Stephen Kinzer'in; CIA'nın 1953'te
İran'da gerçekleştirdiği darbeyi işlediği “Şahın Bütün Adamları” isimli
kitabın özeti, okuyucularımızın istifadesi için aşağıda sunulmuştur.
Darbe Öncesi
• İran, 1940'lı yılların sonunda
ayrılıkçı isyanlarla parçalanıp Anglo-Iranian Petrol Şirketi tarafından kan kusturulurken,
genç Şah Muhammed Rıza, dikkatini kadınlara, spor arabalara ve yarış atlarına
vermişti. İran'da Şah iktidarını destekleyen başlıca unsurlar; toprak ağaları
ve ulema idi. Bu iki büyük grup radikal bir değişim endişesiyle şahı
desteklemekteydi.
• Şah, 1946 yılında ekonomik
kalkınma amacıyla iddialı bir plan hazırlattı. İran'ın yardım taleplerine
ABD'nin yeterli destek vermemesinin yarattığı hayal kırıklığıyla Anglo-Iranian
Petrol Şirketinden İran'ın aldığı payı artırmanın yollarını aramaya başladı.
1949'da İran ile şirket arasında, neredeyse hiçbir şeyi değiştirmeyen yeni bir
anlaşma imzalanmıştı.
• Çoğunluk hissesi İngiliz Devletine
ait olan Anglo-Iranian Oil Company, 20. Yüzyılın ilk yıllarından itibaren İran
petrolünün üretim ve satışı üzerinde muazzam karlı bir tekelin tadını
çıkarıyordu. İran topraklarının altından akan zenginlik, Britanya'ya dünyanın
zirvesinde söz sahibi olama imkânı sağlarken İranlıların çoğunluğu bu
adaletsizliğin getirdiği sefalet içinde yaşıyordu.
• İranlıların bahsedilen şirketin
yönetimine katılmalarına müsaade edilmediği gibi şirketin hesaplarını
denetlemelerine de müsaade edilmiyordu. 1947 yılında şirket, vergi sonrası
karını 40 Milyon Paund olarak açıklamış, ancak İran'a sadece 7 Milyon Paund
vermişti. Aynı dönemde Meksika ve Suudi Arabistan uluslararası şirketlerden
kârın yüzde 50'lik kısmını almaktaydı.
• Buna ilaveten şirket 1933 yılında
yapılan imtiyaz anlaşmasında vaad ettiği işçilere daha iyi ödeme, daha fazla
terfi imkânı; okul, hastane, yol ve telefon sistemleri kurma taahhütlerinden de
hiçbirini yerine getirmemişti.
• Şirkette çalışan işçilerin günlük
geliri 50 cent olup hastalık izinleri, yıllık izinleri, maluliyet tazminatları
bulunmamaktaydı. Yine işçiler, içme suyu ve elektriği olmayan ahır benzeri
evlerde yaşamaktaydı. Buna karşın şirketin İngiliz çalışanları, işçilerden
birkaç kilometre ötede yüzme havuzlu, kaloriferli ve o dönemin şartlarında elde
edilebilecek lükslerin tamamın sahip bir biçimde yaşıyorlardı.
• Bu durum İngilizlerin genel
politik duruşu ile paralellik arz etmekteydi; malum Britanya Krallığı esas
olarak zenginliğini başka milletlerin doğal kaynaklarını sömürmek suretiyle
elde etmişti.
• Şubat 1949'da Tahran
Üniversitesinde düzenlenen bir etkinlikte bir suikast girişimine maruz kalan
Şah, bundan dinci-komünist ittifakını sorumlu tuttu. Sonrasında sıkıyönetim
ilan edildi, gazeteler kapatıldı ve muhalifler tutuklandı. Yapılan anayasa değişiklikleriyle
şaha olağanüstü pek çok yetkiler tanındı. Her şeye rağmen halktan yükselen
tepkileri dindirmek için petrole ve dış dünyaya dayanmak kifayet etmiyor ve
milliyetçi tonu belirgin ve daha iyi bir yaşam talep eden kitlelerin sesi daha
da yükseliyordu. Bu talepleri siyasi arenada seslendiren politik grubun adı
Milli Cephe idi.
• Milliyetçiler, modernleşme
yanlıları ve şahın meşruti pozisyonunun yıkılarak cumhuriyet rejimine
geçilmesini talep edenler gibi pek çok farklı talebin temsilcilerini içerisinde
barındırıyordu Milli Cephe, büyük toprak sahibi olan ve İran yönetiminde
yüzyıllar boyu önemli rol oynamış bir aileye mensup ve İsviçre'de hukuku-
tahsil etmiş Dr. Muhammed Musaddık'ın liderliği etrafında toplanmıştı.
