09 Kasım 2017’de stratejiksavunma. wordpress.com sitesinde yayınladığım “Atatürk’ün Sevgi ve Barış Anlayışı” makalemi bugünlerde gündeme gelen olaylar nedeniyle tekrar yayınlamak istiyorum. Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması Türk vatandaşları arasında sevgi ve barış anlayışının farklı bir noktaya getirilmeye çalışılmasının bir sonucudur. Mustafa Kemal Atatürk 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararına imza atarken, dinin inanç olarak gönüllere huzur ve barış getirmesini arzulamıştır. Kimsenin devletin sosyal, siyasal, hukuki, ekonomik ve kültürel ilkelerini kendi amacına göre kullanamayacağını söylemiştir.

Atatürk, ülkeyi düşmanlardan temizledikten ve güvenliği sağladıktan sonra, daima barıştan ve sevgiden yana olduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Onun “yurtta barış dünyada barış” ilkesi bir özdeyiş olarak hafızalarda yaşamaktadır.
İsmet İnönü onun için “insanlık idealinin âşık ve seçkin kişisi’ demiştir. Barış ve sevgi konusunda Atatürk’ün şu vecizeleri ibret vericidir. “Savaşçı olamam, çünkü savaşın acıklı hallerini herkesten iyi bilirim”, “Savaş zarurî ve hayatî olmalıdır, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa gidebiliriz. Lâkin millet hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.”
Atatürk bütün insanların mutluluğunu dilemiştir; bu konuda şu sözler derin anlamlar içermektedir: “İnsanları mutlu edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onları birbirine sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. “Vatandaşların bir milletin ferdleri olmak itibariyle, millete, onun devlet ve hükümetine ve mensup olduğu milletin medenî insanlığın bir ailesi olması açısından bütün insanlığa karşı bir takım vazifeleri vardır.” “Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.”
Atatürk’ün barışçılığı ve insan sevgisi dünyada bir çok kimsenin dikkatini çekmiştir. Tanınmış Alman düşünürlerden Herbert Melzig onun için şöyle demiştir: “Kemal Atatürk kendi ulusu ve insanlık için beslediği sevgi ile, bir dâhinin neler yapabileceği hususunda bütün dünyaya görülmedik ve işitilmedik bir sahne seyrettirmektedir.” O, yurduna göz dikenleri yendikten sonra karşı tarafa dostluk elini uzatmıştır.
Atatürk her vesile ile dünya barışının önemine değinmiştir. 1 Kasım 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında şöyle söylemiştir: “Karşılıklı güven ve esenlik bütün dünya uluslarının üzerinde titremesi gereken bir mutluluk ilkesidir.” Atatürk 1934’ de Balkan Antantı ve 1937 de Sadabad Paktı (Türkiye, İran, Afganistan ve Irak arasında) ile dünya barışına hizmet etmek istemiştir. “Bütün insanlar bir toplumsal vücudun organları ve bu sebeple birbirlerine bağlıdır” diyen Atatürk uluslararası işbirliğine önem vermiştir.
Bilindiği gibi Çanakkale Savaşı’nda bir çok yabancı asker de ölmüştür. Atatürk’ün Çanakkale’de Mehmetçik Âbidesi önünde söylenmek üzere devrin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya not ettirdiği şu cümleler yabancıları bile duygulandırmıştır: “Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içerisinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana, koyunkoyunasınız. Uzak diyarlardan çocuklarını savaşa gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz. Çocuklarınız bizim bağrımızdadır, huzur içerisindedirler. Ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim çocuklarımız olmuşlardır.”
Atatürk, gençlere ve çocuklara da şefkatli idi. Manevî çocuğu Ülkü’nün çağrılarını olumlu karşılar, onu üzmek istemezdi. Sabiha Gökçen’in yetişmesi için elinden geleni yaptı. Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk gençliğine emanet etti.Hatay sorunu heyecanlı bir aşamada iken Atatürk halka açık bir müzikli salonda Fransız Fevkalâde Komiserine çıkışmış ve “beni üzüyorsunuz,” demişti. Bunu duyan gençlerden birisi “Üzülme Atatürk, arkanda biz varız” diye sesini yükseltmişti. Bu söze memnun kalan Atatürk “Biliyorum evlâdım, onun için böyle güvenli konuşuyorum” cevabını vermişti.
Ölümünden önce her şeyini Türkiye Cumhuriyetine bağışlayan Atatürk millet sevgisiyle doluydu. Ülkemizde barış ve sevgi ancak millî birlik ve dirlik duygularını geliştirmekle güçlenir. Atatürk düşmanlara karşı bağımsızlık savaşına girişirken ilkin içeride millî birlik ve dirliği sağlamağa, milletin gücünü birleştirmeğe önem vermiştir. İçeride isyanları ve dışarıdan gelen baskıları önlemenin çaresi, ilkin milletimizin dayanışmasını sağlamak olmuştur. Atatürk millî tarih, millî irade, millî dil, millî ahlâk ve millî ülküye çok önem vererek milletimizin kültür değerlerinin önemine dikkati çekmiştir. Millî kültürümüz, bizim birliğimizin temel unsurudur.
