Sunday, September 1, 2024

Hediye Levent'in " Ne gidebiliyorlar ne de kalmalarına izin var" başlıklı 02 Eylul 2024 tarihli yazısı

 Hediye Levent'in " Ne gidebiliyorlar ne de kalmalarına izin var" başlıklı 02 Eylul 2024 tarihli yazısı 


İsrail-Filistin meselesinin kökleri 1850’lere kadar uzanıyor. Yaklaşık 100 yıl hem siyasi hem de silahlı mücadeleyle geçen bu mesele çeşitli ülkelerin müdahil olması ile daha da komplike hale geldi. Takvimler 1948’i gösterdiğinde İsrail devletinin kuruluşu ilan edilirken Filistinliler açısından yeni bir dönem başlamıştı. Gelecek on yıllar içinde gerçekleşen gerek Filistin topraklarındaki ve gerekse Arap ülkelerinin dahil olduğu çatışmalar ve savaşlarla birlikte Filistinlilerin topraklarından kitleler halinde kopuşları başladı.


Topraklarından savaş nedeniyle göç eden ya da göçe zorlanan Filistinliler önce Suriye, Filistin ve Ürdün ağırlıklı olmak üzere bölge ülkelerine dağıldı. Geçici çadır kamplara yerleşen Filistinliler ve bölge ülkeleri bu göçmen halinin geçici olduğuna inanıyordu. Onlara göre İsrail-Filistin meselesi bir şekilde çözülecek, çatışmalar duracak ve Filistinliler topraklarına, evlerine geri dönecekti. Bu nedenle binlerce aile ateş çemberi içinde kalan köylerindeki, kasabalarındaki evlerini, iş yerlerini kilitleyip anahtarlarını da yanına aldı. Bugün o ilk Filistinli göçmenlerin üçüncü, dördüncü kuşak torunları tarafından anahtarlar hâlâ saklanıyor. Ancak ne İsrail-Filistin meselesi çözüldü ne de Filistinlilerin ayrılmak zorunda kaldıkları evleri, köyleri yerinde duruyor.


Diğer taraftan Filistinliler göç ettikleri ülkelerin politikalarına göre haklara sahip oldular. Mesela Suriye’deki Filistinliler devlet kurumlarında çalışabiliyor, mülk edinebiliyor, vatandaş olabiliyor. Ancak Lübnan’daki Filistinliler bu haklardan hâlâ büyük ölçüde mahrum ve günümüzde çarpık imar ile birlikte devasa gecekondu mahallelerine dönüşmüş olan kamplarda sıkışıp kalmış durumda.


Lübnan’da resmi olarak 12 mülteci kampı bulunuyor. Ülke içine yayılmış olan bu kampların yönetimleri El Fetih’ten HAMAS’a, söz konusu kampta ağırlığı olan Filistinli grup tarafından sağlanıyor. Lübnan güvenlik birimlerinin, ordusunun ya da resmi kurumlarının bulunmadığı bu kamplarda eğitim ve sağlık gibi ihtiyaçlar Birleşmiş Milletlere bağlı Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) başta olmak üzere uluslararası yardım kuruluşları tarafından sağlanıyor.


Lübnan’daki Filistinlilerin hâlâ resmi olarak siyasete ya da orduya girmeleri bir tarafa, mühendis ya da doktor olarak çalışmaları yasak. Kendi adlarına mülk edinme hakları olmayan Filistinliler Lübnan vatandaşı da olamıyor.


Açıkça atalarının yerleştirildiği kamplara sıkışıp kalmış olan Filistinliler İsrail-Filistin meselesine dair bütün gelişmeleri yakından takip ediyor.