• 1949 yılında İran'ın politik ajandasının
en önemli gündem maddesi, şirket ile İran Devleti arasındaki imtiyaz
anlaşmasının İran lehine revize edilmesiydi. Bu noktada, İranlı politik gruplar
arasında İranlıların yönetime dahil edilmesi, işçilerin şartlarının
iyileştirilmesi, şirket hesaplarının İran tarafından denetlenmesinden başlayan
ve bunlardan belli bir kısmını ya da hepsini talep eden gruplar olduğu gibi
şirketin doğrudan millîleştirilmesini talep edenler de bulunmaktaydı
• Sonunda, 1951 yılında, Anglo-Iranian Petrol Şirketine duydukları öfkeyi, şahsında bütün politik liderlerden daha fazla somutlaştırdığına inandıkları Musaddık'ı destekledi İran halkı. Musaddık da bu şirketi İran'dan kovma, ülkenin dev petrol rezervlerini geri alma ve İran'ı yabancı güçlerin boyunduruğundan kurtarma sözü verdi.
• Sonunda, 1951 yılında, Anglo-Iranian Petrol Şirketine duydukları öfkeyi, şahsında bütün politik liderlerden daha fazla somutlaştırdığına inandıkları Musaddık'ı destekledi İran halkı. Musaddık da bu şirketi İran'dan kovma, ülkenin dev petrol rezervlerini geri alma ve İran'ı yabancı güçlerin boyunduruğundan kurtarma sözü verdi.
Darbe Sürecinin Başlaması
• Musaddık iktidara gelir gelmez
dünyadaki en kârlı İngiliz şirketi olan Anglo-Iranian şirketini millileştirdi.
Hemen ardından da İranlılar, İran Körfezindeki Abadan'da yer alan dev
rafineriyi kontrol altına aldılar. İran'da yükselen milliyetçilik dalgası
Musaddık'ı milli kahraman haline getirdi.
• Diğer yandan İngilizlerde
Musaddık'ı İngilizlere ait zenginliği çalmakla suçlayıp Birleşmiş Milletlere ve
Lahey Adalet Divanı'na başvurarak İran'ın cezalandırılmasını istediler. Aynı
zamanda İran Körfezi'ne savaş gemilerini yollayarak İran ekonomine çok büyük
zarar verecek olan bir ambargoyu başlattılar. İngilizler bir süre rafineriyi
geri alabilmek için silahlı istilayı düşündülerse de ABD Başkanı Harry
Truman'ın soğuk bakması üzerine bu seçenekten vazgeçtiler. Ayrıca Birleşmiş
Milletler'den bir karar çıkmadığı gibi, Adalet Divanı'da görevsizlik kararı
aldı. Geriye sadece iki ihtimal kalıyordu: Musaddık yönetimini kabullenmek ya
da O'nu devirecek bir darbe tezgâhlamak.
• İmparatorluk geleneğinin mağrur
ürünü olan Churchill darbe kararı almakta hiç duraksamadı. İngiliz ajanları
derhal darbe hazırlıklarına başladılar. Çok kararlı ve saldırgandılar. Bu
planlardan haberi olan Musaddık Ekim 1952'de İngiliz Büyükelçiliğinin kapatılmasını
emretti. İran'da bulunan tüm İngiliz diplomatlarının ve diplomatik görüntü
altında hareket eden ajanların İran'ı terk etmeleri istendi. Böylece ülkede
darbe tezgâhlayacak kimse kalmadığı düşünülüyordu.
• İngilizler derhal Başkan
Truman'dan destek talep ettiler. Fakat Truman hem Musaddık tarzı ulusalcı
hareketlere sempati ile bakıyor hem de Anglo-Iranian örneğinde olduğu gibi eski
moda emperyalist düşünceyi hor görüyordu. Dahası CIA o güne kadar hiç hükümet
düşürmemişti ve Truman Pandora'nın kutusunu açan kişi olmayı istemiyordu.
• Kasım 1952'de Dwight Eisenhower'in
ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte ABD'nin bu konuya bakışı keskin bir şekilde
değişti. Yeni Başkan Eisenhower'e sunulan CIA raporunda Musaddık'a yönelik
darbenin gerekçesi olarak İngiliz mallarının millîleştirilmesinden hiç
bahsedilmiyor ve Musaddık'ın komünist yönelimlerinin ABD ulusal güvenliği için
ne kadar tehlikeli olduğu vurgulanıyordu. İngilizlerin isteği nihayet
gerçekleşmişti: ABD Başkanı darbeye onay vermişti.
