Talat Paşa'nın öldürülmesi (15 Mart 1921) ve katilinin yargılanma süreci
Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti
ve müttefikleri açısından sona ermesinin ardından Sadrazam Talât Paşa, 1918
yılı Ekim ayı başlarında görevinden istifa etmişti. Daha sonra 1 Kasım 1918’de
İttihad ve Terakki Fırkası’nın son kongresini yaparak arkadaşlarıyla fırkayı
tasfiye etmeye karar vermişlerdi. Aynı günün akşamı Enver, Cemal ve Bahattin
Şakir ile birlikte İstanbul’dan ayrıldılar. Talât Paşa, çeşitli maceraların
ardından Berlin’de yaşamaya başladı. Burada kaldığı sürece de siyasetten uzak
durmamış Şark Kulübü’nü kurarak yurt dışında bulunan İttihad ve Terakki üyeleri
ve diğer Müslüman ülkelerden burada yaşayan gençlerin toparlanması hususunda
önemli faaliyetlerde bulunmuştur.
Talat
Paşa
Talât Paşa, Berlin’e geldikten sonra
birkaç ev değiştirmişti. Çok tasarruflu ve sade bir hayat sürmesine rağmen
parası azalıp ve büyük maddî sıkıntıya düşünce Avrupa’nın diğer şehirlerindeki
dostlarına mektup yazarak onlardan para istemişti (Babacan, 2014, s. 244).
Bu arada Ermeniler, başta Talât Paşa
olmak üzere son dönem Osmanlı idaresinde bulunmuş İttihad ve Terakki ileri
gelenlerinin, Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermenilerin tehcir edilmesi kararı
ve uygulamasında etkili olduğunu düşünmekteydiler. Bu nedenle komiteciler 1915
tehcirinde ölen Ermenilerin intikamlarını almak düşüncesiyle İttihad ve Terakki
liderlerine suikastlar yapmaya karar vermişlerdi (Özdemir, 2014, s. 17). Bu
liderlerin ortadan kaldırılması projesine de “Operasyon Nemesis” adını
vermişlerdi. Adını Eski Yunan adalet ve intikam tanrıçası Nemesis’ten alan bu
operasyonu gerçekleştirecek örgüt, Taşnak Cemiyeti’nin de bir alt koluydu
(Karataş, 2007, s. 31). Operasyonları idare etmek için de ABD’den Türkiyeli bir
Ermeni Shahan Natali (Hagop Der Hagopian) görevlendirilmişti. Nemesis
Operasyonu, Osmanlı devlet adamlarına ve Ermeni asıllı Türk vatandaşlarına
karşı bir grup Ermeni suikast timi tarafından gerçekleştirilen bir dizi
cinayetin adıdır. Ermenilere ait kayıtlarda birçok konferans tarafından
tartışıldığı ve planlandığı belirtilen “özel operasyonlar”ın esas olarak ise
Amerikan Merkez Komitesi, İstanbul Merkez Komitesi ve Ermeni Devrimci
Federasyonu tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır (Avcı, 2012, s. 96).
İttihad Terakki liderlerini savaş
sonrasına kadar yaptıkları ve daha sonra yapabilecekleri konusunda, kendi
siyasi planları çerçevesinde en büyük engel olarak gören ülke, İngiltere idi.
Bu nedenle Talât Paşa’nın katledilmesi hadisesinde, diğer liderlerde olduğu
gibi İngiltere’nin parmağı, yönlendirmesi, istihbari alt yapıyı hazırlaması
gibi rollerinin olduğu ortaya çıkmaktadır. Görünüşte Ermeni Taşnaksutyun’un
sözde vatansever duygularla gerçekleştirdiği bu olayların arkasında aslında ayrıntılarına
aşağıda değineceğimiz, İngiltere ve İngiliz çıkarları vardı. Taşnaksutyun yine
burada taşeron olarak kullanılmıştır.
