Friday, October 30, 2015

Sayın Altan Öymen,
Bilmem beni hatırlayacak mısınız?
1962-63 yıllarında siz Bonn’da Büyükelçilik Basın Ataşesi ve değerli eşiniz Aysel Öymen Maliye (Hazine) Müşaviri olarak görev yapıyordunuz. Eşinizle ilgili idari bir problemi görüşmek için beni Ankara’ya ziyarete gelmiştiniz. O günlerde Hazine Genel Sekreteri (Maliye Bakanlığı Hazine Genel Müdürlüğü ve İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri) olarak görev yapmaktaydım. 
1965 yılında Maliye Bakanlığı’ndan ayrıldım ve Uluslararası Para Fonu Teşkilatı (IMF) ‘de görev aldım. Uzun yıllar dış ülkelerde IMF Temsilciliği ve Ekonomi Müşavirliği yaptım. 1995 yılında emekli olup Türkiye’ye döndüm. 1962’den sonra sizinle görüşmedik, ancak Radikal ve Milliyet gazetelerindeki makaleleriniz ve TV’deki programlarınızı takip etmekteyim.
18 Ekim Pazar akşamı CNN Türk’deki ‘’Sağım Solum Tarih’’ programında sizi ve Taha Akyol’u izledim. Sayın Taha Akyol çok değer verdiğim bir yazardır. Her sabah bilgisayarımda Hürriyet Gazetesindeki yazılarını okur ve CNNTürk’deki ‘’Eğrisi Doğrusu’’ programlarını izlerim.
CNN Türk’te 18 Ekim’deki programda İnönü ve 27 Mayıs Askeri Darbesi ile ilgili olarak Taha Akyol’un İnönü’nün askeri darbeyi teşvik ettiği vahim bir iddiadır. Bence okuduğu belgeler İnönü’nün memleketin askeri darbeye sürüklendiğini, askerlerin darbeye hazırlandıklarını görerek Menderes ve Demokrat Parti’yi uyardığını vurgulamaktadır.
Sayın Akyol’un Menderes seçime gidecek iken askerlerin 27 Mayıs’ta darbe yaptığı iddiası ve görüşü ise gerçeklere aykırıdır.
O günleri bizzat yaşamış birisi olarak (90 yaşındayım), Merhum Menderes’in seçim yapacağı iddiasının ortaya atılması karşısında yaşadığım bir olayı açıklamayı tarihi bir zorunluluk olarak gerekli buldum. Maalesef olayda ismi geçenlerden benden başka hayatta kalan olmadığı gibi, adı geçen tarihi gizli toplantının tutanağı yapılmamış, devlet arşivlerine konmamıştır.
1960 yılı başlarında ülkemizin derin bir ekonomik kriz içinde olduğunu bilmeyen, görmeyen yoktu. Bugünkü gibi ülke ekonomik bir krize doğru giderken, iktidarın bunu görmemesi, kabullenmemesi ve tedbir almak gereği duymamasından farklı bir durum vardı. Menderes hükümeti acil olarak dış yardım istemek ve kredi bulmak telaşındaydı. Amerika gibi müttefik ülkelerden acil yardım almak imkânı yoktu. Bugünkü gibi dolar bolluğu içinde sıcak para ile idare etmek imkânı da yoktu. Müracaat edilecek kaynaklar uluslararası kurumlar idi. Bu kurumlar Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (OEEC), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (IBRD) idi. 
Dünya Bankası ile ilişkilerimiz kesikti. 1954’de Türkiye’ye ekonomik yardımı artırmak ve kalkınmamızı desteklemek (Türkiye’yi örnek bir ülke göstermek) üzere Türkiye’ye Daimi Temsilci (Resident Representative) olarak uluslararası şöhreti olan, ikinci Dünya Savaşı’nda yıkılan Hollanda ekonomisini ayağa kaldıran eski Maliye Bakanı Lieftinck’i göndermişti. Menderes Hükümeti bu temsilciyi sudan sebeplerle (Dünya Bankasının yapıcı eleştirilerine kızarak) persona non grata ilan ederek kovdu. (Böyle bir olay dünya tarihinde görülmemiştir, eşi yoktur.) Bu yüzden Dünya Bankası Türkiye ilişkilerini kesti. 
Kanaatımca, Menderes Hükümeti’nin Dünya Bankası Temsilcisini kovması iktidarları süresinde ekonomi sahasında yaptığı en büyük yanlıştır. Bu olay, 1955’ten itibaren ekonomimizin bozulması ve iflasa sürüklenmesinde rol oynamış en önemli faktördür. 
Müracaat edilebilecek ikinci kaynak Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı idi.Bu Teşkilatla görüşmek için merhum Hasan Işık başkanlığında bir heyetle 1960 yılı başlarında Paris’e gittik. Teşkilatı acil dış yardım ihtiyacımız konusunda etraflı olarak bilgilendirdik. Ancak hükümetimizin ekonomiyi düzeltecek