Filistin toprakları dışında yaşayan Filistinliler açısından HAMAS’ın 7 Ekim’de İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırısının ardından başlayan süreç de yeni bir dönüm noktası. Bazı Filistinliler bir taraftan Filistin meselesinin dünya gündemine gelmiş olmasından memnun. Bu kesim özellikle 2 devletli çözüm ile ilgili destek açıklamalarından dolayı oldukça ümitvar. Ancak diğer taraftan uluslararası baskıya rağmen İsrail’in durdurulamıyor olması, Gazze’deki can kayıplarının 40 binlere ulaşması ve Gazze’deki yıkıma paralel olarak gerilimin Batı Şeria’ya ve Doğu Kudüs’e de yayılıyor olması gibi sebeplerle tedirginler.


Fotoğraf: Hediye Levent


Beyrut’ta bulunan Burj El Barajneh Kampı El Fetih’in kontrolündeki kamplardan biri. Duvarlara Yaser Arafat’tan El Fetih’in önde gelen isimlerine kadar Filistinliler açısından önemli olan siyasetçilerin, militanların, yazarların, gazetecilerin resimleri asılmış ya da çizilmiş. Ancak 7 Ekim’den sonra başlayan Gazze savaşının etkileri kampa da sirayet etmeye başlamış. Kameralara ve kayıt cihazlarına değil ama ikili sohbetlerde Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’a dair eleştiriler duymak mümkün. Abbas’ı güçlü olmamakla, etkili bir mücadele yürütmemekle suçlayanlara karşı Abbas’ı destekleyenler haritayı gösteriyor. Gazze’nin aksine Filistin Yönetimi’nin kontrolündeki bölgelerin tamamen İsrail tarafından çember altına alınmış olduğunu söyleyen bu kesim, “Batı Şeria’da ya da Doğu Kudüs’te yaşayanlar isteseler bile silahlanamazlar ve hatta mücadele edemezler” diyor.


Burj El Barajneh El Fetih’in kontrolü altında olsa da artık duvarlarda HAMAS’ın yükselen popülaritesinin etkileri açıkça görülebiliyor. HAMAS’ın sözcüsünden, Tahran’da öldürülen Siyasi Büro Şefi Haniye’ye kadar örgütün önemli isimlerinin afişleri, graffitileri göze çarpıyor.


Eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok ihtiyacı UNRWA başta olmak üzere yardım ajansları tarafından sağlanan kampta alt ve üstyapı namına neredeyse bir şey yok. Elektrik kablolarının açıkta olması nedeniyle her yağmur yağdığında elektrik çarpması nedeniyle hâlâ insanlar hayatlarını kaybediyor. Genç nüfusun yoğunluğuna rağmen işsizlik oranının oldukça yüksek olduğundan şikayet ediyor kamp sakinleri. Gençler çoğunlukla ümitsiz...


Lübnan’da mevcut mezhepçi yapı nedeniyle devlet okulu sayısı oldukça az ve sadece 1 tane devlet üniversitesi bulunuyor. Her dinin ve mezhebin kendi müfredatlarını okuttukları okullarının yanı sıra üniversite eğitiminin büyük ölçüde ücretli-özel olması da Filistinlilerin yüksek öğrenim ihtimalini iyice azaltıyor. Zaten kampta yaşayan Filistinli gençlere göre “Sınırları zorlayıp okusalar bile Lübnan’da birçok iş kolunda çalışmaları yasak, ülke dışına çıkabilmeleri çok zor...”


Burjl El Barajneh gibi Filistinli mültecilerin yaşadığı kamplardaki hayatı zorlaştıran başka gelişmeler de var. İsrail, kamplardaki eğitim ve sağlık ihtiyaçlarını büyük ölçüde tek başına sağlayan UNRWA’ya savaş açmış durumda. İsrail, UNRWA’nın hizmet verdiği bölgelerde yaşayan Filistinli mültecilerin torunlarının torunları gibi sonraki nesli de Filistinli olarak kaydetmesini istemiyor. Çünkü UNRWA’ya Filistinli olarak kaydedilenler topraklarına geri dönüş hakkını da elde etmiş oluyor. On yıllardır demografiyi lehine çevirmeye ve Filistinli nüfusunu seyrelterek iki devletli çözüm gibi süreçleri imkansızlaştırmaya çalışan İsrail bu durumdan oldukça rahatsız.


