Saturday, March 7, 2020

Geri Kabul anlaşması geçerliyse, bu olup bitenler de ne? Muzaffer Ayhan Kara


"Geri kabul anlaşması" geçerliyse bu olup bitenler de ne

"Geri kabul anlaşması" geçerliyse

 
AB ile 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanmış olan "Geri Kabul Anlaşmasının" onaylanması için 25 Haziran 2014 günü TBMM'de yapılan görüşmelerde dönemin İstanbul Milletvekili Osman Korutürk, CHP Grubu adına yaptığı konuşmada bu anlaşmanın sakıncalarını ve bununla karşılıksız olarak nasıl bir yükümlülük altına girdiğimizi anlatmıştı. Aslında bu anlaşmayla Türkiye bugün AB kapılarına yığdığı zavallı insanların hepsini geri almak yükümlülüğü altına girmiş durumda...
Türkiye, anlaşmalara sadık bir devlet ise bu günlerde olan bitenleri nasıl açıklayacağız? 
Konunun önemine binaen Korutürk'ün TBMM’de yaptığı o tarihi konuşmayı hatırlatıyor ve olduğu gibi aktarıyorum. -Arabaşlıkları kolay okunması açısından ben attım- 
AB-TÜRKİYE GERİ KABUL ANLAŞMASI DOĞRU YAPILMALI
"Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Avrupa Birliği ile Türkiye arasında geri kabul anlaşmasını görüşüyoruz. Geri kabul anlaşmasıyla ilgili olarak Avrupa Birliği Bakanlığı güzel bir broşür bastırmış. O broşür renkli, güzel, her şeyi izah ediyor. İngilizlerin, Anglosaksonların kullandığı bir tabir vardır, 'şeker kaplı' derler, şeker kaplı bir broşür. Acıyı şekerle kaplarlar, acıyı yuttuğunuz zaman şekerin tadı gelir, acıyı yutarken anlamazsınız. O broşür de öyle bir broşür. O broşürün neden doğruyu söylemediğini, bu anlaşmanın tümü üzerinde yapmış olduğu konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Faruk Loğoğlu uzun ve çok içerikli bir konuşmayla anlattı. Dinlediniz mi bilmiyorum, dinlemediniz sanıyorum, dinlemediniz herhalde.
Dinlememiş olabilirsiniz. Ama benim size bir tavsiyem var, tutanaklardan bulup bir okuyun. Konuşurken belki yirmi dakika çok uzunmuş gibi gelebilir ama içerik olarak bu anlaşmanın niçin Türkiye tarafından şu aşamada imzalanmaması gerektiğini; hangi yanlışları olduğunu, nerelerini düzeltmek lazım gelip, ancak ondan sonra imzalamanın uygun olacağını anlattı.
Şimdi, bakın arkadaşlar, biz burada Cumhuriyet Halk Partisi olarak yapmış olduğumuz konuşmalarda, kör muhalefet yapıp da sadece eleştirmek için konuşmuyoruz. Bu anlaşmanın yapılmasına da karşı değiliz -yanlış anlaşılmasın-. Doğru yapılması lazım geldiğini düşünüyoruz.
Hükûmet bunu takdim ederken çok yanlış bir şekilde takdim etti. Kalktı, dedi ki; 'Bu anlaşmayı yapıyoruz, bunun karşılığında da üç sene içerisinde Avrupa Birliği bize vizeleri kaldıracak, halkımıza vize müjdesi veriyoruz'. Halkımıza vize müjdesi vermiyor bu anlaşma. Hiç alakası yok. Anlaşmanın maddelerini okuduğunuz zaman diyor ki; 'Üç sene içerisinde eğer düzgün bir şekilde, benim istediğim gibi uyguladığınızı görürsem, o zaman sizin vatandaşlarınıza vize muafiyeti uygulayayım mı, vize rejimini yumuşatayım mı o konuyu düşüneceğim, değerlendireceğim. Gerekirse bunu AB Parlamentosu’nda oylayacağım ve bu değerlendirmemin, ya da yapılacaksa oylamanın sonucuna göre hareket edeceğim'.
'Gerekirse bunu oylayacağım' dediği zaman, Avrupa Parlamentosu’nda yapılacak oylamada vize muafiyetinin kabulü için basit çoğunluk değil, nitelikli çoğunluk yani üçte iki çoğunluk gerekiyor.
Avrupa Birliği şimdiye kadar Türkiye'ye, Kıbrıs Türklerine, bizimle iltisaklı olan başka yerlere çok söz verdi. Bunlardan hangisinin yerine getirilmiş olduğunu şöyle bir hatırlamanızı istiyorum. Bu anlaşmada da; 'Anlaşmayı imzalayalım, üç sene bakalım bunu doğru uyguluyor musunuz? Eğer üç sene sonra iyi uyguladığınız kanısına varırsak o zaman biz de bir düşünür, size bir kolaylık yapmaya çalışırız.'
