ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMA VE HASAR TAZMİN TALEPLERİNİN HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN ESASLAR
Pulat Tacar AVIM-Ankara 30 Mart 2017 (Power Point sunum formunda)
1)Ermenistan Cumhuriyeti ve Diyaspora Ermenilerinin bir bölümü ve onları destekleyenler, Türkiye'yi " 1915-1916 yıllarında işlenen soykırımı suçu iddialarını inkar etmekle " suçluyorlar ;
Türkiye'den, Ermenilere ve Hristiyan azınlıklara karşı işlenen uluslararası cürümler konusundaki sorumluluğu üstenmesini talep ediyorlar.
Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı Devletinin devamı olduğunu belirterek Osmanlı Devleti tarafından verilen zararı tazmin etmesi gerektiğini ileri sürüyorlar . (Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı Devletinin ardılı olarak sorumlu olduğu yolundaki tezin Sayın Profesör Hüseyin Pazarcı tarafından hukuksal yönden inandırıcı biçimde çürütüldüğünü belirtmeliyim)
2)Ermenilerin talepleri "Ermeni soykırımı tazminat inceleme grubunun"yayımladığı bir raporda sıralanmıştır. Parasal tazminat talebi 70.030.167.080 ABD doları ile 104.544.266.400 ABD doları arasında değişmektedir. Bu doküman -kanımca- tebessüm edilerek okunacak bir safsata silsilesidir; ama, karşımızdakilerin kafa yapısına ya da halı tüccarı alışkanlıklarına işaret etmesi yönünden yararlı bir karikatürdür.
Ermeniler taleplerinin hukuksal gerekçelerini pek çok yayında sıralamışlar. Bunların başında Lübnan'daki Ermeni Kilisesi tarafından 2012 yılında düzenlenen "Tanıma'dan Tazminata" başlıklı bir konferansa sunulan belgeler gelir. Bunlar; Uluslararası Ceza Hukuku Dergisinde yayımlandı.
Ermenilerin kimi uzmanlara ücreti karşılığında hazırlattıkları bu belgelerin incelenmesi, taleplerin yanıltıcı ve bilinçli olarak karmaşık hatta anlaşılamaz hale getirildiğini ve konunun hukuksal ve tarihsel ayrıntılarını incelememiş olanların böylece aldatıldığını göstermektektedir.
Bu çabalar azalmadı. Ermeni mallarına Türkiye Cumhuriyeti Hükumetleri tarafından da yasa dışı yollarla el konulduğuna dair iddiaların, ABD dahil dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan toplantılarda ve yayınlarda sürdürüldüğünü görüyoruz. ( Son olarak 28 Şubat 2017 tarihinde Sabancı Üniversitesi kökenli, şimdi Harvard Üniversitesinde çalışan Dr. Ümit Kurt adındaki kişi George Washington Üniversitesinde bir konferans vererek Ermeni iddialarını sürdürmüştür. Daha iki gün önce , Ankara'da bir konferansta konuşan Kirkor Suny adlı Ermeni tarihçi, "Ermeni Soykırımı Tarihi.Onlar Çölde Yaşama Hakkına Sahiptir.Başka Yerde Değil "başlıklı kitabını tanıttı.
BENZER BİR KONUŞMAYI ERİVAN'DA YAPTIRIRLAR MI?
3)Ermenileri ve onların tazminat taleplerini destekleyenler günümüzde geçerli olan bazı çağdaş hukuksal kavramları, kuralları ve taslakları , bir yüzyıl önce vuku bulmuş olan olaylar için geçerli kılmak istiyorlar. Hukuk sürekli evrim halindedir. Toplumsal, ekonomik , siyasal gelişmelere göre değişir. Ancak değiştirilen kuralların eski dönemlere uygulanamayacağı da hukukun temel ilkelerinden biridir.
4) Ermeniler ve onları destekleyenler, Türkiye'den tazminat taleplerini, bağlayıcılığı bulunmayan hukuk kurallarına veya belgelere dayandırıyorlar. Örneğin:
-Hiç bir zaman yürürlüğe girmemiş olan Sevr taslağını geçerli bir anlaşma olarak kabul ettirmek istiyorlar; (Lozan kendileri açısından geçersiz; Moskova ve Kars ve Ankara Anlaşmaları onları ilgilendirmezmiş) ; Ayrıca,
-Hukuken bağlayıcılığı bulunmayan 1997 tarihli "Ahalinin Başka Yere Transferi ve Yerleştirilmesine ilişkin B.M. Bildiri taslağını",
- Bağlayıcılığı olmayan ve herhangi bir uluslararası ya da ulusal yaptırımı bulunmayan , "Uluslararası İnsan Hakları Hukukunun ve İnsancıl Hukukun Ciddi Şekilde İhlaline İlişkin Temel İlkeler ve Yönergeler" başlıklı 2005 tarihli BM Genel Kurul dokümanını, 1915 olaylarına uygulatma peşindeler.
