17 Eylül 2024 04:58
Türkiye ve İran arasında etki alanları mücadelesi
Yusuf Karadaş
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Ankara ziyaretinin ardından Dışişleri Bakanı Fidan, Türkiye’nin 13 yıl aradan sonra davet edildiği Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyinin Kahire’de yapılan 162. olağan oturumuna katıldı. Aynı günlerde İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan da ilk yurt dışı ziyaretini Irak’a yaptı. Bugün İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığının gölgesinde kalmış olmasına rağmen bu ziyaretlerin arka planında yer alan ekonomik ve politik hesaplara ve son dönemde bölgede yaşanan diğer gelişmelere biraz yakından bakıldığında, Zengezur Koridoru’ndan Afrika Boynuzu’na kadarki bölgede Türkiye ve İran arasındaki etki alanları mücadelesinin yaşandığı görülüyor.
Öncelikle Erdoğan iktidarı ile ciddi gerilimler yaşamalarına rağmen BAE, S. Arabistan, Mısır gibi Arap ülke yönetimlerinin ardı sıra ilişkileri ‘normalleştirme’ yönünde adım atmalarını bölgede gücünü giderek artıran İran’ın Türkiye üzerinden dengelenmesi hesaplarından bağımsız düşünmemek gerekiyor. Geçen yıl Çin’in ara buluculuğunda S. Arabistan ve İran arasında yapılan anlaşma örneğinde olduğu gibi bu ülkelerin İran ile gerilimi düşürme ve siyasi ilişkileri geliştirme yönünde adım atmaları hâlâ önemli oranda ABD ve Batılı emperyalistlerin politik ekseninin etrafında kümelenmiş olmaları gerçeğini değiştirmiyor.
Elbette Erdoğan iktidarı da İran’ın dengelenmesi politikasını kendi yayılmacı emellerinin bir aracı haline getirmek istiyor. Bu nedenle Erdoğan’ın daha önce “katil”, “darbeci”, “diktatör” “asla görüşmem” dediği Mısır Lideri Sisi’yi “değerli kardeşim” sözleriyle karşılayıp kucaklamasını, Libya ve Suriye’den Filistin’e ve Doğu Akdeniz’den Afrika Boynuzu’na kadarki alanlarda etkili olma arayışı ve bunun için iş birliğini geliştirme ihtiyacı bağlamında okumak gerekiyor. Sisi’nin Ankara ziyareti sonrası Arap Birliğinin Dışişleri Bakanı Fidan’a yaptığı davet de bu iş birliğini geliştirme yönünde atılmış yeni bir adım olarak anlam kazanıyor.
Arap Birliğinin Fidan’a yaptığı davette özellikle İsrail saldırganlığının giderek bölgesel savaş tehdidini büyütmesinin de önemli bir rolü bulunuyor. Ancak bu toplantıya asıl damga vuran olay, Fidan’ın konuşmasının Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad tarafından protesto edilmesiydi. Arap Birliğine 12 yıl aradan sonra geçen yıl tekrar katılan Suriye’nin Dışişleri Bakanının protestosu, Erdoğan yönetiminin Suriye ile ilişkilerini ‘normalleştirme’ yönündeki girişimlerine karşı verilmiş bir mesaj oldu. Mikdad bu protesto ile verdiği mesajı da “Türkiye, Suriye ile iş birliğinde yeni adımlar görmek ve ilişkilerin normale dönmesini istiyorsa Suriye'nin kuzeyinde ve Irak'ın batısında işgal ettiği Arap topraklarından çekilmelidir” açıklamasıyla ortaya koydu.
Suriye yönetiminin, siyasi ilişkilerin yeniden kurulması konusunda Türkiye’nin cihatçı gruplarla birlikte Suriye’de işgal altında bulundurduğu bölgelerden çekilmesi koşulunu öne sürdüğü biliniyordu. Ancak Mikdad’ın son açıklamasında Türkiye’nin sadece Suriye’de değil, Irak’ın batısında işgal ettiği topraklardan da çekilmesi vurgusu yer alıyordu.
Özellikle Ukrayna savaşı üzerinden NATO ile giderek daha fazla karşı karşıya gelen Rusya’nın, Erdoğan iktidarının kendisine karşı pozisyon almasını sınırlamak amacıyla Türkiye ve Suriye ilişkilerinin ‘normalleştirilmesi’ yönünde özel bir çabası ve Esad yönetimi üzerinde baskısı bulunuyor. Rusya’nın baskısına rağmen Mikdad’ın yaptığı son açıklama, İran’ın bölgesel çıkarlarıyla önemli oranda çakışıyor. Çünkü Türkiye’nin bölgede İran’ı dengeleyici bir role soyunmasına karşı bir siyasi tutumu yansıtıyor.
