırılmış olan Kıbrıs adasında Türkiye’nin yeniden söz ve rol sahibi olmasına, Türk askerinin 82 yıl sonra 16 Ağustos 1960 sabahı Ada’ya yeniden ayak basmasına imkân veren Andlaşma hükmünün ortaya çıkmasının temel referansının [i] İnönü’nün müdahalesiyle ortaya çıkmasının 99. Yıldönümü.
Lozan Barış Konferansı Ve Andlaşma:
Millî Mücadelemiz savaş alanında zafere ulaşmış ve savaş fiilen sona ermişse de millî müstakil varlığımız için yapılacak daha çok ve büyük işler vardı.
Çünkü, Vatanımız, Balkan Savaşlarında, Birinci Dünya Harbi yıllarında, işgal döneminde, kurtuluş ve istiklâl savaşımız sırasında harap olmuştu. Kaynakları tükenmiş, çok fakirleşmişti.
Öncelikle, savaş durumunun hukuken de sona erdirilmesi gerekiyordu. Milletimiz kendi bağımsız ve egemen Devletine sahip olmalıydı. Bu Devlet uluslararası plânda tanıtılmalıydı. İç ve dış güvenlik sağlanmalıydı. Milletin yaraları sarılmalı; ülke yeniden inşa edilmeli, neredeyse durmuş vaziyetteki ekonomik hayat harekete geçirilmeliydi. Köklü inkılâpların gerçekleştirilmesine, çağdaş reformların yapılmasına, eğitim alanında hızlı hamlelere ihtiyaç vardı. Ordumuzun yeniden yapılandırılması ve donatılması da ihmal edilemezdi. Bu muazzam işlerin gerçekleştirilebilmesi için de Türkiye’nin dost dış yardımlara ve siyasî, diplomatik ve ekonomik desteğe de elbette ihtiyacı olacaktı.
Bütün bu gerçekler Türkiye’nin bölgesinde uzun yıllar barış ve güvenlik içinde yaşamasını zorunlu kılıyordu. Bunun için de dostane yaklaşımlarla barışçı ve dengeli bir dış politika izlenmesi gerekiyordu.
TBMM Hükûmeti’nin İsmet Paşa (İnönü) başkanlığında Lozan Barış Konferansı’na katılan Heyeti, Konferans’ın kaygan diplomasi zemininde 11 Kasım 1922 – 24 Temmuz 1923 tarihleri arasında cereyan eden çetin diplomatik müzakereler sonucunda, Türkiye’yi çevreleyen iç ve dış ağır şartların gerektirdiği amaç ve hedeflere uygun bir Andlaşma elde etmiştir.
Atatürk’ün emsalsiz önderliğinde kazandığımız İstiklâl Savaşımız, TBMM Hükûmeti’nin Dışişleri Bakanı İsmet Paşa’nın 24 Temmuz 1923 Salı günü Lozan Barış Konferansı’nda imzaladığı Barış Andlaşması ile taçlanmıştır.
Atatürk İnönü’yü Tebrik Ediyor:
Atatürk’ün Andlaşma’nın imza edildiği gün İsmet İnönü’ye gönderdiği tebrik mesajının Büyük Nutuk’da yer alan metni şöyledir:
“Lozan'da Delege Heyeti Reisi, Hariciye Vekili İsmet Paşa Hazretleri'ne,
Millet ve Hükümet’in Zatıâlileri’ne vermiş olduğu yeni vazifeyi muvaffakiyetle tamamladınız. Memlekete bir dizi faydalı hizmetlerden ibaret olan ömrünüzü bu defa da tarihi bir muvaffakiyetle taçlandırdınız. Uzun mücadelelerden sonra vatanımızın barış ve bağımsızlığa kavuştuğu bugünde parlak hizmetiniz dolayısıyla Zatıalinizi, muhterem arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve mesainizde size yardım eden bütün Delege Heyeti üyelerini teşekkürlerle tebrik ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Gazi Mustafa Kemal”
Atatürk, Büyük Nutuk’unda Lozan Barış Andlaşması’nı şu ifadelerle değerlendirmiştir:
“….Bu andlaşma, Türk Milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır. Osmanlı devrine ait tarihte, emsali görülmemiş bir siyasi zafer eseridir.”
