Ermeni sorununda kaçırılan büyük fırsat / Dr. Ferruh Demirmen
Bu tarihi gerçeği ve ona ilişik hukuk gelişmelerini sadece bilmek değil, kimlerin kulak verdiği de önemli. Ta ki, devleti yönetenler Ermeni sorununun ciddiyetini kavrayana kadar.
5 Temmuz 2021 Pazartesi - 11:32
NATO zirvesinde Sn. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında 14 Haziran’da yapılan ikili görüşme Ermeni sorununda büyük hayal kırıklığı yarattı; daha önemlisi, büyük bir fırsat kaçırıldı. Görüşmenin ardından “soykırım”ın gündeme gelip gelmediği sorusuna Erdoğan’ın “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” yanıtı, Ermeni sorununu ciddiye almadığı izlenimini yarattı.
Kamuoyundan gelen tepkiye karşı iki gün sonra Hürriyet gazetesi yoluyla iktidardan gelen, “Hamdolsun” ifadesinin görüşmenin Biden’ın 24 Nisan’daki “soykırım” söylemini unutturacak kadar olumlu bir atmosferde gerçekleştiği yönündeki açıklama, yaraya tuz biber döker gibi esef verici idi.
“Ermeni soykırımı” gibi Türk ulusu için çok ağır ve haksız olan bir suçlamanın “unutturulması” bu kadar kolay mıydı?
OLAYLARIN SEYRİ
Biden’ın 24 Nisan’da sözde Ermeni soykırımını tanımasının ertesi gün Sn. Erdoğan bir açıklama yaparak Biden’ın tutumunu bir taraftan sert bir şekilde kınarken bir taraftan da bu söylemi “üzüntü” ile karşıladığını belirterek durumun iki ülke arasındaki tutumu ortadan kaldırmadığına dikkat çekmişti. TBMM Başkanı Mustafa Şentop’tan ve iktidarın değişik kademelerinden gelen tepkiler daha sert, “sözcükler tarihi değiştirmez, iftiraları şiddetle kınıyor, reddediyoruz” şeklinde idi. Adalet Bakanlığı Biden’a yanıt olarak “soykırım” söyleminin hukuksuzluğuna değindi.
Erdoğan’ın hem sert, hem yumuşak tavrı 14 Haziran görüşmesinde nasıl bir tavır edineceğine dek soru işareti yaratmaştı. Ancak NATO zirvesine katılmak üzere Brüksel'e hareketi öncesi Atatürk Havalimanı'nda verdiği basın toplantısında “soykırım” söylemini yeniden kınaması ve “… bunu gündeme getirmeden geçmeyi doğru bulmamız mümkün değil“ sözleri, bu konunun ikili görüşmede kesinlikle gündeme geleceği izlenimi bırakmıştı.
Ne ki, gerçek bu şekilde oluşmadı. Bu durum, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in ''Tayyip Erdoğan her zamanki gibi içeride başka, dışarıda başka konuşuyor” tepkisine yol açtı. Özel, Erdoğan’ın zirve öncesindeki tepkilerinin samimi olmadığını ima etti.
KAÇIRILAN FIRSAT
Kabul edilir ki, 1915 olayları ve sonrasında yaşanan hukuk gelişmeleri – özellikle günümüzdeki ABD-Türkiye arasındaki F-35’ler, S-400’ler gibi siyasi sorunlar çerçevesinde - iki lider arasında kolayca tartışalacak konular değildir. Ve konu gündeme gelse bile, herhangi bir mutabakat söz konusu olamaz. Ancak Erdoğan’ın bu noktada yapacağı, Türk tarafının görüşünü yansıtan 12-15 sayfalık bir İngilizce bilgi notunu dosya olarak Biden’e sunmak, masaya koymak olurdu. Tıpkı Türkiye’nin terörizmle mücadelesini anlatan kitabı masaya koyduğu gibi.
