Degerli Arkadaslarim,
Beraber olmaktan zevk aldigim bir arkadasimin cikardigi bir ani kitabini satin almak uzere kitapciya kostum.Kitabin cok sattigini ogrenip memnun oldum.Eve gelir gelmez kitabi okumaya giristim.Ama hevesim kursagimda kaldi. Kitap daha bastan itibaren itmeye basladi. Oylece devam ediip gitti. Sempatik bildigim arkadasim kitaba koydugu ani ve resimlerle bir diplomattan cok Disislerine ve ulkenin diger yonetim merkezlerine onlarin aciklarini bulmak ve onlari teshir etmek icin pusu kurmus ve sizmis bir sokak gazetesi muhabiri havasina girmisti. Resen ilgili dairelerinde gorev gormedigi , ulkenin en onemli konularinda konusulurken duydugunu iddia ettigi delil ve gerekcelerle yorumlar getiriyor ve sevdigini soyledigi Bakanligimizin en gozde Buyukelcilerini dahi itham altinda tutuyordu.
--------------------------------------------------------------------------------
Elbette hepimizin goruslerini istedigi gibi yazma ve yayma serbestisi vardir. ama bu yazdiklarimizin ,ulke ve ekmegini yedigimiz ,saflarinda serefle birlikte oldugumuz, memleketimizin en guzide kurulusu olarak hala herkesin gipta ile baktigi Bakanligimiza zarar getirir sekle burunmesini esefle karsiladim.
Saygi,sevgi ve selamlarimla.
Taner Baytok
Re: [DB-EM] Yalım ERALP'le söyleşi
Y
Yalim Eralp yalim.eralp@gmail.com [DB-EM] <DB-EM@yahoogroups.com>
Today, 5:24 AM
DB-EM@yahoogroups.com
Sevgili Tugay, ilgine teşekkürler.Ben soykırım yaptık demedim.İşin o faslına girmedim.Kitapta da aynen bu işi mahkeme çözer dedim.Nitekim bazı STK ların bu alandaki bildirilerine de bu nedenle katılmadım.
Denktaş Kıbrıs konusunda bana bunu yani TC ile birleşmeyi CNNTURK'e geldiğinde bizzat söyledi.İsmail Cem'in kitabında da vardır.
Sevgiler,
11 Nisan 2017 01:28 tarihinde Tugay Uluçevik tulucevik@tnn.net [DB-EM] <DB-EM@yahoogroups.com> yazdı:
Sevgili Yalım,Kitabını yayınlamışsın. Hayırlı olsun!Aslında hayırlı olmuş bile. Kitabın satışından elde edilecek gelirin sana düşen payını eğitim amacına tahsis ettiğini açıklamışsın.Kitabı henüz alıp okuyamadım. Bodrum’da geçirdik kışı. 8 Nisan günü Ankara’ya döndük. Referandumda oyumuzu Ankara’da kullanacağız. Müteakiben Bodrum Cennet’e döneceğiz. Kitabını Ankara’da alacağım.Kitabını okumadım ama, gazeteci dostlarının kitap hakkında yayınladıkları yazılardan ve dün http://bianet.org/biamag/siyaset/185273-azinlik- haklarini-ihlal-edenler-yarin- cogunluk-haklarini-da-ihlal- eder adresinde okuduğum “Yalım Eralp’le Söyleşi” başlıklı yazıdan eserinin bir hayli ilgi çektiğini ve merak uyandırdığını anlıyorum. Kitap okundukça da merakın artacağını tahmin ediyorum. Umur YEDİKARDEŞ’e verdiğin mülâkatta bazı ifadelerin benim ilgimi çekti; merakımı, hayretimi ve hattâ itirazımı mucip oldu:“Türkiye’nin ‘harp hali vardı, karşılıklı öldürdük’ yolunu seçmesi; kabul edilebilir bir yol değil. Zaten soykırım harp halindeyken olur, günlük güneşlikken olmaz” demişsin. Bir yerinde de “Her devlet soykırım yapar, tarihinde kara lekeler vardır. Biz de ‘Türk hata yapmaz, kötülük yapmaz. Her konuda haklıyız’ refleksi var” şeklinden sözler sarfetmişsin. Bu sözleri senin 1915’de “soykırım” yapmış olduğumuzu kabul ettiğinden başka şekilde