Date: Sun, 22 May 2016 00:25:21 +0300
ADNAN PELVANLAR
Tarihimizin son 150 yılı Ermenilerin, Türklere ihanetleri ve düşmanlıkları ile doludur ve hala bu haksız ve nedensiz düşmanlıkları devam etmektedir.
Türkler Anadolu’ya gelene kadar Ermeniler, Bizans’ın askeri, siyasi ve mali baskısı altında yaşamaktaydılar.
İlk Türk, Ermeni ilişkileri Çağrı Bey’in, 1015’lerden itibaren Anadolu seferleri ile başlamıştır. Bizans adına yönetilen Kars, Ermeni Kral Gagik tarafından 1064’te Alparslan’a yapılan davet ve halkın katıldığı tören ile teslim edilmiştir.
Anadolu’nun Türkler tarafından fethi ile birlikte Ermeniler, Bizans’a karşı güvencede kalarak rahat bir nefes almışlardır.
Fatih, İstanbul’u fethettikten sonra Bursa’daki Ermeni ruhani lideri Hovakim’i, İstanbul’a getirterek patrik ilan etmiş, Samatya’daki Sulu Manastır kilisesini emrine vermişti. Böylece Ermeniler, bugün de olduğu gibi din, eğitim, öğretim ve aile işlerini kendi adetlerine göre düzenlemeye başlamışlardı.
Osmanlı Ermenileri, askerlikten muaf olarak sanat ve ticaretle uğraşıp varlıklı hale gelirken devlet görevlerinde en üst makam olan nazırlığa kadar da yükselmişlerdir. Ticari gayelerle Osmanlı topraklarının, Balkanlar dahil her köşesine gidip, yerleşmişlerdir.
1774 yılındaki Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı için bir kırılma noktası olmuştur. Rus Çarlığı, Küçük Kaynarca Antlaşması’na dayanarak, Osmanlı Hıristiyanlarının koruyucu rolünü üstlenmiş, Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaya başlamıştır. Bundan sonra Ermeniler kendilerini Rus tebaası gibi görmeye başladılar. Her Osmanlı-Rus savaşında, Rusların beşinci kolu gibi çalıştılar.
Diğer taraftan 1820’den itibaren Amerikalı misyonerler Anadolu’ya gelmeye başladılar. Açtıkları okul, hastane gibi kurumlarla Ortodoks olan Ermenileri, İngiliz misyonerle birlikte Protestan mezhebine soktular. Fransızlar ise, Ermenileri Katolik yapmaya çalışıyordu.
Bu süreçte, yabancı konsolosların Ermenilere telkinleri “Ne duruyorsunuz, Yunanlıların, Bulgarların yaptığını yapsanıza…” şeklindeydi… Rusya, Fransa ve İngiltere, Avrasya’daki çıkarlarına aracı yapmak istedikleri Ermenilere, Anadolu’da bir Ermenistan kurma sözü verdiler. Ermeniler bağımsız bir devlet için silahlı ayaklanmaya hazırlanırken bu devletlere güveniyorlardı.
1860’lardan itibaren Anadolu’da isyanlar çıkarmaya başlayan Ermeniler, Bulgaristan’da Taşnak örgütleriyle üslenmeye başladılar. Taşnak Örgütü, 1901 ile 1909 arasındaki 4 genel kurulunu Filibe, Sofya ve Varna’da yaptı. Filibe’de askeri talim görmeye başladılar.
Sultan Abdülhamit’e 1905’te yaptıkları suikastı Sofya’da planladılar.
1906’da Bulgar Askeri Akademisinden mezun olan Taşnaklı Ermeniler, Boris Sarafov’un yardımlarıyla Rila manastırı’nda kendi askeri eğitim akademisini kurdular. Bu okulun masraflarının büyük bir kısmını ABD üslendi.