İngiliz istihbaratı, Talât Paşa’yı önce
Berlin yolunda yakalamayı planlamış, sonra da Berlin’de tutuklamayı düşünmüştü,
ancak her iki plandan da Almanya’da bir takım sorunlara yol açabileceği
endişesiyle vazgeçmişti. İngiliz istihbaratı, Talât Paşa ve “İttihatçılar”,
gerek yurtdışı temasları, gerekse görüştükleri kişileri göz önünde bulundurarak
neyin peşinde olduklarını öğrenmeye karar verdi. Çünkü İngiliz istihbaratının
elinde, Talât Paşa ve “İttihatçılar”, bir yandan Müslüman ülkelerden Mustafa
Kemal Paşa’nın başlattığı Kurtuluş Savaşı için destek elde etmeye çalıştıkları,
diğer taraftan da Ankara hükümetinden sığınma isteme niyetinde oldukları
yönünde bilgiler vardı (Avcı, 2012, s. 97).
Bu bilgileri teyit etmek amacıyla
Balkanlar ve Anadolu’da gezi ve röportajlar yapmış, ancak uğradığı hemen her
yerde bir olayın çıkmasına “görünmeyen katkılar sağlamış” bir İngiliz casusu
olan Aubrey Nigel Henry Molyneux Herbert, Talât Paşa ile bir röportaj yapmak
için randevu istedi. Paşa ile ölümünden sadece dokuz gün önce görüşen Aubrey
Herbert, yaptığı röportajda bu bilgileri doğrulayıcı ipuçlarına ulaştı. Hatta
bu ipuçlarının da ötesinde Talât Paşa’nın İngiltere’yi eğer Türkiye ile adil
bir antlaşma yapmazsa İngiliz sömürgelerinde hem Pan-Turanist hem de
Pan-İslamist bir hareket başlatmakla tehdit etmesi, İngilizlerin infaz kararı
vermesine yol açmış olmalıdır. Çünkü İngiltere’nin en büyük korkusu ve en büyük
tehdit olarak değerlendirdiği hususlar, bir gün kendisine karşı Müslümanların
birleşmesi veya Türkiye’nin Orta Asya’daki “Müslüman Türkler” ile birlik
olmasıydı. İngiltere bunu engellemek için Türkiye’nin Orta Asya ile temasını
kesmek niyetindeydi. Albay Schieffer’a hazırlatılan “Pan-İslamizm’in Kaynak ve
Gelişimi, Şimdiki Tehdit” isimli raporda, Ermenistan’ın kurulmasının
Türkiye’nin bir Türk-İslam Birliği kurmasının önündeki en büyük engel olacağı,
Türkiye’nin Orta Asya ile bağlantısını kaybedeceği ve halifelik makamının
İngiltere’ye karşı kullanılmasının önüne geçileceği ifade edilmişti (Avcı,
2012, s. 98).
Bu arada İngiltere’nin ve tüm
“emperyalist güçlerin” sözde düşmanı Sovyet Rusya ile arasında bir yakınlaşma
başlamıştı. Talât Paşa’nın Aubrey Herbert ile röportajında söyledikleri
Rusya’yı da rahatsız etmiş ve bu, İngiliz istihbaratının Rus istihbaratı ile
yakınlaşması sonucunu doğurmuştu. Her iki teşkilat da, Talât Paşa’nın fiziksel
bilgilerini ajanlarına verip Berlin’e göndermişlerdi. 15 Mart 1921 günü de
Solomon Teilirian, Talât Paşa suikastını gerçekleştirdi. İttihad ve Terakki’nin
önde gelenlerinden Talât Paşa, İngiliz-Sovyet çıkar birliği sonucunda Taşnaklar
tarafından öldürüldükten bir gün sonra 16 Mart 1921’de İngiliz-Sovyet Ticaret
Antlaşması’nın imzalanması bir tesadüf olmamalıdır (Avcı, 2012, s. 99).
Suikast şöyle gelişmişti: Tetikçi
Solomon Teilirian hayvanat bahçesine gitmekte olan Talât Paşa’yı karşıdaki
kaldırımdan takip etmiş, arkadaşları da bir otomobil ile onu beş on adım geriden
izlemişlerdi.
Sırtında kurşunî renkte bir pardösü
bulunan Talat Paşa, bahçeye girince bir tur atıp Şark Kahvesi’nde oturdu.