Bu bilgi notunda 1. Dünya Savaşı’nda Ermeni isyancılarının Osmanlı hükümetine yaptığı ihanet, tehcirin niçin kaçınılmaz bir savunma gerekçesi olduğu, tehcirden kimi Ermenilerin muaf tutulduğu, toplumlar arasında yaşanan trajik kırılmalar, Ermeni çetelerinin sivil Müslüman halkına yaptığı mezalim ve katliam, Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin 1923 Bükreş Manifestosu, ve 1915-16 Osmanlı Divan-ı Harp ve 1919-21 Malta yargılamaları, ana hatları ile anlatılabilirdi.
BM 1948 Soykırım Sözleşmesi ve özellikle bu anlaşmanın 6. maddesi’ne atıfla bu Sözleşme’nin ardından gündeme gelen uluslararası hukuksal gelişmelere dokunulabilirdi.
Bu hukuksal gelişmeler nelerdi? Ayrıntılarını vermeden kısaca:
17 Aralık 2003 (29 Ekim 2004 temyiz) AB Adalet Divanı (ABAD) “Krikorian ve Diğerleri” kararı.
17 Aralık 2013 (15 Ekim 2015 temyiz) AİHM “İşviçre-Perinçek” kararı. (Ve buna benzer 28 Kasım 2017 AİHM “Mercan ve Diğerleri-İsviçre” kararı).
3 Şubat 2015 Uluslararası Adalet Divanı (UAD) “Hırvatistan-Yugoslavya” kararı. (Soykırım Sözleşmesi’ne ve “özel kasıt”a vurgu).
8 Ocak 2016 Fransa Anayasa Konseyi kararı.
Bu yargı kararları “Ermeni soykırımı”nda yetkili bir mahkeme hükmü olmadığını, “soykırım”ı tanımanın sadece siyasi anlam taşıdığını, tarihçiler arasında “soykırım” konusunda bir konsensüs olmadığını, hükümet ve parlamentoların bu konuda hüküm verme yetkileri olmadığını, ve Holokost ile 1915 olayları arasında bir benzerlik olmadığını, açıkça ortaya koyuyor.
Bilgi notunda sözde Ermeni soykırımının aksine, resmen kabul görmüş Rwanda, Srebrenitsa, ve Kamboçya soykırımlarında yetkili bir mahkeme kararı olduğunun da altı çizilmesi faydalı olurdu.
Şüphe yok ki, yıllar boyu Ermeni propagandasının etkisi altında kalmış ve diasporaya seçim vaatlarinde bulunmuş Biden için bu bilgiler ilk bakışta fazla bir anlam taşımazdı; anlamdan çok şaşkınlık, hȃttȃ tecessüz yaratırdı. Ancak Biden bu bilgi dosyasını daha sonra uzmanlarına gösterince kendileri için bir uyarı olur, belki de bir utanç hissi yaratırdı. (Bazı ABD hükümet yetkililerinin “Ermeni soykırımı” olmadığını bildiklerini, ancak politik nedenle seslerini çıkarmadılarını, burada not düşelim).
Yukarıda belirtilen yargı kararları ABD’yi hukuken bağlamaz ise de, ABAD kararı AB’yi oluşturan 27 ülke, ve AİHM kararları Avrupa Konseyi’ni oluşturan 47 ülke için hukuken bağlayıcıdır. Özellikle AİHM kararları birçok ülke için yaygın bir içtihat oluşturdu. Biden ve yönetimi - ve dolayısıyla ABD Kongesi - bu kararları görmezden gelemez.
Özetle, sözü geçen bilgi dosyası Erdoğan-Biden görüşmesinde asılsız soykırım suçlamalarına karşı aydınlatma ve uyarı açısından mükemmel bir araç olurdu. Ne yazık ki, böyle bir fırsat kaçtı.
AKP'NİN KARNESİ
“Ermeni soykırımı” sorununda önemli bir hususa dikkat çekmekte yarar var. Bugüne değin 33 yabancı hükümet ve parlamento tarafından sözde Ermeni soykırımının tanınması, büyük çoğunlukla AKP döneminde oldu. Ayrıca AB Parlamentosu ve birçok yabancı sivil toplum kuruluşları ve yerel meclis yönetimleri bu yönde kararlar aldı.
