Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Niyazi Kahveci “Türkiye’de son zamanlarda Mâtürîdî aklı gündemdedir. Gündem olmasının nedeni, İslam aleminin, her konuda olduğu gibi, dini alanlarda da felsefe yapma konusunda kriz dönemi içinde olması ve dini konulara çağdaş yorum aramasıdır” diyor.
PROF. DR. NİYAZİ KAHVECİ / YTÜ, İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ ÖĞRETİM ÜYESİ
"Matüridi’den bin yıl sonra bile hala onun aklına ihtiyaç duymamız, akıl çapımızı gösteriyor değil mi?”
Bir akademik dergide yayımlanan, “Matüridi Aklının Felsefi Analizi” başlıklı akademik çalışmamızın sadece sonuç bölümünü, akademisyen olmayan okuyucularımıza uyarlayarak, ilgilenenlere sunuyoruz.
Türkiye’de son zamanlarda Mâtürîdî (853-944) aklı gündemdedir. Gündem olmasının nedeni, İslam aleminin, her konuda olduğu gibi, dini alanlarda da felsefe yapma konusunda kriz dönemi içinde olması ve dini konulara çağdaş yorum aramasıdır.
İslam dünyası, şimdiye kadar bütün çözümleri, sistemsiz düşünme ile yapılan mistik-sofistik düşünme ve tecrübede aramıştır. Fakat çağımızda egemenliğini kabul ettiren “akılcılığın”, her alanda olduğu gibi, ama dinsel kalan toplum için öncelikle İslam’da dini düşünmenin yeniden sistematik akılcı inşasına kaçınılmaz olarak ihtiyaç duyurmaktadır.
Matüridi, Matüridilik mezhebinin kurucusu bir İslam Kelamcısıdır. Bu makalemizde; Mâtürîdî’nin akıl tipolojisini ve onun, Müslümanların günümüz dini ihtiyaçlarını çözmede yeterli olup olmadığını tespit etmektir. Metodumuz, felsefi analiz metodudur. Felsefi analiz; ele alınan konunun unsurlarına ayrılarak ve mantık disiplinin kurallarını kullanarak felsefi eleştirel incelenmesi yöntemidir. Sonra sentez aşamasında ise; o konuyu, mantık kuralları kullanılarak tutarlı bir şekilde yeniden birleştirilerek kurgulamaktır.
Görüngü (fenomen)lerden hareketle, konunun öz (numen)ü tespit edilir. Biz de Mâtürîdî aklını, bilgi felsefesi ve fenomenoloji disiplinleri perspektifi ile analiz edeceğiz. Analitik tespitimize göre; avam düşünmesinin ürünü olan “gündelik bilgi”nin bütün özelliklerini taşımaktadır. Gündelik düşünmeyi kullanan; savunmacı, şartlı, güdümlü ve sınırlı (mukayyet) olan Mâtürîdî aklı, günümüz din meselelerini çözmede yetersizdir, çünkü çağımızda kullanılan akıl, sistemli, tutarlı, sorgulayıcı, eleştirel, mutlak (sınırsız, güdümsüz ve şartsız) bir felsefi akıldır.
RASYONALİZASYON
Mutekaddimin kelamının Müteahhirin Kelamı ve İslam felsefesi arasındaki temel fark; birincisinin halkın eğitimsiz avam tabakasına, ikincileri ise, kısmen eğitimli entelektüel kesime hitap etmesidir. Matüridi, mutekaddimin kelamcısıdır. 11. asra kadarki dönemdir.
Matüridi’nin, aklı kullanmasının amacı nedir? MÖ 6. asırda felsefenin ortaya çıkmasıyla birlikte söylemde akılcılık ya da rasyonellik, jüri olmaya başlamıştı. Ondan sonra her söylem rasyonel olmak zorunluluğu ile karşılaşmıştı. Rasyonel olmak demek; düşünmede mantık kurallarını uygulayarak sistemli düşünmek demekti, çünkü felsefeden önceki hakim düşünme sistemsiz idi. Matüridi, dini rasyonel göstermeye çalışıyor ama rasyonalizasyon yapmıyor. Rasyonalizasyon; kişinin, gerçek sebeplerini bilmediği düşünce ve duygularını mantık açısından tutarlı, benimsenebilir ve anlaşılabilir bir nedene bağlamasıdır.
