Sedat Ergin
23 Ekim 2025
"KKTC’nin hukuk doçenti yeni cumhurbaşkanı Tufan Erhürman: "Şehirler de insana hocalık yapar, Ankara benim hocam oldu."
Pazar günü yapılan seçimde yüzde 62.76’lık rekor oyla KKTC’nin altıncı cumhurbaşkanı seçilen Tufan Erhürman’ın yaşam öyküsünde, Ankara’da geçirdiği 13 yıl önemli yer tutuyor. Erhürman “Ailenin yanından ayrılıp gidildiğinde, o şehir bir anlamda hocanız haline geliyor. Ankara’nın bendeki en önemli yeri aslında o” diyor…
Bir insan kendi hayatının nasıl akacağına çok karar veremiyor kendisi. Benim kendi hayatımın akışının bana sunduğu bir olanak var gibi hissederim her zaman…” diye başlıyor yaşam öyküsünü anlatmaya.
Tufan Erhürman’a göre, hayatının ona sunduğu olanak, Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı Mahallesi’ndeki Belediye Evleri’nde başlamıştır. Hem annesi hem de babası, bugün Rum kesimindeki Baf bölgesinden 1950’li yıllarda kuzeye, Lefkoşa’ya göç etmiştir. Kemal Bey ile Gülfidan Hanım’ın oğlu Tufan 1970 yılında Lefkoşa’da doğmuştur.
“Belediye Evleri o dönemde Lefkoşa’nın en yoksul mahallesiydi. Benim babam oto tamircisiydi. Dolayısıyla yazlarda onun yanına çıraklık için giderdim. Esnafla bir arada bulunma fırsatı buldum” diye anlatıyor ilk çocukluk günlerini.
Tam bu noktada hemen aklınıza Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı” şarkısı gelebilir. Ancak Erhürman’ın çocukluğu açısından bu şarkının anlatısı biraz farklıdır. Babasının tamirci atölyesindeki çıraklık yılları onun esnafla birlikte olmasının, daha küçük bir çocukken çok önemli bir hayat tecrübesi edinmesinin de başlangıcıdır.
Bugün iletişim alanında öğretim üyesi olan kız kardeşi Dr. Heycan Erhürman Uğur, ağabeyini anlatırken çocukluğunda yaşadığı ve babasının mesleğini konu alan bir olayı aktarmadan edemiyor. Babası müdür olan bir kız, orta yerde kendisinden söz ederken “Onu tanımazsınız; makinistin kızı o, onun babası tamircidir” demiştir. Bundan çok alınır.
Üzüntüyle bu konuşmayı ağabeyine anlatır. Ağabeyinin kendisini şöyle yanıtladığını çok iyi hatırlıyor kız kardeşi:
“Yani sen buna mı üzüldün? Bu, senin ancak gurur duyabileceğin bir şeydir. Çünkü sen işçi kesiminden, işçi sınıfına mensup bir aileden geliyorsun ve bununla gurur duyman lazım…”
Buraya kadar aktardıklarımız, sol çizgideki Cumhuriyetçi Türk Partisi lideri Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası dolayısıyla hazırlanan ve kendi şahsi Instagram hesabında paylaştığı belgeselde yer alıyor.
O bir TMK'cı...
Şimdi kısmen bu belgeselden de yararlanarak kendisinin yaşam öyküsüne devam edelim.
Erhürman’ın yolculuğundaki en kritik dönemeçlerden biri TMK’lı olmasıdır. TMK, “Türk Maarif Koleji”nin kısaltmasıdır.
Bu kısaltma TMT’yi, yani 1950’lerden itibaren Kıbrıslı Türklerin Rumlara karşı silahlı direnişlerinin örgütlendiği Türk Mukavemet Teşkilatı’nı çağrıştırabilir. Ama ondan hiç de daha az önemli olmayan bir müessesedir Türk Maarif Koleji.
Eğitimde fırsat eşitliği sağlanınca...
On yıllarca Britanya İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalan Kıbrıs adasında, hem Rum hem Türk cemaatlerinin parlak öğrencileri genellikle İngilizlerin açtıkları kolejlerde eğitim alırlardı. Ancak 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Federasyonu 1963 sonrasında patlak veren olaylarla çökünce ve karma eğitim kurumları da altüst olunca, Türk cemaatinin önde gelenleri çocuklarının eğitimi meselesine de el atar.
