Saturday, October 17, 2020

T.C. Anayasa Mahkemesi'nden önemli bir içtihat

 

Anayasa Mahkemesi’nden önemli bir içtihat

Sedat Ergin - 17 Ekim 2020

 

AYM, oybirliği ile aldığı emsal kararda tecavüz mağduru bir genç kızın kürtaj izninin sürüncemede bırakılmasını ‘hak ihlali’ olarak gördü ve kararında bu duruma yol açan hâkimi sorumlu tuttu.

Bu hafta kaleme aldığım yazıların tümü Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yakın zamanda aldığı kamuoyunda da tartışılan bazı kritik kararları ve bu çerçevede bireysel başvuru hakkının geleceğini konu aldı.

Haftayı yine AYM’de bireysel başvuru hakkının kullanılmasıyla ilgili bir yazıyla kapatacağız. Ancak yazının AYM ekseninde gündeme gelen siyasi konularla ilgisi yok. Tecavüz mağduru 18 yaşın altındaki bir genç kızın kürtaj olabilmek için verdiği mücadelede başına gelenleri konu alan, geçenlerde kısaca basına da yansıyan bir AYM kararını büyüteç altına yatıracağız bu kez. Bunu yapmaktaki amacımız, AYM’nin vatandaşların kamu otoritesi karşısında uğradıkları her türlü mağduriyet üzerine ‘bireysel başvuru’ yoluyla kapısını çalabilecekleri bir hak arama mercii olduğu gerçeğinin altını çizmek, mahkemenin bu bağlamda üstlendiği yaşamsal role dikkat çekmek. Özetle, AYM’nin işlevini yalnızca bugünkü güncel tartışmaların konusu olan alanlarla sınırlı görmemek gerekiyor.

FOTOĞRAFLA ŞANTAJ YAPILINCA

Bireysel başvurucunun adı dosyadaki gizlilik kararı sonucu ‘R.G.’ olarak geçiyor. R.G., Mersin’in Mut ilçesine bağlı bir köyde yaşayan 7 Ocak 2000 doğumlu, bireysel başvuruda bulunmasına yol açan olaylar meydana geldiğinde 18 yaşından küçük olan bir genç kızdır.

Olaylar R.G.’nin 15 Mayıs 2017 tarihinde Mut Devlet Hastanesi’nde yapılan muayenesinde on hafta üç günlük gebe olduğunun tespit edilmesiyle başlar. Yaşının küçük olması ve birden çok kişiyle birlikte olduğunu söylemesi üzerine konu polise ve ardından Mut Cumhuriyet Başsavcılığı’na intikal eder. Savcılık, R.G.’nin adını verdiği beş kişi hakkında soruşturma açar.

R.G., kimden hamile kaldığını bilmemektedir. Polise verdiği ifadesine göre, 2016 başında tecavüze uğramış, daha sonra çıplak fotoğraflarının ailesine gönderileceği tehdidi karşısında başka bir kişiyle de cinsel birliktelik yaşamak zorunda kalmıştır. Sonraki birlikteliklerinde rızasının olduğunu belirtir. Ancak daha sonra her seferinde fotoğraf tehdidi altında temasa zorlandığını söylemiştir.

R.G.’nin ailesi, aynı gün yaşı küçük olan kızlarını istismar eden kişilerden şikâyetçi olur ve gebeliğin sona erdirilmesi talebinde bulunur. Bu arada R.G., babasından korktuğu, ailesiyle birlikte kalamayacağını belirttiği için Başsavcılık talimatıyla yine aynı gün Mersin Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne teslim edilir.

SULH CEZA HÂKİMİ HER SEFERİNDE REDDEDİYOR

Dosyanın AYM’ye gitmesine neden olan olaylar zinciri ailenin kürtaj talebinin Türk yargısı içinde izlediği seyirle ilgilidir. AYM kararından çok özet bir şekilde aktarmak gerekirse olaylar şöyle gelişir:

18 Mayıs 2017R.G.’nin anne ve babası, Mut Sulh Ceza Hâkimliği’ne dilekçeyle başvurarak, 17 yaşında ve suç mağduru olan kızlarının gebeliğinin sonlandırılması için izin verilmesi talebinde bulunurlar.

18 Mayıs: Mut Sulh Ceza Hâkimi (Rahmi Aslan), aynı gün başvuruyu usulden reddeder ve der ki: “Olayla ilgili olarak Başsavcılık tarafından soruşturma yürütülmektedir ve bu kapsamda gebeliğin sonlandırılması talebinin başsavcılık tarafından yapılması gerekir; sizin başvuru hakkınız bulunmamaktadır.”