KURAN AKLI
Matüridi’nin kullandığı “akıl-vahiy ilişkisi”, aslında Kuran’ın belirlediği akıl konseptine ve sınırlarına dayalıdır. Akletmeyi ve düşünmeyi, Kuran’ın verdiği ruhsat kadar kullanır. Kuran akletmeye ve düşünmeye, temel öncülü olan Allah’ın egemenliğini tesis etmeyi kabul etmek amacıyla ruhsat veriyor. Bu temel öncülü çürütecek akletmeye ve düşünmeye izin vermiyor. Kuran, çok sayıda ayette, inanmak için akletmeyi emreder. Söylemlerini çürüten akla izin vermez. Mâturîdî, aklın ve düşünmenin iman etmek için var olduğu, onun dışında bilgiler üretmek için var olmadığı görüşündedir. Nitekim iman etmekle sorumlu kılınmanın akla bağlı bulunduğunu ve imanı oluşturan şeyin hakikatinin bilinmesinin de tefekkür ve nazar yoluyla gerçekleşeceğini ifade etmektedir.
AKLI KULLANMA AMACI
Matüridi’nin, aklı kullanmasında iki neden tespit edebiliriz. Birincisi; kendisinden asırlar önce üretilen ve onun zamanında da bir akım olarak sürdürülen; aklın, dinin hizmetinde kullanma işlemi olan teoloji makinesinde bir çark (a cog in a machine) olarak kullanılmasıdır. Buna, bireysel akıl (private reason) adı verilir. Böylece belki de, halkını rasyonelleştirmeye de çalışıyordur. Onun, dinde aklı kullanmasındaki amacı, dini kabul ettirmeyi sağlamaktır, dini aşmayı değildir. Dini aşmamak demek, dini düşünme sınırları içerisinde kalmayı istemek demektir. Bu istek, şüphesiz mevcudu muhafaza etmek, düşünmede ve bilimde ileri gitmemek, demektir. Bütün teologlarda, mevcudun ilerisine gitmede, dini aşmak korkusu mevcuttur. Matüridi’ye göre, dini bilmek vahiy yanında aklın varlığına bağlıdır. Yani akıl, din için gereklidir, din akıl için gerekli değildir. Aklı, vahyin önüne geçirmiyor. Statik eksen olarak vahyin söylemini alıyor, aklı onun hizmetinde kullanıyor.
Aklı kullanmasındaki ikinci neden; aklı kullandığını göstermekle aslında kendisinin ve dininin aklî olduğunu göstermektir. Fakat o, aklı, dinî bilginin kaynağı yapmak amacında olduğundan aklı, dini anlamak amacıyla kullanan bir rasyonalist/akılcı değildir. Kullandığı istidlal; iddiayı delillendirmek demektir. Matüridi, argümanlarında iki çeşit delillendirme kullanır. Bunlardan biri nakil, diğeri ise akıldır. Bizim konumuza giren bölüm akılla delillendirmesinin çeşididir.
“Akıl; düşünme işlemini yaptıran ve yöneten komütatör aygıttır. Aklın niteliği ve çeşidi, düşünmenin çeşidini ortaya koyar.”
MATÜRİDİ AKLININ KARAKTERİ SİSTEMSİZ AKIL
Matüridi, aklı, mantık ilkeleriyle sistematik kullanmıyor. Mesela akıl yürütme anlamında kullandığı “istidlal” kurumunun sistemini ve ilkelerini ortaya koymuyor. O, dolayısıyla Mütekaddimin Kelam düşünüş biçimi, düşünmenin en alt düzeyidir. Çünkü istidlali avami akılla yapar. Avami akıl, sistemsiz düşünür. Sistemsiz akıl ve düşünüş, mantık kurallarını uygulamaz. Sistemsiz aklın ürünleri olan sonuçlar üzerinde görüş birliği sağlanamaz. Nitekim avam aklını ve düşünüşünü esas aldıklarından, aynı konu üzerinde çok sayıda farklı sonuçlara ulaşan mezheplerin varlığı, avamın tek ortak aklının var olmadığının delilidir. Hepsi ortak aklı kullanıyor ama hepsi de farklı sonuçlara ulaşıyor, çünkü sistemsiz aklı kullanıyorlar. Hepsinin birbirlerine karşı bireysel ve kolektif itirazları vardır. Nitekim Matüridi de, kendi akli yorumlarının tek aklîlik olarak kabul edilmesini istiyor. Kendisinin akli sonuçlarına muhalif düşen mezheplerin görüşlerini reddediyor. Onun, pratisyen olan ve teorisyen olmayan Sünnilikte ve özellikle onun avam tabakasında genel kabul görmesinin nedeni, avamın ortak aklına hitap etmesidir. Vahiy ürünlerini avam aklıyla uyumlu rasyonel gösterme ve avamın da rasyonel olduğu tatminini sağlama becerisidir. İrrasyonelleri dahil bütün insanlar, rasyonel bilinmeyi severler.
Belki de Kelam savunmalarının temel sorunu; soyut ve idesel bir varlık olan tanrıyı, sistemsiz akılla düşünerek savunmaya çalışmasıdır. İslam filozoflarının arkasının gelmemesinin nedeni de, dini konular üzerinde felsefi düşünmenin ulaştığı düzey sonucu, artık dini konuların felsefe ile ele alınmaya malzeme olarak görülmez olduğundan modası geçmiş olmasıdır. Felsefe savunma amacında değil, anlamak amacındadır. Dini düşünme ve Kelam anlamak değil, savunmak amacındadır.