“Kurtlar Sofrası”:
TBMM Hükûmeti, Lozan’da Barış Konferansı masasına, daha doğrusu “kurtlar sofrasına” İstiklâl Savaşı’nı kazanmış taraf olarak oturmuştu. Bununla beraber, başta İngiltere olmak üzere, masada karşısında oturanların havası tamamen farklı olmuştur. Onlar masada kendilerini I. Dünya Harbi’nin galipleri olarak görmüşler ve harbin faturasının Osmanlı Devleti tarafından ödenmesi gereken bölümünü Türkiye’den tahsil etme niyet ve kararlılığıyla hareket etmişlerdir. Konferansın zabıtları bu tablonun bütün motiflerini ortaya koymaktadır.
Bu gerçeği İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün Prof. Dr. Seha L. Meray’ın “Lozan Barış Konferansı, Tutanaklar, Belgeler” başlıklı kitabı için 30 Eylül 1969 tarihli olarak kaleme almış olduğu Önsöz’den nakletmek istiyorum. Merhum İnönü şöyle diyor:
“…Müzakereye başladığımız zaman, eşit şartlarda müzakere edeceğimiz nazarî olarak kararlaştırılmıştı. 1918 galipleri bu şartı nazarî olarak kabul ederler ve tatbikatta ağırlıklarını başka istikametlere yöneltmeğe çalışırlardı. İlk günden itibaren, Konferans’ın eşit şartları, milletlerin istiklâli havası ve hakkının münakaşasını, her vesile ile yenilerdik… Müttefikler arzu ettikleri muahedeyi bize kabul ettirmek için, yalnız müzakerelerde hukukî çekişmelerde kalmamışlar, Şubat’ta (1923) büyük baskı ve gösteri ile Konferans’ı kesintiye uğratmaya kadar, kararlı olarak gitmişlerdir. Zannediyorlardı ki, bu kadar şiddetli bir baskı karşısında, hallonulamayan meselelerde, Türkler boyun eğeceklerdir…” [ii]
Lozan Dengesi:
Lozan Barış Andlaşması kurduğu dengeler sebebiyle 99. yılını doldurabilmiştir. Oysa, Birinci Dünya Savaşı’nda ve sonrasında yapılan Andlaşmalar ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Gerçekten de, Lozan Barış Andlaşması, genel olarak dış siyasetimizin, özel olarak da Kıbrıs ve Türk-Yunan münasebetlerine dair strateji ve politikalarımızın “ahde vefa” ilkesi esas alınarak yürütülmesinde on yıllar boyunca gözettiğimiz dengelerin oluşturulmasını sağlayan unsurlar manzumesidir.
Bu dengeler için dış siyaset terminolojimizde “Lozan dengesi” kavramı kullanılmaktadır.
“Lozan Dengesi” kavramı çeşitli hükûmetlerin programlarında Türkiye’nin dış politikasının temel ilkelerinden biri olarak zikredilmiştir.
Örnek olarak işaret etmek istersek, 13. (Şükrü Saraçoğlu, 1942 – 43); 29. (Suat Hayri Ürgüplü, 1965); 30. (Süleyman Demirel, 1965 – 69) ve 41. ( Süleyman Demirel, AP – MSP – MHP Koalisyonu, 1977 – 78) Hükûmetlerin programlarını sayabiliriz.
Ayrıca, yukarıda kaydettiğimiz üzere, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 1955’deki Londra Kıbrıs Konferansı’nda Türkiye’nin tezlerini Lozan Barış Konferansı’ndaki beyanlara ve Barış Andlaşması’nın ilgili hükümlerine dayanarak savunmuştur.