Kahvesini içtikten sonra evine gitmek üzere yürümeye başladı. Talât Paşa, saat
11 sıralarında evinin bulunduğu Hardenberg Sokağı’na girdi. Tam 17 numaralı
evin önüne geldiğinde, Teilirian, Paşa’nın omzuna dokunarak “Talât, Talât” diye
seslendi. O da arkasını dönünce katil başına bir kurşun sıktı ve silahı oraya
bırakıp kaçtı. Talât Paşa derhal ölürken orada bulunanlar kaçmak üzere olan
katili yakaladılar ve polise teslim ettiler. Talât Paşa’nın üzerinden Ali Saî
adına düzenlettiği sahte kimliği çıktığı için ilk önce teşhis edilememişti. Bu
yüzden ceset iki saat kadar olay yerinde kaldı. Olayı 200-300 metre uzaktan
gören Salim Bey’in, gelerek Paşayı teşhis etmesinden sonra polis tutanaklarına
Talât Paşa’nın öldürüldüğü haberi geçildi. Paşanın cenazesi otopsi yapıldıktan
sonra morga kaldırıldı. 19 Mart Cumartesi günü yapılan cenaze töreninin
ardından, daha sonra memlekete getirilmek amacıyla tahnit edilerek, Berlin’de
Müslüman mezarlığında bulunan özel bir mekânda koruma altına alındı.
Katil
Teilirian
Katil Teilirian, karakolda tercüman
aracılığıyla yapılan sorgulamasında “Almanya’ya sadece Talât Paşa’yı öldürmeye
geldim. Ailem Ermeni tehcirinde öldü, ben tesadüf eseri ölümden döndüm. Daha o
zaman Talât Paşa’yı öldürmeye ant içtim. Ermeni asıllı bazı vatandaşlar bana
Talât Paşa’yı öldürmem için para verdi. Epeydir Berlin’deyim. Çeşitli
pansiyonlarda kaldım. Birkaç hafta evvel Talât Paşa’nın Hardenberg Sokağı 24
numaralı evin ikinci katında oturduğunu öğrendim. Onu rahatça izlemek ve
alışkanlıklarını ezberlemek için tam karşısındaki binada oda tuttum” diyerek
suçunu da kabul etmiştir. Katil, cinayet gerekçesini ve halet-i ruhiyesini
şöyle anlattı: “Kitle katili Talât Paşa’nın öldüğünü duyan vatandaşlarım rahat
bir nefes alacak ve bu başarımdan ötürü benimle iftihar edeceklerdir. Bunu
düşününce seviniyorum. Cinayeti sadece bu duyguyu tatmak için işledim. Bu
cinayeti soğukkanlılıkla, önceden hesaplayarak, hazırlanarak işlediğimi itiraf
ediyorum. Sorumluluğu vicdan rahatlığıyla taşıyorum” (Zaptçıoğlu, 1993, s. 14).
Solomon Teilirian, aynı gün çıkarıldığı Şarlottenburg mahkemesince tutuklanarak
hapse atılmıştı.
Talât Paşa Davası duruşması, 2 Haziran
1921’de Berlin’de başladı. Mahkemenin başkan koltuğunda yüksek ceza hâkimi Dr.
Lehmberg bulunuyor, yardımcılıklarını ise, ceza hâkimleri Bathe ve Dr. Lachs
yapıyordu (Zaptçıoğlu, 1993, s. 12).