AKP döneminde ilk kez “Ermeni soykırımı” bir Türk üniversitesinde konferans konusu oldu, “soykırım”a muhalif akademisyenler konferansa davet edilmedi; Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Taşnak Ermenilerin şikayeti üzerine görevinden uzaklaştırıldı; taleplerinde hiçbir ödün vermeyen Ermenistan ile “normalleşme” protokolleri imzalandı; Bursa’da yapılan Ermenistan-Türkiye futbol karşılaşmasında Azerbaycan bayrağının stada sokulması yasaklandı; “Tehcir bir insanlık suçudur” diyen bir Türkiye Başbakanı, “düşman değil, bizim diasporamız” olarak tanımladığı Ermeni diasporası ile basına kapalı gizli görüşmeler yaptı; protokoller Ermenistan tarafından iptal edildi.
Başka bir Başbakan, daha sonra Cumhurbaşkanı, ilk kez 9 dilde, 20. yüzyılın başlarında yaşamlarını yitiren Ermenilerin ailelerine hitaben tek-yanlı denilebilecek bir taziye mesajı yayınladı; daha sonra buna benzer taziye mesajları günümüze kadar devam etti.
Erdoğan, Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan'a gönderdiği en son 24.04.2021 tarihli mesajda, "Birinci Dünya Savaşı'nın zor şartlarında hayatlarını kaybeden Osmanlı Ermenilerini saygıyla yȃd ediyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum” dedi, Türk ve Müslüman kayıpları anmadı.
“Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri, 1914 - 1918” başlıklı, 8 ciltlik zengin bir arşiv, 2014 yılı sonlarında Genelkurmay Başkanlığı ATESE internet sitesinden kaldırıldı. Yerli ve yabancı arşivlere dayanılarak 3 yılda hazırlanan ve görsel verileri de içeren, Türkçe ve İngilizce olan bu arşiv, Ermeni sorununda araştırma yapmak isteyenler için değerli bir bilgi kaynağı idi. Böyle bir arşivin internet ortamında ulaşıma açık olmasının sakıncası neydi?
“Soykırım” suçlamalarına karşı uluslararası çerçevede büyük bir cesaretle mücadele eden ve yargıya başvuran bir Türk siyasetçisi, AİHM alt dairesi 17 Aralık 2013’de lehine karar verdiğinde Ergenekon’dan sahte belgelerle hapiste yatıyordu. İsviçre 17 Mart 2014’de alt dairenin kararını temyize götürdüğünde, bu ünlü siyasetçinin hapisten çıkması henüz bir hafta olmuştu.
YÖK Ermeni sorununda gereken desteği vermedi; üniversitelerde bu alanda yeni enstitülerin açılması bir yana, birçok kuruluşta Ermeni araştırmaları yapan birimler kapandı; Türkçe ve yabancı dillerde yayınlanan akademik çalışmalar aksadı; milli davalara yabancı ve bilgisiz nesiller yetiştirildi, Doğu Anadolu’da bazı yer isimleri değiştirildi. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abd-ermeni-teroru-ve-gercekler--profdrmustafa-e-erkal-451118h.htm.
1915 olaylarına ilişik olarak silah depolama, ırza geçmek gibi menfur bir geçmişi olan Van Adası’ndaki Akdamar Kilisesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edildi; açılışını Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı; ȃyinlere açıldı; yurt dışından ziyaretçiler geldi.
Güçlü Yahudi lobisinin Ermeni sorunundaki desteği yitirildi, ve olağanüstü bir gelişme olarak 2019 yılı sonlarında ABD Temsilciler Meclisi ve Senatosu’nda üst üste, ve büyük bir hezimetle, “Ermeni soykırımı”nı tanıma kararları çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 13 Kasım 2019’da iki karar arasında Washington’u ziyaret etti.
JESTLERE KARŞILIK YOK
İronikdir ki, Ermeni tarafına yönelik iyi niyet, dostane “jestleri” karşı taraftan bir karşılık görmedi. Gerek Ermenistan yetkilileri ve gerekse de Ermeni lobisi, “soykırım” iftiralarını olağan üzere sürdüregelmekte, tazminat ve toprak isteklerini fırsat düştükçe yinelemektedir. Ağrı Dağı’na yönelik özlem ve istekleri hiç bitmez.