Bu kadar gevşek, bu kadar yumuşak, bu kadar bağlayıcı olmayan bir şey söylüyorlar ve biz buna karşılık vatandaşa 'Size vize müjdesi veriyoruz' diyerek geri kabul anlaşmasını imzalıyoruz.
ANLAŞMANIN ÖZÜ
Faruk Loğoğlu'nu belki dinlemediniz ama size şunu çok basit olarak ben söyleyeyim; nedir bu geri kabul anlaşması? Türkiye'den Batı'ya, Avrupa'ya ha bire insan geçiyor. Avrupa ülkelerine yasa dışı kaçak giren, orada oturma izni olmayan insanlar önce Türkiye'ye geliyorlar. Türkiye'den de oralara geçiyorlar. 
Geri Kabul Anlaşmasıyla biz işte bu insanları, gittikleri Avrupa ülkelerinde yakalanmaları halinde geri kabul etmek mecburiyetinde kalıyoruz. 
Eğer Batı Avrupa'nın, Avrupa Birliği’nin herhangi bir şehrinde, herhangi bir memleketinde, herhangi bir ülkesinde yasa dışı olarak oraya gitmiş olan bir şahıs yakalanırsa, bu şahsın da yakalandığı zaman oraya Türkiye'den gitmiş olduğu yolunda kendisini yakalayanlarda bir kanaat belirirse, yakalayanlar açısından bunu ispat etmek mecburiyeti de olmaksızın -çünkü okuduğunuz zaman anlaşmayı görüyorsunuz, ispat zorunluluğu yok bunun içinde, 'kanaat hasıl olursa' diyor- bunu size gerisin geriye gönderiyorlar. 
Bir kişiyi göndersin, üç kişiyi göndersin, beş kişiyi göndersin, buna insanın itirazı olmayabilir ama, burada gene başka bir muhalefet partimiz adına konuşan bir değerli milletvekili dedi ki ‘Her yıl Avrupa Birliğine 500 bin insan yasa dışı göç ediyor ve bu 500 bin yasa dışı insanın da yarıdan fazlası Türkiye'den geçiyor.’
TÜRKİYE GÖÇMEN DEPOSU OLACAK
Bu rakamlar doğruysa yüz binlerce üçüncü uyruklu kaçağın Avrupa'dan Türkiye'ye geri gönderilmesinden söz ediyoruz. Biz ayrıca, bazı ülkelerle, şu anda neden yapıldığına benim teknik acıdan hiçbir anlam veremediğim birtakım vize muafiyeti anlaşmaları yaptık. Dolayısıyla, bize gelen ve bize de burada kalmak için değil, Avrupa Birliği’ne gitmek için gelen birçok kimse bu vize muafiyetleri çercevesinde Türkiye'ye yasal olarak geliyor. Buradan da kalkıp Batı'ya Batı Avrupa'ya geçiyor. Batı Avrupa'da bunları yakalayacaklar. Kaçak girdiyse, yasal değilse, oturma izni yoksa bunların hepsini Türkiye'ye postalayacaklar.
Türkiye'de zaten büyük bir göç sorunu var. Bu göç sorunu son dönemde Suriyeli göçmenler dolayısıyla büsbütün arttı. Şimdi bu Geri Kabul Anlaşmasıyla Türkiye bir göçmen deposu hâline gelecek. Birçok insan kalkacak, buralara gelecek ve Avrupa'ya gidemediği ya da kaçak olarak gidip de yakalanıp bu anlaşma uyarınca bize geri gönderildiği zaman burada bizim elimizde kalacak. Çünkü bizim bunların birçoğunun kendi ülkeleriyle geri kabul anlaşmalarımız yok. Onları geldikleri yere gönderemeyeceğiz. Buna karşılık Avrupa Birliği bize vize kolaylığı uygulayıp uygulamayacağını iyi niyetle düşünecek, tezekkür edecek, gerekirse oylayacak.
ANLAŞMANIN YÖNETMİ DE SAKAT
Öte yandan bir gerçek de şu ki, Avrupa Birliği’nin aslında, 1963'ten bugüne kadar gelen Avrupa Birliği müzakereleri süreci içerisinde Türk vatandaşlarına vize muafiyetini çoktan uygulaması lazımdı. Kaldı ki bu geri kabul anlaşmasının yöntemi de, usulü de sakat. Sizin kabul edip hemen uygulamaya koyacağınız bir yükümlülüğe karşı Avrupa’nın taahhüdü üç yıl sonra başlıyor. Oysa bu anlaşmayı yaptığınız zaman sizin yükümlülüğünüzle Avrupa'nın vize muafiyetinin eş zamanlı olarak yürürlüğe girmesi lazım. 
Kaldı ki iş o kadar da değil. Avrupa Birliği üyelik müzakerelerine başladığı bütün ülkelerle vize düzenlemesini hemen yapıyor ve AB'ne üye yapmak amacıyla müzakereye başladığı bütün ülkelere vize muafiyeti tanıyor. Bunun tek istisnası Türkiye. Biz ise bu gerçeğe karşın, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belirsiz, üç sene sonra büyuk ihtimalle yokuşa sürülecek, oylamalarla moylamalarla geçistirilecek silik, 'flu' bir vize muafiyeti vaadine karşılık da bu geri kabul anlaşmasını kabul etmiş gözüküyoruz. 