gerekli tedbirleri alacağı hususunda güvenleri olmadığı için yardım talebimizi reddettiler; elimiz boş döndük. 
Son müracaat edeceğimiz yer IMF’di. Dünya bankasından farklı olarak IMF ile ilişkilerimiz iyi idi. Türkiye ile olan ilişkilerde yetkili büyük Türk dostu çek asıllı amerikalı direktör seviyesinde Mr. Ernest Sturc vardı. (Aysel Hanım da kendisini hatırlayacaktır)
Son acil yardım ümidimiz olarak IMF’e başvurduk! Mr.Sturc bir misyonla beraber Ankara’ya geldi. Ekonomideki kötü durumumuz ve acil yardım ihtiyacımız aşikârdı. Bunu bizim kadar IMF de biliyordu. Ancak IMF’den kredi alabilmek için ekonomideki bozuklukları düzeltecek tedbirleri içeren bir program üzerinde IMF ile mutabakata varılması, bu programın uygulanacağını teyit ve kabul eden bir ‘Standby’ anlaşması gerekiyordu. Bu konuda IMF misyonu ile anlaşma teknik seviyede mümkündü. Ancak Hükümetimizin böyle bir anlaşmayı uygulayabileceğine IMF’in güvenmesi gerekliydi.
Ben o günlerde Maliye Bakanlığı Hazine Genel Müdür Yardımcı seviyesinde dış iktisadi ve mali ilişkiler konusunda görevliydim. IMF ile olan ilişkileri yürütüyor, IMF müzakerelerine katılıyordum.
Bu uzun girişten sonra Sayın Taha Akyol’un Menderes’in seçim yapacaktı, askerler darbe yaptı, buna mani oldu iddiasının doğru olmadığını gösteren olayı açıklıyorum.
Mr. Ernest Sturc ile IMF görüşmelerinin sonunda Hilton Otelinin Karadeniz Süitinde toplandık. Toplantıda Dışişleri Bakanı Zorlu, Maliye Bakanı Polatkan ve Dışişleri Bakanlığı’ndan Hasan Işık, Maliye Hazine Genel Müdürü Memduh Aytür ve muavini ben vardım. Toplantı çok özel, benzeri olmayan gizli bir toplantı idi.
Mr. Sturc hiç lafı dolaştırmadan doğrudan konuya girdi. Ülkemizde askerin önlenmez ise darbe yapacağı konusunda bir söylenti olduğunu, Türkiye ile bir ‘Stand-by’ anlaşması imzalanması ve istenen acil krediyi vermeyi çok arzu ettiğini ancak müzakere ve anlaşılan program henüz IMF Executive Board’a onaya sunulmadan, anlaşma yapılan hükümetin iktidarda olacağından emin olmaları gerektiğini açıkça söyledi. Kredi şartı olarak değil, bir Türk dostu olarak Türkiye’de erken bir seçim kararı alınır ve yürürlüğe konulursa, eğer bir askeri darbe hazırlığı varsa bunun önleneceği görüşünü ortaya attı. Bir seçim yapılırsa iktidara gelecek hükümet hangi partiden olduğuna bakılmaksızın derhal Ankara’ya geleceğini ve istenilen ‘Stand-by’ anlaşmasını sonuçlandıracağına dair söz verdi.
Toplantı sonunda kendi aramızda durum müzakere edildi. Her iki Bakan (Zorlu ve Polatkan) Sturc’ un haklı olduğu kanaatine vardı. Derhal Başbakan Menderes’e beraberce giderek onu erken seçim kararı almağa ikna etmek kararı aldılar. Mr. Sturc Ankara’dan ayrıldı. 
Rahmetli Polatkan bana Zorlu ile beraber Menderes ile görüşmeye gideceklerini, Başbakanı ikna etmeye çalışacaklarını ve sonucu bana telefonla bildireceğini söyledi. Kararlarını Mr. Sturc’e derhal telefon ederek bildirme talimatı verdi. 
İki Bakan Menderes’in peşine düştü ve ancak iki hafta sonra onunla Kütahya’da görüşme imkanı buldu. Toplantı sonunda Polatkan telefonla beni arayarak maalesef Menderes’i ikna edemediklerini ve seçim yapılmayacağını durumu Sturc’e bildirmemi söyledi.
Toplantıda İçişleri Bakanı Namık Gedik varmış, ülkede anarşi önlenmeden seçime gitmenin doğru olamayacağı (seçimİ kaybetme tehlikesi) görüşünü ileri sürmüş; Menderes Namık Gedik’in görüşünü benimsemiş ve Zorlu ve Polatkan’ın seçim önerisini reddetmiş. 
Çok geçmeden askeri darbe oldu ve maalesef darbeyi önlemek için seçim teklif eden (iktidarı kaybetme riskini göze alan) iki Bakan askeri darbenin kurbanları olup asıldılar!