Dr. Fazıl Küçük’ın başını çektiği Türk cemaatinin önde gelenleri, artık yolları Rumlardan ayrılmakta olan Kıbrıslı Türklerin geleceğine yatırım yapmak üzere kendi nitelikli eğitim kurumlarını kurmaya karar verirler. Ve Lefkoşa’da Türk Maarif Koleji kurulur 1964 yılında.
İngiliz hocaların da görev yaptığı, eğitim dili İngilizce olan bu okulda öğrencilerin uluslararası nitelikte bir eğitim alması ve yükseköğrenimleri için dünyaya açılabilmeleri hedeflenir.
Eğitim ücretsiz olacak, öğrenciler özel bir sınavla alınacaktır. Okulun ücretsiz olması sınavları her kesimden ailenin çocuklarına açacaktır. Böylelikle fırsat eşitliği sağlanarak en parlak öğrenciler seçilmiş olacaktır.
Bu okulun dayandığı düşüncenin o dönemin koşulları ve sınırlı imkanları içinde gerçekten büyük bir uzak görüşlülüğün ifadesi olduğu teslim edilmelidir.
İşte bu okulun kapısından yıllar sonra, 1982 yılında giren öğrencilerden biri, sonradan cumhurbaşkanlığına kadar yükselecektir.
Okulu kuranların vizyonu tutmuştur.
İlk liderlik tecrübesi TMK'nın kaptanlığı...
Çocukluk arkadaşı Niyazi Türkseven, “Küçük Kaymaklı İlkokulu’ndan koleji bir tek o kazandı” diye anlatıyor.
Ortaokula başladığında başarılı bir öğrencilik dönemi onu beklemektedir.
Başarısı yalnızca notlarının yüksekliğiyle sınırlı değildir. Kısa zamanda “sınıf kaptanı”, yani Türkiye’deki karşılığıyla “sınıf temsilcisi/mümessili” olacaktır.
Bütün hocalarının, arkadaşlarının birleştikleri nokta, Erhürman’daki liderlik vasıflarının daha çocukluk yıllarından itibaren kendisini göstermeye başladığıdır. Nitekim sınavını kazandığı okulda yalnızca sınıfının değil, lise sona geldiğinde bütün TMK’nın kaptanı olacaktır.
TMK’da kaptanlık seçimleri, posterlerin, pankartların ortalığı kapladığı renkli kampanyalarla geçen, haftalarca süren kıyasıya bir rekabete sahne olmaktadır. Seçimler taşkınlık olmadan tam bir demokratik olgunluk içinde geçmekte, her seferinde kaybeden kazananı tebrik etmektedir.
Şunu söylememizde bir hata olmaz: Tufan Erhürman, ilk büyük seçimini aslında kendisine cumhurbaşkanlığı makamının kapısını açan 19 Ekim 2025 tarihinde değil, daha 1987 yılı sonbaharındaki TMK kaptanlığı yarışında kazanmıştır.
Şimdi Ankara yıllarına geçebiliriz.
"Küçük yaşlarda hep 'avukat olacaksın' dediler"
Erhürman 1988 yılında TMK’dan mezuniyeti ertesinde üniversite tercihini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yana kullanır.
Neden hukuk? Yıllar sonra bu soruyu yanıtlarken yine çocukluğuna dönüyor:
“Bizim ülkemizde böyle çok konuşan çocuklar olursa ve çok da okuyorsa ‘sen avukat olacaksın galiba’ denirdi. Ben de okumayı ve konuşmayı seviyordum. Kendimi anlatmayı da seviyordum. O yüzden büyükler daha küçük yaşlardan itibaren bana ‘sen avukat olacaksın’ derlerdi.”
2015’te evlenen Nilden - Tufan Erhürman çifti, 4 yaşındaki oğulları Toprak’la birlikte...
Böylelikle Ankara yılları başlar. Ankara Hukuk’ta doktorasını tamamlayıp 2001 yılında öğretim üyesi olarak KKTC’ye dönünceye kadar tam 13 yılını başkentte geçirir. İlk yıl Mülkiye’nin arkasındaki Cumhuriyet Yurdu’nda kalır. Sonraki 12 yılda Emek semtinde Kıbrıslı Türk arkadaşlarıyla bir evi paylaşır.
