Tuesday, July 26, 2022

Sedat Ergin : Tahıl Koridoru Anlaşması, Türkiye’nin Rusya ile denge politikasında elini güçlendirdi

 

Tahıl Koridoru Anlaşması, Türkiye’nin Rusya ile denge politikasında elini güçlendirdi

#Tahıl Koridoru#RUSYA#Türkiye

Temmuz 26, 2022 06:29

5dk okuma


Geçen cuma günü İstanbul’da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hazır bulundukları bir törenle BM, Türkiye, Ukrayna ve Rusya arasında imzalanan “Tahıl Koridoru Anlaşmaları” 24 Şubat’ta başlayan Ukrayna Savaşı’nda bugüne dek kaydedilen en ferahlatıcı gelişmedir.

Tabii, 29 Mart tarihinde Rusya ile Ukrayna arasında imzalanan ancak ne yazık ki kalıcı bir ateşkesin önünü açamayan “İstanbul Mutabakatı”nı da her şeye rağmen barış yönünde bir adım olarak kayda geçirmekte yarar var.

Tahıl sevkıyatı anlaşması bir çok bakımdan sevindiricidir. Öncelikle, önemli bir tahıl üreticisi olan Ukrayna’nın ürünlerinin artık dünya pazarına çıkabilecek olması nedeniyle, özellikle gelişme yolundaki ülkeler açısından tehlike çanları çalan devasa bir gıda krizi ihtimali şimdilik atlatılmıştır. Aynı zamanda Guterres’in de vurguladığı gibi, küresel arzdaki sıkıntının aşılması gıda fiyatlarının yeniden dengelenmesine de yardımcı olacaktır. Bu, birinci iyi haber.

İkinci iyi haber, galiba imza töreninin sembolizmi, siyasi açıdan yarattığı iyimserlikle ilgili olmalıdır. Mutabakat, geçen 24 Şubat’ta başlayan ve önceki pazar günü altıncı ayına giren savaşta, müzakere kapıları açık kaldığında, bu seçeneğin getirisinin ne kadar büyük olduğunu göstermiştir. Masada sebat gösterildiğinde tarafların çıkarları arasında bir uzlaşı zemini pekâlâ bulunabilmektedir.

Varılan mutabakatın, en azından bundan sonrasında müzakere kanallarının açık tutulması için bir katalizör rolü görmesi temenni edilir.

TÜRKİYE’NİN ROLÜNE ÖVGÜ

Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler ile birlikte, bu anlaşmanın kotarılmasında taraflar arasında ısrarlı çabasıyla önemli bir rol oynadığı hususunda herkes hemfikir görünüyor. Zaten Guterres de İstanbul’daki açıklamasında kuvvetli ifadelerle bu hususun altını çizmiş, alınan sonuçta Erdoğan ve Türk hükümetinin oynadığı rolün “hayati önem taşıdığını” belirtmiştir.

Özetle, uluslararası alanda Türkiye’nin çabası konusunda genel hatlarıyla bir övgü havasının belirdiğini söylemek objektif bir tespittir. Ayrıca, teknik düzeydeki müzakere heyetlerine bakıldığında Türkiye açısından bu kez askeri diplomasinin de öne çıktığı bir süreç söz konusu olmuştur.

Görülmüş olmalıdır ki, sonuç da alınabildiği takdirde, barışa hizmet eden, bu yönde diplomasiyi öne çıkaran her çabanın karşılığı, getirisi de yüksek oluyor.

ERDOĞAN İLE PUTİN ARASINDAKİ KANALIN ÖNEMİ

Alınan sonuç, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Lideri Putin arasındaki kanalın işlevselliğini bir kez daha göstermiştir. İkisi arasında yürüyen diyalog, Suriye ve Karabağ gibi bölgesel krizlerde de tanık olunduğu üzere, bazı kritik eşiklerde sonuç alınabilmesinde kayda değer bir etki icra edebilmektedir.

Aralarındaki ilişkinin dinamikleri, işbirliğinin yanı sıra rekabet ve çatışmayı da barındıran ve devletlerarası ilişkilerdeki klasik şablonlara pek uymayan, nevi şahsına münhasır bir özellik taşıyor.

Putin’in, uluslararası camianın da odaklandığı bazı krizlerde adım atarken, hamlelerini Türkiye üzerinden yaparak Erdoğan’a uluslararası alanda zemin açma gibi bir saikle de hareket ettiğini söylemek mümkün. Özellikle son dönemde Türkiye’nin NATO içinde Rusya karşısında dengeli bir çizgide durduğu, Ukrayna nedeniyle uygulanan ambargoya katılmadığı ve hava sahasını açık tutarak Rusya’ya bir nefes borusu açtığı dikkate alındığında bu anlaşılabilir bir tutumdur.

Savaşın gözle görülebilir bir gelecekte süreceği bir dönemde, NATO müttefiki Türkiye’nin mümkün olduğu kadar yakınında durmasını sağlamak, Putin açısından stratejik bir öncelik olarak beliriyor, Türkiye’nin Ukrayna’ya sağladığı bütün desteğe rağmen.