anlamak mümkün mü?Söyleşide “Turgut Özal soykırımı kabul edelim ve kurtulalım diyordu. Turgut Bey’e ‘Bu mahkeme kararı ile olur. Türkiye’den biri dava açsa, ne yapacaksınız’ dedim. Ben tanık olmadım ancak İhsan Sabri Çağlayangil de 1975 yılında Ermenistan Dışişleri Bakanı’na ‘Tazminatları ödeyelim, bu konuyu kapatalım’ demiş” şeklinde konuşmuşsun. Bunlar yer ve zaman zikredilmeden, mehaz gösterilmeden dile getirilecek olaylar, iddialar değildir.1975 – 1976 döneminde merhum Çağlayangil’in Özel Kalem Müdürü olarak görev yaptım. O dönemde - yanılmıyorsam – sen Brüksel’de NATO delegasyonumuzda görevliydin. Ankara’ya gelişlerinde beni de ziyaret ettiğini dostlukla anıyorum. Hattâ bir keresinde babamın otomobilinin radyosu için ihtiyaç duyulan bir parçayı temin edip rahmetli babamı sevindirmiştin. Bunun için bu vesileyle de teşekkür ederim sana.Hepimiz biliyoruz: 1975 – 1976 ASALA’nın en azgın olduğu dönemlerden biriydi.Şubat 1975’de Beyrut’taki THY bürosu bombalandı. 1975 yılının 22 Ekim’inde Viyana’da Büyükelçi Daniş TUNALIGİL, 24 Ekim’inde Paris’te Büyükelçi İsmail EREZ ve şoförü Talip YENER şehit edildiler. 1976 Şubat’ında Beyrut’ta Oktar CİRİT’i şehit verdik.Bütün bu elim olayların yaşandığı dönemde merhum Çağlayangil Esenboğa’da şehitlerimizi karşılarken ben de yanındaydım. O dönemde Bakan’ın Müşaviri de yoktu uzunca bir süre. Ben Bakan’ın bütün toplantılarına ve görüşmelerine katılırdım. Zaman zaman da not tutardım. Tercümanlık yaptığım da olurdu. Ben Çağlayangil’in “tazminatları ödeyelim, bu konuyu kapatalım” şeklinde bir düşünceye sahip olduğuna ve bu düşüncesini Bakanlık içinde veya yabancılara ifade ettiğine şahit olmadım. Sen de mülâkatında “ben tanık olmadım” diyorsun, yine de Çağlayangil’e böyle sakim bir düşünceyi mal ediyorsun. Bunu doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.Acaba meslektaşlarımız arasında Çağlayangil’in bu sözü söylediğine tanıklık etmiş olan/olanlar var mı?Keza rahmetli Başbakan/Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da aynı düşünce de olduğunu söylüyorsun. Herhalde bu düşüncesini merhum Özal sadece sana açmış değildir. Eminim özellikle konunun dosyasını yürüten meslektaşlarımızla da bu konuda istişare etmiştir. Ben şimdiye kadar bunu duymamıştım.Kıbrıs konusundaki görüş ve iddialarına gelince: Söyleşi de şunları ifade ettiğini okudum:“1960’ta yürürlüğe giren Kıbrıs Anayasası’nın devamlılığına ne Türkler ne de Rumlar inandı. Bunu bir geçiş dönemi olarak gördüler. Türk tarafı açısından bakacak olursak Rauf Denktaş olmasa bu dava olmazdı, Denktaş olduğu sürece de bu dava çözülmezdi. Rauf Bey, 1983 yılında KKTC’yi Türkiye’nin bir ili yapacağına yemin etmişti.……. Kıbrıslı Türkler kurtarıcıdan (Türkiye’den) kurtulmak istiyor. Hem meseleyi çözemiyorsunuz, hem de insanlar perişan durumda kalıyor. Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin dış politikasının piyonu haline geldi.”Bunları inanarak söylediğine ben inanmak istemiyorum.