18 Mayıs: R.G.’nin ailesi, aynı gün Başsavcılığa başvurarak hâkimliğe bu hususta talepte bulunulmasını ister. Başsavcılık, “gereğinin takdir ve ifası için” dosyayı Hâkimliğe gönderir. Hâkimlik, aynı gün Başsavcılık’tan gelen talebi reddeder. Gerekçesi, dosyada başvurucuya ait herhangi bir talep ve rızasına ilişkin beyanın olmamasıdır. Hâkimlik, aynı zamanda 2827 sayılı kanunun 5’inci maddesine göre, “gebelik süresi 10 haftadan fazla ise sadece annenin hayatını tehdit ettiği takdirde gebeliğin sonlandırılabileceğini” ileri sürer. Bu çerçevede gebelikte annenin hayatını tehlikeye atan bir durum olup olmadığı ya da ceninin anneye fiziksel ve ruhsal bir zarar verip vermediğinin kanun gereğince sağlık kuruluşundan alınan bir raporla tespit edilmediğini belirtir.

Hâkimliğin yazısında, “Anne yönünden sağlık sorunu yaratmıyorsa veya diğer bir zorunluluk hali yoksa, gebeliği sonlandırmanın ceninin yaşam hakkını ihlal edeceği” görüşü de belirtilir.

R.G.: İNTİHAR ETMEKTEN KORKUYORUM

22 MayısR.G., bu karar üzerine 22 Mayıs’ta Başsavcılığa gönderdiği bir dilekçe ile psikolojisinin çok kötü olduğunu, intihardan ya da kendine zarar verici eylemlerde bulunmaktan korktuğunu, bebeği doğurmasının hayatının mahvolmasına neden olacağını belirterek, bir an önce kürtaj olmasına izin verilmesinin ilgili makama iletilmesi talebinde bulunur.

25 Mayıs: Başsavcılık, bu dilekçe üzerine Hâkimliğe bir kez daha başvurarak yeniden karar alınması talebinde bulunur. Hâkimlik, aynı gün reddeder başvuruyu. Daha önceki gerekçelerini tekrarlarken ek bir gerekçe gösterir: “R.G ile anne ve babasına ait dilekçeler farklı tarihlerde verilmiştir. Birlikte yapmış oldukları bir müracaat bulunmamaktadır.”

25 MayısR.G.’nin avukatı Hilal Aslan, Başsavcılığa bir kez daha başvurur. Müvekkilinin yaşı ve psikolojik durumu nedeniyle bebeği doğurmasının mümkün olmadığını, gebeliği sona erdirmezse ailesinin eve dönmesine izin vermediğini belirtir. Ayrıca, gebeliğin hangi şüphelinin fiili sonucu oluştuğunun tespiti ile kürtajın başvurucunun hayatının tehlikeye sokup sokmayacağı hususunda rapor aldırılması talebinde bulunur.

PSİKİYATRİ RAPORU: ‘GEBELİK SONLANDIRILMALI’

9 Haziran: Başsavcılığın girişimi üzerine Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı, 9 Haziran tarihinde bir rapor hazırlar. Raporda, R.G.’nin bir arkadaşının “Elimde çıplak fotoğrafların var, benimle olmazsan herkese gösterir, seni rezil ederim” diyerek kendisini tehdit etmesi nedeniyle onunla beraber olduğunu, daha sonra arkadaşının fotoğrafları diğer arkadaşlarına da gösterdiğini, onlarla da beraber olması için kendisini tehdit ettiğini, korktuğu için onlarla da birlikte olduğunu, sonra da gebe kaldığını belirttiği aktarılır.

Rapora göre, 30 Mayıs tarihli ultrason tespitinde R.G. 12.5 haftalık gebedir. Rapora annenin hayatını tehlikeye atabilen normal gebelik komplikasyonları oluşabileceğini belirtilir. Ama daha önemli olan, Çocuk Psikiyatri Anabilim Dalı’nın “Gebeliğin istismar sonucu olması, anne yaşının küçük olması ve annenin ruhsal açıdan ruhsal travmatik süreç yaşamasından dolayı gebeliğin sonlandırılmasının hem anne hem de ceninin (bebek) tıbbi yararına olacağı” görüşünü belirtilmiş olmasıdır.

15 HaziranR.G., annesi ve babası, üniversiteden gelen rapora dayanarak, Başsavcılığa yeniden başvururlar. Dilekçeleri, buradan Hâkimliğe gelir. Hâkimlik, Başsavcılık talebini –itiraz yolu açık olmak üzere- reddeder. Kararda “Adli Tıp raporunun yeterince ayrıntılı düzenlenmediği” öne sürülür.