Bu son derece büyük bir hata arkadaşlar.
DAHASI DA VAR!
Üstelik dahası da var! Geri Kabul Anlaşması tek başına bir belge değil. Bunun yanında hükümet bir de TBMM'nin onayına tabi olmayan ‘yol haritası’ diye bir belgeyi kabul ediyor. Dışişleri Bakanı yol haritasının ne olduğunu anlatırken diyor ki; 'Türkiye'nin çekincelerini içeren meşruhatlı yol haritası budur, buna göre düzenliyoruz.' Türkiye'nin çekincelerini içeren bu meşruhatlı yol haritası anlaşma niteliğinde olmadığı için bağlayıcılık açısından bir şey ifade etmiyor. Bu bir anlayış muhtırası. Ya da başka bir ifadeyle mutabakat muhtırası. Dolayısıyla, çekinceler açısından bağlayıcı bir tarafı gözükmüyor ama bunu okuduğunuz zaman bunun içerisinde AB tarafından Türkiye'ye yöneltilen bir talimatlar dizisi görüyorsunuz. Avrupa Birliğinin Türkiye'ye dayattığı 'Şunları yapacaksın, bunları yapacaksın' diye bir talimatlar dizisi bu. O ‘yol haritası’ dedikleri mutabakat muhtırası bizim önümüze gelmiyor. Mutabakat muhtırası olduğu için yol haritasını biz onaylamak durumunda değiliz ama onu dikkatle bir okumanızı tavsiye ederim. 
Onu okurken, bu konuları bilen iktidar milletvekili arkadaşlarımın Lozan Antlaşması'nın hükümlerini de gözlerinin önüne getirip, bu muhtırada mesela 'Ulusal azınlıkların ayrı seçim görmemesi' şeklinde yer alan talimatta sözü edilen 'ulusal azınlığın' ne demek olduğunu bir düşünmelerini tavsiye ediyorum. 
Lozan Antlaşması'nda mevcut olmayan azınlık kavramlarının bu şekilde, bu muhtıra sayesinde Dışişleri Bakanının imzasıyla resmiyete geçtiğini de gözden kaçırmamalarını tavsiye ediyorum.
MEMLEKET BU ANLAŞMAYLA BÜTÜK SIKINTIYA GİRECEK
Geri kabul anlaşmasını kabul edeceksiniz, uygulayacaksınız, bundan dolayı memleket büyük sıkıntıya girecek, onda hiçbir şüphe yok. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan Komisyon Başkanı arkadaşım, meslektaşım '24'üncü madde çok açık, eğer işimize gelmezse feshederiz' dedi. Bu dediği kadar kolay mı? Tabii, kağıt üzerinde feshedersiniz de feshettikten ne gibi baskılara maruz kalırsınız? Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini devam ettirmeyi gerçekten istiyorsanız-ki bundan da şüphem var- buna imkanınız olur mu? Arada ülkenize geri almak zorunda kalacağınız kitleleri ne yaparsınız? Bunları da iyi düşünmenizi de size tavsiye ediyorum.
Bu Geri Kabul Anlaşması ve ekindeki Yol Haritası 16 Aralık tarihinde imzalanmış. Bundan bir gün sonra, Sayın Başbakan, 17 Aralık tarihli Milliyet gazetesinde verdiği bir demeçte diyor ki; 'Biz Avrupa'ya yük olmaya değil, yük almaya gidiyoruz.' 
İşte, bu, bu anlaşmayı en güzel tarif eden cümle. Bizzat Başbakanın ağzından 'Yük olmaya değil, yük almaya gidiyoruz' diyorsunuz.
UYARIYORUZ
Biz buralarda konuşuyoruz. Ülkemizin yüksek çıkarlarına aykırı işler yapılmaması için sizleri uyarmaya çalışıyoruz. Bu memleket hepimizin. Söylediğim gibi, Adana Milletvekili Loğoğlu çok açık ve çok sistematik bir şekilde bunun yanlışlarını gösteriyor; okumuyorsunuz, bakmıyorsunuz, dinlemiyorsunuz. Bu fevkalade sakıncalı, sakat anlaşmaları yapıyorsunuz. 
Avrupa Birliği'nden bu anlaşmayla alacağınız yükün altından çok zor kalkacağınızı ve bu ağır yükün altına hepimizin de birlikte girmekte olduğumuzu burada ben bir kez daha söylüyorum. Kayıtlara, tutanaklara geçiriyorum. 
Ve hepinizi bir kere daha düşünmeye, karşılığını alamayacağımı bildiğim halde bir kere daha düşünmeye davet ederek saygıyla selamlıyorum."
Muzaffer Ayhan Kara
Odatv.com.tr

No comments:

Post a Comment