• Darbenin kod adı AJAX Operasyonu,
yöneticisi de Başkan Roosvelt'in torunu ve deneyimli CIA Ortadoğu görevlisi
Kermit Roosvelt olacaktı.
Darbenin Hayata Geçirilmesi
• AJAX Operasyonu planında öncelikle
Başbakan Musaddık'a karşı şiddetli bir psikolojik harp öngörülmüştü. 1953'ün
ilkbahar ve yaz ayları boyunca Musaddık'ın CIA'dan rüşvet alan bir molla, bir
gazeteci ya da bir politikacı tarafından suçlanmadığı tek bir gün bile geçmedi.
Özgür basının önemine inanan Başbakan, bu kampanyanın bastırılmasına izin
vermedi.
• Basında Başbakanın sadece komünist
eğilimleri ve İran tahtı üzerinde emelleri var diye değil aynı zamanda Musevi
olmakla, İslamiyet düşmanı olmakla, İran ordusunu zayıflatmak ve maneviyatını
kırmakla ve ironik biçimde İngiliz hayranı olmakla da suçlanıyordu. CIA'nın söz
konusu propagandalardan sorumlu elemanı Richard Cottam'a göre; Tahran'da çıkan
her beş gazeteden dördü CIA'nın etkisi altındaydı.
• Roosvelt, bir yandan bu işleri
organize ederken diğer yandan Musaddık'ın İran içindeki etkili düşmanlarıyla,
başta Şah Muhammed Rıza olmak üzere, temas kuruyor ve onları işin olabilirliği
üzerinde ikna misyonunu eda ediyordu. Bunu yaparken aslında darbe sonrasında
oluşacak yeni yönetimi de kurgulamış oluyordu.
• Şah ile yaptığı görüşmede
Roosvelt, 1 milyon Dolar (20 Milyon Dolara kadar çıkabilecek) bir bütçenin ve
çok tecrübeli ve profesyonel birkaç örgütçünün emrinde olduğunu ve bunların
broşürler dağıtıp çeteleri organize edebileceğini ve onun işaret edebileceği
muhalifleri izleyebileceği ve etkisiz hale getirebileceğini aktararak 4 aşamalı
planı anlattı.
• Planın ilk aşamasında camilerde,
sokakta ve basında (yukarıda detayları verildiği üzere) yürütülecek bir
kampanya ile Musaddık'ın popülaritesi azaltılacaktı. İkinci aşamadaysa Şah'ın
askeri yetkilileri Musaddık'a Şah tarafından imzalanmış azledilme emrini tebliğ
edeceklerdi. Üçüncü aşamada çeteler sokakların kontrolünü ele geçirecek ve
Musaddık ya da onun destekçileri tarafından tutulduğu görüntüsü verilen kişiler
tarafından dini liderlere yönelik suikastlar ve saldırılar düzenlenecekti. Son
aşamada, darbe gününün sabahı önceden tehdit edilerek ya da satın alınarak ikna
edilmiş olan meclis üyeleri tarafından yapılacak bir oylama ile Musaddık meclis
tarafından da azledilecek ve darbenin askeri ayağını yönetecek olan Şah'a tam
bağlı General Zahidi muzafferane ortaya çıkacak ve Şah tarafından Başbakan
olarak atanacaktı. Şayet Musaddık direnecek olursa Zahidi'nin kontrolü
altındaki ordu birlikleri onu ve başlıca destekçilerini tutuklayacak, askeri
kumanda merkezlerini, polis karakollarını, telefon ve telgraf hatları ile radyo
istasyonlarını kontrol altına alacaklar ve merkez bankasını ele geçireceklerdi.
• Roosvelt planı hayata geçirmek
için düğmeye bastı. Ancak darbe girişimi Musaddık tarafından önceden haber
alınarak etkisiz hale getirildi (Planın detayları öğrenilememişti). CIA
merkezinden gelen mesajla Roosvelt, merkeze çağrıldı; ancak Roosvelt büyük bir
risk alarak (Başkan Eisenhower'e Dışişleri bakanlığı ve istihbarat tarafından,
bu işin bittiğini ve Musaddık'la dostane ilişkiler kurmanın yollarını aramak
gerektiğini bildiren notların gittiği bir ortamda) pes etmeyeceğini ve tekrar
deneyeceğini bildirdi.