Sanık hakkında 31 Mayıs 1870 tarihli
Alman Ceza Kanununun 211. maddesinin uygulanması söz konusuydu. 211. maddenin
metni şöyledir: “Adam öldüren kişi, eğer öldürme fiilini kasten yerine
getirdiyse cinayet suçundan ölüm cezasına çarptırılır”, yani eğer mahkeme
Teilirian’ın Talât Paşa’yı bilerek, önceden planlayarak, kasten öldürdüğüne
hükmederse onu ölüm cezasına çarptıracaktı. Alman Ceza Kanunu, cinayet ve adam
öldürmeyle ilgili başka maddeler de içermekteydi. Kanunun 212. maddesine göre
cinayette kasıt bulunmuyorsa “adam öldürmek” suçundan 5 yıldan hafif olmamak
üzere ağır hapis cezasına mahkûm edilecektir. 213. madde “tahrik” unsurunu
içermekteydi. Maktul, yani Talât Paşa eğer sanığı, katili, ona veya yakınlarına
eziyet ya da hakaret etmek yoluyla kışkırttıysa, başka hafifletici nedenler
varsa cinayette “tahrik” unsuru olduğu kabul edilecekti. Tahrik sonucu adam
öldürmenin cezası altı aydan az olmamak üzere ağır hapisti (Babacan, 2014, s.
252).
Öte yandan iddianamenin daha 29 Martta,
yani suikastın ikinci haftasında hazır edilmiş olması çok dikkat çekicidir.
Savcılık uluslararası kovuşturmaya gerek duymamış ve davayı mümkün olduğunca
çabuk kapatabilmek için iddianame en kısa sürede düzenlenmiştir. İddianamede
sanık, “15 Mart 1921 tarihinde Charlottenburg’da eski Türk Sadrazamı Talât
Paşa’yı kasten öldürmek ve öldürme fiilini tasarlayarak işlemek” ile itham
edilmekteydi (Babacan, 2014, s. 255).
İddianamede sunulan delillerin tümü
cinayet davalarında alışılmışın dışında sanığın itiraflarına dayanmaktaydı.
Zaten suçüstü yakalandığı için katilin başka türlü davranmasına imkân yoktu.
İddianamede toplam sekiz bilirkişinin,
iki bilirkişi tanığın ve aralarında polis memurları, sanığın ev sahibesi ve
Talât Paşa’nın eşinin de bulunduğu dokuz tanığın daveti talep edilmişti. Hakiki
tanıkların dışındaki sahte tanıkların tümünün sanığın hemşehrileri oldukları
özellikle göze çarpmaktaydı. Sanık karşısında gerçekten bir şey söyleyebilecek
durumdaki tek kişi olan, Talât Paşa’nın eşinin davaya tanık olarak dahi
katılmasına müsaade edilmemiştir. Şu halde yargılamanın hukuki seyrinde
ilerlemesi mümkün görünmüyordu (Ünal 2004, s. 14-15).
Mahkemede başta Liman Von Sanders olmak
üzere çeşitli bilirkişiler ve tanıklar dinlenmiştir. Mahkeme heyeti, başka
şahidin dinlenmemesine karar verdikten sonra sıra doktorların Teilirian’ın aklî
dengesi hakkındaki raporlarına gelmişti. Alman Ceza Kanununun 51. maddesi
“Sanık akli dengesi yerinde değilse işlediği suçtan sorumlu tutulamaz” diyordu.
Mahkemede beş saygın ve konusunda uzman doktor, raporlarını okudular.
Bilirkişilerden, mahkeme doktoru Robert Stoermer, “Kanaatimce sanık
epilepsi(sara) hastasıdır ve yaşadığı vahşetler ruhunda sarsıntılar
yaratmıştır” diyordu. Ama bu hastalığın onun iradesini doğrudan etkileme
ihtimali yoktu. Nitekim Teilirian, büyük bir irade ve dayanma gücüne sahipti.
Cinayet günü cesaretlenmek için konyak içmişti. Doktor, Teilirian’ın
ifadelerinden eylemi uzun süredir planladığı sonucunu çıkartmıştı. Kısacası
“akli dengesizlik”, Teilirian açısından söz konusu değildi. İşlediği cinayetten
sorumluydu (Babacan 2014, s. 260).
Mahkemede yapılan uzun müzakerelerden
sonra, sıra kapanış konuşmalarına gelmişti. Önce savcı, sonra da Teilirian’ın
üç avukatı konuşmalarını yaptılar. Avukatlar ayrı ayrı ikişer kere söz aldılar.
