Suriye Dosyası
Ortadoğu'da Ürdün, Irak, Lübnan, İsrail ve Türkiye ile komşu olan Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı bulunmaktadır.
Başkenti ve en büyük şehri Şam’dır. Suriye’nin nüfusu 2014 yılı verilerine göre 23.027.000 kişidir.[1]
Resmi dili Arapça olmakla birlikte Türkçe, Aramca ve Kürtçe yaygın olarak konuşulan diller arasındadır. Yüzölçümü 185.180 km²’dir. Yüzölçümünün üçte ikisini çöller oluşturmaktadır. Suriye’nin güneydoğusunda Suriye Çölü yer alır.
Suriye genelinde çöl iklimi görülür. Bununla birlikte Akdeniz kıyılarında Akdeniz iklimi etkileri de görülmektedir. Yazları kuru çöl sıcakları hakimdir, kış ayları ise ılık ve yağmurlu geçmektedir. En önemli yeraltı kaynakları petrol, fosfat, krom ve mangan cevheridir.
Suriye, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından yönetilmiştir. Şam, 1260 yılında Memlük Sultanlığının başkenti olmuş, 1400 yılında, Timur tarafından saldırıya uğrayıp yok edilmiştir.
1517'de Osmanlı egemenliğine girmiş ve tam 403 sene boyunca Osmanlı tarafından yönetilmiştir.
I. Dünya Savaşı'nda ise Osmanlı yönetiminden çıkmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot antlaşmasıyla önce İngiltere’nin hâkimiyetine verilmesi planlanan Suriye, savaştan sonra Fransa’ya devredilmiştir. Fransa, Milletler Cemiyeti döneminde Suriye’de bir manda rejimi kurulmuştur.
Suriye Mandası, Fransa’nın idaresine girmesiyle çeşitli etnik ve dini gruplara dayalı devletlere bölünmüştür. Şam Devleti, Halep Devleti, Nusayri merkezli Alevi Devleti, Dürzî merkezli Jabal Durize, sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne katılan Hatay Cumhuriyeti ve Lübnan Devleti olmak üzere 6 yapılı yönetim oluşturulmuştur.
Ancak Fransa, 1937’de Şam Devleti, Alevi Devleti, Halep Devleti ve Dürzi Devleti’ni tek bir yönetim altında birleştirmiştir. Bu duruma özellikle Nusayriler karşı çıkmışlar; 1954’e kadar kendi devletleri için mücadele etmişlerdir.[2]
1946 yılında bağımsızlık kazanan Suriye’de diğer bağımsızlık kazanan Ortadoğu ülkeleri gibi istikrarsız bir yapı oluşmuştur.
Ülkede yedi defa askeri darbe yaşanmıştır.
Şubat 1958’de Mısır ile birleşmiş, Mısır devlet başkanı Cemal Abdul Nasır’ın Suriye’deki siyasal partileri lağvetmesi ve Suriye ordusunu Mısır’dan yönetmeye çalışması üzerine birlik dağılmıştır.
Suriyeli bir grup subay 1961 yılında yönetime el koymuştur.
1963’te askeri bir darbeden sonra Suriye’de Arap Sosyalist Baas Partisi yönetimi ele almıştır.
1966’da Baas Partisi içinde Nusayri azınlığın üyesi Hafız Esad, Savunma Bakanlığına atanmış, 1970’de cumhurbaşkanı olmuştur. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümünün ardından oğlu Beşar Esad ülkenin başına geçmiştir.
2011 yılının Mart ayında Arap Baharı(!)’ndan etkilenen halkın sokağa dökülmesiyle birlikte iç savaş başlamıştır.
Suriye’de etnik ve dini yapının bir hayli karmaşık olduğu görülmektedir. Nüfusun yüzde doksanını Araplar, yüzde onunu Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler ve diğer gruplar oluşturmaktadır. Kürtler, Araplardan sonra ülkedeki en büyük etnik gruptur.
Dini yapıda ise çoğunluğunu Sünni Müslüman olduğu görülmektedir. % 87 Müslüman olan ülkenin % 74’ü Sünni, % 13’ü Şii nüfusludur. % 10 Hıristiyan, % 10 Nusayri ve % 3 Dürzi gruplardan oluşmaktadır.