• İkinci deneme hemen ertesi gün,
Şah'ın Musaddık'ı azlettiğini ve Zahidi'yi atadığını belirten iki ayrı fermanın
on binlerce çoğaltılıp sokaklarda dağıtılmasıyla başladı (Çok az İranlı, Şahın
böyle bir yetkisi olup olmadığını tartışırdı. Zira yüzyıllardan gelen bir
bağlılık vardı hanedana karşı). Diğer yandan Roosvelt bu fermanlara ilişkin
haberlerin aynı gün “Associated Press'' ve New York Times'ta çıkmasını sağladı.
Hemen ardından Roosvelt, ajanlarına (tamamı İranlı olan ve İngilizlerden
listeleri alınarak aktive edilmiş bir grup ajan) Tahran'a dağılarak
politikacıları, mollaları ve kritik anlarda kalabalıkları etkileyebilecek kim
varsa rüşvete bağlama ve kabul etmeyenleri etkisiz hale getirme talimatı verdi.
Talimatı takip eden iki gün boyunca ajanların kontrol ettiği çeteler, Musaddık
adına sokaklarda kargaşa çıkaracaklardı. Üçüncü günün sonunda ise devreye
girecek asker ve polis birlikleri ile (Onları ayarlamak için Amerika'nın
bölgedeki askeri ataşesi gizlice askeri yetkililerle görüşme halindeydi)
hükümet binalarına yapılacak baskınlar ile Musaddık'ın devrilmesi
tamamlanacaktı.
• Planlandığı şekilde, kiralanmış
profesyonel bir grup, Musaddık lehine sloganlar atarak Tahran'ın güneyindeki
fakir mahallelerinden başlayarak sokak gösterilerini aktive ettiler. Şehir
merkezine geldiklerinde sloganlar, Musaddık lehine olmaktan çıkıp Şah aleyhine
sloganlara dönüştü (tabii ki provokatörler devrede) ve Şah Rıza'nın (bir önceki
şah) şehir meydanındaki heykelini yıkmaya giden hareketler yaparak ve sokakları
yakıp yıkarak, hem İran kamuoyunu ve hem de ordunun ortada kalmayı tercih eden
ana gövdesini tahrik ettiler. Musaddık, safiyane bir şekilde polisten halkın
gösteri özgürlüğüne müdahale etmemesini istedi. Diğer yandan ABD Büyükelçisinin
o günlerde şaka gibi sayılabilecek bir talebi oldu Başbakandan: ABD
vatandaşlarına taciz telefonları geliyor, tehditler ediliyor ve hatta saldırılar
oluyordu. Sokaklardaki kargaşa bitmeden bu durumun sona ermesi mümkün değildi,
bu yüzden polis olaylara müdahale etmeliydi.
• Musaddık hassas birisiydi ve
inanılmaz bir şekilde talebi ciddiye aldı; zira ABD'liler ve diğer yabancılar,
sonuçta misafirdi ve Farisi kültüründe misafire kötü davranmak asla hüsn-ü
kabul gösterilebilecek bir şey değildi. (Böyle bir şeyi Musaddık'a söylemesini
ABD büyükelçisi Harrison'a, bizzat Roosvelt tavsiye etmişti. Roosvelt
Musaddık'ın kişisel özellikleri ve Farisi kültürü üzerinde çok ciddi çalışmış
ve planını bunları dikkate alarak kurgulamıştı)
• Musaddık, sokak gösterilerini
tamamen yasaklayan bir genelge yayınladı ve hükümet taraftarı partilerin
liderlerini arayarak onlara yandaşlarını sokaklardan uzak tutmalarını bizzat rica
etti. Polis, sayıları on binleri bulan göstericilere çok sert müdahale etti,
pek çok ölü ve yaralılar oldu. (Polis müdürü de sıkı bir şah yanlısıydı). Bu
göstericiler, içerisindeki provokatörler hariç, aslında tamamı Musaddık'ı
destekleyen bir kitleydi. Yani Musaddık kendi ayağına kurşun sıkıyordu. Tüm
bunlar olurken, Şah Roma'ya gitmişti. (İlk başarısız denemenin ardından)
• Ve Roosvelt son vuruşunu yaptı:
Şah yanlısı ve daha önce görülmemiş büyüklükte bir kalabalık, Şahın adamlarının
desteğiyle (ve tabii katılımcılara ödenen paranın da teşvikiyle); ‘”Çok Yaşa
Şah'' ve ‘”Musaddık'a Ölüm'' nidalarıyla sokaklara döküldü. Bu defa polis,
hiçbir müdahalede bulunmuyordu! Musaddık'ın destekçileri ise hem bir gün önceki
şiddetin korkusundan, hem de liderlerinin talimatına hürmetlerinden sokağa
çıkmamışlardı. Sokaklarda darbeci on binler vardı sadece.
