Atatürk’ün Sümerlere olan ilgisinin ilk olarak, bir Fransızca kitapta okuduğu ve altını çizerek yanına “mühim, önemli” diye not düştüğü “Sümerler Orta Asya’dan gelmiş olabilirler ve dilleri Ural-Altay dillerine benziyor”, cümlesi ile başladığı kanısındayız. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin kuruluşunda, her yerde adı “Asuroloji” olan bölümün adını, “Bırakın şu Samileri”, diyerek “Sümeroloji” koydurması ve yeni açılan bir bankaya Sümerbank adını verdirmesi hep Sümerlere olan ilişkisindendi. Çünkü çok uygar olan Sümerler Orta Asya’dan gelmiş olamaz mıydı?
Atatürk, Türklerin tarihinin ve dilinin Batı’nın uygun gördüğü gibi, İsa’nın doğumundan biraz önce başlamadığını, binlerce yıl önceye gittiğini ve Türklerin büyük bir kültüre sahip olduklarına inanıyordu. Bu inancını kendi uzmanlarımız tarafından araştırılmasını ve kanıtlanmasını ön gördüğü için yalnız Türk tarihi, kültürü ve dili araştırmalarını sağlayacak uzman yetiştirmek üzere kurdurduğu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne Sümeroloji bölümünü de açtırmış, yabancı eğitimcilerle bu konuda uzmanlar yetişmesini sağlamıştı. Ayrıca bu yetişen uzmanlara çalışmaları için gerekli yardımı sağlayacak Tarih ve Dil Kurumlarını oluşturtmuş ve bunların gelen hükümetlerin isteği doğrultusunda değil özgür araştırmalar yapabilmesi için bu kurumların sermayesini kendi vererek özerk yapmıştı.
Bütün buna karşılık o zamandan bu yana Atatürk’ün istediği doğrultuda çalışmalar oldu mu? Olduysa bu çalışmalar herhangi bir sonuç verdi mi?
Atatürk’ün bu isteğine ilk olarak Hocam Prof. B. Landsberger, 1937 yılında yapılan İkinci Uluslararası Tarih Kongresi’nde sunulmak üzere hazırladığı bildiride, Sümerlerin Türk olduğunu değil, ama Sümer belgeleri arasında MÖ 2400’lerde Sümer ülkesine doğudan gelerek büyük Akad Krallığına son veren ve oralarda 150 yıl kadar krallık sürdüren Gut/Kut halkının kral adlarının Türk adı olduğunu ortaya koydu. Bu bile Türklerin o tarihlerde varlığını, akınlar yaptıklarını, krallıklar kurduklarını gösteriyor. Hocamız bu çalışmayı Türkolog Von Gabain ile birlikte yapmıştı. Bu krallardan dördünün adı kendi zamanlarında yazılmış belgelerden, gerisi, çok daha sonraları yazılmış Sümer kral listesinden çıkarılmıştı. Bunlardan: Yarlagan, Tirigan, Şarlak veya Çarlak, Elulumeş, İnimbakeş, Yarlaganda, Tiriga, İngişu’yu sayabilirz. (Kemal Balkan. Eski Önasya’da Kut/ Gut halkının dili ile Eski Türkçe arasındaki Benzerlik. Erdem 6/1 sayı 16)
Daha sonra Prof. Osman Nedim Tuna’nın çalışmasını görüyoruz. “Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî İlgisi ile Türk Dili’nin Yaşı Meselesi” adlı kitabında fonetik ve anlam bakımından aynı olan Sümerce-Türkçe 165 kelimeyi eşleştirmiş. O bu tezini Amerika’da Sümerolog ve Türkologların bulunduğu bir kongrede sunmuş. Karşı çıkan olmamış. Arkasından onunla alay edildiğini duyduğumda ne denli üzüldüğümü anlatamam. Namuslu bilim insanlarının alay etmek yerine yanlışını söyleyip çürütmeleri gerekirdi. Bu tez hiç de yabana atılacak gibi değildi. Osman Nedim Tuna’ya göre Sümerler ile Türkler arasında tarihsel bir ilişki bulunması, en az 3500-4000 yıl önce Anadolu’nun doğu bölgesinde yerleşmiş olmalarına bağlıyor. Türk dili 5500 yıl önce bağımsız ve iki kollu bir dil olarak bulunuyordu. İlk ana Türkçe ise 10.000 yıl önceye gidiyor, diyor Osman Nedim Tuna.