Bununla birlikte her dört kişiden üçünün Sünni olduğu ülkede yönetim yıllardır Şiilerin elindedir. Esad ailesi de Nusayri kökenlidir. Sünniler bugüne kadar iktidara gelebilmiş değildir. Bunun önemli bir sebebi de yaklaşık 30 yıl süren manda döneminde Fransızlar özellikle diğer inanç gruplarını desteklemiş ve kritik görevlere getirmiş olmasıdır. Yüzde on nüfusa sahip Hıristiyanlar Esad ailesine yakın ve üst düzey görevlere kolaylıkla atanabilen bir gurubu oluşturmaktadır.[3]
Ülkenin güneyinde bulunan El Süveyda şehri Dürzi inancına mensup kişilerin çoğunlukta olduğu bir bölgedir. Orta Doğu kaynaklı Sâbiîlik ve Ezidilik gibi dinlerin etkisiyle, 11. yüzyılda İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin İsmâîlîyye kolundan köken alarak ortaya çıkmış olan tek tanrılı bir dinî inanç topluluğu olan Dürziler bugün Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün’de yaşamaktadırlar. Kendilerini Arap ırkından saymaktadırlar ve Arapça konuşmaktadırlar. Cihatçı gruplar tarafından kafir olarak görülmektedirler.
Dürziler Esad’ın düşmesi durumunda, azınlık gruplarının hedef alınacağından ve topluluklarının Suriye’deki Sünni çoğunluk içinde yer alan radikaller tarafından ortadan kaldırılacağından korktukları için Esad’a sadık kalmaya devam ediyor. Fakat zaman zaman kendi içlerinde bu konuda görüş ayrılıklarına düşüyorlar.
Nusayrîler ya da Arap Alevîleri, Suriye'nin Lazkiye, Baniyas ve Tartus illeriyle; Türkiye'nin Hatay, Adana ve Mersin illerinde yaşayan; İsmâilîlik, Dürzîlik, Hıristiyanlık ile birlikte Suriye'deki mevcut diğer yerel inanışların İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin çatısı altında harmanlanması neticesinde ortaya çıkmış olan bir dinî inanç topluluğudur.
Genellikle Arapça konuşmaktadırlar. Suriye’de Beşşar Esad’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurumlarında etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.
Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu Esad iktidarından ayrılmamıştır.[4]
Lazkiye ve Es-Süveyde eyaleti dışındaki bölgelerde çoğunlukta olan Sünniler Fransız mandasının azınlıkları desteklemesine rağmen, üst düzey görevlere gelebilmeyi başarmışlardır.
Hafız Esad döneminde iç tehdit olarak sadece Sünni olan Müslüman Kardeşler tehdit unsuru olmuştur. Sünniler, ikinci çoğunlukta olan Şiileri (Nusayri, İsmaili, Dürzi) genellikle din dışı görmüşlerdir ve ilişkileri mezhep çatışması üzerinde devam etmiştir.
Suriye’de farklı alanlara yayılmış olan Hıristiyan mezhepler arasında nüfus bakımından en geniş topluluk, çoğunluğu Arap etnik kimliğine sahip, Grek Ortodokslar’dır. Grek Ortodokslar, Şam, Lazkiye, Humus, Hama ve Hama yakınlarındaki Hıristiyan Vadisi civarında yaşarlar.
Grek Katolikler ise küçük gruplar halinde Halep ve Şam’da yerleşmişlerdir. Yakubiler, Ermeniler, Keldaniler ve Nasturiler genellikle Halep ve El-Cezire eyaletlerinde yoğundur.
Osmanlı döneminden beri Suriye’de siyasi, ekonomik ve kültürel ayrıcalıklara sahip olan Sünni Araplar, günümüzde Lazkiye ve El-Süveyde dışında her yerde çoğunluğu oluşturur ve genellikle kentli-tüccar sınıfı temsil ederler.
İsrail işgalindeki Golan’da 200.000 Arap yaşamaktadır.[5] Fransa mandası süresince uygulanan böl ve yönet politikası, Araplar ve diğer azınlık gruplar arasında çatışmaların başlamasına neden olmuştur.
Genellikle sınır bölgelerinde yaşayan Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi çatısına dâhil olmamaktadır.
Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıtmakta zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi bir özerklik kazanma arzusudur.[6]
Türkmenlerin en yoğun yaşadıkları yerler Halep, Teleke, Kunteyra ve Şam bölgesidir. Nüfusun % 2’sini oluşturmaktadır. 300.000 in üzerinde Türk dili konuşan Türkmen vardır. Türkmenler genellikle iktidarın baskısı ve Araplaştırma politikasına maruz kalmaktadırlar.
