Tuesday, July 26, 2022

Nostaljik Milliyetçilik -E.Büyükelçi Önder Özar

 

NOSTALJİK MİLLİYETÇİLİK

(E.Büyükelçi Önder Özar'ın, yeni ANA dergisinin Temmuz-Ağustos 2022 sayısında yayımlanan yazısı )

Rusya'nın, 24 Şubat 2022 günü komşusu Ukrayna'ya haksız saldırısıyla başlayan savaş üzerinden Haziran 2022  ayı sonu itibariyle dört ay bir hafta geçti. Bu konu, uluslararası gündemin ön sırasında yer almayı sürdürüyor. Öyle görünüyor ki, bu savaşın ne zaman sona ereceği belli değil.

Rusya Lideri Vladimir Putin'in, özellikle 24 Şubat 2022 günü yaptığı konuşmada ve ondan önceki beyanlarında ortaya koyduğu tarihsel geçmişe dönük  "gerekçelerin" mevcut uluslararası hukuk düzenine, barış sözleşmelerine ve insan haklarına aykırı olduğunda hiç bir tereddüte yer yok.

Dergimizin bu sayısında üzerinde durmak istediğim konu Ukrayna'daki savaşın sebep olduğu trajik gelişmeler değil. Bunları  günlük olaylar bağlamında teessürle  izliyoruz. Rusya'nın hukuken değeri olmayan nostaljik argümanlar ileri sürmesinin yarattığı karmaşaya değinmek istiyorum.

Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılması ile dünyada, özellikle Avrupa'da ortaya çıkan yeni siyasal coğrafyada, Rusya'nın bağımsızlıklarını kazanan devletleri, bu bağlamda Ukrayna'yı da  tanıdığı ve diplomatik ilişkiler kurduğu biliniyor. Rusya Devlet Başkanı Putin'in, "bu ülkenin ortak kültürümüzün, tarihimizin ve manevi değerlerimizin ayrılmaz bir parçası" olduğunu ileri sürmesi, bir başka deyimle, Çarlık Rusyasının görkemli dönemine atıfta bulunması Ukrayna'ya saldırmak için haklı bir gerekçe olabilir mi?

Bir başka önemli çıkarım, İkinci Dünya Savaşı sonrasında savaşın -meşru savunma dışında- Birleşmiş Milletler antlaşmasıyla yasaklanmış olmasıdır. Rusya'nın Ukrayna'ya haklı (meşru)  bir neden olmadan saldırması, aslında BM Güvenlik Konseyi'nin ve uluslararası yargı organlarının ( örneğin, Uluslararası Ceza Mahkemesi)  devreye girmesini gerektirmekte. Ancak,  BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinden biri olan Rusya'nın veto hakkına sahip olması, diğer yandan,  Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurucu antlaşmasına (Rome Statute) taraf olmaması engelleyici barikatlar olarak karşımıza çıkıyor.

Putin'in Ukrayna saldırısı sonrasında nostalji retoriğini sürdürmesi dikkat çekiyor.18 Haziran 2022 günü Kazakistan'da yaptığı konuşmada, 1991 öncesinde Sovyetler Birliği'nde yer alan, ancak bağımsız olmayan eski devletlere "Sizler tarihi Rusya'nın parçasısınız" (‘You’re part of historic Russia’) diye seslenmesi, üstü kapalı bir tehdit değil mi?

Putin'in, meşru olmayan Ukrayna saldırısının gündeme getirdiği "nostaljik milliyetçilik"i ya da  geçmişteki kazanımların özlemini dış politikanın yönlendirici bir unsuru olarak değerlendirmek günümüzde geçerli olabilir mi? Bu noktada, nostaljik yaklaşımın etkilerini iki farklı başlık altında irdelemek mümkün. Geçmişten kaynaklanan  olumlu avantajların kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinde "yumuşak güç" olarak  rasyonel ve pragmatik açıdan kullanılması yararlı olabilir. Ancak, nostaljik akımların otoriter ortamlarda ciddi sorunlara yol açabileceğini de unutmamak gerekir. Örneğin,  milliyetçi akımların  baskın olduğu ortamlarda "nostaljik" yaklaşımlar, çoğu zaman tehlikeli siyasal değişimlere zemin oluşturabilir, risk almaya ve egemen düzene meydan okumaya motive edebilir, intikamcı politikalara evrilebilir.

Nostaljik yaklaşımlar günümüzde sadece Rusya'da değil diğer büyük devletlerde, örneğin ABD, Çin ve İngiltere'de de görülebiliyor. Harvard Kennedy School öğretim üyesi Eduardo Campanella, "Çağımızın siyasal hastalığı: nostaljik miiliyetçilik" başlıklı yazısında mealen şu görüşleri öne sürüyor: "...Brexit yanlıları, yüzyılların imparatorluk görkeminden sonra İngiltere'nin sıradan orta boy bir ülkeye dönüşmesini kabullenmek istemedi. Trump, "Önce Amerika" sloganıyla merkezkaç kuvvetleri kontrol altında tutmayı denedi ve Amerikan siyasetine musallat olmayı sürdürüyor. Köklü tarihine gereğince saygı gösterilmediğine inanan Çin Yönetiminin ,eski imparatorluk geçmişini Komünist Halk Cumhuriyeti ile ilişkilendirerek Çin tarihine sürekli vurgu yapmasının nedeni budur...  Türkiye ve Macaristan gibi ülkeler yakın geçmişte kaybettikleri statünün farklı seviyelerde de olsa yeniden peşine düşme arayışında ."

Harvard'ın öğretim üyesinin nostaljik milliyetçilik kapsamında Türkiye'ye de yer vermesi bazı akademik çevrelerde oldukça yaygın, abartılı bir görüş olmasına karşın, geçici bir olgudur. Geçicidir, zira, Türkiye Cumhuriyeti'nin dış politikası, T.C. Dışişleri Bakanlığının internet sayfasında açıkça  ifade edildiği üzere, Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesine  dayanır.

Türkiye Cumhuriyeti, kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçilik anlayışına bağlıdır. Atatürk'ün savunduğu Türk milliyetçiliği hem çağdaşlaşmayı ve uygarlığı, hem de milli benliğimize ve kişiliğimize sahip çıkılmasını amaçlar. Ne tarihi köklerinden uzaklaşmak ne de geçmişe saplanıp kalmak. Atatürk'çü milliyetçilik anlayışı kendi milletinin tarihini, kültürünü iyi bilmeyi, ondan güç alarak yeniye, ileriye doğru atılmayı, çağımızın bilim ve teknolojisine erişmeyi, özetle çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı, hatta onu geçmeyi hedefler. Atatürk'çü milliyetçilik, mezhep, etnik ve diğer farkları milli beraberlik ve ortak kader anlayışı içinde bütün yurttaşları kaynaştırır. Bu milliyetçilik anlayışı Türk milletinin en güçlü silahıdır.

No comments:

Post a Comment