ÖZET ve SONUÇ
1. Kanaatımca 27 Mayıs Darbesine yol açan faktörlerin başında Menderes Hükümetinin ekonomi politikalarındaki hatalardır. Dünya Bankası temsilcisinin kovulması bu sahadaki uyarı ve yapıcı eleştirilere bile tahammül edilmediğinin göstergesidir. Ekonomideki çöküntü ve anti demokratik politikalar ülkeyi darbeye sürüklemiştir.
2. Menderes askeri darbe uyarılarına aldırmamış, gerekli önleyici tedbirler alınmamış, şiddet ve anti demokratik yollarla darbenin önleneceği hatasına düşülmüştür.
3. En önemlisi demokrasinin vazgeçilmez kuralı olan seçimle iktidardan gitmek göze alınmamış ve bunun yerine iktidarda kalabilmek için şiddet ve her türlü anti-demokratik tedbirlere başvurulmuştur.
4. Şüphesiz Demokrat Parti’nin ülkeyi düşürdüğü şartlar askerlerin darbe yapmasının mazereti olamaz, darbeyi meşrulaştıramaz. Ancak eğer Menderes Zorlu ve Polatkan’ın seçim önerisini kabul etseydi, kanaatımca iktidarı kaybedecekti fakat askeri darbeyi önleyecekti. Maalesef 27 Mayıs Darbesinin önlenmesi mümkünken seçim kararı alınmamasının vebali büyüktür. 27 Mayıs darbesi ile başlayan askeri darbeler, seçim yoluyla gelen sivil hükümetlerin hatalı politikalarının verdiği zarardan daha çok zarar vermiştir.


Kemal Siber
Maliye Bakanlığı eski Hazine Genel Sekreteri ve 
IMF Eski Direktörü - Ekim 2015

No comments:

Post a Comment