DEMOGRAFİK
DEĞİŞİMLER DOĞRULTUSUNDA DİNİ KUTUPLAŞMA VE SİYASİ ETKİSİ
15.07.2016
Pew
Araştırma Merkezi’nin yapmış olduğu araştırmaya göre, 2050 yılında dünyanın
demografik yapısı günümüze oranla oldukça değişiklik gösterecektir. Yapılan
araştırma, kendini hiçbir dini grubun içinde sınıflandırmayan insan sayısının
diğer gruplara oranla azalacağı, Müslüman ve Hristiyan sayısının ise neredeyse
eşitleneceği görüşündedir.[1] Bu sebeple
şayet, demografik değişimler tahmin edildiği şekilde ilerlerse, 2050 yılına
gelindiğinde dünyada baskın din olarak Hristiyanlığın ve Müslümanlığın olduğu
çift kutuplu bir düzen olacaktır.
Bu
demografik değişimler doğrultusunda, özellikle Hristiyan din adamlarının
yaptıkları açıklamalar, bu olası değişimin Hristiyan dünyasını kendi içinde
birleşmeye ve gerek tarihi gerek siyasi olarak birçok konuda ortak hareket
etmeye yönelttiğini göstermektedir. Bir başka deyişle, bu değişen demografi
karşısında Hristiyan dünyası kendi arasında dayanışma ve bütünleşme arayışı
içine girmiştir. Bunun en son ve somut örneklerinden biri, Ortodoks
kiliselerinin aralarındaki tartışmaları bir kenara koyabilmesi sonucu, en son
843 yılında İznik’te toplanan Ortodoks konsilinin geçtiğimiz haftalarda
Girit’te toplanmış olmasıdır. Pek çok dini doktrin tartışmalarının yanında, bu
toplantıda Hristiyan dünyasının birleşmeye gitmesinin gereği ve önemi
vurgulanmıştır. Bazı anlaşmazlıklar sebebiyle kendisi toplantıya katılmamış
olsa da, Rus Ortodoks Kilisesi’nin ruhani liderleri Patrik Kiril’in ‘Bu
toplantı ayrımcılık olmaksızın bütün kiliseleri birleştirecek olan rahipler
meclisi için bir hazırlıktır’[2] beyanatı
bu konsilin önemine dikkat çekmektedir.
Bir
başka işbirliği sinyali, yüz yıllardır birbirlerinden ayrı olan Roma Katolik
Kilisesi ile önde gelen bir Ortodoks kilisesi olan Rus Ortodoks
Kilisesi’nin ruhani liderleri Papa Fransuva ve Patrik Kiril’in bir araya
gelmesidir. Yapılan bu toplantı sonrası, iki dini liderin sözleriyle ‘Dindaşlar
olarak bir araya gelerek, dünya üzerinde yaşayan Hristiyan halkların çekmiş
oldukları sıkıntılar ve insanlığın geleceği hakkındaki can alıcı konular’[3] ele
alınmıştır. Bir başka deyişle, bu toplantı sonrasında iki lider ortak bir
bildiri ile hem günümüz siyasetini değerlendirerek farklı coğrafyalarda yaşayan
Hristiyan azınlıkların çektiği sıkıntılara dikkat çekmiş, hem de yüz yıllardır
fikir ayrılıkları yaşayan bu iki önemli kilisenin belli başlı konularda ortak
hareket etmesine karar vermiştir. Tüm bunlara ek olarak, bu bildiride ‘insani
zaafların ve günahların sebep olduğu [Hristiyan] birliğinin yitirilişinden
ötürü hissedilen kederden’ bahsedilerek, Hristiyanlar arasında
dayanışmanın gerekliliği ve önemi vurgulanmıştır. Özetleyecek olursak, iki dini
liderin yapmış olduğu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere, yüz yıllardır
birbiri ile ayrı düşen Hristiyan dünyası birleşmeye çalışmaktadır.
Ayrıca
iki lider arasında gerçekleştirilen bu toplantının yanında, Roma Katolik
Kilisesi’nin ruhani lideri Papa Fransuva, göreve geldiğinden beri, kendi
düşüncesine göre sorunlar ve kötülüklerle baş edemeyen Hristiyan dünyasını
birleştirmeye yönelik farklı çalışmalar da yapmaktadır. Örneğin, Papa Fransuva’nın
24-26 Haziran tarihleri arasında Ermenistan’a yapmış olduğu ziyaret bu bağlamda
oldukça önemlidir, çünkü Papa Fransuva Ermenistan ziyareti sırasında ekümenizmi
sağlama isteği doğrultusunda Ermeni Apolistik Kilisesi’nin ruhani lideri ile
birlikte ortak açıklamalar yapmıştır. Yapılan açıklamaya göre, iki lider de
Hristiyan dünyasında bazı bölünmeler olmasına rağmen dindaşlar olarak iki
kilise arasındaki ilişkilerin giderek geliştirileceği ve sonrasında da tam
anlamı ile bir ortaklığa gidileceği yönünde beyanatta bulunmuştur.[4] Yakın geçmişte
Papa Fransuva’nın İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin ruhani lideri I.
Bartholomeos’la yaptığı görüşmede de benzer dayanışma mesajları verilmiştir.
Dünyanın
en büyük Hristiyan kiliseler birliği olan ve Roma Katolik Kilisesi’nin de
gözlemci olarak katıldığı Dünya Kiliseler Konseyi’nin ise zaten kuruluş amacı
ekünemizmi (Hristiyan dayanışması ve birliği) sağlamaktır. Yaptıkları tüm
çalışmalar, Hristiyan kiliseler arasında daha etkin işbirliğine sağmaya ve
aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye yöneliktir.