Buradan nereye geliyoruz? Son mutabakat, Türkiye’nin, savaşın başlamasından bu yana izlediği denge politikasını sürdürmesi, hatta alanını biraz daha genişletebilmesi için elini bir hayli güçlendirmiştir. Türkiye, Batı dünyasına Putin ile bir diyalog kanalının açık kalmasının uzun dönemde herkesin yararına olacağı, dolayısıyla bu tutumunun anlayışla karşılanması gerektiği konusundaki görüşünü önümüzdeki günlerde muhtemelen daha yüksek sesle dile getirecektir.

RUSYA’NIN SÜRPRİZLERİNE DİKKAT

Bir noktaya daha dikkat çekelim. İmza töreninin hemen ertesi günü Ukrayna’nın Karadeniz’deki en önemli liman kenti Odessa’yı füzelerle vurması, Rusya’nın ne kadar zor bir muhatap olduğu, bu ülkeyle iş yapmanın ne kadar pamuk ipliğine bağlı yürüdüğü hususunda herkesin gözünü açmış olmalıdır.

Rusya’nın neden böyle bir harekete yöneldiği konusunda bir dizi tahmin öne sürülebilir. Ancak şurası açıktır ki anlaşmanın ardından gerçekleştirdiği bu saldırı, Rusya’nın devletlerarası ilişkilerde kaba güç felsefesiyle hareket eden, uluslararası kuralları hiçe sayan, öngörülemeyen, mütecaviz davranış kalıbının çarpıcı bir teyidi olmuştur.

Bu yönüyle mutabakatın uygulanmasında Rusya’nın muhtemel sürprizlerine karşı dikkatli olunmasında yarar var. Yine de Rusya’nın uluslararası camia karşısında bu anlaşmadan dönebilmesi artık zor bir ihtimaldir.

MONTRÖ’NÜN HAKKI MONTRÖ’YE

Tahıl koridoru mutabakatını değerlendirirken çok temel bir faktörün hakkını da teslim etmeliyiz. Bu mutabakatın yapılabilmesi aslında belli ölçülerde Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye’ye tanıdığı imkânların bir sonucu olarak da görülebilir.

Montrö gibi bir rejiminin işlemediği, her isteyenin Karadeniz’e elini kolunu sallayarak girebildiği bir düzende, bu bölge her türlü istikrarsızlığa, kaosa açık olacak, böyle bir anlaşmanın yapılabilmesi ve hayata geçirilebilmesi de güçleşecekti. Montrö’nün üçüncü ülkelerin Karadeniz’e çıkışlarının ve buradaki hareketlerinin sınırlanması anlamında getirdiği disiplin sonucudur ki Türkiye bugün Karadeniz’de belirleyici bir rol oynayabilmektedir.

Aslında Türkiye’nin Montrö’nün sınırlarını da aşarak, savaş döneminde NATO ülkelerinin savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkmasını sınırlayan bir telkin diplomasisi izlediği de sır değildir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geçen nisan ayında NATO ülkelerinin savaş gemileri için “Karadeniz’i bir rekabet ortamına dönüştürmeyelim... Savaş sürdüğü müddetçe gelinmemesini ihsas ediyoruz, nezaketle telkin ediyoruz... Bunu Montrö Sözleşmesi’ne gerek kalmadan söylüyoruz” şeklindeki açıklaması bu çerçevede hatırlatılabilir.

KARADENİZ’DEKİ DENİZ TATBİKATINA BAKINCA

Bu tutumun yansımalarını yakın zamanda Karadeniz’de yapılan çok katılımlı uluslararası “Breeze” (Meltem) tatbikatında görmek mümkündü. Bulgaristan’ın öncülüğünde ve bu ülkeye yakın sularda gerçekleştirilen tatbikata 10 NATO ülkesi ve Gürcistan katılmıştır. Ancak Karadeniz’e kıyısı olmayan hiçbir NATO ülkesi bu tatbikat için Karadeniz’e savaş gemisi çıkartmamıştır. Sahildar olmayan NATO ülkeleri hava gücü ya da farklı unsurlarla katılmıştır bu tatbikata.

Bu arada, Rusya’nın Ukrayna’ya uyguladığı tahıl ablukasının aşılabilmesi amacıyla, geçen mayıs ayında Birleşik Krallık’ın, NATO ülkelerinin ağırlıklı rol oynayacağı bir sevkıyat koridoru kurulması için Karadeniz’e savaş gemileri gönderilmesi yönünde bir planı bazı müttefiklerle konuştuğu biliniyor.

Gelgelelim sonuçta bulunan çözüm, bu gibi arayışların çok uzağındaki bir noktada Türkiye, Ukrayna, Rusya ve BM’nin belirleyici olacakları bir çerçeve üzerinde şekillenmiştir.

Tahıl Koridoru Anlaşması, Karadeniz’de sükunet ve istikrarın gereğini herkese göstermiş olmalıdır.


Hürriyet - 26 Temmuz  2022


No comments:

Post a Comment