Bugünkü vatanımızın sınırları, milletimizin ortak mücadelesi sonucu şehit kanlarıyla sulanarak çizilmiştir. Vatan ortak heyecanların, hatıraların ve kültürün kaynağıdır. Vatan geçmişin mirasını ve zenginliklerini içinde saklar. Milletimiz bu vatan üzerinde bilinçli olarak kültür birliğini oluşturmuş ve barış içinde yaşamağa hak kazanmıştır. Kültürümüz milletimizin ürettiği maddî ve manevî bütün değerleri içermektedir.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti için millî birlik ve dirliği güçlendirici ilkeler kabul etmiştir. Her şeyden önce halkçılık ilkesiyle egemenliği milletle bütünleştirmede görmüştür. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” özdeyişi bunun açık bir ifadesidir. Ayrıca halkçılık ilkesine göre kanun önünde yurttaşlar eşittir. Kimsenin ayrıcalığı yoktur. Bu ilke, herkesi eşit tuttuğu için dayanışma ve güveni güçlendirici olmuştur.
Cumhuriyetçilik ilkesi ümmetçiliğe ve hilafetçiliğe karşıdır. Padişahlık babadan oğula geçerdi. Cumhuriyetçilikte ise herkes alın teriyle yükselir. Yönetim halkın oyuna dayanır. Böylece gönüller milletin kararına rıza gösterir ve toplumda huzur artar.
Lâiklik ilkesine göre kimse vicdanî kanaatlarından dolayı kınanamaz. Herkes ibadetinde hürdür. Herhangi bir topluluk Devletin sosyal, siyasal, hukukî ve ekonomik ilkelerini kendi dinî inancına uyduramaz. Kimse bir mezhep veya dinî görüşü seçmeğe zorlanamaz. Din, kul ile Allah arasında bir bağlılıktır. Herkes vicdanının sesine uymakta serbesttir.
Bu görüş insana değer vermekten kaynaklanmaktadır. İnsanın vicdanî kanaati kutsaldır. Lâiklik ilkesiyle mezhep ve tarikat kavgalarının tarihe karışması öngörülmüştür. Din, inanç olarak gönüllere huzur ve barış getirmekten yanadır. Lâiklik bu güzel duyguların kötüye kullanılmasını önlemeyi amaçlamıştır. Böylece de huzuru sağlamada önemli bir yardımcıdır.
Atatürk yaptığı öteki inkılâplarla da barış ve sevgiyi zenginleştirmek istemiştir.
Her şeyden önce cehaletin olduğu yerde sağlıklı hayat ve ortam olmaz. Atatürk Türk çocuklarının millî terbiyeye göre yetiştirilmesini öngörmüştür. Amaç olarak da çağdaş uygarlığın üzerine çıkmayı göstermiştir. Eğitimde birliği getirerek iki ayrı zihniyette yurttaş yetişmesini önlemek istemiştir. Bu da huzur ve barışı sağlama bakımından önemlidir.
Kadın haklarına önem vererek, kız çocuklarının okumasını isteyerek ve onların ekonomik hayata katkısını teşvik ederek ülke kalkınmasına yeni destekler katmıştır. Ayrıca bilgili kadının sağlıklı evlat yetiştireceğini vurgulamıştır. Ailede huzur ve barışa dikkati çekmiştir.
Atatürk tekke ve zaviyeleri kapatarak gençlerimizin miskinlik ağına düşmemesini öngörmüştür. Çalışkan, becerikli ve topluma yararlı olmalarını dilemiştir. “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” özdeyişi bunun açık ifadesidir. Her tarikat, dinî topluluklar arasında kini besleyicidir. Atatürk bu yoldaki inkilaplarıyla kinin, ayrımcılığının yerini sevginin almasını istemiştir. Gerçekten Tekkelerin amacı halkı meczup ve aptal yapmaktır. Halbuki halk meczup ve aptal olmamaya karar vermiştir.
Atatürk Türk gençliğinin güvenli ve umutla dolu olarak yetişmesini isteyerek gönül huzuruna önem vermiştir. Ve şöyle seslenmiştir: “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizsiniz”. “Ey Türk milleti! Sen yalnız yiğitlik ve savaşçılıkta değil, fikirde ve uygarlıkta da insanlığın şerefisin.”
Atatürk, bütün dünyaya barış çağrısında bulunmuştur: “Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur”. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir”.
Kuşkusuz dünya barışı ülkemizde de millî birlik ve dirliğin güçlenmesiyle zenginleşir. Bu nedenle Atatürk’ü benimsemek ve onun düşüncelerini yaymak ve onun yaptıklarından ibret almak, hem ülkemizde, hem de dünyada barışa hizmet etmek demektir. Ailede, okulda ve iş yerinde barış, gönüllerde sevginin yeşermesi ve mutluluğun zenginleşmesi demektir.