Posted: 15
May 2020 06:42 AM PDT
Kapitalist
sistemin temel kabullerinden birisi Adam Smith ve özellikle David Ricardo’dan
beri ‘uluslararası ticaretin gelişmesi ve artmasının uluslararası refahı
artıracağı’ öngörüsüdür. Bu genel kabule uygun bir uluslararası anlaşmalar ve
organizasyonlar çerçevesi oluşturulması düşüncesi ilk kez II. Dünya Savaşı’nın
sonlarına doğru yaşama geçirildi ve 1944 yılında toplanan Bretton Woods
konferansında üç uluslararası kuruluş gündeme geldi: IMF, Dünya Bankası ve
Uluslararası Ticaret Örgütü (ITO.) Bunlardan IMF; ödemeler dengesi krizine
giren ve o nedenle uluslararası ticaretten çekilen ülkeleri yeniden sisteme
sokabilmek ve karşılıklı ithalat kısıntılarını önlemek için, Dünya Bankası;
savaşta yıkılan Avrupa’yı onaracak destekleri sağlayarak Avrupa’nın
uluslararası ticaretin dışında kalmasını önlemek amacıyla kuruldu. Avrupa
toparlanıp da desteğe ihtiyacı kalmayınca Dünya Bankası bu kez gelişmekte olan
ekonomilerin altyapı ve sektörel sorunlarına destek sağlayarak onların
uluslararası ticarette daha fazla yer almasını sağlama amacına yöneldi. ITO ise
özellikle ABD’nin çeşitli konulardaki karşı çıkışları nedeniyle ötekiler gibi
organizasyonel bir yapıda kurulamadı, buna karşılık Ticaret ve Tarifeler Genel
Antlaşması adı altında (GATT) bir uluslararası ticaret anlaşması imzalandı.
Türkiye 1951 yılında GATT’a katıldı. 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)
kuruldu ve GATT’ın yerini aldı. Bugün Dünya Ticaret Örgütü’nün, küresel
ticaretin yüzde 98’ini yürüten, toplam 164 üyesi bulunmaktadır. Türkiye DTÖ’ye
1995 yılında üye oldu.
DTÖ’nün
temel görevleri; çok taraflı ticaret görüşmelerini yönetmek ve uygulamak,
uluslararası ticaret anlaşmazlıklarına yol açan sorunlara çözüm aramak, ulusal
ticaret politikalarının uluslararası ticarete uyumunu denetlemek ve bu amaçlar
doğrultusunda küresel ekonomi politikalarının düzenlenmesi ve
yönlendirilmesinde görevli uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapmak olarak
sıralanabilir. DTÖ bu görevleri çerçevesinde fikri mülkiyet haklarından tekstil
ticaretine, gıda güvenliğinden hizmetler ticaretine kadar birçok alanı kapsayan
ve üye ülkelere birtakım taahhütler yükleyen anlaşmalarla çalışmaktadır. DTÖ
nezdinde yapılmış uluslararası anlaşmaların en önemli kurallarından birisi GATT
düzenlemelerinden beri gelen ‘ayırım yapmama’ ilkesidir. Buna göre ithalat ile
yerli üretim arasında bir ayırım yapılması yasaktır.
DTÖ’nün
en üst yetkili organı Bakanlar Konferansıdır. Üye ülke temsilcilerinden oluşan
bu kurul iki yılda bir toplanır ve çok taraflı ticaret görüşmeleriyle ilgili
kararları alır. Genel Konsey (aynı zamanda anlaşmazlıkların çözüm organıdır),
günlük rutin işleri Bakanlar Konferansı adına yapar. Genel Konsey’in yetki
devri yaptığı üç organ vardır: Mal Ticareti Konseyi, Hizmet Ticareti Konseyi ve
Fikri Mülkiyet Hakları Konseyi. Uyuşmazlığa taraf olanlar DTÖ’nün kararı
üzerine temyiz yoluna gidebilirler. Temyiz başvuruları Genel Konsey
(Anlaşmazlık Çözüm Organı) tarafından oluşturulan Daimî Temyiz Organına gider.
