Sunday, August 2, 2020

Iran'ın Dağlık Karadağ politikası (Doktora tezi özet ve sonuç kısmı)

İRAN’IN DAĞLIK KARABAĞ POLİTİKASI

Doğacan BAŞARAN* Doktor Adayı, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, e-mail: basarandogacan@gmail.com

 Betül KARAGÖZ YERDELEN** Prof. Dr., Giresun Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi, e-mail: drbetulkaragozyerdelen@gmail.com 208

 Özet

İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi’nin ardından dış politikada dini söylemleri öne çıkaran bir ülke haline gelmiştir. Bu kapsamda Tahran yönetimi, dış politikasını İslam Devrimi sonrasında üç temel söylem üzerine inşa etmiştir. Bunlardan ilki takrib-i mezahip, ikincisi Şii İslam Dünyası’nın liderliği ve üçüncüsü de ezilen halkların koruyuculuğudur. Nitekim İran, hem İslam Dünyası’ndaki farklı mezheplere takribi mezahip olarak adlandırılan ve mezhepler arası yakınlaşmayı esas alan bir politikayla yaklaşarak tüm İslam Dünyası içerisinde ayrıcalıklı bir konum elde etmeye odaklanmış hem rejim ihracı söylemi üzerinden Şii yayılmacılığına dayalı bir strateji uygulayarak İran’ın Dini Rehberi’nin tüm Şiiler açısından bir siyasi kıble olmasını arzu etmiş hem de farklı dinlere mensup olsa bile ezilen halkların koruyuculuğuna yönelik söylemler geliştirmiştir. Söz konusu dış politika anlayışı ABD ve İsrail karşıtlığı üzerinden anti-emperyalist ve antisiyonist vurgularla süslenmiştir. Ancak İran’ın Ermenistan’la olan dostane ilişkileri, hem Müslüman hem de Şii olan Azerbaycan halkının yanında olmadığını ortaya koymuştur. Dahası Dağlık Karabağ’daki işgal ve Hocalı’daki soykırıma karşı İran’ın uyguladığı politika, Tahran yönetiminin mazlumların yanında olduğu iddiasını da çürütmüştür. Dolayısıyla İran’ın Dağlık Karabağ Sorunu karşısında geliştirdiği politika, ideolojik söylemler üzerinden idealist bir dış politika stratejisi uyguladığını öne süren Tahran’ın aslında son derece realist ve pragmatik bir devlet refleksine sahip olduğunu gözler önüne sermiştir. Elbette tüm bu durum, İran’ın dini söylemlerinin bir retorikten ibaret olduğunu da gün yüzüne çıkarmıştır. Bu bildiride de İran’ın dış politika anlayışındaki pragmatik tutumunu yansıtan en önemli örneklerden biri olan Dağlık Karabağ politikası incelenmektedir.

Sonuç

 Uzun yıllar Rus işgali altında kalan Kafkasya’nın en önemli sorunlarından biri olan Dağlık Karabağ Meselesi, Rusların bölgeyi Türksüzleştirme yönündeki faşizan politikalarının günümüze bıraktığı bir mirastır. Bu acı mirasın etkisiyle 1988 yılında Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması gündeme gelmiş ve söz konusu tarihten itibaren bölgede başlayan çatışma, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşa dönüşmüştür.

Günümüzde Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgali devam etmekte ve bu durum, hem Azerbaycan’ın güçlü bir bağımsız devlet olmasını önlemekte hem Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’daki etkisini kırmakta hem de Türk Dünyası’nın entegrasyonunu zorlaştırmaktadır. Dağlık Karabağ’daki Ermeni işgalinin yarattığı durumdan da anlaşılacağı üzere, bölgedeki mevcut statüko, İran’ın işine gelmektedir. İran, bir yandan güçlü bir Azerbaycan’ın kendisi için yaratacağı bölünme endişesini bertaraf etmekte; diğer yandan da bölgesel hegemonik liderlik konusunda rekabet ettiği Türkiye’nin üstünlük elde etmesini önlemektedir. Zaten bu yüzden de Tahran, savaş esnasında Erivan’a yakın bir çizgide konumlanmıştır. Hatta günümüzde de İran’ın bölgedeki sorunlu durumun devam etmesini istediği görülmektedir. Lakin bu durum, İran’ın İslami söylemlere dayanan dış politikası açısından paradoks oluşturmaktadır. Zira İslam Dünyası’nın lideri olma iddiasını taşıyan Tahran, mevzubahis sorun karşısında Hrıstiyan Ermenistan’ı desteklemektedir. Bu da İran’ın İslam kardeşliği ve mazlum milletlerle dayanışma gibi sloganlar üzerinden şekillendirdiği politikanın retorikten ibaret olduğunu gözler önüne sermektedir.


No comments:

Post a Comment