Beethoven’in
mesajı
(Önder
Özar’ın ANA dergisinin Mayıs – Haziran 2020 sayısında yayınlanan yazısı)
İnsanlık
tarihinde silinmeyen izler bırakan, dahi olarak anılan üstün insanlar bu
olağanüstü mertebeyi sırf mesleklerinin ya da uzmanlık alanlarının doruklarına
ulaşmış olmalarına mı borçludurlar? Bu soruya fazla tereddüt etmeksizin “hayır”
yanıtını verebiliriz. İster güzel sanatlar, edebiyat gibi özel yetenek ya da bilim,
tıp gibi derin araştırmalar gerektiren alanlarda olsun, ister devlet adamlığı, toplum
liderliği alanında olsun, üstün niteliklere sahip insanlar yeteneklerini ve
başarılarını insanlığın mutluluğu için değerlendiremedikleri takdirde, dâhiler
kategorisinde yer almaları söz konusu olabilir mi?. Aslında, yeryüzünde
mutluluğun gerçekleşmesi çok zor bir olgu. Basite indirgenirse, diğer bir çok
faktör yanında, insanoğlu’nun bencil duygularını ve arzularını frenlemesi, diğer
insanların ve canlı varlıkların yaşam hakkına saygı göstermesi, işbirliği ve
dayanışma anlayışına öncelik veren bir yaşam tarzını içtenlikle benimsemesi
gerekir.
Bu yıl
doğumunun 250nci yıldönümünü kutladığımız müzik dünyasının büyük sanatçısı
Ludwig van Beethoven sadece müzik tarihinin değil, insanlık tarihinin de
dehalarından biri. O, Almanya Kültür Bakanı Monika Grütters’in ifadesiyle
“vizyoner, hümanist ve Avrupalı kimliğine inanan” bir insan. Beethoven, müziğin
evrensel dilini zenginleştirerek insanlara umut ve güç mesajları iletti. Beethoven
insanların sevgi ve özgürlükle mutlu olabileceğine inanıyordu. Gençliğinde Bonn
Üniversitesinde 1789 Fransa Devrimi’nin ateşli bir savunucusu olan profesör
Schneider’in Alman edebiyatı ve felsefe derslerini takip etti. 1792 yılında
Viyana’ya yerleştikten sonra Fransa Devrimi’nden kaynaklanan özgürlük ve
demokrasi akımlarını yaratıcı kişiliğinde özümsüyor ve “özgürlüğü her şeyin üstünde tutmak, hatta
taht ve taç önünde dahi olsa gerçeğe asla hıyanet etmemek”ilkesine sıkıca
sarılıyordu.
Beethoven’in
kişiliğini vurgulamak açısından şu ünlü ifadesini yinelemek isterim:
“Prens!
Sizin asaletiniz, doğuşunuzdaki tesadüfe bağlıdır. Oysa, ben kişiliğimi kendim
oluşturdum. Yeryüzünde yüzlerce Prens var, daha binlercesi de gelip geçecek,
ama bir tane Beethoven var.”
Beethoven’in
dehasının erken dönemde farkına varan ünlü kişiler arasında Wolfgang Amadeus
Mozart ve Johann Wolfgang von Goethe kaydedilebilir. 1787’de Viyana’ya giden ve
Mozart’tan kısa süre ders alan Beethoven için ünlü Avusturyalı besteci şöyle demiştir:
“Bu çocuğa dikkat edin, onun önünde bütün dünya ayağa kalkacak.”
Büyük Alman
şairi Goethe, Beethoven hakkındaki düşüncesini şöyle dile getirmiştir: “Şimdiye
kadar onun gibi içtenliğini enerjisiyle birleştirebilmiş başka bir sanatçı
görmedim. O’nun herkesin karşısında nasıl dikilip durduğunu şimdi daha iyi
anlıyorum.”
