Değerli okurlarım,

Siyaset dünyamızın usta isimlerinden olduğu gibi, engin bir devlet birikimine de sahip bulunan Dr. Aytun Çıray’la, yerel seçimlerden hemen sonra yaptığımız söyleşide; CHP’nin birinci parti çıkması üzerine “Genel Başkan Özgür Özel’in liderlik çıtasını aştığını” söylemişti.

Birçok lideri yakından tanıma imkanını bulmuş deneyimli bir siyasetçi olan Sayın Çıray’la bugünkü söyleşimize “O gün ‘çıtayı aştı’ dediğiniz Özgür Özel’in liderlik yolundaki ilerleyişini ve çalışmalarını şimdilerde nasıl buluyorsunuz?” sorusunu yönelterek başlıyorum.

★★★

AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Teşekkür ederim Sayın Dündar. Kimsenin öküzün altında buzağı aramaması için değerlendirmeme geçmeden önce açıkça ifade etmeliyim ki, içinde bulunduğumuz siyasi, ekonomik ve sosyal konjonktür, CHP’nin önemini daha da arttırdı. Yeniden bir demokratik hukuk devleti olmamız ve mutlak güçler ayrılığını sağlayarak tek insan rejiminden kurtulmamız için CHP’nin iktidar olması gerekiyor. Yani CHP’yi yönetenler başarmaya mahkumlar. Ben de üç dönem CHP milletvekilliği, Parti Meclisi Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı yapmış biri olarak bu idrakin içindeyim. Aradaki mecburi hizmet parantezi benim CHP için pozisyonumu değiştirmez. İnanıyorum ki ülkenin selameti için CHP’nin selametini sağlamak, hepimizin görevi. Bu nedenle yapılacak seçimlere henüz uzun bir zaman varken penceremden gördüğüm gidişatı objektif olarak değerlendirmek boynumun borcudur.

TESTİ KIRILMADAN DOĞRULARI SÖYLEMEK GEREKİYOR

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Soruma cevap vermeden önce niye böyle bir açıklama yapma ihtiyacını duydunuz?

(A.Ç.): Çünkü son cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken yanlış gittiğini gördüğüm şeyleri söylediğimde beni “Muhalefete muhalefet” yapmakla suçlayanlar oldu. O gün o suçlamaları yapanlar bugün o süreçleri eleştiriyorlar. Ama üçüncü kez atı alan Üsküdar’ı geçememeli. Sayın Dündar, ben vicdanımın ve aklımın gereğini yapacağım. Testi kırıldıktan sonra yol gösterenlerden olmayacağım. Testi kırılmadan yol göstermek gerekir.

(U.D.): Tekrar ilk soruma dönecek olursak...

(A.Ç.): Sayın Özel’in başarısı CHP’nin başarısı olacaktır. Ama konu bundan ibaret değil. Öyle anlaşılıyor ki gelecek seçimlere de bu sistemle girilecek. O nedenle Sayın Özel’in ilk işi; yapılmış ve yapılacak seçimlerin siyasi ve hukuki meşruiyetini tartışmaya açmak olmalıydı.

(U.D.): Meşruiyetten neyi kast ettiğinizi açar mısınız? Size göre siyasi meşruiyet ne, hukuki meşruiyet ne?

(A.Ç.): Siyasi meşruiyetin ilk şartı özgür basındır. Basın özgür mü? Daha geçenlerde bir televizyona “Sunucunuz imalı imalı gülümsedi!” diye ceza verilen ve gazetecilerin sık sık hapse girdiği bir ülkede basın özgürlüğünden söz edilebilir mi? Özetle Türkiye Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 158. sırada. Hukuki meşruiyet sorunu ise özellikle 16 Nisan Referandumunda Yüksek Seçim Kurulu’nun kendini Meclis yerine koyarak ve fiili durum yaratarak mühürsüz oyları geçerli kabul etmesiyle ortaya çıktı. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun ilk kazandığı seçimlerin iptali bir hukuk felaketiydi. Ya Anayasa Mahkemesi’nin cumhurbaşkanlarının seçimlerde devletin her imkanının kullanmalarının önünü açan kararına ne demeli? Seçimlerin meşruiyetini enine boyuna tartışmayan muhalefet daha önemli bir tartışmayı da açmaya yanaşmayacak gibi. Ama bu yeni hayal kırıklıklarının önünü açabilir.

(U.D.): Sistem veya halk arasındaki tanımı ile “Tek Adam Rejimi”nin tartışılmasının gerektiğini mi kast ediyorsunuz?

(A.Ç.): Şüphesiz. AKP 2010 ve 16 Nisan 2017 referandumları ile milletimizi adeta dipsiz bir kuyuya attı. İşlevsiz Meclis, denetlenemeyen iktidar ve anayasada yeri olmayan bakanlar kurulu. Sonuç ne? İçeride derin fakirlik, dış politikada sıkışıklık, içine mafya ve tarikatların sızdığı devlet. Bunu iyi anlatacaksınız. Böyle bir yapıyı tabii ki böyle bir konjonktürde sizden hemen değiştirmenizi bekleyen yok. Ancak bu sistem veya rejimin sonunun bir felaket olacağını anlatmaya, çareyi söylemeye mecbursunuz.