5) 1948 Soykırımı Sözleşmesi geriye doğru uygulanarak 1915-1916 olaylarına tatbik edilebilir mi?
-Bu alandaki hukuk öğretisi, uygulamalar ve Uluslararası Adalet Divanı kararları 1948 Sözleşmesinin makable şamil olduğunu kabul etmiyor. Son olarak UAD, Hırvatistan-Sırbistan kararında Soykırımı Sözleşmesinin geriye yönelik olarak uygulanamayacağını belirtti;
-Soykırımı Sözleşmesi Türkiye'de 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme Türkiye açısından geriye doğru uygulanamaz. Türkiye -bu Sözleşme bağlamında- sadece 12 Ocak 1951 tarihinden sonraki olaylar konusunda sorumluluk taşır
6)Ermeni talepleri konusundaki uluslararası hukuk ilkelerinden konumuzu ilgilendirenler (latince) şunlardır:
-Nullum crime sine lege : Bir eylem, yapıldığı tarihte yasal açıdan suç teşkil etmemekte ise, ceza hukuku açısından o kişi o suçtan dolayı sorumlu tutulamaz. Başka bir anlatımla 1948 Soykırımı Sözleşmesine dayanılarak, 1915-1916 yılında vuku bulmuş olay ya da cürümler nedeni ile herhangi bir kişiye soykırımı suçu ve Osmanlı Devletine soykırımı sorumluluğu yüklenemez.
-Ne Bis in Idem : Hiç kimse daha önce yargılanıp mahkum edildiği ya da aklandığı bir eylem nedeni ile tekrar yargılanıp yeniden mahkum edilemez.
(1915-1916 trajik olayları nedeni ile Osmanlı Devleti mahkemeleri 1915 ve 1916 yıllarında 1673 Osmanlı görevlisini ve vatandaşını yargılamış, bunlardan 67'si idama mahkum edilmiş , yaklaşık 590'ı çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Dünyada başka bir örneği var mı? Ermeniler bu yargılamalar sonucunda verilen mahkumiyet kararlarından söz etmezler. 1919'da işgal altında yapılan yargılamalardan soykırımı sonucu çıkarmağa çalışırlar)
-Nulla Poena Sine Lege: Yasa öngörmezse,kimse mahkum edilemez
- Ex post facto kanun ( sonuçları veya statüleri geriye dönük olarak tadil eden yasa) "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 11. ;Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 15.maddesi gereğince yasaklanmıştır. Bazı ülkelerin Anayasaları da (Örneğin ABD Anayasası da) bu kuralı benimsemiştir.
7) Zaman aşımı
Ermeniler ve yandaşları, soykırımı ve insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı uygulanmayacağını belirtir ve buna dayanak olarak "Savaş Suçlarında ve İnsanlığa Karşı Suçlarda Zaman Aşımı Uygulanmayacağına Dair Sözleşmeye" atıfta bulunurlar; buradan hareketle , bunu devletin tazminat sorumluluğuna da teşmil etmeyi amaçlarlar.
Oysa, sözü edilen Sözleşme bireysel cezai sorumlulukla ilgilidir. Ermenilerin Türkiye Cumhuriyetine karşı dermeyan eyledikleri tazminat taleplerine bu Sözleşme hükümleri uygulanamaz. Aslında, Uluslararası Ceza Mahkemesini Statüsünün 38.1.c maddesine göre "hakkı ortadan kaldırıcı zaman aşımı ", uluslararası hukuk tarafından genelde kabul gören bir ilkedir.
8 ) Uluslararası Hukukta bireysel cezai sorumluluk devlete sirayet etmez.
Ermeniler ve onların destekleyenler bireysel cezai sorumluluk gerekçe ve örneklerinden hareketle bunu Türkiye Cumhuriyetinin oluşan zararı tazmin mükellefiyetine bağlama çabası içindeler.