Daimî Temyiz Organı, DTÖ üyelerini temsil eden ve hiçbir hükümete bağlı olmayan,
uluslararası ticaret ve hukuk alanında tanınmış 7 kişiden oluşur. Bu üyeler 4
yıl görev yaparlar ve bir kez daha atanabilirler.
Bir
uyuşmazlık hali ortaya çıktığında temyiz organında rotasyon usulü ile
belirlenen 3 üye uyuşmazlığı inceleyip karara bağlıyor. Dolayısıyla temyiz
organında karar alınabilmesi için en az üç üyenin oyu gerekiyor.
DTÖ’nün
kuruluşundan bu yana temyize giden uyuşmazlıkların yarıdan fazlasını ABD
aleyhindeki uyuşmazlıklar oluşturuyor. ABD, uzun süredir bu uyuşmazlıklarla
ilgili olarak verilen temyiz kararlarını beğenmiyor ve o nedenle de temyiz
organına yapılacak yeni üye atamalarını veto ediyor. Bugün itibarıyla Daimî
Temyiz Organında görev yapan üyelerin altısının süreleri tamamlandığı halde
atama yapılamaması nedeniyle yerleri boş duruyor ve karar yeter sayısını
yitiren organ karar alamaz durumda bulunuyor. Sorunun çözümü için çeşitli
seçenekler üzerinde çalışılıyor olsa da DTÖ’nün bağımsız yapısını koruma umudu
giderek azalıyor.
Küreselleşme
sonrasında IMF ve Dünya Bankası kota ve sermaye artırımı yapmak istediklerinde
en yüksek paya sahip olan ABD’nin engellemesine takılmaya başlamışlardı. ABD, o
zamana kadar süregelen bağımsız yapılarından hoşnut olmadığı için bu kurumları
yönlendirmesi altına almaya çalışıyordu. 1990’lardan itibaren adım adım bu
planını devreye sokan ABD sonunda bu kurumları egemenliği altına aldı ve ancak
ondan sonra kota ve sermaye artırımlarını onayladı. Bu hamleler sonrası bu iki
kuruluş bağımsızlıklarını yitirdiler ve ABD Hazinesinin görünürde olmasa da
gerçekte birer bağlı kuruluşu haline geldiler. Bu son gelişmelere bakılınca
DTÖ’nün de ABD Dışticaret Temsilciliğinin (USTR) bağlı kuruluşu olmaya doğru
sürüklendiği anlaşılıyor.
Bugün itibarıyla Daimî Temyiz Organında
görev yapan üyelerin altısının süreleri tamamlandığı halde atama yapılamaması
nedeniyle yerleri boş duruyor ve karar yeter sayısını yitiren organ karar
alamaz durumda bulunuyor. Sorunun çözümü için çeşitli seçenekler üzerinde
çalışılıyor olsa da DTÖ’nün bağımsız yapısını koruma umudu giderek azalıyor.
Küreselleşme
sonrasında IMF ve Dünya Bankası kota ve sermaye artırımı yapmak istediklerinde
en yüksek paya sahip olan ABD’nin engellemesine takılmaya başlamışlardı. ABD, o
zamana kadar süregelen bağımsız yapılarından hoşnut olmadığı için bu kurumları
yönlendirmesi altına almaya çalışıyordu. 1990’lardan itibaren adım adım bu
planını devreye sokan ABD sonunda bu kurumları egemenliği altına aldı ve ancak
ondan sonra kota ve sermaye artırımlarını onayladı. Bu hamleler sonrası bu iki
kuruluş bağımsızlıklarını yitirdiler ve ABD Hazinesinin görünürde olmasa da
gerçekte birer bağlı kuruluşu haline geldiler. Bu son gelişmelere bakılınca
DTÖ’nün de ABD Dışticaret Temsilciliğinin (USTR) bağlı kuruluşu olmaya doğru
sürüklendiği anlaşılıyor.
No comments:
Post a Comment