Saturday, October 17, 2015

İran Başbakanı Musaddık’ın darbeyle devrilmesinin 62nci yıldönümü
 
Yakın geçmişte Ağustos ayında yaşanan önemli olaylar arasında, 19 Ağustos 1953’de İran Başbakanı Muhammed Musaddık’ın, CİA ve İngiliz istihbarat örgütü MI 6’nın planlamasıyla (Operation Ajax) gerçekleştirilen darbeyle, devrilmesinin özel bir yeri var. Bu olay, İran’ın 20nci yüzyıl tarihinde önemli kırılma noktalarından biri, belki de en önemlisidir.
Musaddık, İran’da demokratik seçimle göreve gelen ilk Başbakandı. 1923’de henüz 24 yaşındayken Meclis’de milletvekili seçildi. Maliye ve Dışişleri Bakanı olarak görev yaptı. 1925’de Başbakan Rıza Han’ın kendisini Şah ilan ettirmesine karşı çıktı . Rıza Şah’a açıkça muhalefeti nedenile gözaltına alındı ve bir süre cezaevinde kaldı.
Musaddık, Başbakan Rıza Han’ın şah olmasına şu argümanla karşı çıkmıştı:
« Rıza Han ülkeyi gayet iyi yönetiyor. Bunu sürdürmesi için Başbakan olarak kalmalı. Kral olursa, demokratik ve anayasal geleneğe saygılı olmalı ve yönetimle ilişkisini  kesmeli. Bu da yazık olacak. Bunun aksine, Kral unvanı ile ülkeyi yönetmeye karar verirse, tanım gereği bir diktatör olacaktır. Oysa, bizler başımızda yeniden diktatör bir Kral görmek için demokrasi mücadelesi vermedik. »
 