SİSTEMATİK AKIL, MANTIK İLKELERİ
Sistematik akletme ve düşünme, mantık disiplinin ilke ve kurallarıyla yapılır. Mantık disiplinin ilkeleri; özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin imkansızlığı, yeter-sebep, gerçekle ilintili ve geçerli olmak gibi ilkelerdir. Genelde dini düşünüş, özelde kelamcıların düşünüş biçimi; felsefenin kullandığı mantık disiplinine dayalı sistematik aklını kullanmaz. Nitekim Matüridi de, sistematik akıl yürütmüyor ve düşünme yapmıyor. Mesela aklın, özdeşlik ilkesine uygun bir tanımını yapmıyor. Kullandığı belitlerinin doğru olduklarına dair, mantığın temel kuralı olan “yeter-sebep” ileri sürmüyor. Yeter-sebep ortaya koymaması, akıl yürütmesi (istidlal)nin “paradoksal akıl yürütme” olduğunu ortaya koyuyor. Paradoksal akıl yürütmenin, antinomik (çelişik) sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Bu antinomilerinden biri şurada görülür: Nakli meşrulaştırmak amacıyla aklın aciz olduğunu ve bu nedenle nakle ihtiyaç duyduğunu söyler. Fakat aklın vahye muhtaç olduğunu söylemek, vahiy konularının akli olmadıklarını söylemektir, çünkü vahiy bilgileri akılla üretilemezdir. Akılla bilinebilecek şeyler, rasyonel şeylerdir, akılla bilinemeyecek şeyler ise irrasyonel şeylerdir, demektir.
Sistematik akıl yürütmek, doğruyu yanlıştan ayırmanın aygıtıdır. Sistemli aklın ürettiği sonuçlar üzerinde fikir birliği sağlanabilir, çünkü sistemli akıl, mantık disiplinin herkes için geçerli olan kurallarıyla çalışır. Sistematik aklın dinsel konularda kullanılmamasının temel nedeni olarak; bu konulara sistematik aklı kullanarak mantıksal temel oluşturma imkanının olmaması gösterilebilir. Sistemli düşünme, tasavvur edilen Tanrı kavramını doğru çıkarmıyor. Bu nedenle insan fiillerinin Tanrı tarafından yaratılmasına iman zorunluluğu ve zıt düşünmenin, Tanrı’ın yaratıcı olduğu sıfatına halel getireceği hükmü getirilir.
MANTIKDIŞILIK/YANILTMACA
Sistemli akla aykırı olan her şey mantıkdışıdır, çünkü sistemli us, doğru düşünmeyi sağlayan mantık kurallarıyla çalışır. Mantığın aklı, doğru düşünmeyi sağlayan mantık disiplininin kurallarıyla kullanılan sistematik akıldır. Bu nedenle Matüridi’nin kullandığı aklın doğru akıl olduğu söylenemez. Onun kullandığı akli yöntem, mantık disiplini nazarında mantıkdışılıktır. Mantıkdışılık; “saçma (absurd)”, “nonsequitor” ve “safsata (fallacy)” terminolojileri ile ifade edilir. Mantık kurallarına göre hatalı çıkarımlar sonucu ortaya çıkan sonuçlar mantıkdışı, yanıltmaca, boş, temelsiz yargılardır. Mantıkdışı bir düşünme; öncül, önerme ve soncullardan oluşan öğeleri, birbirini tutmayan, birbiriyle bağdaşmayan düşünmedir. Fakat mantıken saçma olan bilgiler, bilgi olarak yanlış olmayabilirler. Anlamsız ile saçma aynı anlamda değildirler. Saçmanın bir anlamı vardır fakat yanlıştır, anlamsızın ise hiçbir anlamı yoktur. Kelam argümanları da saçma olabilirler ama anlamsız olmayabilirler.