Lobinin ABD’deki faaliyetleri arasında 24 Nisan’ı okullarda resmi tatil ilan etme ve sözde Ermeni soykırımı konusunu okul müfredatına sokma girişimleri (bazı eyaletlerde uygulama aşamasında) var. Lobinin baskısıyla ABD Milli Kütüphanesi “Ermeni soykırımı” etiketini fişleme sistemine soktu.
Erdoğan’ın 23 Nisan 2014’de 9 dilde yayınladığı taziye mesajına Amerika Milli Ermeni Komitesi (ANCA) Başkanı Aram Hamparian’ın verdiği cevap, “Ankara soykırım inkȃrını yeniden paketledi” şeklinde, alayımsı idi.
Erdoğan’ın Kasım 2009’da Washington ziyareti öncesi ANCA’nın yayımladığı bir propaganda afişinde Obama ve Erdoğan’ın resimleri vardı. Aynı afişe utanmadan Subatan-Kars’da Ermeni çeteleri tarafından katledilen Müslüman kadın ve çocukların fotoğrafı eklenmişti.
Bütün masrafları Türkiye hükümetince karşılanmak üzere Akdamar Kilisesi’nin onarımını teşhir eden bir sergi 5 Kasım 2019’da New York’da açıldı. Bu vesile ile bir düzineden fazla Türkiye Ermeni ileri gelenleri ABD’ye getirilerek misafir edildi. Ne ABD Ermeni kilisesi ve ne de Ermeni sivil toplumundan tek bir temsilci sergiye katılmadı. Bir diaspora Ermeni gazetesi bu ilgisizliği alay edercesine okurlarına aktardı. http://www.thecaliforniacourier.com/armenians-fly-from-istanbul-to-new-york-to-participate-in-turkish-propaganda/.
Kilikya Katolikosu I. Aram, Nisan 2020’de yayınladığı bildiride “Ermeni Soykırımı demek sadece kınama değil, tazminat talebi de demektir” dedi.
Ermeni lobisinin baskısıyla California eyalet senatosu 26 Nisan 2021’de aldığı bir karar ile sadece “1915-1923” dönemi sözde Ermeni soykırımı’nı kınamadı, Cumhuriyet’in kuruluşunun sonrası 1924-1938 Atatürk dönemini de en ȃdi bir şekilde karalayarak bu dönemde de “yüzbinlerce” Ermeni’nin etnik temizliğe mȃruz kaldığını iddia etti, Atatürk’e ait bir sahte “söyleşi”ye atıf yaptı, Türkiye’deki tarihi Ermeni kilisesi vb. gayri-menkullerin “hak sahipleri”ne iadesini talep etti, yürürlükte olan “Ermeni soykırımı” konusunun okullarda okutulmasının önemine dikkat çekti.
Karar, 2017’de alınan bir kararın güncelleştirilmiş şekliydi.
TERÖRE KARŞI DAVRANIŞ
Bu arada Türk hükümeti 1973’te başlayan ve 1990 yıllarına kadar devam eden ASALA/JCAG Ermeni terörüne kurban düşen Türk diplomatlar ve ailelerini saygıyla anan bir anıt dikmekten çekinirken, Ermeni tarafı teröre adı karışan soydaşlarını korumaya devam etmektedir.
1982 yılında Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı hünharca öldüren ve müebbet hapis cezası alan Hampig Sassounian adlı terrorist, bu yıl başlarında hapisten şartlı olarak tahliye edildi. Tahliyesinin ardından yurt dışına çıkması şart koşulmuştu. Ancak kendisinin nerede olduğu, ve kimler tarafından barınıldığı, meçhul. Sassounian 58 yaşında.
Silah ve kaçak mühimmatı gizli bir depoda saklamaktan hüküm yiyen ve 37 ay hapiste yatan eski ANCA Başkanı Murad Topalyan – ki aynı zamanda Türkiye’nin New York’daki BM Temsilciliğinin bombalanması ile ilgili olarak da yargılanmıştı - AİHM İsviçre-Perinçek davasının ardından 25 Ekim 2015’de Los Angeles’de lobi tarafından düzenlenen bir galada şeref konuğu olarak ağırlandı.