Oysa, bireysel cezai sorumluluk, Devletin sorumluluğundan tamamen ayrı bir konudur. Bu bağlamda UAD , Bosna-Sırbistan davası kararına şunu kaydetmiştir: "Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsünün 25/4 maddesine göre, bu Statünün hiç bir maddesi uluslararası hukuk açısından Devletin sorumluluğu konusunu kapsamaz."
ÖNERİ 1
TÜRKİYE'DEKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE AKADEMİ, TÜRKİYE'DEN VE YURT DIŞINDAN UZMANLARIN KATILMASI İLE BİR SEMPOZYUM DÜZENLEMELİ. BU SEMPOZYUMDA "INTERNATİONAL CRİMİNAL LAW REVİEW" (ICLR )DE YAYIMLANAN VE LÜBNAN- ANTELİAS SEMPOZYUMUNDA İLERİ SÜRÜLEN TÜM KONULAR ELE ALINARAK TARTIŞILMALI;
TÜRKİYEDE DÜZENLENECEK BU KONFERANSA SUNULACAK KARŞI GEREKÇELER VE (NEDEN OLMASIN) ANTELİAS KONFERANSI SONUÇLARINI DESTEKLEYİCİ GÖRÜŞLERİ İÇERECEK OLAN SUNUMLAR, HATTA BİLGİ ÜNİVERSİTESİ GRUBUNA DAHİL ZEVATIN GÖRÜŞLERİ DAHİL, HERŞEY- YAPILACAK TARTIŞMALARIN ZABITLARI - AYNI ŞEKİLDE "INTERNATİONAL CRİMİNAL LAW REVİEW" DE YAYIMLANMALIDIR. ICLR BU YAYINI YAPMAYI REDDEDEMİYECEKTİR. ZİRA AKADAMİK AHLAK, BİLİMSEL KARŞI GÖRÜŞLERE DE YER VERMEYİ ZORUNLU KILAR.
9)TÜRKİYE 1915-1916 OLAYLARINI NEDEN SOYKIRIMI OLARAK NİTELEMEYİ KABUL ETMİYOR ?
- 1948 Soykırımı Sözleşmesinde "olmazsa olmaz" olarak belirtilen hukuksal koşullar oluşmamıştır; bunlara biraz sonra değineceğiz.
-Bazı Türk uzmanları 1915 'te vuku bulan elim olayların "Osmanlı Ceza Kanununda belirtilmiş olan cürümler" olduğunu 1915-1916 yargılamalarında kimi zanlıların Osmanlı yasalarında öngörülen cezalara çarptırıldığını belirtiyorlar;buna biraz önce de değindik; başka uzmanlar ise o olayların karşılıklı katliam (mukatele) olduğu görüşünü savunuyorlar. Özetle, yaşanan trajedinin varlığı yadsınmıyor;ama felakatin tek taraflı olarak sunulması, sadece Ermenilerin mağdur gösterilmesi kabul edilmiyor ve bu tek taraflı sunum karşı tepkileri çekiyor.
-Soykırımı hukuksal bir terimdir; " Soykırımı, bir eylemin hukuksal tanımıdır. Soykırımı kendi başına müstakil bir olgu değildir; bir nitelemedir. "
10) Soykırımı Sözleşmesinde anılan suçun nitelikleri A) :
Soykırımı suçu kapsamına alınan gruplar ULUSAL-ENTİK-IRKSAL VE DİNSEL gruplardır.
Siyasal gruplar, kültürel gruplar, cinsel tercih grupları Soykırımı Sözleşmesi kapsamına alınmamıştır; bunların Sözleşmeye alınmaları teklif edilmiş, oylama yapılarak reddedilmiştir. Örneğin, isyancı grupa mensup kişiler soykırımı suçu mağduru sayılamazlar. Bunlar mağdur edilmiş ise, kendilerine işlenen suçun adı farklıdır ve çoğu kez ulusal ceza yasalarında tanımlanmıştır.
11) Soykırımı Suçunun Nitelikleri (B)
Soykırımı tanımına giren eylemler -fiiller: (Actus Reus) şunlardır:
Grub mensuplarını öldürmek; kişilere bedeni veya akli ciddi zarar vermek; grubu tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya matuf koşulları bilinçli olarak uygulamak; grup içindeki doğumları önlemeğe matuf onlemleri zorla kabul ettirmek; bir gruba mensup çocukları başka bir gruba zorla götürmek.