ZORLAMA SONUÇ DAYATMA
Genel olarak Kelam argümanları, mantıkdışılık niteliğini taşırlar. Argümanların öğeleri, mantık açısından birbiriyle bağdaşık değildirler. Argümanda birbirinden farklı ve birbiriyle tutarsız birden fazla öğe vardır. Öncülleri ile önermeleri ve sonculları birbirinden çok farklıdır. Sonculları; öncüllerinin ve önermelerinin zorunlu sonuçları değildir, zorlama sonuçlarıdır. Yani kendi içinde tutarsız olan bir yargıdır. İspatlanması gereken temel öncülü mesnetlendirme olarak kullanılan önermeler, istenen sonucu zorunlu olarak vermiyor. Matüridi’nin temel öncül hükmündeki belitleri, hedeflediği sonuca zorunlu olarak götürmediğinden zorlama sonuçlar dayatıyor. Ne türlü bir belitten yola çıkılırsa o türlü bir sonuca varılacağından, dinsel belitlere dayalı akıl yürütmelerle dinsel sonuçlara varılır, mantıklı sonuçlara varılamaz. Belitlere dayanan bir düşünce, belitlerin yanlışlığı meydana çıkınca çöker. Matüridi, dinsel belit temel öncüllerine mantıklı ve akli sonuçlarla ulaşmak ister. Ama kullandığı belitler, mantığın belitleri niteliğinde değildirler. Çünkü onun belitleri, sem’iyyattan kaynaklanan kendince belit sayılmış öznel belitlerdir. Nitekim bu belitler mantık kuralları ve bilimlerle çürütülmektedirler. Temel belitler, ilk bilgilerdir ve bu bilgiler eleştiri ve kanıtlamaya kapalıdır, yanlış olmasının düşünülmesi mümkün değildir.
KISIR DÖNGÜSEL TANITLAMA
Kelam; önceden belirlenmiş ve kesin doğru kabul edilen dinsel belitleri haklı çıkarmak uğraşısıdır. Gerçek doğruların değil, kendisinin doğrularını savunmasıdır. Belitlerin doğru oldukları aklen nereden bellidir? Tanrı’dan geldikleri iddiasıdır. Belitlerin Tanrıdan geldiklerini gösteren bir delil yoktur. Bir delil olsa bile, bu belitlerin kesin doğru oldukları belli değildir. Aslında Kelam, doğrunun de peşinde değildir, kendi iddialarının peşindedir. Bu nedenle Kelam “kısır döngüsel tanıtlama” işlemidir.
Matüridi Kelamı, ileri sürdüğü teolojik peşinhüküm belitleri savunmak amacıyla kısır döngüsel izahlar yapmıştır. Kısır döngüsel izah; bir önermeyi ikinci bir önermeyle, ikinci önermeyi de dönüp birincisiyle tanıtlamaya çalışma yoludur. Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanmasının sürdürülmesidir. Tanrının var olması gerektiğini, çünkü kutsal kitapta böyle yazıldığını söyleyen bir kimseye, “kutsal kitapta yazılanların doğru olduğundan nasıl emin olacağı” sorulduğunda, kişi, doğru olması gerektiğini, çünkü bu kitabın, tanrının kitabı olduğunu öne sürerse buna “kısır döngüsel tanıtlama” denir. O kişi, tanrının var olduğunu ve kutsal kitapta yazılı olanların doğruluğunu daha baştan kabul eder. Eğer kutsal kitapta yazılı olanların doğru olduğuna ya da tanrının varlığına dair bağımsız kanıtlar varsa o zaman varılan sonucu destekleyen ve bir ön kabulden yola çıkmayan gerekçeler var demektir. Mantık disiplininde buna; kanıtlanması gereken varsayım ya da savı, kanıt olarak ileri süren “kusurlu ve yanlış akıl yürütme biçimi” denir. Matüridi, kanıtlanması gereken Tanrı ve Onun önermelerini, iddialarına kanıt olarak kullanıyor. Ama Mantık disiplinin kurallarının gerektirdiği nitelikte kanıt getiremiyor. Zaten Tanrı’nın önermelerinin kendileri, ispatlanmaya muhtaç iddia öncüllerdir.
AKIL ÇAPI VE DÖNEMSELLİK
Akıl çapı dönemseldir ve düşünme işlemi yapıldıkça genişler ve değişir. Dolayısıyla bir dönemin akıl çapının rasyonel gördüğü şeyleri, bir sonraki gelişmiş akıl irrasyonel görecektir. Matüridi, kendi dönemindeki aklın çapını esas alarak tartışma yapar. Mesela “muhalefet konusunda inatçıların bedenlerine organ kesme gibi fiziksel cezaların uygulanması gerektiğini,” söyler. Yani onun akıl çapı, kendi dönemindeki insan bedenine fiziksel cezaların uygulanmasını rasyonel gören bir akıldır. Günümüz akıl çapı ise, fiziksel ceza uygulama durumunu irrasyonel yapmıştır. Dolayısıyla çağımızın akıl çapı değiştiğine göre, önceki akıl çapının fiziksel cezalar hakkındaki değerlendirmesi de sonlanmaktadır. Matüridi aklı hakkında şu soru sorulabilir: Esas aldığı, dinsel belitleri savunan kendi dönemindeki avamî akıl, değişerek dinsel belitleri çürüttüğünde de esas alınması gerekir mi? Nitekim onun dönemindeki aklın çapı günümüzde geçerli değildir. Ayrıca çağımızda, dinsel düşünmede kullanılan ortaçağın mitolojik-teolojik aklına yer yoktur, çağımızda mantık ve onun lojik aklına ve düşünmesine yer vardır.