Beethoven’in
yaşamında hayal kırıklıkları, sağırlık başta olmak üzere çeşitli sağlık
sorunları, ailevi sorunlar, ev kirasını zamanında ödeyememe, uygun kılık,
kıyafet temininde güçlükler, çocukluktan
gelen çekingenlik, aristokrasiye, Metternich -
İmparator Franz ikilisinin sansürcü ve baskıcı yönetimine duyulan
hoşnutsuzluk ve benzeri sıkıntılar ağırlıklı bir yer tutar. Ancak, bir
keresinde intiharın eşiğine gelmiş olmasına karşın, bu bunalımlardan
sıyrılmasını bilmiş, her defasında kendini ormanlara ve kırlara atarak,
derelerin akışını, kuşların cıvıltısını dinleyerek, yeni besteleri için gerekli
esin kaynaklarına ulaşmıştır.
Beethoven
gururlu, fakat alçak gönüllüydü. Herkesle konuşur, kolayca ahbaplık ederdi. 19
ncu yüzyılın başlarında, sağırlığın ileri bir aşamaya varmasının yarattığı
bunalım büyük besteciyi intiharın eşiğine sürüklemiştir. Ekim 1802’de dinlenmek
için geldiği Heiligenstadt’ta yazdığı vasiyetnamesi bir yandan içine düştüğü
bunalımı yansıtırken, diğer yandan insan sevgisinin baskınlığını ortaya
koymaktadır. Heiligenstadt vasiyetnamesinden birkaç cümleyi alıntılamak
istiyorum: “Ey Tanrım, yükseklerden ruhumun derinliklerine dek görüyorsun,
kalbimi biliyorsun. Bu kalbin ancak insan sevgisiyle, iyilik isteğiyle
yaşayabileceğini de biliyorsun, değil mi?”… “(iki kardeşine hitaben)
çocuklarınıza dürüst olmayı öğretin, mutluluğu yaratan para değil,
dürüstlüktür. Canıma kıymayı düşündüğüm zamanlar beni bundan alıkoyan hep sanat
aşkıyla birlikte, bu dürüstlük aşkı oldu… Mutlu olun, birbirinizi sevin.”
Ölümünden sonra açılması
kaydıyla kaleme aldığı Heilingenstadt vasiyetnamesinde görüleceği üzere,
Beethoven inançlı bir insandı. Ancak, sadık kahyası Schindler’e göre, Beethoven
Kilise dogmalarından çok Deizm’e yönelen,
Tanrı’yı evrenin babası olarak kabul eden bir inanç sahibiydi. Bu
açıdan, üç yılda tamamladığı (1823) “Missa Solemnis” kutsal koral eseri format
olarak dini kalıplara ( kyrie, gloria, credo, sanctus, agnus dei) uygunsa da,
bir kilise ayini değil, missa sözlerinin şiirsel ve dramatik bir yorumudur. Bu
başyapıtında Beethoven mesajını eserin “kyrie” bölümünün başına yazdığı birkaç
sözle şöyle dile getiriyor: “Yürekten gelen, yüreğe gitsin.”("vom herzen, möge es wieder, zu herzen
gehen!")
Büyük bestecinin “Missa
Solemnis” ile aynı zamanda tamamladığı belki de en önemli başyapıtı Dokuzuncu
senfonidir. Bir çok müzik yetkilisine göre, bu senfoni bestecinin en üst sırada
yer alan başyapıtı ve romantik senfonik müziğin ideal örneğidir. Tamamlanması
sekiz yıl süren bu senfonide Beethoven, ilk kez insan sesine yer vermiş, bunun
için Schiller’in ”Neşeye Övgü” (Ode an die Freude) şiirini esas almıştır.
Friedrich Schiller 1785 yılında yazdığı bu şiiriyle, insanların kardeşlik ortamı
içinde yaşaması ülküsüne yer vermiştir. Benzer düşünceleri savunan Beethoven,
senfonisinin koral bölümünde Schiller’den esinlenmiştir.
1985 yılında Avrupa Birliği
Devlet ve Hükumet Başkanları Beethoven’in 9 ncu senfonisinin son bölümü olan
“Neşeye Övgü”yü Birlik’in resmi marşı olarak kabul etmişlerdir. Şu noktayı
belirtmek yararlı olur: Avrupa Marşı üye devletlerin ulusal marşlarının yerini
almamakta, paylaşılan ortak değerleri ve farklılıklar içinde birlik olabilmeyi
simgelemektedir. Avrupa Marşı’nın lirik (yazılı) bir anlatımı yoktur. Müziğin
evrensel dili kullanılarak AB’nin ortak değerleri olan özgürlük, barış ve
dayanışma mesajı verilmektedir. Beethoven’in düşlediği de bu değil miydi?