• İşbirlikçi General Zahidi'ye bağlı
askeri birlikler ve son yaşanan olayların etkisiyle onlara katılan diğer
askerler de hemen ardından rollerini oynamaya başladılar. Musaddık'ın evi
kuşatıldı ve uzun süren bir çatışmanın ardından oyun bitti. İlk başarısız
denemenin ardından Roosvelt tarafından bir sığınağa gizlenen Zahidi, iç
çamaşırlarıyla otururken Roosvelt müjdeli haberi verdi: Artık başbakan oydu.
• Radyoda “Musaddık hükümeti bozguna
uğratılmıştır. Yeni Başbakan Fazlullah Zahidi görevinin başındadır. Majesteleri
Şah, ülkesine doğru yola çıkmıştır. Musaddık hükümeti, isyancı bir hükümetti ve
şimdi devrilmiştir.'' anonsu geçiliyordu.
• Sonrasında Zahidi, Tahran Radyosunda
Şah'ın atadığı meşru başbakan olarak kendini tanıtarak; yeni yolların inşa
edileceği, sağlık hizmetlerinin bedava olacağı, ücretlerin artırılacağı ve hem
hürriyet hem de güvenliğin daha güçlü olacağı bir ülke vadetti. Konuşmada küçük
bir sorun vardı: petrole ne olacağından hiç bahsetmemişti.
• Şah tekrar Tahran'a döndü ve
halka, ülkeye verilen zararı tamir etme sözü verdiği bir konuşma yaptı. Zahidi
hükümetine, ABD tarafından 5 Milyon Dolarlık bir yardım verildi; ayrıca 1
Milyon Dolar da Zahidi'ye verildi.
• Yeni yönetimin kontrolünün tamamen
sağlanması üzerine Roosvelt, 4 hafta önce sessizce geldiği İran'dan yine
sessizce ayrılmaya hazırlanıyordu. Ancak ayrılmadan önce son defa Şah'ı görmek
istedi.
• Son buluşma öncekilere benzemedi
(Yukarıda bahsedilen darbe öncesi görüşme, İran'ın ara sokaklarında bir
arabanın içinde gizlice yapılmış bir görüşmeydi). Bu görüşme, Şah'ın sarayında
yapılmıştı ve bu defa Roosvelt'i taşıyan araç, ABD'nin resmi malı olduğunu
gösteren resmi işaretler taşıyan görkemli bir arabaydı.
• Her ikisine votka servisi
yapılırken Şah, Roosvelt'e “Tahtımı sana, halkıma, tanrıya ve orduma
borçluyum.'' dedi. Buna mukabil Roosvelt, alınan sonuç tüm hesapları
kapattığından, yeni rejimin ABD'ye hiçbir şey borçlu olmadığını ifade etti.
Darbenin Sonuçları
• Musaddık, Şah'ın azil emrine
uymamaktan ve halkı silahlı isyana teşvikten dolayı vatana ihanetten
yargılandı. Üç yıl hapse, daha sonra da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
Musaddık, hakimlere ‘'Benim tek suçum, İran petrol endüstrisini millileştirmek
ve dünyadaki en büyük imparatorluğun sömürgecilik şebekesini, onun ekonomik ve
siyasi etkisini bu topraklardan atmak olmuştur'' dedi. Ev hapsi altında 1967
yılında 85 yaşında öldü.
• Adını daha sonra British Petroleum
olarak değiştiren Anglo-Iranian Petrol Şirketi, İran'da eski statüsünü tekrar
kazanmak için çok uğraştı; ancak kamuoyu, şirketin öyle karşısındaydı ki
hükümet izin vermeye cesaret edemedi. Ayrıca Musaddık'ın devrilmesinde bütün
pis işleri Amerikalılar kotardığından, işin tabiatı gereği yağmayı da Amerikan
şirketlerinin paylaşması lazımdı.