SPEKÜLATİF DÜŞÜNME
Bilimsel olmayan Kelam belitleri, bir çeşit spekülatif düşünmenin ürünüdürler. Spekülatif düşünme; fikirlerin sistemsiz üretilmesidir. Nesnel gerçekliğe başvurmaksızın zihinsel ama sistemsiz kurgularla yapılan düşünmedir. Kelam, mantık ilkelerine riayet etmeksizin sistemsiz spekülasyon yapar. Metafiziğin doğuşu bu spekülatif düşünme yüzündendir. Metafizik ve onun çeşitli idealist biçimleri bütünüyle spekülatif-kurgusal düşünmelerdir.
MATÜRİDİ AKLINI İSTEMEDEKİ AMAÇ
"MATÜRİDİ, AKILCI ALİM BİLİNİR"
Eğer Matüridi akılcılığının, çağımızda istenmesindeki amaç; insanların tarikat ve cemaat şeyhlerine gitmelerini önlemek ise, bu mümkün değildir. Her şeyden önce, tarikat ve cemaatlerin yüzlercesi, Matüridi anlayışı egemen olduğu devirlerde ortaya çıkmışlardır. Ayrıca aslında dinlerin temeli, tanrı ve peygamber gibi kişiciliğe dayalıdır. Şeyhlik de kişiciliktir. Tanrı ve peygamber demekle, kişici olunmaktan çıkılamaz. Dinlerde kişici-şeyhliği önlemek imkansızdır. Şeyhlere giden avam tabakası, inanç esaslarının mahiyetiyle ilgilenmiyor, sadece inanıyor. Matüridi, teknik bilgi içeren iman esasları anlatmaktadır. Şeyhlere gidenler ise, imanın teknik bilgileri ile işleri yoktur. Avam halkın büyük çoğunluğu öyledir. Onlar dini, düşün (logos)le değil duygular (pathos)la algılarlar. Dini, masal ve hikayelerden ibaret bilirler. İslam dünyası, eğer düşünle ilgili olsaydı, şeyhleri ve itikadi mezhepleri değil, İslam filozoflarını önder edinirdi.
Eğer amaç; müminlerin birbirlerini kafir ilan etmelerini önlemek ise; şu bir gerçektir ki, kelamcıların kendileri, daha başından, kendilerini “ehl-i hakikat”, kendileri dışındakileri “ehl-i bidat” olarak nitelerler. Eğer amaç dini çağımızda yaşatmak ise; Matüridi devrindeki akıl, dini yaşatabilirdi, ancak günümüzdeki akıl, dini öldürür. Genelde dine sistematik akıl uygulandığında din ölür. Onuncu asır alimi Matüridi, ortaçağ Hristiyan düşüncesindeki patristik düşünmeden sonra gelen skolastik düşünme düşüncesini aynen uygulamıştır. Onun kullandığı akıl tipi, ancak bu yapıyı sürdürebilen bir akıldır, onu aşabilen bir akıl değildir. Bunları aşacak bir adımı yoktur. Üstelik müteahhirun kelamının kullandığı daha sorgulayıcı akla ve felsefi akla geçişe bir basamak oluşturamamıştır. Eğer dini konuları, çağımızda da Matüridi aklıyla sürdürmek amaçlanıyorsa, bu durumda; zaten bu işlemi Matüridi yapmıştır. Elde onun eserleri mevcuttur. Bu konular üzerinde aynı aklı tekrar yürütmeye gerek yoktur, çünkü aynı sonuçlar çıkacaktır.
Matüridi aklının benimsenmesini istemekteki amaç; Müslümanlar tarafından çağımız aklının doğru görülen ürünlerini İslam’la meşrulaştırmak ve çağdaş din tanımı yapmaksa; Matüridi aklı, bunu kapsayacak çapta değildir. Nitekim Matüridi, insan aklının sınırlı olduğunu söyler. Bu meşrulaştırma teşebbüsü, Hristiyan teologları tarafından ortaçağ boyunca yapılmıştır. Fakat 18. asırdan itibaren doğan salt felsefenin kullandığı mutlak akıl vasıtasıyla üretilen akli ürünlerini, dinsel düşünmenin mukayyet aklı ile meşrulaştırılmaları mümkün olmaktan çıkmıştır. Artık çağdaş beşeri aklın ürünleri, dinsel akıl ile meşrulaştırılamaz olmuşlardır.