Beethoven, başyapıtının ilk
seslendirilmesinin nerede gerçekleşeceği konusunda hayli tereddüt geçirmiştir.
Bunun başlıca nedeni Viyana’da o dönemde yaşanan toplumsal yozlaşma ve
yönetimin sansür uygulamasının yol açtığı bezginlik ortamında, 9 ncu senfoninin
layık olduğu ilgi ve beğeniyi göremeyecek olması olasılığıydı. Gerçekten,
1820’lerin Viyana’sı sanat anlayışı ve seyirci kalitesi bakımından Avrupa
kültür düzeyinin çok uzağındaydı. Diğer yandan, Cumhuriyetçi ve özgürlükçü
düşünceleri nedenile Beethoven’e sıcak yaklaşmayan yüksek mevkilerdeki
kişilerin de konseri olumsuz etkileyeceği hususunda kuşku duyuluyordu.
Beethoven’i sevenlerin ve
sanatçı dostlarının yoğun çabaları sonunda etkili oldu ve 9ncu senfoninin
seslendirildiği konser Viyana’da 7 Mayıs 1824’de düzenlendi. Sonuç olağanüstü
bir başarıydı. Orkestrayı koyu sağırlığına karşın Beethoven yönetiyor, ancak
yanında duran “yardımcı şef” Umlauf kontrolü sağlıyordu. Konser sonunda sırtı
dinleyicilere dönük olan Beethoven’in kopan alkış fırtınasından haberi olmadı;
orkestra solistlerinden alto Caroline Unger’in Beethoven’i kolundan tutarak
dinleyicilere döndürmesi üzerine, coşkulu alkışların farkına varabildi.
Schindler, Beethoven’in konuşma defterine şunları yazdı: ”Konser son derece iyi
bulundu. Dinleyiciler dört kez çılgın gibi alkış tuttu. Parterdekiler beşinci kez
alkışa başlayınca görevli polisler “sessizlik” diye bağırarak müdahale
ettiler.” Bestecinin kraliyet ailesinden daha fazla alkışlanması
onaylanmıyordu. Bu arada, konser salonunda tek boş yerin imparator locası
olduğunu da kaydetmek yerinde olur.
İmparator ve çevresinin
olumsuz tutumlarına karşın, Beethoven konserde icra edilen “missa”nın bazı
bölümleri ve “9 ncu senfonisinin, özellikle koral bölümündeki “Neşe’ye Övgü”
haykırışıyla mesajını verdi. Beethoven, yaşama sevincini, güçlü kardeşlik ve
özgürlük duygusunu müzik diliyle anlatmıştı.
Konser salonundaki coşkulu ve sürekli alkışlar, halkın taşkın
gösterisine dönüşmüş, Beethoven’in büyüklüğü ve mesajı Viyana halkı tarafından anlaşılmış
ve kabul edilmişti. Beethoven’in mesajı doğumundan 250 yıl sonra bugün de
güncelliğini korumakta ve yapıtları dünyanın her yerinde aynı coşku, hayranlık
ve sevgi ile icra edilmektedir.
Beethoven 27 Mart 1827’de
dünyamıza veda etti. 29 Mart’ta yapılan cenaze töreni çok etkileyiciydi; bir kaynağa göre 10 bin, bir başka kaynağa
göre 20 bin kişi katıldı. Papazlar, gerekli dinsel ve törensel ritüelleri
yerine getirdiler. Ünlü tiyatro yazarı Franz Grillparzer’in mezar başında
okunan söylevinde şöyle deniyordu: “…O bir sanatçıydı ve kim yükselip onun
katına erişecek… O bir sanatçıydı ama her bakımdan bir insan, hem de yüce bir
insandı.”
(Bu yazının hazırlanmasında
Frida Knight’ın “ Beethoven ve Devrim Çağı”, Aydın Büke’nın “Beethoven, Müziğin
Dönüm Noktası” kitapları ve diğer
kaynaklardan yararlanıldı.)
No comments:
Post a Comment