• Sonunda imtiyazı almak için
uluslararası bir konsorsiyum oluşturuldu. Yüzde 40 pay Anglo-Iranian
şirketinin, yüzde 40 pay beş Amerikan şirketinin oldu. Kalan kısım da Royal
Dutch/Shell ve Compagnie Française De Petroles arasında paylaştırıldı.
Britanyalı olmayan şirketler, yüzde 60 pay için Anglo-Iranian Petrol Şirketine
1 milyar Dolar ödediler. Konsorsiyum, yabancılar tarafından yönetilmekle
birlikte adı, millileştirmeyi yüzeysel olarak korumak maksadıyla Musaddık'ın
verdiği adla İran Ulusal Petrol Şirketi olarak kaldı. İran'ın şirketin karının
yüzde 50'sine ortak olması kabul edildi; ancak İranlıların ne hesapları kontrol
etmesine, ne de yönetim kurulunda yer almalarına müsaade edilmedi.
• Kermit Roosvelt, önce Londra'da
Churchill'e daha sonra ise Washington'da Başkan Eisenhower, Dışişleri Bakanı
John Foster Dulles ve CIA Başkanı Alan Dulles'a operasyon AJAX'ı detaylarıyla
anlatan bir sunum yaptı. Hemen sonra Eisenhower, onu Ulusal Güvenlik Madalyası
ile şereflendirdi. Sunumunu, İran'daki operasyonun başarısının bundan böyle
CIA'nın istediği gibi hükümetleri devirebileceği anlamına gelmemesi uyarısını
yaparak sonlandırdı Roosvelt. Hâlbuki Dulles kardeşler, konuyu tam da böyle
anlamışlardı. Hatta Gutemala'da yapılacak bir darbeyi yönetmesi için teklif
bile sundular ona. Roosvelt, bunu reddederek CIA'dan ayrıldı. Ancak dünyada
Amerikan darbeleri döneminin kapısı açılmıştı bir kere (Bu konuda daha fazla
öğrenmek isteyenler, ‘'Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları'' kitabına müracaat
edebilirler. SY)
• Darbeyi takip eden yıllarda Şah
Muhammed Rıza, daha diktatörce ve tek başına davranmaya başladı. Muhalefeti
ezip, silahlanmaya muazzam paralar harcamaya başladı. 1972-1976 arasında sadece
ABD'ye 10 Milyar Dolar ödeme yapıldı (Diktatörlerin ödedikleri bu diyetin
hikayesi de ‘'Bir Ekonomik Tetikçi'nin İtirafları'' kitabında mevcut). O
yıllarda petrol fiyatlarında meydana gelen ani artış nedeniyle, bu parayı nakit
olarak ödedi. İran'ın konsorsiyumdan 1973'te aldığı 4 Milyar Dolar, 1975'te 19
Milyar Dolar'a yükselmişti.
• 1953 yılında ABD, İran için henüz
çok yeni bir ülkeydi. Pek çok İranlı için Amerikalılar, kurulması için yarım
yüzyıl harcadıkları kırılgan demokrasilerini destekleyen dostlardı. Birleşik
Devletler'in tersine, onları asıl sömüren kolonyalist Britanya idi. Ancak
Musaddık'a yapılan darbe sonrasında İran'da bu algı tersine döndü. İran
Devrimi'nin başlangıç safhalarında sokaklara dökülenlerin ellerinde,
Musaddık'ın resimleri vardı. Bu durum, halkın ne tip bir yönetim talep
ettiğinin göstergelerinden birisiydi (Nitekim Panislamist bir tonda başlayan
İran İslam Cumhuriyeti yönetimi, kısa süre sonra milliyetçi, tam bağımsızlıkçı
ve Anti-Amerikan bir rejime dönüştü).
• 1979 Devrimi esnasında öfke,
yanardağ gibi patladı. Şah'ın devrilmesinden hemen sonra Başkan Jimmy Carter'ın
onun Amerika'ya girişine izin vermesiyle birlikte, Amerikan nefreti daha da
yükseldi. Yeni rejimin onayı ile Amerikan büyükelçiliği basılarak, elli iki
Amerikan diplomatı on dört ay esir alındı. Rehine olayı, ABD ve İran arasındaki
ilişkileri tamamen bozdu ve Amerikan siyasetinin yönünü değiştirdi. Birleşik
Devletler, İran-Irak savaşında Irak'ı destekleyerek Saddam Hüseyin'in
diktatörlüğünü sağlamlaştırdı.
• Şah, 1980 yılında Mısır'da, hemen
herkesin küfrettiği birisi olarak öldü.
No comments:
Post a Comment