MATÜRİDİ AKLININ ÖNEMİ
Matüridi aklını kullanmayı istemenin yararı şu olabilir; başlangıçta dini destekleyen akla cevaz vermesi nedeniyle aklı, bilgi kaynağı olarak kabul etmesi, daha sonra gelişecek ve dini düşünmeyi çürütecek aklın da bilgi kaynağı olarak kullanılmasına cevaz verebilir olmasıdır. Aksi takdirde, sadece dini tasdik eden aklın kullanılmasına cevaz verip, dini çürütecek aklın kullanılmasını önleyecek akıl tutarlı olmaz. Akılla düşünme işlemi yapmakla akıl çapı, genişleyerek bir önceki akıl çapını aşacaktır. Bir önceki akıl çapı dini savunan akıl çapı ise, bir sonraki akıl çapı da dini çürüten olacaktır. Matüridi aklı, avam tabakasının, inançları üzerinde düşünmelerini sağlamak açısından da bir katkısı olabilir.
Matüridi, felsefi anlamda bir filozof düşünür değildir. Çünkü dini söylemleri sistematik analize ve sorgulamaya tabi tutmamıştır. Ona İslam alimi denebilir, çünkü İslam’ın itikat ve ibadet alanlarında paradigmalarını ortaya koymaya ve onları savunmaya çalışır. Onun aklı, ancak dinin söylemlerini savunmada yararlı olabilir. Fakat çağımızın felsefesinin aklının fonksiyonunu göremez. Müslümanlara dini savunan değil, çağımızı anlayan akıl gereklidir. Dini savunmayı insanlık 18. asırdan itibaren artık aşmıştır.
MATÜRİDİ AKLININ TERCİH ANLAMI
“Avcı-toplayıcılar, hazır ürün severler. Artık kendin üretmek zorundasın!”
Türkiye’nin bugün dahi, Matüridi aklını tercih etmesinin anlamı şudur: Matüridi, 10. asırda yaşayan mütekaddimîn kelamcısıdır. Dolayısıyla Türkiye, düşünme alanında X. asır öncesi düşüncesinde kalmak istiyor demektir. Mütekaddimîn ile birlikte Matüridiliğin sona ermesinin temel nedeni; Müteahhirûn döneminde Kelamın, Antik felsefeden ödünç alınan kavramlarla ve tam felsefi yöntemler aracılığıyla ele alınmasıdır. Yani akıl çapını genişleterek felsefi düşünmeye geçmeye başlamasıdır. Matüridilik, 12. asırda başlayan Müteahhirûn düşünme aşamasına sarkamadı. Klasik mantık ve felsefeden uzak durarak, özü Kur’an’da bulunan bir basit akılcılıkla İslâm’ın itikat ilkelerini temellendirmekten ileriye gidemedi. Dolayısıyla Türkiye’nin günümüz akıl çapı, bırakınız İslam filozoflarını, Müteahhirin değil de Mütekaddimin alimini tercih edebilecek çaptadır. Mütekaddimin Kelamı, avam aklına hitap etmektedir. Çağımızda teologlar avam aklını temel almıyor ve avam tabakasına hitap etmeye çalışmıyorlar.
KELAM VE FELSEFE AKIL FARKI
Kelam, felsefenin yaptığı yukarıya ve ileriye doğru düşünme değil, geriye ve aşağıya doğru ya da en azından yatay bir düşünmedir. Dolayısıyla Kelam, felsefenin sağladığı düşünsel gelişimi sağlamaktan uzaktır. Kelam sorgulamaz savunur, felsefe sorgular. Kelam; inanmak amacıyla savunmak için düşünme yaparken, felsefe olgu, obje ve olayı tanıma ve açıklama amacını güden düşünme yapar.
Kelam ile felsefe arsındaki bir diğer önemli fark; kullandıkları akıl tipinde yatar. Felsefede akıl, biyolojik ve beşeri olmak üzere ikiye ayrılır ve beşeri akıl (logos, reason, ratio) verili değil, a posteriori yani kazanımlı (kesbî) bir varlık olarak görülür. Kelam, aklı, biyolojik ve beşeri olmak şeklinde ikiye ayırmaz. Kelamda akıl, cevher anlamında tanrı tarafından biyolojik verili a priori (vehbî) bir varlık olarak görülür ve bilginin kendisi değil ama insanda bilgilerin meydana gelmesini sağlayan bir garîzedir. “Garîze” kelimesi, “fıtri” kelimesine benzer şekilde insanın doğuştan sahip olduğu özellikler için kullanılır. Dolayısıyla aklın “garîze” olması, onun doğuştan biyolojik olmasını gerektirir ama bilgilerin doğuştan olmasını gerektirmez. Bu nedenle akıl, onu veren Tanrı’ya hizmet etmek zorundadır. Matüridi de, aklı, alemin bir parçası görmesi ve alemin de Allah tarafından yaratılmış olması nedeniyle aklın da yaratılmış olduğu düşüncesindedir. Felsefi akıl; var olan olgu, obje ve olayları tanımak ve tanımlamanın yanı sıra var olmayan olgu, obje ve olaylar yaratmak için vardır.