Musaddık, 1925’de Rıza Şah’a muhalefeti sonucunda siyasetten ayrıldı. 1941’de Rıza Şah’ın İngilizlerin baskısı sonucu taht’tan oğlu Muhammed Rıza Pehlevi lehine feragat etmesi üzerine, Musaddık 1944’de yeniden siyasete döndü ve milletvekili seçildi ,“İran Ulusal Cephesi”ni ( Jebhe Melli) kurdu. Musaddık’ın toprak reformu, kadınlara oy hakkı tanınması  gibi girişimleri İran muhafazakar çevrelerini (büyük toprak sahipleri, tutucu din adamları vb) telaşlandırdı. Bununla beraber, Ulusal Cephe taraftarlarının coşkulu desteğini arkasına alan Musaddık, mücadelesini sürdürdü. 28 Nisan 1951’de Şah, Meclis’te güvenoyu (79-12) alan Musaddık’ı Başbakan olarak atamak zorunda kaldı.
Musaddık’ın Meclis’te önemli bir çoğunluğa dayanması,  bağımsızlık söylemleri ve reform politikaları, Şah’ı  rahatsız ettiği kadar, ABD ve İngiltere’nin de dikkatini çekiyordu. ABD’nde Eisenhower’in 1952’de başkan seçilmesinden hemen sonra, Eisenhower ve  İngiltere Başbakanı Sir Winston Churchill  Musaddık’ın iktidardan uzaklaştırılması konusunda anlaştılar. İran  içerisinde de din uleması Musaddık’a karşı cephe almaya başladı. Musaddık’ı destekleyen önemli din adamı Ayetullah Kaşani, 1953 Ocak ayında Musaddık’ın karşısına geçti.
Musaddık’ın en önemli icraatı, İngilizlerin mutlak denetiminde bulunan petrol sektörünü millileştirmesidir. Bu konuda hazırladığı kanun, başta Şah (oğul Pehlevi) olmak üzere işbirlikçi güç odaklarının muhalefetine karşın Meclis’te kabul edildi. Musaddık, Anayasa’nın öngördüğü yetkileri kullanmak isteyince, Şah ile giderek artan bir gerginlik oluştu. Örneğin, Musaddık , Başbakan olarak Milli Savunma Bakanını ve kuvvet komutanlarını  atama yetkisini kullanmak istemiş, ancak Şah bunu kabul etmeyerek, kendisini azletmekle tehdit etmişti. Şah, Musaddık’ın kendisini devirmeyi amaçladığını düşünerek, 19 Ağustos darbesinin hazırlanmasında ABD ve İngiltere ile işbirliği yaptı. Musaddık’ı azletmeye kalkıştı, ancak Musaddık taraftarlarının sokak gösterileri üzerine, bunu gerçekleştiremedi ve uçağına atladığı gibi Roma’ya kaçtı.  Şah, kendisine bağlı general Zahedi komutasındaki ordu birliklerinin, ABD’nin CİA ve İngiltere’nin MI 6 istihbarat servislerinin “Operation Ajax” adı verilen planının yardımıyla Musaddık’ı darbeyle devirmesinden sonra, yeniden Tahran’a döndü. 1979 yılında İslam Devrimi ile tahtını kaybedinceye değin, ABD’nin bölgedeki en sadık müttefiki olarak hüküm  sürdü.
Musaddık, milliyetçi bir liderdi. Petrolun millileştirilmesi hem İran hem de petrol üreten / ihraç eden Orta Doğu ülkeleri için bir dönüm noktası oldu. İngilizlerin, petrol tankerlerine ambargo, İran petrolünün dünya piyasalarına çıkışının engellenmesi, İran alacaklarının dondurulması gibi yaptırımları nedeniyle, ilk aşamada büyük ekonomik sıkıntılar yaşandıysa da, petrol satışlarından elde edilen karın yüzde elli oranında paylaşılması uygulaması İran’da Musaddık devrildikten sonra kabul edildi ve bu paylaşım oranı  dalga dalga diğer petrol üreten ülkelere de yayıldı. Millileştirilmeden önce, İngiliz şirketince  (AIOC- Anglo- Iranian Oil Company) elde edilen karın sadece yüzde 16’sı  İran’a veriliyordu.  İlginç bir nokta, İran’ın  AIOC’nin hesaplarını denetleme yetkisi de yoktu. Bir başka deyimle, İran’a verilen yüzde 16’lık payın doğru olarak hesaplandığı dahi kuşkuluydu.
Yeri gelmişken, bu konuda çok önemli bir kaynağı belirtmek isterim. Manucher Farmanfarmaian ve Roxane Farmanfarmaian tarafından kaleme alınan, 1997 Random House basımlı bu kitap, “ Blood and Oil” ( Kan ve Petrol) adını taşıyor. Kitapta, Şah dönemi ve 1979 Devrimi ile ilgili çok ilgi çekici bilgilerin ve anıların yanısıra, Manucher Farmanfarmaian’ın mühendis olarak görev aldığı Abadan petrol rafinerisinde çalıştırılan işçilerin kölelik rejiminden  farksız olan yaşam ve çalışma koşulları da anlatılıyor. Hiç bir sosyal güvencesi olmayan, sağlıksız barınaklarda çok kötü koşullarda çalıştırılan  30 bine yakın ucuz işgücü; çoğu İranlı, bir kısmı (üçbin kadar) da Filistinli ve Hintli. Ayrıca, Abadan rafinerisindeki tüm üst düzey yönetim İngilizlerin elinde. İngilizlere tahsis edilen otobüslere İranlılar alınmıyor. Tam bir ayrımcılık.  Yaklaşık onbeş yıl önce okuduğum bu kitapta anlatılan insanlık dışı olaylar belleğimden  silinmiyor.
Musaddık’ın demokrasi ve petrolun millileştirilmesi mücadelesinde Rusya’ya yakınlığı da devrilmesinin başlıca gerekçesi olarak karşıtları tarafından ileri sürülmüştür. Bunun görünürdeki nedeni, Başbakan olarak getirdiği reform tasarılarının, Meclis’te güçlü Tudeh partisi tarafından da desteklenmesiydi. Oysa, Fransa’da  (École Libre des Sciences Politiques, Paris) ve İsviçre’de
 (Law School: JD, University of Neuchatel) öğrenim görmüş, Batı demokrasisine, insan haklarına, seküler ve bağımsız İran hedefine odaklanmış  olan Musaddık’ın böyle bir eğilimi olmadığı tarih ve  biyografi yazarları tarafından ifade edilmektedir. Nitekim, 1946’da  İran’ın kuzeyini işgal etmiş olan Ruslara , petrol arama imtiyazı verilmesine de karşı çıkmıştır.
1960’ların başında Başkan John F. Kennedy’e danışmanlık yapan, daha sonra Chicago Üniversitesinde tarih profesörü olanProf.Dr. William R.Polk, “Understanding Iran” başlıklı 2009 yılında yayınlanan kitabında,  şu görüşü savunuyor: “Babası Rıza Şah gibi Muhammed Pehlevi de tüm muhalefeti ortadan kaldırmak istedi. İlk hedef, Moskova tarafından desteklenen komünist Tudeh partisi idi. .Ancak, en önemli muhalefet Musaddık’ın kurduğu Ulusal Cephe idi. Iran’a demokrasi yolunda en önemli katkıyı sağlayan bu hareket idi . Ulusal Cephe ayakta kalabilseydi, 1979 Devrimi önlenebilirdi.” (Bknz. Sayfa 115)  Bu değerlendirme bugün bir çok akademik çevre ve dış politika uzmanı tarafından paylaşılmaktadır.
1953 darbesi hakkında yazılan kitaplar arasında Stephen Kinzer’in “All the Shah’s men” kitabına da değinmek istiyorum. Kinzer, kitabının 2008 baskısının önsözünde şu görüşü dile getiriyor:
“Şayet ABD 1953 yılında Başbakan Muhammed Musaddık’ı devirmek üzere ajanlarını yollamamış olsaydı, İran büyük olasılıkla tam demokrasi yolundaki yürüyüşüne devam edecekti. İran, darbeyi izleyen onyıllarda Müslüman Orta Doğu’nun ilk demokratik devleti olabilirdi. 1953’de, ABD’nin yaptığı, temel Amerikan ilkelerine bağlı popüler bir İran milliyetçisini devirmesi ve onun yerine ABD’nin dayandığı değerlerin çoğunu benimsemeyen bir müstebiti (tiran) iktidara taşımasıdır. “
ABD itiraf ediyor
2000 Mart ayında, o dönem ABD Dışişleri Bakanı olan Madeleine Albright, stratejik nedenlerle hareket eden Eisenhower yönetiminin Başbakan Musaddık’ın  devrilmesinde rol almasından üzüntü duyduğunu dile getirdi. Bu darbenin İran’ın siyasal evrimini geriye taşıdığını, ABD’nin bu müdahalesi sebebiyle  bir çok İranlı’nın halen ABD’ne soğuk bakmasını  anlamanın kolay olduğunu belirtti.
ABD Başkanı Barack Obama 2009 yılında Kahire'deki konuşmasında ABD'nin  bu darbedeki rolünden bahseden ilk başkan oldu. Obama’nın bu yaklaşımının İran’la buzları eritme zemini oluşturma niyeti olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Konuyla ilgili sessizliğini bir süre koruyan CIA , Ağustos 2013’de 1953 darbesindeki rolünü  itiraf eden bazı belgeleri yayınladı. Yayınlanan belgeler, darbeyi gerçekleştiren CIA Sorumlusu Kermit Roosevelt'in telgraflarını ve olayların CIA tarafından yazılmış kısa tarihçesini içeriyordu.