Mühendis Selahi Diker ömrünün kırk yılını bütün dillerle bu ara Sümerce ile Türkçeyi karşılaştırarak bütün dillerin anasının Türk dili olduğunu kanıtlayan “Anadolu’da On Bin Yıl, Türk Dili’nin Beş Bin Yılı, Eski Kayıp Dillerin Çözümü” kitabını yazdı. Bunda anlam ve fonetik bakımdan birbirine uyan Sümerce Türkçe kelimeleri karşılaştırmış.
Son zamanlarda yine bir mühendis ve mimar olan, ne yazık ki genç yaşta kaybettiğimiz Ünal Mutlu kubbe mimarisinin tarihini araştırırken Sümerlere dayanıyor. Uygarlığın ilk başlangıcı onlarda olduğuna göre uygarlığa ait ilk kelimelerin de onlarda başlaması gerektiğini düşünerek internetteki Sümer sözlüklerden, elinde olan çeşitli Türk dillerine ait sözlüklerle karşılaştırarak pek çok kelimenin fonetik ve anlam bakımından Türkçeye uyduğunu görüyor. Bunları toplayarak Dünya Uygarlıklarında “Türk Dili ve Kenger Uygarlığı” adı altında bir kitap yayımladı. Bunlardan başka çeşitli Türk devletlerinde bu yolda çalışmaları görüyoruz. Bunlardan Olcas Süleyman, AZİYA kitabı. Bu kitap 1975 de Rusya’da yayımlanınca hemen yasaklanmış.
Çünkü içinde Slav destanlarında Türk etkileri ile Sümerce Türkçe kelime karşılaştırmaları yapılmış. Rus devrimi sona erince yeniden basılan bu kitap, Türkçeye de çevrilerek Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı tarafından yayımlandı. Daha önce kelime karşılaştırmalarının bu dilleri kullananların aynı kökten olduğunu göstermez. Aynı konudaki kelime benzerliği gerek denmiş. Olcas Süleyman buna cevap olarak 4 gruba ait 60 Türkçe-Sümerce kelimeyi karşılaştırmış.
Azerbaycan’dan Atakişi Celiloğlu Kasım, Sümerce Kesin Olarak Türk Dili’dir, adlı kitabında bunu kanıtlamaya çalışmaktadır.
Türkmen olan Begmyrad Gerey, 5000 yıllık Sümer-Türkmen Bağları adlı kitabında Sümer kültürü ile Türkmen kültürü arasındaki benzerliklerle birlikle anlam ve ses uyumu olan 250 Sümerce ve Türkçe kelimeyi göstermiştir.
Bir de İran’da Roshan Khiyavi tarafından hazırlanmakta olan Türkçe etimoloji sözlüğünde 101 Türkçe kelime arasında 35 tanesi Sümerce ile uyuşmaktadır.
İki yıl önce sayın dostum diş hekimi Engin Çoruh’un Almanya’da bir kitaplıkta bulduğu Fritz Hommel’in 1914-15 tarihinde kendi el yazısıyla yazılmış bir makalesinin kopyasını getirdi. (Kendisine binlerce teşekkür.) Fritz Hommel, bir Alman Türkologla çalışarak 200 Sümer kelimesi ile anlam ve ses uyumlu Türkçe kelimeyi karşılaştırarak gramer bazlı benzerlikleri de göstermiş. Bir profesöre armağan olarak yazılan bu makale her nedense, (belki de ırkçılık yüzünden) o tarihten sonra bir yerde yayımlanmamış. İlginç olanı ilk zamanlarda Sümerlerin Asya’dan gelmiş olabilecekleri, dillerinin Ural-Altay dillerine benzediği bir hayli Sümerolog tarafından söylendiği halde, son zamanlarda yazılan kitaplarda onların nereden geldiklerinin bilinmediği, dillerinin de hiç bir dile benzemediği yazılmaktadır.
Aslında Sümerce ile Türkçeyi karşılaştırmak çok zor, hatta olanaksız görünüyor. Birincisi bu iki dildeki yazılı belgeler arasında en az 3000 yıllık bir zaman aralığı var. İkincisi Türk dili bir çok kollara ayrılmış. Daha önce kuşkusuz bunlar bir kökten geliyordu.
Sümerce bu kökten miydi, yoksa bu kökten ayrılan dallardan biri miydi? Türkçenin bütün bu dallarını gösteren etimolojik bir sözlüğe gerek var.