Mala el koymak (müsadere veya istimlak) Sözleşmenin öngördüğü soykırımı cürümleri arasında yer almamaktadır. Bunu da Amerikadaki Üniversitelere gidip kendisini davet edenlere yaranmak için mala el koymanın soykırımı olduğunu beyan eden Türk akademisyene hatırlatmak lazım.
12) Soykırımı Suçunun Nitelikleri (C)
Bir cürmün "Özel Kasıt" ile (Dolus Specialis) işlenmesi Soykırımı Sözleşmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Bir eylemin soykırımı sayılması için biraz önce değindiğimiz fiilerin (veya cürmün) işlenmesi yeterli değildir.
Örneğin, UAD, Hırvatistan/Sırbistan davası kararında, biraz önce saydığımız cürümlerin işlendiğini kabul etmiş (Diğer bir anlatımla Soykırımı Sözleşmesinde kayıtlı fiiller var demiş), ama bu cürmün soykırım sayılması için gerekli olan özel kasıtın varlığının isbatlanamadığını karara ekleyerek o cürümlerin soykırımı sayılmadığını belirtmiştir.
Soykırımı Sözlemesi hazırlanırken , uzun tartışmalar sonucunda, siyasal bir kompromi olarak,"as such" kelimeleri maddeye eklenmişti. Bunun anlamı şuydu: Bir eylemin-cürümün- soykırımı sayılabilmesi için yukarıda değindiğimiz suçları (actus reus) - Sözleşmenin öngördüğü gruplardan birine mensup şahıslara - sırf o gruba mensup oldukları gerekçesi ile- işlenmesi gerekiyor. Yani ırkçılık öğesinin varlığı gerekli. Ermenistan ile Türkiye arasındaki en önemli görüş ayrılığı burada yoğunlaşmaktadır. Ermeniler ve yandaşları "actus reus"u soykırımı için yeterli sayıyorlar; "sözleşmede belirilen fiil var, o halde soykırım suçu işlenmiştir"diyorlar. Oysa, soykırımı hukuku bunu yeterli saymıyor.
Bu nedenle, soykırımı sözleşmesinin adil olmadığını ileri sürenler var. İşte, bunlar, soykırımı terimine politik anlam veya tanım yükleyerek devreye sokuyorlar.Bu girişimlerinde başarısız değiller.
12) Soykırımı Suçunun Nitelikleri (D)
Soykırımı Sözleşmesine göre; soykırımı suçunu kişi işler; devlet değil.Devletin cezai sorumluluğu da yoktur. Ayrıca, Soykırımı Sözleşmesi Devletin kendi vatandaşlarına yönelİk olarak uluslararası yükümlülük te oluşturmamaktadır
13) Soykırımı Sözleşmesinin Nitelikleri (E)
Herhangi bir suçun varlığını, kanunda yazılı yetkili mahkeme saptar. 1948 Soykırımı Sözleşmesi de VI. maddesinde soykırımı suçu hakkında yetkili mahkemenin " bir suçun işlendiği ülkenin yetkili mahkemesi veya taraflar aralarında anlaşırlarsa bir uluslararası ceza mahkemesi" olduğunu belirlemiştir. Bu konu Soykırımı Sözleşmesini hazırlayan konferansta ele alınmış ve yetkili mahkemenin suçun işlendiği yer dışında bir mahkeme olabileceği teklifi yani EVRENSEL YARGI yetkisi teklifi oylanarak reddedilmiştir.
Sözleşmenin yetkili mahkeme kuralı da siyasal bir uzlaşmadır; şimdilerde uluslararası hukuk ve siyaset camiası tarafından yetersiz bulunmakta ve eleştirilmektedir.Zira uygulamada, özellikle yargı erkinin bağımsız olmadığı ülkelerde, soykırımı zanlılarını yargılamak olanaksız hale gelmiştir. O ülkelerde, Mahkemelerdeki yargıçları da despot tayin eder ve bunlar onun emrini uygularlar.
Bu nedenle, Avrupa Birliğinin 2008 tarihli Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve Kararı , bu alanda "evrensel yargı yetkisini" kabul etmek isteyen AB üyelerine ulusal yargılarının soykırımı suçunun varlığını saptama yetkisini bir seçenek olarak tanımıştır.