Çünkü, Kıbrıs konusunun en ateşli döneminde genç bir memur olarak, Kıbrıs sorununun ortaya çıkışının gerçek âmillerinin kanıtlarıyla saptanması, haklarımızın savunulması ve haklılığımızın ortaya konulması için Kıbrıs Dairesinde yapmış olduğun çalışmaların üstlerin tarafından takdirle karşılanmış olduğunu bilenlerden ve hatırlayanlardanım.Farklı dönemlerde Ankara’da senin de, benim de âmirliğimizi yapmış olan ve çok sevdiğim ve saydığım merhum Büyükelçi Ecmel Barutçu “Hariciye Koridoru” isimli kitabının 26.sayfasında Kıbrıs işleri biriminde Şube Müdürü olduğu 1964 – 65 dönemi hakkında şunları da yazmış:“…Yanımda çalışan arkadaşların hepsi sonraları Büyükelçi olarak görev yaptılar. Bu arada Hariciye’ye yeni giren bir genç dairemde işe başladı. Büyükelçi olduktan sonraki yıllarda iktidar değişikliklerinde âdeta paylaşılamayan bir danışman haline gelecek olan bu genç diplomat işinde ateş gibiydi. Kollarını sıvayıp eski Kıbrıs dosyalarının içine daldı. Onların içinden, başta Makarios olmak üzere, Kıbrıs Rum liderlerin Kıbrıs’ın bağımsızlığı konusundaki samimiyetsizliklerini yüzlerine vuran ve esas niyetlerinin ENOSİS’ten başka bir şey olmadığını kanıtlayan öyle ilginç açıklamalarını bulup çıkardı ki, bunlar 1965’te BM Genel Kurulu’nda Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in yaptığı konuşmanın temelini oluşturdu….”Sayın Barutçu’ya bir vesileyle “ismini zikretmeden ‘genç’ şeklinde bahsettiğiniz bu arkadaşımız Yalım mı” diye sormuştum. Beni teyit etmişti.Sana olan şükranımla kaydedeyim ki, tamamı Kıbrıs konusunda geçen merkez görevlerim boyunca senin emek sarfederek Rumların ENOSİS’ten başka bir hedef gütmediklerine dair yapmış olduğun tespitlerden de istifade ettim. Eminim diğer meslektaşlarımız da istifade etmişlerdir.Ben de Bakanlıkta genç bir memurken ülkemizin Liderlerinin Türkiye’nin 1960 Antlaşmalarına olan bağlılığına, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşatılması yolundaki iradelerine ve 1960 Antlaşmalarının Türk – Yunan ilişkilerinde bir dostluk ufku açtığına olan inançlarına dair beyanlarını arşivden bulup derlemiştim.Birkaç alıntıyı burada paylaşmak istiyorum:Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu (23 Şubat 1959):“Artık Kıbrıs için yeni bir istikbal açılmıştır. İki cemaat gittikçe samimileşecek bir işbirliği ile vahdete doğru giderken (Kıbrıs konusu).....Türkiye ile Yunanistan arasında bir nifak membaı olacak yerde, tam bir teşriki mesainin sembolü olarak her iki memleket arasında her gün biraz daha kuvvetlenmesini temenni eylediğimiz ahengin tarsinine yarayan bir hatta vasıl olacaktır.”Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel (16 Ağustos 1960):"Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile mevcut anlaşmaları ve bu dört memleket arasında daha da kuvvetlenecek olan sıkı dostluk ve müspet işbirliği sayesinde Kıbrıslıların refah ve hayat seviyelerini süratle arttırabilmek için geniş imkânlara sahip olacağına ve her bakımdan parlak bir istikbale namzet bulunduğuna kaniim."24. Hükûmet’in Programında Kıbrıs ve Türk – Yunan ilişkileri konusu (11 Temmuz 1960):“Dost ve müttefik Yunanistan ile olan münâsebetlerimize de işaret etmek isteriz. Bu münasebetlerin Kıbrıs meselesinin hallinden sonra anânevi bağlarımıza ve müşterek menfâatlerimize uygun olarak geliştiğini memnuniyetle müşahede ve bu gelişmenin ileride daha da kuvvet bulmasını samimiyetle