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş 21 Ocak 1997 günü TBMM Genel Kurulu’na hitabında “Lozan Dengesi’nin önemine işaret etmiştir. [iii]
Önceki Dışişleri Bakanlarından Ahmet Davutoğlu 3 Ekim 2013 tarihinde CNN Türk Televizyonuna verdiği özel mülâkatta, diğer hususlar meyanında şunları da söylemiştir: [iv]
“…Tabii bir mütekabiliyet hususu, Lozan’da oluşmuş bazı dengeler var, bu dengelere dayalı yaklaşımlar da var geçmişten beri süregelen Türk-Yunan ilişkilerinde…”
Görülmüş olacağı üzere, “Lozan Dengesi” dış politikamızın gözettiği ve korumağa özen gösterdiği millî nitelikte bir temel ilke, bir hedeftir. “Lozan Dengesi” ilkesi sadece bunun mimarlığını yapan İsmet İnönü ve O’nun siyasî çizgisindeki partiler tarafından değil, Türkiye’nin siyasî hayatının akışı içinde İnönü’nün muhalifi ve siyasî rakibi olmuş bulunan siyaset aktörleri ve Partiler tarafından da benimsenmiştir.
CHP’ye muhalif Partilerin (AP, MSP, MHP, MP, CKMP, YTP) Hükûmet programlarına yansımış, siyasetçilerin (Zorlu, Demirel, Davutoğlu) demeçlerinde zikredilmiştir. KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Denktaş’ın da “Lozan Dengesinin” korunması gerektiğini sık sık vurgulamış olduğu bilinmektedir.
Sonuç:
Lozan Barış Andlaşması, Türkiye’nin, mutlak bağımsız ve kendi vatanında karada, havada ve denizde egemen bir devlet ve milletlerarası camianın hukuken eşit bir üyesi olarak doğduğunu tescil eden belgedir. 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazlarımız üzerindeki egemenliğimiz mutlak hale gelmiştir.
TBMM’nin 29 Ekim 1923 günü “Türkiye Cumhuriyeti” olarak ilân ettiği Devletimizin “tapu senedi” mahiyetindedir.
Lozan Barış Andlaşması, aynı zamanda da genel olarak dış siyasetimizin, özel olarak da Kıbrıs ve Türk-Yunan münasebetlerine dair strateji ve politikalarımızın “ahde vefa” ilkesi esas alınarak yürütülmesinde on yıllar boyunca gözettiğimiz dengelerin oluşturulmasını sağlayan unsurlar manzumesidir.
Atatürk’ün Lozan Barış Andlaşması şeklinde Milletimize miras bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tapusuna kuşkusuz daha nice 99 yıllar sahip çıkılacaktır. Çünkü Atatürk’ün eşsiz Önderliğinde İstiklâl Savaşımızı kazanmamış, Lozan Barış Andlaşması’nı elde etmemiş olsaydık bugün bağımsız, egemen ve hür olarak hiçbir konuda kutlama yapamaz, hiçbir millî coşku ve heyecanı yaşayamazdık. Devletimizin kurucu değerlerini korumak geleceğimizin teminatıdır.
Lozan Barış Andlaşması’nın 99. yıldönümünde emsalsiz önderimiz Atatürk'ü, Lozan Kahramanı İnönü’yü ve Konferans'taki heyetimiz ile o dönemdeki TBMM'nin üyelerini, İstiklâl Savaşımızın aziz şehitlerini ve gazilerini rahmet, şükran, minnet ve saygıyla anıyoruz.
----------------------------------------------------------
[ii] Seha L. MERAY, a.g.e., N0. 291, Tutanaklar Belgeler, Takım I, Cilt 1, Kitap 1. s. V, Vİİİ.
[iii] T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Dönem 20, Cilt 19, Yasama Yılı: 2, 48. Birleşim
No comments:
Post a Comment