Başkentte geçirdiği yılların sonucudur ki, Ankaralılık Erhürman’ın kimliğinin önemli bir parçasıdır. Hatta Ankara’yı kendisinin ‘hocası’ olarak görür:
“Özellikle ailenin yanından ayrılıp gidildiğinde ya da şehir hatta ülke değiştirildiğinde, o eğitimi size sadece üniversite ya da üniversitedeki hocalar vermiyor. Şehir bir anlamda sizin öğretmeniniz ya da hocanız haline geliyor. Ankara’nın bendeki en önemli yeri aslında o...”
Prof. Günday: Müzakere etmesini çok iyi bilir
Tufan Erhürman 1992 yılında Ankara Hukuk’u bitirdikten sonra akademik kariyer yapmaya karar verir. Bu noktada sözü, o dönemde İdari Hukuk Kürsüsü’ne girdiğinde kürsünün başında bulunan Prof. Metin Günday’a bırakalım:
“Çok başarılı bir öğrenciydi. Doktora öğrenciliğinde tez hocası oldum. Gerçekten çok güzel bir tez yazdı. Kendisi doktora yeterlilik sınavında da çok başarılı oldu. Bu kadar yıl hocalık yaptım, bu kadar başarılı bir doktora yeterlilik sınavı veren bir öğrenci hatırlamıyorum. İdare hukuku üzerine yazdığı kitaplar da önemlidir.”
Erhürman, artık kürsünün gelecek vaat eden araştırma görevlilerinden biridir. Bu arada, kendi fakültesinin yanı sıra ODTÜ ve Hacettepe üniversitelerinde de ders vermektedir. Öğrencilerin ders anlatmasını beğendikleri ama notunu biraz ‘kıt’ buldukları bir hocadır. Prof. Günday, “Bizim ekolün notu biraz kıttır. Tufan da tabii çok titizdi” diye anlatıyor.
Gelgelelim Erhürman 2001 yılında KKTC’ye dönme kararı verdiğinde, Prof. Günday bir “burukluk” yaşadıklarını gizlemiyor.
Erhürman Ankara’daki kürsüsünü terk etse de, 2013 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde doçentlik sınavına girerken, seçilen jüride başkan olarak karşısında -doktora jürisinde olduğu gibi- yine Prof. Günday’ı bulacaktır.
Geriye dönüp baktığında, Erhürman’ın en önemli vasıflarından birinin “müzakereciliği” olduğunu söylüyor Prof. Günday: “Müzakere etmeyi çok iyi bilir. Konuşurken, tartışırken çok ikna edicidir. Bunun dışında insan olarak da çok saygılı, zarif, nezaket sahibi biridir.”
Hocasına gösterdiği vefa
Prof. Günday, geçen pazar akşamı öğrencisinin cumhurbaşkanı seçildiğini öğrendiği an için “Tabii ki çok mutlu oldum” diyerek ekliyor: “Bilgisi, tecrübesi, müzakere yeteneği, ikna gücü ve insan ilişkilerindeki doğallığı ile cumhurbaşkanlığı görevinde de başarılı olacağından eminim.”
Dün sabah Prof. Günday’ın telefonu çaldı. Arayan Erhürman’dı. Uzun yıllardır aralarında bir temas olmamıştı.
Erhürman CTP Genel Merkezi’nden ayrılırken, Arabahmet mahallesindeki çocuklarla da vedalaştı.
“Hocam, benim üzerimde emeğiniz çok fazla” diye söze başladı Erhürman.
Günday, dünkü sohbetimizde aktardığına göre, “Olur mu öyle şey. Asıl senin kendi çaban ve yeteneğinle oldu… Ben sadece seni destekledim. Ama bizim emeğimiz de boşa gitmedi” diye yanıtladı öğrencisini ve tebriklerini iletti.
Böylelikle Erhürman, cumhurbaşkanı koltuğuna oturmaya hazırlanırken kendisini asistan olarak yanına alıp akademik kariyerinde önünü açan hocasına, eski kürsü başkanına da vefasını göstermiş oluyordu.