Suriye’de etnik ve dini yapının bu denli çeşitli olması ulus olma bilincini zorlaştırmakta ve dış ülkelerin müdahalelerine zemin hazırlamaktadır.
Bu nedenle Ortadoğu için söylenen meşhur söz Suriye için uygundur: ‘Ortadoğu’da Mısırsız barış, Suriyesiz savaş olmaz!’
İşte Suriye'de durum bu...
Peki şimdi ne oluyor?
1948-1973 arası Arap-İsrail savaşları yaşandı ve sonuçta İsrail, kendi güvenliğini sağlamanın bir yolu olarak, başta Irak ve Suriye olmak üzere Müslüman ülkeleri parçalayıp tehdit olmaktan çıkarmayı düşünmeye başladı...
1982'de, Dünya Siyonoist Dergisi Kivunim'de Yeni İsrail Planını açıkladı. Bu plan, Irak-Suriye ve Mısır'ın parçalanmasını ve kopan parçalardan İsrail'e müttefik devletler kurulmasını öngörüyor.
Şu ana kadar gidişat da bunu gösteriyor ama Türkiye'deki siyaset Suriye'deki iç savaşı kışkırtmakla İsrail' e hizmet ettiğini görmüyor mu, işte bütün mesele bu...
Ortadoğu'da Ürdün, Irak, Lübnan, İsrail ve Türkiye ile komşu olan Suriye’nin Akdeniz’e kıyısı bulunmaktadır.
Başkenti ve en büyük şehri Şam’dır. Suriye’nin nüfusu 2014 yılı verilerine göre 23.027.000 kişidir.[1]
Resmi dili Arapça olmakla birlikte Türkçe, Aramca ve Kürtçe yaygın olarak konuşulan diller arasındadır. Yüzölçümü 185.180 km²’dir. Yüzölçümünün üçte ikisini çöller oluşturmaktadır. Suriye’nin güneydoğusunda Suriye Çölü yer alır.
Suriye genelinde çöl iklimi görülür. Bununla birlikte Akdeniz kıyılarında Akdeniz iklimi etkileri de görülmektedir. Yazları kuru çöl sıcakları hakimdir, kış ayları ise ılık ve yağmurlu geçmektedir. En önemli yeraltı kaynakları petrol, fosfat, krom ve mangan cevheridir.
Suriye, tarih boyunca birçok uygarlık tarafından yönetilmiştir. Şam, 1260 yılında Memlük Sultanlığının başkenti olmuş, 1400 yılında, Timur tarafından saldırıya uğrayıp yok edilmiştir.
1517'de Osmanlı egemenliğine girmiş ve tam 403 sene boyunca Osmanlı tarafından yönetilmiştir.
I. Dünya Savaşı'nda ise Osmanlı yönetiminden çıkmıştır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot antlaşmasıyla önce İngiltere’nin hâkimiyetine verilmesi planlanan Suriye, savaştan sonra Fransa’ya devredilmiştir. Fransa, Milletler Cemiyeti döneminde Suriye’de bir manda rejimi kurulmuştur.
Suriye Mandası, Fransa’nın idaresine girmesiyle çeşitli etnik ve dini gruplara dayalı devletlere bölünmüştür. Şam Devleti, Halep Devleti, Nusayri merkezli Alevi Devleti, Dürzî merkezli Jabal Durize, sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne katılan Hatay Cumhuriyeti ve Lübnan Devleti olmak üzere 6 yapılı yönetim oluşturulmuştur.
Ancak Fransa, 1937’de Şam Devleti, Alevi Devleti, Halep Devleti ve Dürzi Devleti’ni tek bir yönetim altında birleştirmiştir. Bu duruma özellikle Nusayriler karşı çıkmışlar; 1954’e kadar kendi devletleri için mücadele etmişlerdir.[2]
1946 yılında bağımsızlık kazanan Suriye’de diğer bağımsızlık kazanan Ortadoğu ülkeleri gibi istikrarsız bir yapı oluşmuştur.
Ülkede yedi defa askeri darbe yaşanmıştır.
Şubat 1958’de Mısır ile birleşmiş, Mısır devlet başkanı Cemal Abdul Nasır’ın Suriye’deki siyasal partileri lağvetmesi ve Suriye ordusunu Mısır’dan yönetmeye çalışması üzerine birlik dağılmıştır.
Suriyeli bir grup subay 1961 yılında yönetime el koymuştur.