1911’de Trablusgarp savaşının başlaması ile Osmanlı’nın zor durumda kalması, Taşnakların bağımsız Ermenistan kurma ümitlerini artırmıştı.
8 Ekim 1912’de 1. Balkan savaşı başladı. Aynı gün, törenle yemin eden 273 kişilik Taşnak Ermeni bölüğü Bulgar ordusuna katıldı. 23 Ekim’de Sofya’dan cepheye hareket ettiler. Gönüllü Ermeni Birliği’nin başında Taşnak Komitecisi Antranik Ozanyan bulunmaktaydı.
Gönüllü Ermeni Birliği’nin, Osmanlı kuvvetleriyle ilk çarpışmaları 4 Kasım 1912’den başlayarak Mestanlı, Uzun Hamitler, Balkan Türesi ve Gümülcine bölgelerinde olmuştur. Daha sonra Malkara, Keşan ve İpsala bölgelerinde bulunup Osmanlı tebaası Ermenilerce törenle karşılandıkları Tekirdağ’a geçmişlerdir.
Troçki, Sofya’da Ermeni Gönüllü Birliği’nden 20 kadar yaralıya rastlamış ve onlardan bilgi almıştı. Yaralılar, Troçki’ye sivil Türkleri boğazladıklarını itiraf etmişlerdi.
Osmanlı Devleti kayıtlarında: “Antranik Ozanyan ve çetesi Rumeli’nde, Edirne, Keşan, Malkara, Tekfurdağı (Tekirdağ)’ında biçare, aciz İslam kadın ve çocuklarını boğazlamakta, sıbyan ve aciz ihtiyarları camilere doldurarak diri diri yakmakta ve İslam mabetlerini kiliselere dönüştürmekteydi” yazılıdır.
Savaşta gösterdiği başarılarından dolayı, Antranik’e Bulgaristan Kralı Ferdinand emriyle Bulgar Ordusunda teğmen rütbesiyle 600 frank maaş bağlanmıştır.
Emekli büyükelçimiz, değerli aydınımız Bilal N. Şimşir (Ermeni Meselesi) kitabında şöyle diyor: “…Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne ihaneti var, düşmana hizmeti var; Mehmetçiği arkadan hançerlemesi var; masum Müslüman köylüleri kılıçtan geçirmesi var, alçaklık, kalleşlik var, yalanın, hilenin daniskası var, her türlü adilik, kötülük ve de emperyalizmin bütün çirkin oyunları var.”
Bugün ise Türkiye’de, Ermeni soykırım yalanını insan hakları, barış ve demokrasi adı altında benimsetmeye çalışan; Soros’dan beslenen TESEV gibi vakıf ve dernekleri, “Soykırımdan kurtulan Ermeni aileleri” başlıklı fotoğraf sergisi açan (CHP) belediye, “Ermeni soykırımı ile yüzleşelim” pankartları ile yürüyen (CHP, HDP) siyasileri görüyoruz.
Diplomatlarımızı öldürmüş katilleri “Ermeni Ulusal Kahramanı” ilan etmiş, Azerbaycan topraklarını işgal ederek, Azeri Türklerine soykırım uygulamış, Anadolu’muza göz dikmiş, Türklere karşı olan kin, öfke ve intikam duygularını milli duygu haline getirmiş Ermenistan ile bu koşullarda barış mümkün değildir. Barış olsun diyenler de iyi niyetli değildir. Bunları bilelim, uyanık olalım, oyunlara gelmeyelim.
Kaynaklar:
1-Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Prof. Dr. Ali Sevim Türk Tarih Kurumu
2-Bulgaristan’daki Ermeni Komitelerinin Osmanlı Devleti Aleyhine Faaliyetleri- 1890-1918, Yrd. Doçent Bülent Yıldırım, Türk Tarih Kurumu
3-Ermeni Meselesi,1774-2005, Bilal N. Şimşir, Bilgi Yayınevi
No comments:
Post a Comment