SULH CEZA İLE SULH HUKUK ÇEKİŞMESİ

20 HaziranR.G.’nin vekili, bu karara itiraz etmek üzere Silifke Sulh Ceza Hâkimliğine başvurur.

24 Haziran: Silifke Sulh Ceza Hâkimliği, 24 Haziran’da itirazın reddine kesin olarak karar verir. Bunu yaparken, konunun ‘çekişmesiz yargı işi’ niteliğinde olduğu için kendisinin görev alanı dışında kaldığını, talebin aslında Sulh Hukuk Mahkemesi’ne yöneltilmesi gerektiğini belirtir.

29 Haziran: Başsavcılık, bunun üzerine dosyayı Mut Sulh Hukuk Mahkemesi’ne gönderir.

30 Haziran: Mut Sulh Hukuk Mahkemesi de görevsizlik kararı verir. Mahkemeye göre, gebelikle ilgili soruşturma yürütülmekte olduğundan talebin değerlendirilmesinin Sulh Ceza Hâkimliğinin görevi olması gerekir. Dosya savcılığa geri gelir.

7 Temmuz: Başsavcılık, soruşturma dosyasını bir kez daha Mut Sulh Ceza Hâkimliği’ne gönderir. Hâkimlik, daha önce bir karar verildiği ve bu karar kesinleştiği gerekçesiyle Başsavcılık talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verir.

Sonuçta, talep edilen izin çıkmaz.

7 Temmuz: Avukat, Silifke Sulh Ceza Mahkemesi’nin 24 Haziran tarihli kararının bozulması talebiyle Yargıtay’a başvurur.

28 TemmuzR.G., Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunur.

Anayasa Mahkemesi’nden önemli bir içtihat 

ÇOCUK DOĞUYOR, YARGITAY KARAR ALIYOR

11 Aralık 2017R.G. çocuğunu dünyaya getirir.

5 Mart 2018: Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Silifke Sulh Ceza Hâkimliği’nin 24 Haziran tarihli itirazın reddedilmesi gerektiği yolundaki kararının bozulmasına hükmeder. Yargıtay bu kararı verdiğinde R.G.’nin çocuğu üç aylık olmak üzeredir.

VE AYM DE KARAR ALIYOR

23 Temmuz 2020: Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, katılan 14 üyenin oybirliği ile R.G.’nin başvurusunu haklı bularak, kendisinin hak ihlaline uğradığına karar verir. Kararda kendisine 100 bin TL manevi tazminat ödenmesi de hükme bağlanır. AYM’nin bu başlıktaki ilk kararı olması bakımından içtihat oluşturan bir metin söz konusu. Ayrıca, verilen tazminat cezası AYM’nin kişi başına hükmettiği en yüksek miktardır.

AYM, bu kararını alırken 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkındaki Kanun ile 5237 sayılı Caza Kanunu hükümlerini esas almıştır. 2827 sayılı yasa  gebeliğin sona erdirilmesinin şart ve usullerini düzenlerken, Ceza Kanunu’nda  (Madde 99/6) “kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde” belirlenen şartların gerçekleşmesi üzerine yirmi haftayı aşmayacak gebeliklerin sona erdirilmesinde gebeliği sona erdirene ceza verilmeyeceği kabul ediliyor. Somut olayda yasada gebeliğin sonlandırılması için öngörülmüş olan imkana erişememe durumu  söz konusudur.

AYM’nin açık bir dille hâkimi sorumlu tutan kararının hüküm bölümünde (109. paragraf) şöyle deniliyor:

“İncelenen olayda başvurucunun gebeliğinin sonlandırılmasına izin verilmesi talebinin sürüncemede bırakılarak makul bir sürede karara bağlanmaması sebebiyle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla ihlalin hâkimlik kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Ancak olayın niteliği gözetildiğinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”

ANNE ÇOCUĞUNU GÖRMÜYOR

Özetlediğimiz bu kararda düşündürücü olan husus, R.G.’nin ailesi kendisini reddettiği için doğum sürecini Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün gözetimi altında tamamlamış olmasıdır. R.G.’nin doğum yapmasından sonra çocuğu kendi rızasıyla bu kuruma evlatlık edinme talebinde bulunan bir aileye verilir. R.G., ayrıca daha önce evlilik yapmış olan yaşça büyük biri ile evlendirilir. R.G., doğumdan sonra çocuğunu görmek istememiştir ve artık ailesi ile bir araya gelmektedir.

R.G., bundan sonraki süreçte AYM’nin takdir ettiği 100 bin TL’lik tazminatın yetersiz olduğu gerekçesiyle konuyu AİHM’ye taşımaya hazırlanmaktadır. Bir başka deyişle, konu AYM kararıyla kapanmış değildir.

 

 

No comments:

Post a Comment