Dışişleri eski Bakanı, Büyükelçi Feridun Cemal Erkin , anılarında anlatıyor
SUNA KAN NASIL KEŞFEDİLDİ?
“…Bir gün Radyoevinden telefon ettiler. Ertesi akşam, Stüdyolarında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının eşliğinde dokuz yaşında bir kız çocuğu tarafından Mozart’ın, zannederim la majör keman konçertosunun çalınacağını haber vererek hazır bulunmaklığımızı istediler. O akşam için bir sözümüz yoktu, kalktık gittik. Orkestra hazır durumda idi, sesler kesildi, spiker icra edilecek musiki parçasını, solistin ismi ile birlikte, bildirdi. Kapı açıldı, kısa çorapları, ürkek hali ile bir Türk yavrusu, elinde yaşına uygun küçücük kemanı ile sahneye çıktı. Bu yavru Suna Kan idi, orkestranın ikinci kemanlarından Nuri Bey'in evladı. Henüz üç, dört yıllık keman öğrencisi. Mozart’ın o eserini ilginç bir uslupla icra etti. Çok duygulandık. Konserden sonra, yavruyu, anasını, babasını kutladık. Çocuk Ankara’da doğmuş, Cebeci’de bir odalı evlerinde ailesi ile birlikte yaşıyormuş. Ankara’dan hiç ayrılmamış, İstanbul’u, denizi dahi henüz görmemiş.
Atatürk’ün işaretiyle uygar alemin çeşitli ilim, fen ve sanat dallarında yetişen genç istidatlarımız arasında yer alan kadınlarımızın ve kızlarımızın Türk cemiyeti için henüz pek yeni olan batı musikisi alanında birden parlayan “ harika” çocuklarını gereği gibi yetiştirmek, onların büyük batı sanat merkezlerinden birine gönderilmelerine bağlı olacağını eşimle birlikte konuştuk, ve aldığımız bir kararla eşim sayın Mevhibe İnönü hanımefendiye , ben de Cumhurbaşkanımıza gittik; bu çocuk hakkında istirhamda bulunduk, aklımıza gelen tedbiri arzettik. Bu görüşmenin ilk sonucu, çocuğun İstanbul’u görmesi ve denize girmesi için Cumhurbaşkanımız Genel Sekreteri eliyle babasına bin lira armağan etti. Aile yazın İstanbul’a gitti. Yavrunun gözleri yeni alemler gördü, deniz ile ilk tanışıklığını yaptı.
Harika çocukların o yaşlarda ecnebi diyarlarda yalnız bırakılamayacakları için ana ve babalarının refakatinde, büyük batı sanat merkezi Paris’e gönderilerek orada kendilerine özgü müzik veya resim alanında yetiştirilmeleri düşüncesi, Devlet Reisimize arzedildikten sonra, Cumhurbaşkanının ilhamıyla Hükumet ve Meclis çevrelerinde yavaş yavaş olgunlaştı ve nihayet bu konudaki kanun çıktı.
Suna Kan’lar, İdil Biret’ler, Verda Erman’lar, Hasan Kaptan’lar ve daha bir çok genç sanatkarlarımız bu sayede Paris’e giderek Tanrı armağanı yüksek yeteneklerini geliştirmek ve tahsillerini bitirdikten sonra da hem memleketlerinde, hem de batı merkezlerinde bütün dinleyicilerine yüksek hünerlerini ispat etmek fırsatını elde ettiler.
Ne yazık ki, bu çocuklar tahsillerini bitirip, Paris Konservatuvarından
birinci mükafatlarını aldıktan sonra, ödenekleri kesildiği için memlekete derhal dönmek mecburiyetinde kaldılar. İdari makamlarımızca bilinmesi gereken bir gerçek ve zorunluluk vardır. Bu üstün kabiliyetli çocuklarımızın bir batı sanat merkezinde, hiç değilse, birkaç yıl daha kalıp, fırsat düştükçe hünerlerini göstermek çağı, özellikle, tahsillerini bitirdikten sonra başlar.
Ben Paris’te Büyükelçi iken sık sık verdiğim akşam ziyafetleri vesilesiyle, erişebildiğim genç sanatkarlarımızı, bu arada özellikle İdil Biret’i, yemekten sonra seçkin konuklarıma takdim ederek, bu yavrularımızı hepsinin hayranlıklarını uyandıracak şekilde hünerlerini göstermek fırsatını sık sık kullanmaya çalışıyordum.
Büyük orkestralara Ankara’da oturarak solist olmak çok çetin hatta imkansızdır. Ben Hükümette iken bu zorunluluğu, akla yakın olan düşünce ve projelere daima açık olan rahmetli İnönü’ye kolaylıkla kabul ettirdiğim halde, ilgili makam sahiplerine aynı fikri satmak mümkün olamamıştır. Buna ne kadar teessür duyulsa azdır."
Feridun Cemal Erkin , DIŞİŞLERİNDE 34 YIL Anılar – Yorumlar
I. Cilt sayfa 158 -159
II. Türk Tarih Kurumu Basımevi 1980 Ankara
No comments:
Post a Comment