Annan Planı tartışmaları siyasetin kapılarını açtı
Kendi anlatımına bakılırsa, Erhürman’ın memleketine dönme kararında artık ailesinin yanına olma isteği de rol oynamıştır.
Döndüğünde, önce 2001-2006 yılları arasında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde, ardından 2006-2008 döneminde Yakın Doğu Üniversitesi’nde, daha sonra 2008-2013 yılları arasında yeniden Doğu Akdeniz’de öğretim üyesi olarak hukuk dersleri verir, akademik yönetim görevleri de üstlenir.
Öğretim üyeliği sırasında giderek siyasetin içine çekilmeye başlar. Bunun bir nedeni de 2000’li yılların başlarında Kıbrıslı Türklerin gündemine giren ünlü Annan Planı’dır.
Hukuk bilgisinin verdiği avantajla öğretim üyesi olarak Annan Planı ile ilgili tartışmalara aktif biçimde katılır Erhürman ve siyasi kadroların da dikkatini çeker. Bu isimlerden biri de kendisinden danışman olarak yararlanacak olan Cumhuriyetçi Türk Partisi genel başkanı ve o dönemdeki başbakan Mehmet Ali Talat’tır.
Annan Planı 24 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen referandumda “Yes be annem” sloganı etrafında toplanan Kıbrıslı Türklerden yüzde 64.91 oranında ‘evet’ oyu almasına karşılık, Rumların ‘hayır’ oyları yüzde 75.83 çıkınca reddedilmiştir.
2016’da başbakan, 2025’te cumhurbaşkanlığı
Talat 2005 yılında cumhurbaşkanı seçilir ve Erhürman ile daha yakın çalışmaya başlar. Bu dönemde oluşturulan Taşınmaz Mal Komisyonu yasasının hazırlanmasında rol oynar, ayrıca KKTC’nin müzakere heyetinde de yer alır.
Bu sırada sol çizgideki CTP’ye üye olur. Derken milletvekilliği yılları başlar. 2013 yılında CTP’den Lefkoşa milletvekili seçilerek KKTC Cumhuriyet Meclisi’ne girer. 2016 yılında CTP liderliği boşaldığında düzenlenen kongrede CTP Genel Başkanı seçilir; 46 yaşındadır o sırada.
Genel başkanlığı, 2 Şubat 2018 tarihinde kurulan dört partili koalisyonda KKTC Başbakanlığı görevinin de önünü açar. 22 Mayıs 2019’da koalisyonun dağılmasıyla birlikte başbakanlık görevi sona erer. Yaklaşık 16 ay süren başbakanlığının kendisi açısından önemli kazanımları olmuştur. Devlet yönetiminde ve siyasette değerli bir tecrübe kazanırken, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Ankara’daki karar vericileri yakından tanımıştır.
Ardından 11 Ekim 2020 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de şansını dener. Yüzde 21.68 oyla üçüncü gelir. İlk turda UBP lideri Ersin Tatar yüzde 32.35, cumhurbaşkanı olarak seçime katılan bağımsız aday Mustafa Akıncı ise yüzde 29.84 almıştır. İkinci tur bu ikisi arasında geçecektir.
Erhürman ikinci turda kendisi gibi solda duran Akıncı’ya destek verir. İkinci turda yüzde 51.69 ile Tatar kazanır; ancak büyük bir tartışma kopar. Akıncı Türkiye’yi sert bir dille seçimlere müdahale etmekle suçlar; büyükelçiliğin “Tatar’ın karargâhı gibi çalıştığını” öne sürer.
2020 yılında yaşadığı bu tecrübeden sonra geçen pazar günü ikinci denemesinde ilk turda yüzde 62.76 gibi bir oranı yakalayarak KKTC’nin altıncı cumhurbaşkanı seçilir. Bu, Rauf Denktaş’tan sonra bir cumhurbaşkanının aldığı en yüksek oy oranıdır.
Her konuya bilimsel şekilde yaklaşmak
Erhürman’ın cumhurbaşkanlığı aynı zamanda KKTC siyasetinde önemli bir kan değişimine işaret ediyor. Akademik kökenli genç kuşak bir siyasetçi cumhurbaşkanlığı makamına gelirken, uluslararası alanda KKTC’nin yeni yüzü olarak sahneye çıkıyor.
