NEDEN FELSEFE ?
(Önder Özar'ın, ANA Kültür Sanat Dergisinin Temmuz - Ağustos 2020 sayısında yayınlanan yazısı.)
Güzel ülkemizde son dönemlerde
tartışılan konular arasında eğitim konusu ve bu bağlamda okulların ders
programlarının içeriği ön sırada yer alıyor. Bu yazımda, liselerde felsefe
dersi ile ilgili seçmeli mi, zorunlu mu olsun? Hatta, felsefe dersi kaldırılsın
mı? savını ileri süren yaklaşımların
isabetsizliğini göstermek, bir başka deyişle felsefenin yararlarından söz etmek
istiyorum.
Felsefenin tanımı üzerinde tam bir
fikir birliği olmasa da, felsefenin bir düşünme etkinliği, özellikle eleştirel
bir düşünme etkinliği olduğu kabul edilmektedir. Düşünme’nin yani felsefenin ana
konusu insan ve evrendir. Bu yazımda anlaşılacak nedenlerle sadece insan’la
ilgili bazı tesbitlere ve değerlendirmelere değineceğim.
Öncelikle, düşünmenin temel ön
koşulunun bilgi olduğunu belirtilmek yerinde olur . Bilginin de doğru, sağlıklı
olması, insanın gelişmesi, olgunlaşması ve topluma yararlı olması gibi
ölçütlere uygun olması gerekir. Düşünme etkinliği, özellikle eleştirel düşünme
ancak bu bilginin test edilmesi, sınanması ile yani akıl süzgecinden
geçirilmesiyle yaşama kavuşur. Felsefeye düşen görev, insanın eğitilmesi ile
ilgili planlara ve projelere katkı sunmak, eleştiren, sorgulayan, çözüm arayan
yaratıcı bir toplum oluşturmaktır. Bu noktada, akıl ve insan yaşamı arasındaki
ayrılmaz bağı vurgulamalıyız. Aristoteles( M.Ö.384 – 322)’e göre, insanların
insan olmasını sağlayan ve insanın doğasını oluşturan şey akıldır. Aklın
yönetimine ve yönlendiriciliğine dayanmayan bir yaşam insana uygun bir yaşam
olarak görülemez. Ahlaki bakımdan da en iyi olan şeyin ne olduğunu belirlemek
akılla mümkündür. Özetle, Aristoteles’e göre, insanı insan yapan akıldır. Aristoteles’den bindokuzyüz yıl sonra dünyaya
gelen Descartes ( M.S. 1596 – 1650), ünlü “düşünüyorum, o halde varım” (cogito
ergo sum - Je pense donc, je suis) özdeyişiyle Aristo’nun felsefi bakış açısını
bir bakıma yeniden gündeme taşımıştır. Descartes’a göre, hakikatin ölçüsü artık
yalnızca kendine hesap veren insan aklı olacaktır. Her şey kuşkunun süzgecinden
geçmelidir. Eğer kuşku duyuyorsam, eğer aldatılıyorsam, bütün bunları
düşünüyorum ve bunları düşünmem için var olmam gerekir. Düşünceden kuşku
duyabilir miyim? Duyamam, zira kuşku edimi düşünceyi gerektirir. “Cartésien”,
başka bir ifadeyle mantıklı (logique), tutarlı, rasyonel düşünce yöntemi basite
indirgenmiş biçimiyle budur ve bugün de geçerliğini korumaktadır.