Savcı, “Teilirian’ın cinayetten suçlu
bulunmasını” talep ediyor ve şöyle diyordu: “Bu cinayetin kurbanı özel bir
şahsiyetti. Tanınmayan, bilinmeyen bir kitlenin içinden bir el uzanmış ve bu
adamı yere sermiştir. Maktûlün kendisi de bir halk çocuğuydu. Halkların bir
biriyle boğuştuğu bir dönemde vatanın kaderini etkilemiş, Alman halkının sadık
müttefiki olarak tarihin en yüksek kademelerinde dolaşmıştır. Bunun siyasî
cinayet olduğuna dair en ufak kuşku yoktur. Sanık siyasî nefret ve siyasî
intikam hırsıyla davranmıştır. Ermeni halkına yapılanlar gerçekten dehşet
vericidir. Sanığın kendisi ve ailesi de dehşetli olaylarla karşılaşmıştır.
Böylece içinde intikam düşüncesi belirmiştir. Kuşkusuz sanık Talât Paşa’yı sorumlu
görüyordu. Burada Ermenilerin ve dostlarının Talât Paşa’yı suçlu gördükleri
şüphe götürmeyecek biçimde ortaya çıkmıştır.”
3 Haziran 1921 Cuma günü jüri başkanı
Otto Reinicke, kararı açıkladı: “Sanık, Solomon Teilirian, 15 Mart 1921
tarihinde, Charlottenburg’da, Talât Paşa’yı kasten öldürmekten suçlu mudur?
Hayır”. Jürinin beraat kararı üzerine mahkeme ayağa kalktı. Dinleyicilerden
kararı alkışlayanlar çoğunluktaydı. Hâkim, Teilirian’ın serbest bırakıldığını
ve mahkeme masraflarının devlet tarafından ödeneceğini açıkladı. Sanığın
avukatları, tercümanlar ve Ermeni dinleyiciler, Teilirian’ı kucaklayarak
kutladılar.
Savcı her ne kadar mahkemenin gittiği
seyrin yanlış olduğunu, siyasal bir yargılamaya döndüğünü ikaz etse de
konuşması jüriyi etkilemedi. Avukatlar Teilirian’ı ateşli konuşmalarla aklamayı
ve Talât Paşa’yı “katliamların baş sorumlusu” olarak göstermeyi başarmıştı.
Savcılık makamı karardan hemen sonra temyize başvurdu, ancak başvurusunu birkaç
gün sonra kendiliğinden geri çekti (Zaptçıoğlu 1993, s. 15).
Alman mahkemesinde Teilirian’ın
suçluluğunun reddedilmesi, Almanya’nın da suçunun reddedilmesi demekti ve
Almanya’yı suça iştirakten kurtarıyordu. Kararla birlikte bu cinayet, sanığın
aile fertlerinin öldürülmesinin intikamını almak maksadıyla işlenmiş, ahlakî
bir eylem olarak haklı kılınıyordu. Savunma, cürmün kişisel önemini
vurguladığından, suikastın örgütlü yönü göz ardı edilmiş ve bunun sonucu olarak
Ermeni terör örgütlerinin işleyeceği diğer cinayetlerin önü açılmıştır (Ünal,
2004, s. 65-66).
Talât Paşa Davası kararına Berlin’de
yaşayan Müslümanlar, büyük tepki göstermişlerdir. İlk yazılı tepki, kararın
açıklanmasından bir gün sonra, 4 Haziran 1921’de Şark Kulübünden
(Orientalischen Club) gelmiştir. Yapılan açıklamada, önce “Ermeni Meselesi’nin
İtilaf Devletleri diplomatları tarafından çıkarıldığı ve bundan amaçlananın da
Türklerle Ermenileri birbirlerine düşürerek bu yolla kendi emperyalist
emellerine ulaşmak olduğunun altı çizilerek, ‘‘akan kan ve intikam duyguları
için, bu iki halktan hangisinin ve bu halklardan kimlerin sorumlu ve bugün
hangi halkın baskı altında olduğunu bulmak kolay değildir. Bunun gerçek
cevabını ancak tarih verebilecektir” denilmiştir. Böylece Ermeni Meselesinin
karmaşık bir hale sokulduğu ve bundan İtilaf Devletlerinin sorumlu olduğu,
ayrıca halihazırda kabul edildiği gibi olayların müsebbibinin Türkler değil,
Ermeniler olduğu ifade edilmiştir (Ünal, 2004, s. 77).