temenni etmekteyiz.Kıbrıs’taki cemaatimizin haklarının ve menfâatlerinin korunmasına ve Kıbrıslı soydaşlarımızın istikbalinin teminât altına alınmasına imkân verecek olan Zürih ve Londra Anlaşmalarının nihai tekemmül safhasına ulaşmaktayız.Kıbrıslı Soydaşlarımızın Kıbrıs Cumhuriyeti bünyesinde milletimizden ve Hükümetimizden daima görecekleri yakın alâka ve muhabbetle yürekleri ferah ve başları dik olarak şeref ve vakarla vazifelerini yerine getireceklerine, mesuliyetlerini alacaklarına ve refah ve sâadet içinde yükselip ilerleyeceklerine inanıyoruz.”26. Hükûmet’in ( Başbakan İsmet İnönü – CHP/AP Koalisyon Hükûmeti) Programında Kıbrıs Konusu (20 Kasım 1961)“Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye Yunanistan ve İngiltere arasındaki özel bağlar malumdur. Samimi dileğimiz, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mevcut anlaşmalar dairesinde sükûn ve ahenk içinde bütün vatandaşlarını refah ve saadete ulaştırmasıdır. Kıbrıs’ın bu gayretlerini ve bölgemizin barış ve istikrarına yararlı faaliyetlerini yakın bir ilgi ile takip edeceğiz.Komşumuz Yunanistan ile, Kıbrıs meselesinin halinden sonra dostluk ve ittifak bağlarımıza ve uygun olarak gelişen münasebetlerimizin daha da kuvvet bulmasına önem vermekteyiz.”27. Hükûmet’in ( Başbakan İsmet İnönü – CHP/YTP/CKMP/Bağımsızlar Koalisyon Hükûmeti) Programında Kıbrıs ve Türk – Yunan ilişkileri konusu (20 Haziran 1962 – 25 Aralık 1963):“Kendisi ile özel bağlarımız malûm olan Kıbrıs Cumhuriyetinde, devamlı huzurun, gerek Kıbrıs Cumhuriyetinin iç gelişmesi, gerek kendisi ile özel bağları olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile münâsebetleri bakımından önemi açıktır. Biz, Kıbrıs’ın bir bütün teşkil eden mevcut anlaşmalar dairesinde bütün vatandaşların refah ve saadete ulaştırmasını ve bölgemizin barış ve istikrarına yararlı olmasını samimiyetle temenni etmekteyiz.Komşumuz ve müttefikimiz Yunanistan ile münâsebetlerimizdeki son gelişmeler arzu edilen seviyeye yönelme müjdesini taşımaktadır. Mevcut pürüzlerin giderilerek, münâsebetlerimizin müşterek menfâatlerimize ve dostluk ve ittifak bağlarımıza uygun bir seviyeye getirmesi hususunda duyduğumuz samimi ve kuvvetli arzunun Yunan Hükümeti'nce de aynı tarzda paylaşıldığını görmekle çok bahtiyarız. Bu yolda devam etmekte olan müşterek gayret ve çalışmalarımızın hem iki memleket, hem de mensup olduğumuz ittifak camiası menfâatleri bakımından çok verimli olacağına inanmaktayız.”Devlet adamlarımızın Kıbrıs’ta 1960 Antlaşmalarına dayalı olarak dostluk, huzur ve refahın sürekli olacağı; Kıbrıs’ta elde edilen çözümün Türkiye ile Yunanistan arasında mevcut dostluğu daha da geliştirip sağlamlaştıracağı yolunda aşırı iyimser demeçler verdikleri; bu iyimserliğin Hükûmet programlarına yansıtıldığı dönemde başta Makarios olmak üzere Rum liderlerin ENOSİS hedefine bağlılıklarını gösteren demeçlerini burada nakletmiyorum. Çünkü bunları sen de çok iyi biliyorsun. Zamanında arşivlerden bulup çıkarmışsın.