(U.D.): Ama CHP’nin anayasa değişikliği yapacak gücü yok. Ayrıca Sayın Özgür Özel’in dediği gibi anayasaya uymayanlarla nasıl anayasa değişikliği için masaya oturacaksınız?

ANAYASA DEĞİŞİM MÜCADELESİ İÇİN TAYYİP BEY’İN TUTUMU ÖN ŞART OLAMAZ

(A.Ç.): CHP’nin muhatabı millet. Millet AKP’nin keyfini bekleyemeyecek kadar bozuk bir düzenin esiri oldu. Özgür Bey de Tayyip Bey’in insafa gelmesini bekleyemez. Yeniden mutlak güçler ayrılığının olacağı, Meclis’in millet iradesini temsil edeceği ve hukukun üstünlüğünün tesis edileceği düzeni sağlayacak 5-10 maddelik anayasa değişiklik teklifini koyarsın Türk milletinin önüne ve meydan meydan dolaşarak bir büyük hedefi seslendirirsin. Anayasa değişimi mücadelesi için Tayyip Bey’in tutumu ön şart olamaz.

(U.D.): Sayın Özgür Özel ve arkadaşları parti içi iktidar mücadelesinde “Şimdi değişim zamanı” dediler ve Kurultay’ı kazandılar. Ardından da adına “İkinci Yüzyılın Değişim Kurultayı” dedikleri tüzük ve değişim kurultayını yaptılar. Bunlar yadsınabilir mi?

DEĞİŞMEYEN DEĞİŞİM DİSKURU İLE DEĞİŞİM OLMAZ

(A.Ç.): Öncelikle CHP’lileri kutlarım. CHP’nin kurumsal kimliğine yakışan bir Kurultay ile demokratik bir şekilde parti içi iktidar değişikliğini sağladılar. Bu bizim partilerimizde alışılmış bir şey değildir. Ancak en başta fedakar, vefakar CHP’li seçmenlere soruyorum; “İkinci Yüzyılın Değişim Kurultayı”nın sonuç bildirgesinde toplumu harekete geçirecek, akılda kalan ne var? Ben, gelecekte cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı söylenen Sayın Selin Sayek Böke’nin açıkladığı bildirgeyi dikkatle okudum. Değişim bildirgesinin ne içeriğinde ne üslubunda geçmiş yıllarda açıklananlardan farklı bir şey yoktu. Yani değişmeyen değişim diskuru ile değişim olmaz. İronik değil mi?..

(U.D.): Sayın Çıray, sizi bu defa biraz karamsar gördüm...

(A.Ç.): CHP bu Kurultay’da değişim ve dönüşümü başlatacaktı. Ancak tecrübelerimiz, içeriği ortaya konulmayan, dağdaki çobana kadar etki etmeyen her değişim söyleminin laftan ibaret kaldığını gösteriyor. Lafta kalan değişim söylemlerinin sonuçları ise sosyal-siyasi hayatımızda dramatik oldu. Adaletsizliğin adeta kurumsallaştığı bu yozlaşmış iktidar anlayışına karşı değişim aynı zamanda kadro meselesidir.

(U.D.): Özellikle yozlaşma insanımıza hayatı zehir etmiyor mu?

(A.Ç.): Etmez mi? Sayın Dündar yıllar sonra yeniden Arena programı halkımız tarafından talep edilir hale geldiyse ve siz yeniden kamerayı sırtlayıp arenaya çıkmak zorunda kaldıysanız işte bunun nedeni yozlaşmadır. Yoksa ne sizin ne benim niyetimiz kimsenin keyfini kaçırmak değil. Erken uyarı yapmamız adaletli Türkiye içindir. Bu arada ilk Arena programı için 25 Eylül’ü sabırsızlıkla bekliyorum.

(U.D.): Adaletli Türkiye deyince başka bir konuya geçmek istiyorum. Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında verilen ve onun siyasi yasakla karşı karşıya gelmesine neden olacak mahkeme kararı tekrar gündemde... İstinaf Mahkemesi’nin kararı onaylayacağı ve Yargıtay’a göndereceği öne sürülüyor. Sizce böylesine haksız bir karar onaylanabilir mi?