Felsefenin ve felsefe eğitiminin
önemi çeşitli platformlarda ve forumlarda vurgulanmış ve vurgulanmaya devam
etmektedir. Örneğin, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür
örgütü)’nun 15-16 Şubat 1995 tarihlerinde Paris’te düzenlediği “Dünyada Felsefe
ve Demokrasi “ konulu uluslararası panelde kabul edilen bildirgede “felsefe
eğitiminin bağımsız düşünmeyi sağladığı, açık zihinli olmayı, yurttaşlık
sorumluluğunu teşvik ettiği, kişilerin ve grupların birbirlerini anlamasına ve
hoş görmesine yardımcı olduğu, düşünebilen, bağımsız, çeşitli propaganda,
bağnazlık, dışlama ve hoşgörüsüzlük biçimlerine karşı koyabilen insanlar
yetiştirerek, onları çağdaş dünyanın büyük sorunları karşısında, özellikle de etik sorunlar karşısında
sorumluluklar üstlenmeye hazırladığı” belirtilmiştir. Bu bildirgenin bir diğer
paragrafında ise “eğitimde ve kültür yaşamında felsefi tartışmayı geliştirmenin
her demokrasi için temel taşı olan, kişilerin yargıda bulunma yeteneğini
kullanmakla yurttaşların eğitimine çok büyük katkılar yaptığı kanısındayız”
denmektedir. Bildirgede,”felsefe öğretiminin uygulandığı yerlerde sürdürülmesi
ve yaygınlaştırılması, olmadığı yerlerde ise başlatılması ve bu öğretime açıkça
“felsefe” adının verilmesi, öğretimin bu amaçla eğitilmiş nitelikli öğretmenler
tarafından yapılması hususları yer almaktadır.
UNESCO himayesindeki Paris “Dünya’da
Felsefe ve Demokrasi” konferansından yedi yıl sonra Antalya’da 10 – 11 Şubat
2002 tarihlerinde düzenlenen “Lise Öğrencileri Felsefe Sempozyumu”nda,
Türkiye’nin çeşitli yörelerinden felsefe öğretmenleri, akademisyen
felsefeciler, lise öğrencileri biraraya geldiler. Türkiye Felsefe Kurumu’nun
önderliğinde gerçekleşen bu tartışma platformunda felsefenin kapalı kapılar ardında yapılan bir
düşünce etkinliği olmadığını kanıtlamak yolunda ciddi bir adım atıldı.
Sempozyumun açış konuşmasını yapan Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof.
Dr.İoanna Kuçuradi, “bugün yaşanan sorunların kaynağındaki en önemli
eksikliklerden birinin bağlantılı düşünememek olduğunu” ifadeyle, felsefe
eğitiminin kişinin öğrendikleri ile kendi yaşadıkları arasında bağlantı
kurabilmesine yardımcı olmayı ve problem görebilen/çözebilen bir bakış
kazandırmayı amaçladığını vurguladı.
Bu kısa ön bilgilendirmeden sonra,
ülkemizde nasıl bir insan, bir yurttaş/ seçmen istediğimize bakalım. Son
dönemde, birbiriyle bağdaşmayan iki
modelden söz edilebileceğini düşünüyorum.
Bunlardan birincisi, siyasal iktidar ve yandaş kuruluşlarca tasarımlanan
eleştiri ve tartışmalara uzak duran/katılmayan, statükocu/muhafazakar,
büyüklerimiz bilir düşüncesini benimseyen insan / seçmen tipi, diğeri ise kendi
tercihlerini bağımsız olarak yapabilen, değişime ve yeniliğe açık, eleştiren,
sorgulayan, yaratıcı projeler/fikirler üretebilen insan/seçmen modelidir.
Ülkemizin hangi model insana,
yurttaşa gereksinim duyduğu izahtan varestedir. Cumhuriyetimizin kurucusu,
İnkılaplarımızın lideri, çağdaşlaşmanın öncüsü Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
izinde çağdaş uygarlık değerlerine, özgürlüklere, hukukun üstünlüğüne, insan
haklarına, bağımsız ve tarafsız yargıya, sosyal devlet ilkelerine bağlı demokratik
bir Türkiye, ancak ikinci modele uygun, felsefeye gereken önemin verildiği bir
eğitim anlayışıyla bu hedefe ulaşabilir. Prof. Dr. İoanna Kuçuradini’nin son zamanlarda sosyal medyada dile getirdiği
üzere, “Bugün, eğitimde önemli değişikliklere ihtiyaç olduğunu görüyorum. Öncelik
insanlaşma eğitimine verilmeli. Dersleri verecek öğretmenleri gereğince
yetiştirdikten sonra, üniversite öncesi öğretimde dört ders verilsin bize. 20
yıl sonra farklı bir Türkiye olur.” söylemini önemsiyorum.
Felsefe eğitiminin iyi yurttaş
yetiştirmenin ön koşulu olduğu gerçeğinin benimsenmesini ve uygulamanın ona
göre düzenlenmesini ümit ve temenni ediyorum.
No comments:
Post a Comment