Tüm
bunlar, Hristiyan dünyasının aralarındaki ayrılığa son vermek adına birleşme çalışmalarına
yöneldiğini göstermektedir. Bu birleşmenin ana hedefi, 2050 yılına gelindiğinde
Hristiyan dünyasının tek bir blok halinde hareket etmesinin zeminini
hazırlayabilmektir. Günümüzde sayısal olarak en fazla nüfusa sahip olan
Hristiyanlığın yüz yıllardır kendi içinde süren ayrılığa dur demek üzere
girişimlere hız vermesinde kuşkusuz 2050 yılı demografik gelişmeler öngörüsü
rol oynamaktadır. Ancak, karşılıklı çıkarlar doğrultusunda yapılan bazı
açıklamalar, bir yandan da güncel siyasete olan etkisi bakımından tartışmaya
sebebiyet verebilecek niteliktedir. Bunun önemli bir örneği Türkiye ile
ilgidir. Ekümenizm doğrultusunda Hristiyan dünyası ezilen halklar ve
birleşmenin gerekliliği ve öneminden bahsederken, tercih edilen yöntemlerden
bir tanesi maalesef Türkiye’yi adeta taciz yönünde gelişmiştir. Çeşitli
kiliseler ve birlikleri 1915 olayları ile ilgili olan soykırım söylemlerine
sorgusuz sualsiz başvurur hale gelmiştir. Bu konuda en çarpıcı faaliyetler Papa
Fransuva ve Dünya Kiliseler Konseyi’ne aittir. Dünya Kiliseler Konseyi 1915
olayları ile ilgili soykırım söylemini öne çıkaran beyanatlar yayınlamıştır.
Beyanatların bir tanesinde, Dünya Kiliseler konseyi 1915 olayları için soykırım
kelimesinin kullanılmasını doğru bulduğunu ve Ermenileri bu doğrultuda
destekleyeceğini vurgulamıştır. Ayrıca, Dünya Kiliseler Konseyi, 1983
yılından bu yana sözde Ermeni soykırımının tanınması ve tanıtılması için
çeşitli faaliyetlerde bulunmuş ve Perinçek-İsviçre davasının sonucu ile ilgili
hoşnutsuzluğunu” da dile getirmiştir.[5] Dünya
Kiliseler Konseyi’nin açıklamalarının yanında Papa Fransuva da yaptığı çeşitli
açıklamalarla soykırım söyleminin ortaya attığı yanlış bilgileri ve klişelerini
çeşitli şekillerde tekrarlayarak bu konuda adeta propaganda yapmıştır. Buna
karşılık olarak Ermeni Apostolik Kilisesi yetkilileri de farklı mezheplere ait
olmalarına rağmen, Papa Fransuva’yı sevdiklerini ve desteklediklerini açık bir
şekilde ifade etmiştir.[6] Buradaki
önemli durum, Hristiyanların aralarındaki yüz yıllardır süren bu ayrılığa dur
demek ve tüm inananları birleştirmek doğrultusunda yaptıkları çalışmaların ve
tarihi ve siyasi açıklamaların bir kısmı, Müslümanlar, özellikle de Türkler
açısından gerek Avrupa’da gerek de dünyanın farklı yerlerinde ön yargıya
sebebiyet verebilecek niteliktedir.
Özetleyecek
olursak, küresel demografik değişimler Pew Araştırma Merkezi’nin ön gördüğü
şekilde ilerlerse, 2050 yılında dünyadaki Müslüman ve Hristiyan sayısı
neredeyse eşitlenecektir. Bu bağlamda, hem aralarındaki ayrılığı gidermek, hem
de bu demografik değişim doğrultusunda birleşmek için işbirliği yapmak adına
Hristiyan dünyası çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu durum Hristiyan
dünyası için olumlu bir gelişme olsa da, yapılan bazı siyasi ve tarihi
açıklamalar ne yazık ki tek taraflı olduğu için yanlış anlaşılmalar ve ön
yargılara sebebiyet verecek niteliktedir. Bu durumu daha ayrıntılı bir şekilde
ifade edecek olursak, Hristiyan dünyası hem birleşme gayesi, hem de aynı dini
inanca ait olmanın gereği olarak elbette ki dünya üzerinde yaşayan
Hristiyanların, hem geçmiş hem de günümüzde yaşamış oldukları sıkıntılara
değinmesi, bunları çözmeye çalışması anlaşılabilir davranışlardır. Burada ki
sorun, Hristiyanların yaşadıkları sorunları aktarılırken Müslümanların geçmişte
ve günümüzde yaşadıkları sorunlara değinilmemesi, hatta görmezden gelinmesidir.
Özellikle de 1915 olayları bu konuda verilebilecek örneklerden birisidir, çünkü
gerek Papa Fransuva gerek Dünya Kiliseler Konseyi, Ermenilerin çekmiş oldukları
acılara değinirken, o dönem aynı koşullarda Müslümanların da acı çektikleri ve
çok ciddi oranlarda hayatlarını kaybettiklerini aynı şekilde vurgulamamaktadır.
Ne yazık ki bu tutum da dünyada, özellikle de Avrupa ülkelerinde Türk ve
Müslümanlara karşı olan ön yargıyı ve umursamazlığı artırmaktadır. Ayrıca,
çağdaş insanlık değerlerini Hıristiyanlıkla özdeşleştirme gayreti içinde olan
Hıristiyan kiliselerin, laikliği de dışlayan öğretileri ve Müslümanlığa karşı
gelişen karşıtlığa karşı çıkmak bir yana, bundan nemalanma izlenimi vermeleri
gelecek için iyimserlik yaratmamaktadır.
No comments:
Post a Comment