Tarihçede operasyonun amacının "yasal veya yarı-yasal yollardan Musaddık hükümetini düşürmek" olduğu belirtiliyor. Belgeye göre Musaddık'ın devrilmesiyle "Şah'ın liderliği altında Batı yanlısı bir hükümet" kurmak mümkün olacaktı.
Sonuç olarak, “Operasyon Ajax” kod adlı bu darbe,ABD’’nin soğuk savaş döneminde “Sovyet tehdidi” ni de kullanarak, Orta Doğu’daki stratejik hedeflerini  güvence altına almaya  yönelik  tertiplerinden biridir.  Plan, 1953 Agustos ayında İran’da demokratik seçimle göreve gelmiş bir Başbakanın  çoğu dolarla satın alınmış yerli işbirlikçilerin ve Şah’a sadık silahlı kuvvetler birimlerinin katkısıyla devrilmesi ile uygulanmıştır. Ancak bu darbe,  İran Şahı oğul Pehlevi’nin iktidardaki ömrünü 26 yıl uzatmasını sağlamış olmakla beraber, İran’ın demokrasi ve çağdaşlık yolunda ilerlemesini durdurmuş, İran toplumunda güçlü bir ABD aleyhtarlığını körüklemiş ve 1979 yılında Humeyni liderliğindeki İslam Devrimi’nin, söz konusu ABD aleyhtarlığını bayrak yapmasına olanak vermiştir. Bununla beraber, İslami yönetim,  çağdaş  açılımlarını benimsememesi nedeniyle, milliyetçi Musaddık’ı unutturmayı yeğlemiştir.  Ancak, Musaddık, İran’ın yetiştirdiği en önemli devlet adamlarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Time dergisinde iki kez kapak yapıldığını da ekleyelim.
(Bu bilgi notu Önder Özar tarafından hazırlanmıştır.)
 

No comments:

Post a Comment