Olay, Varuyan Garabedyan adlı ASALA üyesi teroristin 17 yıllık hapisten sonra 2011 yılında Fransa’da tahliye edilmesinin ardından Erivan’da bir kahraman gibi karşılanmasını hatırlatıyordu.
Kayda değer ki, 1. Dünya Savaşı ve öncesinde Osmanlılara yapılan hiyanetle ilgili olarak Ermeni tarafından bugüne değin herhangi bir pişmanlık veya üzgünlük ifadesi gelmemiştir. Dahası, ASALA/JCAG terör olaylarına ilişik olarak da göze çarpan bir taziye mesajı yayınlanmadı. Ermeni kesimindeki bu davranış şiddetle kınanmalıdır.
Üç ay kadar önce yayın dilleri arasında Türkçe de olan “Ermenistan Kamu Radyosu,” internet’teki bir yayında Talat Paşa’nın 1921’de Soghomon Tehlirian adlı bir Ermeni genci tarafından Berlin’de katlinin 100. yıl dönümünü baş haber yaptı. Haberde Tehlirian “soykırım’dan hayatta kalan genç” olarak tanımlandı. Oysa 1921’de “soykırım” sözcüğü henuz ortada yoktu bile. Haber başlığı “The New York Times” gazetesinin 15 Mart 1921 tarihli nüshasındaki başlığının çarpıtılmış şekliydi. https://en.armradio.am/2021/03/15/i-have-killed-a-man-but-i-am-not-a-murderer-soghomon-tehlirian-assassinated-talaat-pasha-100-years-ago-today/.
Tehlirian, zamanın “Nemesis” adlı bir Ermeni terör örgütünün üyesi idi. Ermenistan’da ve ABD’de California’da Ermenilerin yoğun olduğu Fresno şehrinde heykelleri var.
SON SÖZLER
Görünüm o ki, Biden’ın “soykırım” söyleminden sonra bu ağır ve haksız suçlama AKP hükümeti yetkililerinin “karar geçersizdir, şiddetle reddediyoruz” türü protestolarına karşın Türk ulusunun sırtında çok çirkin bir yük olarak devam edecek. Gönül isterdi ki, bu suçlamanın asılsız olduğunu ana hatlarıyla belirleyecek bir bilgi dosyası son Biden-Erdoğan görüşmesinde hazır bir fırsat kullanılsaydı, ABD Başkanı’na sunulsaydı. Böyle bir dosyayı Türk hukukçu ve akademisyenleri gayet kolay hazırlayabilirdi.
Biden’a, Ermeni dostlarının niçin arşivlerini yabancı araştırmacılara açmadığı, ve “soykırım” suçlamalarını kanıtlamak için niçin yargıya başvurmadığı, sorulsaydı.
Türk halkının böyle bir girişimi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan beklemesi normaldi. Ancak beklenti fantezi imiş, gerçekleşmedi. Görüşme sonrası öğrendik ki, olay “Hamdolsun” ile kapanmış.
Böylece “karar geçersizdir, şiddetle reddediyoruz” söylemine “Hamdolsun” eklenmiş oldu.
Öte yandan öğrendik ki, ikili görüşmede Türk askerlerinin Afganistan’da Kȃbil havaalanında jandarmalık yapabileceği haberi Biden’e iletilmiş. Başkan şüphesiz çok duygulanmıştır.
Bu yazıyı noktalarken ister istemez Fransız yazar Yves Bénard’ın şu sözleri akla geliyor: “1. Dünya Savaşı ve hemen sonrasında Anadolu’da insanlığa karşı suç işleyenler aslında Türkler değil, emperyal güçlerin kışkırtması ile ağırlıklı olarak Ermeniler olmuştur.” Türk ve Müslüman halkının kayıpları Devlet Arşivleri (no. 49, 50) ve Prof. Dr. Justin McCarthy’nin “Death and Exile” başlıklı kitabında rakamlarla sabit.
Tabii bu tarihi gerçeği ve ona ilişik hukuk gelişmelerini sadece bilmek değil, kimlerin kulak verdiği de önemli. Ta ki, devleti yönetenler Ermeni sorununun ciddiyetini kavrayana kadar.
No comments:
Post a Comment