Felsefeye göre akıl; Tanrı gibi dış faktörlere bağımlı olmaksızın, kendi başına doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırmaya yarayan kuvvet ve ölçü aletidir. Vahiy, inanç, sezgi, duygu, duyum, algı ve deneyden bağımsız olarak, salt insana özgü olan bilme yetisi, doğru düşünme ve hüküm verme yeteneği, kavram oluşturma gücüdür. Akıl, içgüdüye karşıt olup, insanın kendisi sayesinde çıkarımlar yaptığı ya da doğru öncüllerden geçerli sonuçlar çıkardığı yetiden başka bir şey değildir. Bağımsız düşünme yapabilme yeteneğidir.
Dinsel düşünme olan Kelamda akıl, dinin söylemlerini savunmak amacıyla kullanılır. Aslında Kelam; beşeri aklı, sistemsiz düşünme yapan dini aklın ürettiği belitlerin emrine alarak kullanmaktır. Kelam aklı sınırlı (mukayyet) ve güdümlüdür. Felsefi akıl ise sınırsız (mutlak) ve güdümsüzdür. Ortaçağ düşünüşü olan dinsel düşünme aklı, en genel anlamda başta Hıristiyanlığın olmak üzere, dinin belitlerini Yunan felsefesi ve akılcılıkla uzlaştırıcı, diğer bir ifadeyle “savunmacı” hatta “apolojetik” akıldır.
YÖNTEM FARKLILIĞI
“Felsefe sorgularken, Kelam savunma yapar.”
Temelde Kelam ile felsefe arasındaki en önemli fark yöntemlerindedir. Felsefe aklı, sorgulamak amacıyla kullanır. Felsefi akıl eleştireldir. Dinsel düşünme olan Kelam yöntem olarak sadece tümdengelimi ve skolastiği kullanır. Felsefe, tümdengelim yanında aynı zamanda tümevarımdan meydana gelen yönteme, bir senteze işaret eder. Felsefe sorgularken, Kelam savunma yapar. Tanrının varlığını ve kutsal kitabın doğruluğunu kanıtlama çabasından öteye gitmez. Matüridi de öyle yapmıştır. O nedenle Matüridi’de çağımızı üreten ve çağımızda geçerli olan eleştirel felsefi aklı beklenemez.
ÇAĞDAŞ FELSEFE AKLI
Çağımızda felsefi akıl geçerlidir. Ortaçağda, aslında epistemolojik anlamıyla felsefeden değil, ancak dinsel düşünmeden söz edilebilir. Çağdaş felsefenin en temel özelliği; ortaçağda müesses düşünceler savunulurken hatta eleştirilmezken, modern çağda yerleşik ve geleneksel düşüncelerin hepsine felsefi sorgulama ile tümden meydan okuma vardır. Ortaçağ düşüncesi “Tanrı” merkezli iken, modern felsefe “insan” merkezlidir. Nitekim özellikle Rönesans ve Aydınlanma felsefesine damgasını vuran akım “hümanizm”dir. Ortaçağ düşüncesi teolojiye bağlı ve onun hizmetinde olan bir düşünmedir. Düşünme; Kutsal kitabın ve kilisenin belirlediği dinsel dogmayı savunmak amacıyla yapılabilirdi. Modern düşünme, salt aklın ürünü olmak anlamında, teolojiden tümüyle bağımsız özerk ve özgür olan bir düşünmedir. Ortaçağ dinsel düşünürleri, evrendeki olgu, obje ve olaylar hakkında hiçbir bilimsel teknik bilgi bulunmadığı bir dönemde dini konular üzerinde düşünme yapmışlardır. Çağımızda ise evrende var olan hemen her olgu, obje ve olayların gerçek mahiyetleriyle ilgili teknik bilimsel bilgi mevcuttur ve düşünme bu bilgilerle yapılmaktadır. Çağımızda doğa bilimlerinin gelişmeye başlaması ve lojik bilimlerin doğması, metafiziği ve idealizmi çöktürmüştür.
Felsefe elbette bir düşünme işidir, ancak çağdaş felsefe, bilimsel deney ve gözlemlerin tespit ettiği gerçek teknik bilimsel bilgiler üzerinde düşünür. Dolayısıyla çağımız felsefesi tümüyle bilimselleşmiştir. Çağımızda felsefe, doğada bilgiyi aramak, onu elde etmek ve lojik bilim icadı yolunda, önce somut ve bilimsel bilgiden soyut düşünceye ve sonra bundan da yeniden somut pratiğe geçilerek gerçekleştiriliyor. Yani spekülatif düşünme sonucunda insanlığın ürettiği realistliğe geçiliyor. Nesnel gerçeğin bilgisi ancak bu diyalektik yöntemle elde edilebiliyor.