14) SOYKIRIMI TERİMİNİN SİYASAL BAĞLAMDA KULLANIMI VE KÖTÜYE KULLANILMASI
Biraz önce değindiğimiz gibi, bazı tarihçiler, sosyologlar,politikacılar, medya mensupları, başka siyasal bilimciler, her hangi bir eylemi, cürmü veya çok sayıda insanın mağdur olduğu bir olayı , otomatik soykırımı olarak nitelemektedirler. Oysa; örneğin, kültürel soykırımı teklifi oylanarak rededilmişti. Buna rağmen, günümüzde "kültürel soykırımı" veya "hayvan soykırımı" terimi kullanılıyor. Bunu yapanlar , hukuki konularda bilgi sahibi olmayan kişileri bilinçli olarak yanıltmakta ve soykırımı terimini hukuksal çerçevesinden çıkartarak siyasal veya ahlaki amaçları için kullanmaktadırlar.
Hukuksal bir terimi kavramın çerçevesi dışına, hukuk dışı saiklerle taşımak yalnıştır ve bu durum hukuksal terimin kavram değer kaybına uğraması sonucunu verir.
Soykırımı terimi konusunda günümüzde bir kavram kargaşası yaşandığı ve bu terimin siyasal mücadele ve propaganda amacı ile kullanıldığı yadsınamaz. Uygulama bu yönde gelişmektedir. Bunda Soykırımı Sözleşmesinin savaş sonrası olağanüstü koşullarda ve Holokost'un da etkisi ile hazırlanmış olması yanında, o dönemdeki soğuk savaş ortamının etkisi büyüktür. Örneğin soykırımı teriminin babası sayılan Rafael Lemkin, aslında Sovyetler Birliğinin soykırımı suçu işlediğini isbat amacı ile ABD istihbarat servisleri tarafından çalıştırılmaktaydı. (Bu bilgileri New York'a giderek Lemkin arşivinde araştırma yapan Tal Buenos'un Türkiyede yayımladığı makalelere borçluyuz)
15) Soykırımının uluslararası adet hukuku tarafından eskiden beri yasaklandığı, Sözleşmenin bu suçu sadece tesbit ettiği iddiası da tutarsızdır
Soykırımı, 1915 yılında kavram olarak bile yoktu.Birinci dünya savaşı döneminde uluslararası hukukta - savaş suçları dışında- bireysel cezai sorumluluk kavramı bulunmamaktaydı.
16) 1915-1916 döneminde yapıldığı ileri sürülen insan hakkı ihlallerinin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiteleri nezdinde şikayet konusu yapılabileceği varsayımı
(Koniteler Kişi Bakımından ve Zaman Yönünden, Konu yönünden Yetkisizdir)
-Birleşmiş Milletler Teşkilatı nezdinde İnsan Hakkı İhlallerini ele alabilen çeşitli Sözleşmeler ve sekiz Komite bulunuyor. Ermenistan Devletinin Türkiye'ye karşı bu Komitelerden bir kısmına başvurması önerilmiştir. Bu Sözleşmeler ve bunlara bağlı komiteler şunlardır: International Covenant on Civil and Political Rights;International Covenant on Economic Social and Cultural Rights and the OptionalProtocol; International Convention on the Elimination off all Forms of Racial Discrimination CERD; International Convention on Torture and Other Cruel,Inhuman or Degraiding Treatment (CAT); Apartheid Convention; International Comvention for theProtection of All Persons from Enforced Disappearance ; Convention on the Rights of the Child and the Third Optional Protocol;International Convention on the Protection of the Rights of All Migrant Workers; Convention on the Elimination of All forms of Discrimination Against Women; (Komiteler: UN Human Rights Committee;Committee Against Torture;Committee on the Elimination of Racial Discrimination vb
Bu Sözleşme ve Komitelerinin görev tanımlarının, Türkiyenin Taraf olma tarfihinin ve bazı Sözleşmelere koyduğu rezervlerin,- incelenmesi hiçbirinin 1915 olaylarını irdelemeğe yetkili olmadığını gösterecektir..
-XX yüzyıl başında birey Uluslararası Hukuk açısında uluslararası hukukun öznesi sayılmamaktaydı; bir Devletin (ahlaksal mülahazalar dışında) kendi uyruklarının haklarını ihlal etmekten kaçınma bağlamında uluslararası hukuk mükellefiyeti yoktu.
-BM İnsan Hakları Sözleşmeleri, hem temel kuralları açısından, hem Komitelerin yetkileri yönünden geriye doğru işletilemez. Komitelerin kişi bakımından (Ratione Personae) olduğu gibi , zaman açısından da (Ratione Temporis) XX yüzyıl başında vuku bulmuş olayları inceleme yetkisi yoktur.