İşte bu sebeplerle senin söyleşide dile getirdiğin “1960’ta yürürlüğe giren Kıbrıs Anayasası’nın devamlılığına ne Türkler ne de Rumlar inandı. Bunu bir geçiş dönemi olarak gördüler” şeklindeki sorumluluğu eşit olarak Türklere ve Rumlara atfeden sözlerini Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk halkına karşı bir haksızlık olarak görüyorum. Aynı zamanda genç bir memurken emek vererek yapmış olduğun çalışmaların sonuçlarının inkârı olarak da değerlendiriyorum.Ayrıca, “Rauf Denktaş ile sorun (dava) çözülemezdi” demişsin. Rauf Denktaş, karşı çıktığı ANNAN Plânı’ndan (2002 - 2004) sonra önce aktif siyasetten ayrıldı (2005); sonra da 2012’de hayata veda etti. Referandumdan bu yana 13 sene geçti. “Bir adım önde olma” siyaseti hem de Denktaş’ın yokluğunda çözüm getirebildi mi?“Kıbrıslı Türkler kurtarıcıdan (Türkiye’den) kurtulmak istiyor. Hem meseleyi çözemiyorsunuz, hem de insanlar perişan durumda kalıyor. Kıbrıs Türkleri, Türkiye’nin dış politikasının piyonu haline geldi” şeklindeki sözlerinin de maksadı çok aştığını; gerçekleri tam ve doğru yansıtmadığı düşüncesindeyim.Söyleşide bir de “Rauf Bey, 1983 yılında KKTC’yi Türkiye’nin bir ili yapacağına yemin etmişti” demişsin.KKTC’nin kuruluşu sürecini öncesiyle ve sonrasıyla dosyadan sorumlu konumda an be an yaşadım. KKTC 15 Kasım 1983’de ilân edildi. Denktaş’ın senin iddia ettiğin - gerçek anlamında olsun, mecazen olsun – bir “yeminini” bilmiyorum. Bunu nereden duydun veya nerede okudun benimle paylaşırsan sevinirim. Denktaş 13 Mayıs 1983’de BM Genel Kurulu’nda (resumed session) alınan tek yanlı karardan sonra bağımsızlık ilânı için yola çıktı. Kıbrıs Türk halkının kendi egemen ve bağımsız devletine sahip olmadan Ada’da Rumlarla “gerçek” bir federasyon kurulamayacağının bilincindeydi. Rauf Denktaş’ın KTFD Meclisinin önünde 15 Kasım 1983 günü okuduğu Bağımsızlık Demeci’nin 22. Paragrafında şu ifade yer almıştır:“Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanı, iki eşit halkın ve onların kurdukları yönetimlerin, gerçek bir federasyon çatısı altında yeniden bir ortaklık kurmalarını engellemez; tam aksine bir federasyonun kurulabilmesi için gerekli ön şartları tamamlayarak bu yoldaki samimi çabaları kolaylaştırabilir. Bu yolda her yapıcı çabayı göstermeğe kararlı olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başka hiç bir devletle birleşmeyecektir.”Denktaş KKTC Anayasası’nın 100. Maddesine göre şu andı içerek Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır:"Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa ve yasalara bağlılıktan ayrılmayacağıma; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma; namusum ve şerefim üzerine andiçerim."Şunu da hatırlatmak isterim: Kıbrıs Rum Meclisi’nin 26 Haziran 1967 günü aldığı ENOSİS bağlılık kararı halen geçerliğini korumaktadır.KKTC’nin herhangi bir organının Türkiye ile birleşmeyi öngören bir kararı yoktur.Kitabını, ilgiyle ve merakla okuyacağımı tekrar ifade eder, sevgiyle gözlerinden öperim.Tugay ULUÇEVİKPS. Zaman zaman Ankara’da kolejdeki sınıf arkadaşlığımıza dair güzel günleri anıyorum. Nereden nereye geldik. Az daha unutuyordum: Söyleşideki fotoğrafların da çok tatlı. Hele o bisikletli fotoğraf şahane. Ben de Bodrum’da bisiklete biniyordum ama şimdi Haziran’dan bazen Kasım ortasına kadar günde bir saat yüzüyor ve 6 -7 km yürüyorum.Sevgiler.
No comments:
Post a Comment