Talat Paşa dünyadaki diğer benzerleriyle
karşılaştırıldığında zamanının şartlarına göre en insânî bir biçimde uygulamaya
çalıştığı tehcir kanunu sebebiyle Ermenilerin boy hedefi haline gelmişti.
Savaşın galibi İngiltere, siyasi ve askerî üstünlükle dünyayı kendi menfaatleri
doğrultusunda şekillendirirken Türklere, Osmanlı Devleti’ne biçtiği rolü
belirlediği sırada bazı engelleri kaldırmayı planlamıştı. Talât Paşa’nın yurt
dışında yaptıklarını, siyasi faaliyetlerini, Türkiye ve onun menfaatleri için
girişimlerini tasvip etmediği için onu hedef haline getirmişti. Onu öldürmek
için Ermeni örgütleri ve militanları hazırdı. İngilizlerin yol göstermesi,
teşvik ve tahrikleriyle yola çıkan Ermeni örgütleri, Talat Paşa’yı kendi
idealleri için ortadan kaldırmış gibi görünseler de, aslında İngilizlerin
isteklerini yerine getirmiş oluyorlardı.
Talât Paşa’nın siyasi kimliği ve adının
karıştığı olaylar, ölümünden sonra görülen davayı da siyasallaştırmıştı.
Almanya’da meydana gelen hükümet değişiklikleri ve iç siyasi çekişmelerin
doğurduğu yeni Türkiye politikası, Paşanın katilinin yargılanması esnasında
kendini belli etmişti. Öyle ki Talât Paşa davası ve jürinin kararı, Batı
dünyasında bugüne kadar “Talât Paşa’nın suçunun ispatı” sayılmıştır.
Almanya’daki dava, yıllardır “Soykırım Mahkeme Önünde” başlığıyla kitaplara
bile konu olmuştur.
Alıntı Kaynak: http://turksandarmenians.marmara.edu.tr/tr/talat-pasanin-oldurulmesi-ve-katilin-yargilama-sureci/
Kaynakça
♦ Arif Cemil (Denker)
(1992), İttihatçı Şeflerin Gurbet Maceraları, İstanbul.
♦ Avcı, Halil Ersin
(2012), “Dış Destekli Uluslararası Terör Örgütü Örneği: Daşnaksutyun ve
Faaliyetleri (1890-1922), Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Dergisi, Cilt 3 (1),
s. 89-101.
♦ Babacan, Hasan
(2014), Mehmed Talât Paşa, Ankara.
♦ Bleda, Mithat Şükrü
(2010), İmparatorluğun Çöküşü, İstanbul.
♦ Çavdar, Tevfik
(1995), Talât Paşa Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü, Ankara.
♦ Gazigiray, A. Alper
(1982), Ermeni Terörünün Kaynakları, İstanbul.
♦ Karataş, Zeynep
(2007), Ermeni Terör Örgütü: ASALA, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atılım
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
♦ Özdemir, Hikmet
(2014), “Kör İnanç Olarak İntikamcılık ve Taşnak-Asala Suikastleri”, Avrasya
İncelemeleri Merkezi, AVİM Report, No 6, Mart 2014, s. 15-24.
♦ Şakir, Ziya (2011),
Yakın Tarihimizin Üç Büyük Adamı, Talât-Enver-Cemal Paşalar, İstanbul.
♦ Şıracıyan, Arşavir
(1997), Bir Ermeni Teröristin İtirafları, İstanbul.
♦ Tasvir-i Efkâr
(1942), 13 Kanunuevvel 1942, s. 3.
♦ Ünal, Şeref (2004),
Salomon Teilirian Davası -Talât Paşa Suikastı- (Berlin, 2-3 Haziran 1921).
♦ Zaptçıoğlu, Dilek (1993), “Talât Paşa Davası”,
Cumhuriyet, 23 Nisan 1993 Cuma, s. 14.
No comments:
Post a Comment