7 Ekim’de HAMAS’ın saldırısının ardından Gazze başta olmak üzere Filistinlilere yönelik çalışmalarına devam eden UNRWA’yı hedef alan İsrail, ajansın çalışanlarının HAMAS’a yardım ettiğini, HAMAS’ın tünellerinin UNRWA merkezlerinin altında olduğunu ve hatta UNRWA’nın ajans olarak HAMAS ile iş birliği yaptığını söylemekten bile çekinmedi. İsrail bu iddialarına dair kanıt gösteremese de ajansın Gazze’deki depolarını, merkezlerini ve binalarını vurmaktan çekinmedi. Ancak İsrail’in ajansa karşı hamlesi bununla da sınırlı kalmadı ve çalışmalarını uluslararası destekle sürdüren ajansa bağış yapan bazı ülkeler verdikleri desteği kesmeye varan “tedbirler” açıkladı. Daha önce de ABD Başkanı Trump döneminde yine İsrail’in baskısı ile ABD’nin UNRWA’ya verdiği destek büyük ölçüde kesilmiş, Biden döneminde tekrar eski miktarlarda destek verilmeye devam edilmişti.


Elbette UNRWA’ya yönelik her hamle kamplarda yaşayan Filistinlilerin hayatlarını doğrudan etkiliyor. İlaçtan doktora, okuldan kitaba her ihtiyaçlarını sağlayan ajans bütçe kesintileri sebebiyle hizmetlerini azaltıp personel çıkarmaya başlamış.


Fotoğraf: Hediye Levent


Lübnan’daki Filistin kampları Filistinli gruplar arasındaki kamplaşmanın kimi zaman çatışmalara varan gerilimlerle sık sık kendini gösterdiği yerler. El Fetih, HAMAS ve İslami Cihad gibi siyasi ve silahlı örgütlerin kendi aralarında husumetler bu kamplarda silahlı çatışmalara sebep olabiliyor. Lübnan ordusunun müdahale etmediği bu çatışmaların yanı sıra özellikle Suriye’deki ayaklanma döneminde çeşitli cihatçı yapıların saflarında bulunmuş olan militanların kamplardan bazılarında saklandığı biliniyor. Her kampta durum aynı olmasa da Filistinliler, sık sık çatışmaların yaşandığı, güvenlik sorunu olan kampların giderek radikalleşme ihtimalinden rahatsız.


Lübnan’da yaşayan Filistinlilerin bir başka korkusu da giderek yükselen Filistin karşıtlığı.


Lübnan’da 1975 yılında başlayıp 1990 yılında biten kanlı iç savaşın Lübnan’da yaşayan Filistinliler nedeniyle çıktığına inanan geniş bir kesim var. 7 Ekim’de HAMAS’ın İsrail yerleşim birimlerine yönelik saldırılarının ardından İran destekli Lübnan Hizbullah’ı Filistin’e ve özelinde HAMAS’a destek için devreye girdi. İsrail ordusunun kuzeyde Hizbullah-güneyde Gazze olmak üzere ikiye bölünmesini hedefleyen Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmalar aylardır devam ediyor. Güney Lübnan sınırında yaşanan bu çatışmalar henüz ülkenin geri kalanına sıçramadı ama Lübnan-İsrail savaş ihtimalinin konuşulduğu bugünlerde Lübnanlılar oldukça tedirgin. Hizbullah’ın bir Lübnan’ın siyasi ve askeri parçası olduğunu savunanlara göre, “Hizbullah, HAMAS’a veya Filistinlilere destek için Lübnan’ı savaş sürüklememeli.”


Ataları, dedeleri Lübnan’da doğmuş olsa da kamplarda yaşayan Filistinliler ne Lübnanlı olabildiler ne de şimdilik evlerine dönme ihtimalleri var. Gözleri-kulakları topraklarında olan ve Filistin’e, Filistinlilere dair her gelişmeyi yakından izleyen kampların sakinleri hâlâ bir gün topraklarına dönebileceklerini umuyor.






No comments:

Post a Comment