MİLLETLE YARGI ARASINDA ONULMAZ BİR YARA AÇILIR

(A.Ç.): Turktime internet sitesinin sahibi ve köşe yazarı sevgili Talat Atilla’yı siz de iyi tanırsınız. Ekrem Bey’in aleyhindeki mahkeme kararını istinaf mahkemesinin onayladığı iddiasını ilk kez o yazdı. -Ne yazık ki bugünlerde bu haberi kullananlar nezaket gösterip Talat Atilla’yı kaynak göstermiyorlar- Bu iddia doğrulanırsa Sayın Dündar, Türkiye’nin durumu görünüşteki manzaradan daha vahim demektir. Zaten biz bugün kanayan bir toplumuz. İmamoğlu mahkum olursa milletle yargı arasında onulmaz bir yara açılır. Yaranın adı da adaletsizliğin kurumsallaşması olur. Ne yazık ki adında “adalet” olan bir parti adaletsizliği kurumsallaştırıyor! Türkiye’yi mutlak bir hukuk devleti yapmak yerine, toplumsal ayrışmaları derinleştirecek politikaları tercih ediyor. 16 Nisan anayasa değişikleri ile yargı cumhurbaşkanlığının bir uzantısı haline getirildi, derken söylediğimiz buydu. Ben boşuna mı televizyonlarda “sistem de sistem, rejim de rejim” diye çırpınıyorum.

(U.D.): Bunun sonuçları ne olur?

İMAMOĞLU MAHKUM OLURSA DAĞI TAŞI GEZER, AKP’Yİ KURDA KUŞA ŞİKAYET EDERİM

(A.Ç.): Bu sadece Sayın İmamoğlu’nun sorunu değildir. Bu CHP’yi de aşar, milletin sorunu olur. Keskin sirke küpüne zarar verir. 12 Eylül darbe rejiminin gayretleri ile Demirel’e Ecevit’e ve diğer liderler ömür boyu siyasi yasak getirdiler de ne oldu? Ben ve benim gibi düşünenler boşuna mı diyoruz CHP AKP’yi beklemeden kendi anayasa teklifini millete sunsun diye? Çünkü AKP’nin yeni anayasa yapım sürecini istemesinin ardında hep kişisel hesap var. Bu hesap gerçekleşirse Türkiye bir tiranlığa dönüşür. Karşı karşıya bulunduğumuz açık ve yakın tehdit artık budur. Değişim programının özü işte bu olmalıydı. Son olarak şunu söyleyebilirim; konuşan ve yasaksız Türkiye mücadelesinden gelen, o deneyimleri yaşamış biri olarak Sayın İmamoğlu’na bir hukuk gaspı yapılırsa dağı taşı gezer, iktidarı kurda kuşa şikayet ederim.

(U.D.): İktidarın Sayın İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığının önünü kesmeye çalıştığı aşikar. Ancak o olmazsa CHP Genel Başkanı Özgür Özel aday olmayacağını açıkladığına göre alternatif aday güçlü bir isim olan Sayın Mansur Yavaş mı olur?

(A.Ç.): Ben daha önce de ifade ettiğim gibi ne yazık ki Sayın Özel’in “Benim iki santrforum var, penaltıyı onlardan biri atacak” metaforu ile başlattığı tartışmayı çok erken buluyorum. Sayın Özel elini bu kadar açıklamamalı. Arkasından kendisinin de asla aday olmayacağını söyleyerek adeta Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş’ı Sayın Erdoğan’ın dart tahtasının üzerine koydu. Kurultay’da İmamoğlu-Yavaş karşıtlığı görüntüsünün nedeni de bu erken açıklamalar. Yani bunları tartışmak için daha çok erken ve çok yıpratıcı. O nedenle ben bu tartışmanın açılmasını yanlış bulan biri olarak dışındayım.

(U.D.): Bu durumda CHP’nin “değişim” siyaseti ne olmalıydı?

ALTI OK’UN YORUMLANMAYA DEĞİL UYGULANMAYA İHTİYACI VAR

(A.Ç.): CHP Türkiye’nin kurucu ruhunu temsil ediyor. Ana siyasi akımların kaynağı. CHP’nin özüne hayat verecek olan şey hukukun üstünlüğü ilkesi ve bu ilkede somutlaşan adalet anlayışıdır. Bu topraklarda yaşayan herkesin birbirine güven duyarak, birbiriyle özgürce iş birliği yaparak yaşamalarını, hayatlarını özgürce kurmalarının eksiksiz koşullarını hazırlamak başlıca görevidir. Bunun yolu da gerçek bir değişimden geçiyor. Menderes ve arkadaşları... Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edildiler... Bu acılar, kendilerini tarafların mirasçısı sayan herkesi etkiledi. Ancak bu acıları hafifletmenin tek yolu var; altı oku iyi anlamak. Çünkü bana göre altı okun yorumlanmaya değil, uygulanmaya ihtiyacı var. Altı ok tüm merkez siyaseti birleştirebilecek ortak paydadır. Demokratikleşmeyi, insan haklarını, fikir ve ifade özgürlüğünü, laikliği ve dinsel özgürlükleri, hukuk devletini ilelebet var etmeliyiz. Çünkü hepimizin çektiği bütün acıların gerisinde adaletsizlikler vardır.