1963’te askeri bir darbeden sonra Suriye’de Arap Sosyalist Baas Partisi yönetimi ele almıştır.
1966’da Baas Partisi içinde Nusayri azınlığın üyesi Hafız Esad, Savunma Bakanlığına atanmış, 1970’de cumhurbaşkanı olmuştur. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümünün ardından oğlu Beşar Esad ülkenin başına geçmiştir.
2011 yılının Mart ayında Arap Baharı(!)’ndan etkilenen halkın sokağa dökülmesiyle birlikte iç savaş başlamıştır.
Suriye’de etnik ve dini yapının bir hayli karmaşık olduğu görülmektedir. Nüfusun yüzde doksanını Araplar, yüzde onunu Kürtler, Ermeniler, Çerkezler, Süryaniler ve Türkmenler ve diğer gruplar oluşturmaktadır. Kürtler, Araplardan sonra ülkedeki en büyük etnik gruptur.
Dini yapıda ise çoğunluğunu Sünni Müslüman olduğu görülmektedir. % 87 Müslüman olan ülkenin % 74’ü Sünni, % 13’ü Şii nüfusludur. % 10 Hıristiyan, % 10 Nusayri ve % 3 Dürzi gruplardan oluşmaktadır.
Bununla birlikte her dört kişiden üçünün Sünni olduğu ülkede yönetim yıllardır Şiilerin elindedir. Esad ailesi de Nusayri kökenlidir. Sünniler bugüne kadar iktidara gelebilmiş değildir. Bunun önemli bir sebebi de yaklaşık 30 yıl süren manda döneminde Fransızlar özellikle diğer inanç gruplarını desteklemiş ve kritik görevlere getirmiş olmasıdır. Yüzde on nüfusa sahip Hıristiyanlar Esad ailesine yakın ve üst düzey görevlere kolaylıkla atanabilen bir gurubu oluşturmaktadır.[3]
Ülkenin güneyinde bulunan El Süveyda şehri Dürzi inancına mensup kişilerin çoğunlukta olduğu bir bölgedir. Orta Doğu kaynaklı Sâbiîlik ve Ezidilik gibi dinlerin etkisiyle, 11. yüzyılda İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin İsmâîlîyye kolundan köken alarak ortaya çıkmış olan tek tanrılı bir dinî inanç topluluğu olan Dürziler bugün Lübnan, Suriye, İsrail ve Ürdün’de yaşamaktadırlar. Kendilerini Arap ırkından saymaktadırlar ve Arapça konuşmaktadırlar. Cihatçı gruplar tarafından kafir olarak görülmektedirler.
Dürziler Esad’ın düşmesi durumunda, azınlık gruplarının hedef alınacağından ve topluluklarının Suriye’deki Sünni çoğunluk içinde yer alan radikaller tarafından ortadan kaldırılacağından korktukları için Esad’a sadık kalmaya devam ediyor. Fakat zaman zaman kendi içlerinde bu konuda görüş ayrılıklarına düşüyorlar.
Nusayrîler ya da Arap Alevîleri, Suriye'nin Lazkiye, Baniyas ve Tartus illeriyle; Türkiye'nin Hatay, Adana ve Mersin illerinde yaşayan; İsmâilîlik, Dürzîlik, Hıristiyanlık ile birlikte Suriye'deki mevcut diğer yerel inanışların İslâmiyet'in Şiîlik mezhebinin çatısı altında harmanlanması neticesinde ortaya çıkmış olan bir dinî inanç topluluğudur.
Genellikle Arapça konuşmaktadırlar. Suriye’de Beşşar Esad’in mensubu olduğu Nusayriler devletin bütün kurumlarında etkilidir. Ülke nüfusunun %12’sini oluşturduğu tahmin edilen Nusayri azınlık, Baas Partisi aracılığıyla siyasi iktidarı ve bürokrasiyi farklı etnik ve dini unsurlar arasında kurduğu çıkar ilişkileri üzerinden kontrol etmektedir.
Suriye’de Nusayri azınlık aynı zamanda ordunun komuta kademesini ve üst düzey subay sınıfını oluşturmaktadır. Bu nedenle Suriye’de muhalefet hareketi ortaya çıktığında askeri bürokrasideki üst düzey yetkililerin çoğunluğu Esad iktidarından ayrılmamıştır.[4]
Lazkiye ve Es-Süveyde eyaleti dışındaki bölgelerde çoğunlukta olan Sünniler Fransız mandasının azınlıkları desteklemesine rağmen, üst düzey görevlere gelebilmeyi başarmışlardır.