Diğer taraftan Sümerce yazılmış belgeler de en az bin yıllık bir zamanı kapsıyor. Bu süre içinde birlikte yaşadıkları Akad Dili’nden etkilenmiş olabilirler. Onların da bir etimolojik sözlüğü yok. Sümer Dili’nin çözümü de Sami dil olan Akad Dili üzerinden yapıldı. Bu dilde Türkçede olan bazı sesli ve sessiz harfler yok. Bir de En az 700 Sümerce kelimenin Türkçenin çeşitli kollarında kaşılığı görülmektedir.
Sümer yazı işaretlerinin çeşitli okunuşları var. Bu yüzden Sümerologlar arasında işaretlerin okunuşunda bazı ayrılıklar oluyor. Bunlardan başka Sümercenin tam bir sözlüğü de tamamlanamadı. Buna rağmen yapılan çalışmalarda en az 700 Sümerce kelimenin Türkçenin çeşitli kollarında kaşılığı görülmektedir. Hatta bunlar arasında öyle kelimeler var ki, bugünün Anadolu Türkçesine uymaktadır.
Bunlardan bulug= güç, güçlü (buluğ çağına girmiş, delikanlı) iri= büyük, diri= canlı, kumul= kimyon, zirdum= zeytin, Dumuzi = Temmuz. Türk devletlerinde domuz = yaz ayları. Kaşgarlı’da =cehennem anlamında. dumu.gir =Halk, dumu.gir.a.tuk= halkın gücü, demokrasi, cumhuriyet, nam, dumu, nunuz= kadın hakkı, Arapçada namuş. Dub=üstüyazılı kil tablet. Bundan tabla, tepsi, tabak, tabetmek. Latince tabula, Almanca Tafel. e.dub.ba = tablet evi, kitaplık. Bundan edebiyat olmuş.
Bunlar gibi daha pek çok aynı kökten kelimeler var.
Dil bilimcileri, “Bir ülkenin dilinden komşu ülkenin diline kelimeler geçebilir. Bu o dilin bulunduğu ülke ile aynı kökende olduğunu ifade etmez. Yalnız dil değil kültür bağlantısı gerek.” diyorlar. Bu konuda ilk adımı Türkmen Begmyrat Gerey atarak “5000 yıllık Sümer-Türkmen Bağları-İQ yayınları 2005” kitabında Türkmenlerle Sümerler arasındaki kültür ve dil bağlarını bir arada vermiş. Kültür bağları olarak arkeolojik bulgular, yer adları, destanlar ve efsaneler ele alınmış.
İkinci olarak buna benzer kısa bir çalışma da “Kaybolan Cennetin Peşinde (Quest for the Paradise Lost)” makalesinde, Özbek Doç. Dr. Cabbar Uşankul tarafından yazıldı. Ben de son kitaplarım olan “Sümer’de Tufan, Tufan’da Türkler” de “Sümerler Türklerin bir Koludur. Kaynak- Yayınları” kitaplarım da Begmyrat Gerey’in bulgularına ek olarak daha pek çok bağlantı gösterildi. Ayrıca son kitabımda dil karşılaştırması yapanların çalışmaları da verildi.
Bilimde bir problemin çözülmesinde iki kişi aynı sonuca varmış ise o çözümün doğru olduğu kabul edilmektedir. Böylece ilk kez Sümerlerin Türk asıllı olduğu veya Türklerin bir kolu olduğu kanıtlanmış oluyor. Asıl bundan sonra bu konunun bir arada ele alınarak yeniden çalışılması, kongrelerde sunulması, tartışmalar yapılarak Türkçe ve yabancı dilde makaleler halinde yayınlanarak halkımıza ve dünyaya duyurulması gerek.
“Bundan ne çıkar” diyebilirsiniz. S. N. Kramer Tarihin Sümer’de başladığını “Tarih Sümer’de Başlar” kitabı ile göstermişti. Matematiğin, geometrinin, astronominin, mimaride kubbe, kemerin ve dinlerin kökeninde hep Sümer kültürünü buluyoruz. Avrupa uygarlığın kökünü Yunanlara bağlıyor. Şimdi bunun yerine “Uygarlığın kökeni Türklerde” denilecek.
Önce bunu kendi bilim insanlarımızın kabul etmesi, sonra da dış dünyada tanıtmaya çalışması gerek.
Çalışacaklara başarılar dileğiyle.
Alıntı Kaynak: Bütün Dünya Kasım 2017
No comments:
Post a Comment