Burada Ukrayna savaşı öncesinde Rusya’nın, Suriye’de İran güçlerinin sınırlanması konusunda ABD ve İsrail’le pazarlıklar yaptığını ve bu nedenle hem Suriye rejimi ve hem de İran’la anlaşmazlık noktalarının olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
Yine İran’ı sadece Türkiye ile değil, aynı zamanda Rusya ile karşı karşıya getiren bir diğer gelişme de Zengezur Koridoru konusunda yaşanıyor. Erdoğan iktidarı ve kader birliği yaptığı tekelci sermaye güçleri, Türkiye’yi Hazar Havzası’na ve Orta Asya’ya bağlayacak bu koridora büyük umutlar bağlıyor. Rusya Lideri Putin’in Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev’e geçtiğimiz ay yaptığı ziyarette bu koridorun açılması yeniden gündeme gelmişti. Ukrayna savaşında karşı karşıya kaldığı ambargo nedeniyle zor bir dönemden geçen Rusya için kontrolü kendisinde olacak bu koridor, Güney Kafkasya’daki egemenliğini sağlamlaştırmanın yanı sıra Orta Asya’ya kadar olan bölgeyle ticari-ekonomik ilişkilerinin canlandırılması bakımından da önem taşıyor.
Ancak ekonomik ve jeopolitik çıkarları bakımından büyük sorunlara yol açabileceği için bu koridor, İran’ı Rusya ile karşı karşıya getiriyor. Çünkü bu koridor, İran’ın Ermenistan ile olan sınırını ortadan kaldırarak Avrupa’ya açılan kapısını kapatmakla kalmıyor, Çin’in de İran’a ihtiyaç duymadan Avrupa pazarına ulaşabileceği bir güzergah yaratıyor.
İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, ilk yurt dışı ziyaretini Irak’a yaparak bu gelişmeler karşısında pozisyon almaya çalışıyor. Irak, 2003’ten sonra İran etkisinin önemli oranda arttığı ve Türkiye’nin İran’ı dengeleme politikası bakımından hareket noktası yapmaya çalıştığı ülke konumunda bulunuyor. Pezeşkiyan’ın Irak’ın yanı sıra Kürdistan Bölgesel Yönetimini ziyaret ederek yaptığı anlaşmalar, Türkiye ve İsrail’in etki alanlarının sınırlanması yönünde atılmış adımlar olarak değer kazandı. Türkiye’nin özellikle Kalkınma Yolu üzerinden Irak’la siyasi ve ekonomik ilişkilerini hızla geliştirmeye çalıştığı ve bu arada PKK’ye karşı mücadele üzerinden üsler inşa ettiği bir dönemde İran Cumhurbaşkanının yaptığı ziyaret, aynı zamanda Türkiye’ye burada İran devre dışı bırakılarak yapılacak girişimlerin başarı şansı olmayacağı mesajını vermeyi amaçlıyor.
Pezeşkiyan’ın Erbil’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile görüştükten sonra Süleymaniye’ye geçip burada Kürdistan Yurtseverler Birliği Lideri Bafil Talabani ile görüşmesinin de Türkiye’ye mesaj vermeye yönelik bir anlam taşıdığına şüphe yok. İran, Pezeşkiyan’ın bu ziyareti ile Erdoğan yönetimi tarafından “ulusal güvenlik tehdidi” ilan edilen KYB’nin yanında olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu mesajın arka planında Kürdistan gazı ve Kalkınma Yolu’nun İran hesaba katılmadan gerçekleştirilemeyeceği uyarısı yer alıyor.
Bir yanda Yemen’deki Husilerden Lübnan’daki Hizbullah’a İran’ın vekaletçi güçleri ile İsrail arasındaki çatışmalar ve öte yanda böylesi bir dönemde Türkiye’nin ABD ile Doğu Akdeniz’de ortak deniz tatbikatı yapması, bu etki alanları mücadelesine sahne olan bölgeyi daha görünür hale getiriyor.
Bu gelişmeler bize Erdoğan iktidarının ‘normalleşme’ adına sürdürdüğü politikaların aslında yayılmacı emellerinin yeni döneme uyarlanmasından başka bir şey olmadığını gösteriyor. Daha da önemlisi Erdoğan iktidarı bu emeller doğrultusunda Türkiye’yi bölgedeki gerilim ve çatışma alanlarının içine sürükleyerek yeni tehditlerle karşı karşıya getirmekten de geri durmuyor.
No comments:
Post a Comment