Hafız Esad döneminde iç tehdit olarak sadece Sünni olan Müslüman Kardeşler tehdit unsuru olmuştur. Sünniler, ikinci çoğunlukta olan Şiileri (Nusayri, İsmaili, Dürzi) genellikle din dışı görmüşlerdir ve ilişkileri mezhep çatışması üzerinde devam etmiştir.
Suriye’de farklı alanlara yayılmış olan Hıristiyan mezhepler arasında nüfus bakımından en geniş topluluk, çoğunluğu Arap etnik kimliğine sahip, Grek Ortodokslar’dır. Grek Ortodokslar, Şam, Lazkiye, Humus, Hama ve Hama yakınlarındaki Hıristiyan Vadisi civarında yaşarlar.
Grek Katolikler ise küçük gruplar halinde Halep ve Şam’da yerleşmişlerdir. Yakubiler, Ermeniler, Keldaniler ve Nasturiler genellikle Halep ve El-Cezire eyaletlerinde yoğundur.
Osmanlı döneminden beri Suriye’de siyasi, ekonomik ve kültürel ayrıcalıklara sahip olan Sünni Araplar, günümüzde Lazkiye ve El-Süveyde dışında her yerde çoğunluğu oluşturur ve genellikle kentli-tüccar sınıfı temsil ederler.
İsrail işgalindeki Golan’da 200.000 Arap yaşamaktadır.[5] Fransa mandası süresince uygulanan böl ve yönet politikası, Araplar ve diğer azınlık gruplar arasında çatışmaların başlamasına neden olmuştur.
Genellikle sınır bölgelerinde yaşayan Kürtler, Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde özerklik ve Kürt milli kimliğinin anayasal olarak tanınması taleplerini ileri sürerek Suriye Ulusal Konseyi çatısına dâhil olmamaktadır.
Kürtlerin bu konudaki tutumunun ardında iki temel nedenin yattığı değerlendirilmektedir. Birinci neden, Kürtlerin Suriye Ulusal Konseyi’ne dâhil oldukları takdirde kendilerini uluslararası topluma tanıtmakta zorlanacakları ve Konsey içinde Kürt kimliğinin arka planda tutulacağı yönündeki kaygılarıdır. İkinci sebep ise Suriyeli Kürtlerin kuzey Irak’taki gibi bir özerklik kazanma arzusudur.[6]
Türkmenlerin en yoğun yaşadıkları yerler Halep, Teleke, Kunteyra ve Şam bölgesidir. Nüfusun % 2’sini oluşturmaktadır. 300.000 in üzerinde Türk dili konuşan Türkmen vardır. Türkmenler genellikle iktidarın baskısı ve Araplaştırma politikasına maruz kalmaktadırlar.
Suriye’de etnik ve dini yapının bu denli çeşitli olması ulus olma bilincini zorlaştırmakta ve dış ülkelerin müdahalelerine zemin hazırlamaktadır.
Bu nedenle Ortadoğu için söylenen meşhur söz Suriye için uygundur: ‘Ortadoğu’da Mısırsız barış, Suriyesiz savaş olmaz!’
İşte Suriye'de durum bu...
Peki şimdi ne oluyor?
1948-1973 arası Arap-İsrail savaşları yaşandı ve sonuçta İsrail, kendi güvenliğini sağlamanın bir yolu olarak, başta Irak ve Suriye olmak üzere Müslüman ülkeleri parçalayıp tehdit olmaktan çıkarmayı düşünmeye başladı...
1982'de, Dünya Siyonoist Dergisi Kivunim'de Yeni İsrail Planını açıkladı. Bu plan, Irak-Suriye ve Mısır'ın parçalanmasını ve kopan parçalardan İsrail'e müttefik devletler kurulmasını öngörüyor.
Şu ana kadar gidişat da bunu gösteriyor ama Türkiye'deki siyaset Suriye'deki iç savaşı kışkırtmakla İsrail' e hizmet ettiğini görmüyor mu, işte bütün mesele bu...
[1] CIA Factbook https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/sy.html 13 Mayıs 2016
[2] SDE, Suriye Krizinde Bölgesel ve Küresel Aktörler, http://www.sde.org.tr/userfiles/file/suriye%20analiz.pdf 13 Mayıs 2016
No comments:
Post a Comment