Kuşkusuz, on yıldır partisinin genel başkanlığını sürdürmüş olması da hatırı sayılır bir siyasi tecrübeyi temsil ediyor. Ayrıca, sandıktan yüzde 62.76 gibi bir oy oranıyla çıkması, toplumun çok farklı kesimlerinden, pekala merkezdeki, sağ seçmenlerden ve aynı zamanda Türkiye kökenli seçmenlerden de oy alabildiğini gösteriyor.
Partisi içinde çalışma arkadaşlarıyla ahenkli ve rahat bir çalışma ilişkisi sergilediği söylenebilir. Genel çizgi olarak çatışmacı bir tarzdan uzaktır. Kendisiyle sekiz yıldır, özellikle partinin dış ilişkileri alanında yakın bir şekilde çalışmakta olan Girne Milletvekili Fikri Toros, Erhürman’ı şöyle anlatıyor:
“Galiba en temel vasfı, her konuya bilimsel bir şekilde yaklaşmasıdır. Her konuda önce bilimsel dayanağa yaslanır. Detaylarla çok ilgilidir, buna bazen aşırı derecede önem verebilir. Aynı zamanda son derece çalışkandır. Sürekli okuyup yazan biridir. İnsanlara, çevresine dürüst olmasının getirdiği büyük bir güven duygusu yayar. Bana sorarsanız, bir de gereğinden fazla ölçüde mütevazıdır. Görüşleri çok nettir, ancak kendisi gibi düşünmeyenleri de sonuna kadar dinler. Farklı görüştekilere karşı da kucaklayıcı ve hoşgörülüdür.”
Kendisini tanıyanların söz birliği ettikleri bir nokta, görüşlerini çok kuvvetle savunmakla birlikte dinlemeye, tartışmaya, müzakereye, çok açık biri olmasıdır.
18 kitabı var
Başlıca hobisi okuyup yazmak olan Erhürman’ın çok sayıda kitap yazdığını da belirtelim. Açık erişimli kaynaklarda, kaleme aldığı kitapların toplam sayısına ilişkin farklı bilgiler yer alıyor.
Dün kendisiyle yaptığımız sohbette kitaplarının sayısını sorduğumda, Erhürman’dan “Akademisyen arkadaşlarla ortak yazdığımız yurttaşlık haklarıyla ilgili bir kitabı da eklersek, sayı galiba 18 olmalı” yanıtını aldım.
Kitapları çok farklı alanlara ve türlere yayılıyor. İdare hukuku üzerine yazdığı kitapların yanı sıra üç romanı da var. Bunlar, KKTC’de geçen olayları anlattığı “Yüzleşme”, “Yozlaşma” ve “Yazışma” isimlerini taşıyan bir üçleme. Bana aktardığına göre, romanları kendi yaşam süresi içinde KKTC’de yaşanan hadiseleri konu ediyor. “Kıbrıs’ın hallerini anlattım” diyor.
2015 yılında çevre mühendisi Nilden Bektaş ile evlenen Erhürman’ın dört yaşında Toprak isimli bir oğlu var. Ve seçim mitinglerindeki konuşmaları genellikle oğlu Toprak’la bitiyor. Eşi Nilden Bektaş’a bakarsanız, son dört yıldır artık “hayatta en güzel mesleğin babalık olduğunu” söylemektedir Tufan Erhürman.
Annesine göre en önemli özelliği nedir?
Son olarak, kendisinin iki ayrı mitingini izlerken yaptığım bir gözlemi aktarayım. Erhürman mitinglerden sonra alandan ayrılmıyor, bekleyen herkese sarılıyor, onlarla birebir ilgileniyor. Galiba insanlara dokunmak onun siyasi dilinin en önemli iletişim aracı. Bu iletişimi son derece doğal bir şekilde kuruyor.
Zaten annesi Gülfidan Hanım da oğlundan söz ederken, kendisine göre onun en temel vasfını bakın nasıl anlatıyor:
“Tufan neyse odur. O benim için en güzel özelliğidir. Neyse odur… Dürüsttür, hiçbir zaman gösteriş meraklısı olmadı…
No comments:
Post a Comment