MÜSLÜMANLARIN YAPMALARI GEREKENLER
Akıl ve düşün alanında Müslümanların yapmaları gereken şey, Mütekaddimin dönemi kelamcılarını değil, en azından Müteahhirin döneminin akılcılığını takip etmeleri, hatta kelamcıları aşarak, Farabi, İbn Rüşd ve İbni Sina gibi İslam filozoflarının akıl tipini izlemeleri gerekir. En azından Müteahhirin kelamcısı Fahreddin er-Râzî (1149-1210) izlenebilir. Onda görüleceği üzere Kelam çalışmaları sayesinde 12. asırdan itibaren Kelam ile felsefe ilişkileri geliştirilme işlemi başarılmıştır.
Özellikle İbn Sînâ’nın etkisiyle felsefe ile Kelâmın konularını ve yöntemini birleştirip Gazali'nin başlattığı felsefî kelâmı sistemleştirmiştir. Belki bir süre felsefi-kelam düşünmesi yapılsaydı avam tabakası bin yıl öncesindeki Mütekaddimin akıl çapında kalmaz, sonunda günümüzde çağımızın akıl çapına gelebilirdi, çünkü akıl çapı düşünme işlemi yapmakla genişliyor. Günümüz İslam ilahiyatı, ortaçağ boyunca Batı’da Hristiyanlık üzerine yapılan düşünme işlemini yapmadığından, günümüz akıl çapı düzeyi nazarında düşünsellik gelişimi açısından bin yıllık bir boşluğa sahiptir. İslam dünyasında Kelam yerine İslam felsefesi sürdürülseydi, teolog-filozof çatallaşması üretilecek ve nihayetinde çağımızın salt filozofu doğurulacaktı.
Ortaçağda patristik ve skolastik teologlarla birlikte filozof-keşişler vardı. Onlar, tanrının varlığını savunurlarken aynı zamanda kısmen de olsa onu anlamak amacıyla da olsa sorguluyorlardı da. Fakat salt kelam tartışmaları, tanrının varlığını sadece savunuyordu, anlamak amacıyla da olsa sorgulamıyordu. Amacı anlamak değildi zaten. İnsanlığın düşünmesinin gelişimine katkısı bulunan ve günümüzü doğuran şey, işte bu filozof-keşişlerin düşünme usulü idi. Hakikaten onların tartışmaları, en azından o dönemin düşünüş düzeyine oranla epeyce karmaşık idi. Fakat Kelamî tartışmalar onlara oranla hayli basit kalıyordu. Bu nedenle günümüz düşünmesine bir katkısı olamamıştır.
ZİHİNSEL GÜNCELLEMEK
MODASI GEÇMİŞ BOŞ PATİNAJ
İslam dünyası bundan sonra var olmak istiyorsa, öncelikle düşünsel-zihinsel yapısını güncelleştirmesi şarttır. Bu görev, İslam teologlarına düşmektedir. İslam teologlarının öncelikle yapmaları gereken şey, çağdaş felsefi perspektif düzeyine ulaşmalarıdır. Dini söylemleri eleştirmeyi öğrenmeli ve yapmalıdırlar ve bu aşamayı aşmalıdırlar. Ortaçağ boyunca dini metinler üzerinde yapılan kelam ve teoloji gibi çalışmalar neticesinde dinin bilgi ve fikir malzemesi kaynağının rezervleri kullanılmış ve tüketilmiştir. Artık dini malzeme üzerinde entelektüel ve felsefi düşünmeye gerek görülmüyor. Ardından dini konular dahil bütün konuları bir felsefe disiplini ile ele almalıdırlar. Bir diğer ifade ile söylenecek olursa; ilahiyatçılar; J. Derrida’nın tanımıyla, “modası geçmiş (passe)” bin yıl önceki Kelam akıl çapında boş patinaj yapmak yerine çağdaş akıl çapına ve düşünme düzeyine ulaşmalıdırlar. Daha sonra da, toplumlarını düşünsel alanda çağdaş düzeye çıkarmalıdırlar. Dinsel toplumları, ancak ortaçağ dinsel düşünüş biçimini aşmış ve düşünsel düzeyi çağdaşlaşmış ilahiyatçılar, çağımızın düzeyine çıkarabilirler.
“Batı’daki ortaçağ dinsel toplumları çağdaşlaştıranlar, çağının düşünme düzeyine ulaşmış teolog-filozof keşişler olmuşlardır.”
“Türkiye’nin kafa katmanını işgal edenler, bin yıl önceki malzemenin geridöngüsel ve geridönüşümsel satımını yaparak toplumlarını avutmamak ve sömürmek değil, çağımızın standartlarında kafa ürünleri vermelidirler.”
No comments:
Post a Comment