Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde ortaya çıkan fotoğraf şöyleydi: Kanuni dönemindeki görkemli devlet, 300 yıl geride kalmış. Kaç zamandır yarı sömürge halinde ve güçsüz... İdari, ekonomik, mali ve hukuki kapitülasyonlar sürüyor. Halk yurttaş değil, padişahın kulu. İlkel bir tarım toplumu, iflas etmiş bir maliye... Büyük bir dış borç, yarı ölü bir ekonomi... Cılız, küçük bir sanayi... Ağır sanayi neredeyse sıfır! Kişi başına düşen milli gelir, sadece 4 lira! Pencere camı bile ithal edilir durumda. Şeker de ithal ediliyor. Anadolu buğdayı İstanbul’a taşınamadığı için, buğday Rusya’dan alınıyor. Ülkede 40 bin köye karşılık ebe sayısı 200 kadar... 0-2 yaş grubu çocuklarda ölüm oranı yüzde 60. Bütün imparatorlukta sadece 158 ortaokul ve lise, bir tane de medrese uzantısı bir üniversite var. Anadolu, çağdışı medreselerin elinde. Tüm liselerde okuyan kız öğrenci sayısı 230... Ülke birçok alanda Ortaçağ ilkelliğini ve baskısını yaşıyor.
★★★
Cumhuriyet’in temel ideali, “çağdaşlaşma” diye özetlenebilir. Cumhuriyet’i kuran Atatürk ve silah arkadaşları Ortaçağı yenmedikçe aydınlanma, gelişme ve kurtuluş olamayacağını çok iyi idrak etmişlerdi. Durmaksızın olağanüstü bir tempoyla çalışıyorlar, çağdaşlaşmayı yakalamaya uğraşıyorlardı.
★★★
Cumhuriyet’in en büyük başarılarından biri, demiryollarıdır. Cumhuriyet ilan edildiğinde, Misak-ı Milli sınırları içindeki demiryollarının uzunluğu, 4 bin 559 kilometreydi.
Bu demiryollarını Alman, İngiliz ve Fransız şirketleri işletiyordu. Makinistler Rum ve Ermeni idi. İşletme dili Fransızca’ydı. Demiryolculuk Türklere kapalıydı. Milli Mücadele’de bu makinistler, silah zoru ile çalıştırıldılar.
Sakarya Savaşı başlamadan önce birkaç Türk makinist yetiştirildi. Ağır toplar Kars’tan Afyon’a 3 ayda getirilebildi. Elazığ’dan kırık bir uçak, Ankara’ya ancak 2 ayda ulaştırılabildi. Doğuya da, güneye de demiryolu yoktu.
★★★
Cumhuriyet yönetimi ilk 15 yıl içinde, 4 bin 559 kilometrelik demiryolunu, Haydarpaşa ve İzmir liman şirketleriyle birlikte satın aldı.
Demiryolcu yetiştirmek için okul kurdu. Böylece demiryolları milletin oldu. Gerçek demiryolcular, demiryollarından söz ederken gözleri yaşarır.
İkinci büyük başarı ise, demiryolu yapımıdır. Demiryolu, Ankara ve Ulukışla’da sona eriyordu. Demiryolları 1927’de Kayseri, 1930’da Sivas, 1931’de Malatya, 1933’de Niğde, 1934’te Elazığ, 1935’te Diyarbakır, 1939’da Erzurum’a ulaştı. Bunların her biri bir destandır. Ülkenin kuzeyi ile güneyi, doğusu ile batısı birbirine demiryollarıyla bağlandı.
Anadolu gerçekten demir ağlarla örüldü. Ülke bütünlüğü sağlandı. Türkleri Anadolu’dan uzaklaştırmak isteyenlere karşı Cumhuriyet demirden temeller attı. 1940 yılına kadar yapılan demiryollarının uzunluğu 3 bin 208 kilometredir.
★★★
Fabrikalar dengeli bir şekilde Anadolu’ya yayıldı. Sadece Ankara ve İstanbul’da toplanmadı. Yabancı ekonomiciler, bunlara “Atatürk tipi fabrika” diyorlardı. Çünkü sadece fabrika yapılmıyor. Fabrika ile birlikte işçi ve memur lojmanları, kreş, revir, yemekhane, lokanta-gazino, konferans-tiyatro salonu ve spor alanları yapılıyordu. Eğer yakında ilkokul yoksa, okul da ilave ediliyordu. Toplantılar, piknik, spor karşılaşmaları düzenleniyor, filmler gösteriliyor, tiyatro grupları geliyordu.
Kalkınma hızımız, 1923-1938 arasında ortalama yüzde 10’du. Sanayileşme hızımız ise yüzde 19’du. Bu dünya rekorudur. Sanayileşmede Japonya’dan önde gidiyorduk...
★★★
Ne yazık ki, yatıp kalkıp Atatürk’e hayır duaları etmeleri, saygı ve minnetle anmaları gerekenlerin onun aziz hatırasına iftira, hakaret ve yalanla saldırmayı spor haline getirmelerinin nedeni, yukarıda yazdıklarımdır değerli okurlarım.
Düşünün Cumhuriyet öncesinde bütün temel meslekler erkeklerin tekelinde. Kadının seçme-seçilme hakkı yok, yani yurttaş sayılmıyor. Kadınların toplumsal hayatları ve hakları da yok. Çok zorunlu hallerde sokağa ancak çarşaf ve peçeyle çıkabiliyor. Kadınlarda okuma oranı binde dört!..
★★★
Teğmen kızlarımız Ebru Eroğlu, İkra Kuyumcu ve Şeyda Yıldırım, Kara, Hava ve Deniz Harp Okulları’nı bu devrimler ve Atatürk’ün kadınlara sağladığı haklarla birinci olarak bitirdiler.
Onların ebedi başkomutanlarını “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye anmaları ve bunu yüksek sesle dile getirmeleri neden yadırganıyor ki?..
No comments:
Post a Comment