17) Osmanlı Ermenilerinin mal sahipliği hakkının ihlali iddiaları
-Ermeniler ve kendilerini destekleyenler, Osmanlı Devletinin Ermenilerin mal sahipliği hakkının bilfiil el koyma ya da istimlak yoluyla çiğnendiğini ve bunun da soykırımı eylemi olduğunu ileri sürüyorlar (Örnek:Dr.Ümit Kurt- Sabancı/Harvard; Taner Akçam)
- Soykırımı Sözleşmesi, soykırımı eylemleri arasında mal sahipliğinden yoksun bırakma,istimlak,istirdad eylemini saymamıştır.
- AİHM 1940'lı yıllarda bir Devletin kendi vatandaşlarının malına el koymasının ve o istirdad veya istimlakin Devletin ulusal hukuku çerçevesinde yapılmış olduğunu; bu konunun uluslararası hukukun ihlali sayılamayacağını kararlarında belirtmiştir.
-Mal sahibi olma hakkı , Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi (ICCPR) tarafından korunmamaktadır. Anılan Sözleşmesinin İhtiyari Protokolünün 3 . maddesi ise mal sahipliği hakkının ratione materiae açısından kabul edilemez olduğun belirtir.
-Mala ey koyma ya da istimlak sürekliliği bulunan bir eylem değildir; yapıldığı ana mahsus bir eylemdir. ICCPR yürürlüğe girmeden yapılmış bulunan el koymaların kendi başlarına bir ihlal oluşturmadıkları hakkında uluslararası mahkeme içtihadı vardır.
-Uluslararası içtihada göre ICCPR 2(3) ve 5(9) maddeleri yardımcı kurallardır ve tek başlarına tazminat hakkı yaratmazlar.
-ICCPR yürürlüğe girmeden vuku bulmuş ihlaller konusundaki şikayetler rationae temporis yönünden de reddedilecektir.
18) Türkiye Cumhuriyetinin Ermeni Kültürel Varlıklarını İmha ettiği Suçlaması
Kimi Ermeniler ve onları destekleyenler, Türkiyeyi, topraklarında bulunan Ermeni mallarını bilinçli olarak imha etmek, Ermeni belleğini yok eylemek , tarihsel gerçeği yadsımak ve katilleri yüceltmek sureti ile soykırımını sürdürmekle suçlamaktadırlar
- İleri sürülen bu suçlamalardan hiç biri soykırımı suçu çerçevesine girmez. Bu iddialar da kanımızca gerçek dışıdır.
- Ayrıca, uluslararası hukuk açısından, kültürel soykırımının sözleşme kapsamına alınması Sözleşme Konferansında oylanarak reddedilmiştir. UAD, Bosna Soykırım davasında tarihsel, dinsel ve kültürel mirasın tahribinin soykırımı eylemi olmadığına karar vermiştir.
- "Ermeni Soykırımı" iddiasının tarihsel gerçek olduğu iddiası kabul edilemez. Esasen AİHM, Perinçek-İsviçre davasında "Ermeni soykırımı iddiasının bir uluslararası yalan olduğu" ifadesinin suç teşkil etmediğine ve bunun ifade özgürlüğü çerçevesinde yer aldığına hükmetmiştir. Buna karşı aynı AİHM'ne göre Holokost bir tarihsel gerçektir ve bunun inkarı cezalandırılır.
-Terör eylemleri yoluyla Türk diplomatlarını katleden haydutları ülkesine kabul ederek katilleri yücelten, bunları kahramanlaştıran devlet Ermenistan Cumhuriyetidir.
19) Zorunlu Yer Değiştirmeye İlişkin Tazminat Talepleri
BM İnsan Hakları Komitesi 1940'larda yaşanan zorunlu göçe ilişkin tazminat talepleri konusunda bu taleplerin zaman açısından (ratione temporis) kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Aynı gerekçe 1915 zorunlu göç ettirme veya iskan ve buna bağlı ölüm veya kayıplar açısından da geçerlidir
20) AİHM 'ye sunulabilecek mal sahipliği hakkının ihlali sikayetleri
- Mal sahipliği hakkı, AİHS 'nin 1 sayılı Protokolu tarafından ilke olarak korunmaktadır. Ancak, bu hak Taraf Devletlere, Sözleşme o Devlet açısından yürürlüğe girmeden önce kamunun el koyduğu ya da Devlet iyeliğine geçen malların iadesi ya da tazmini konusunda bir yükümlülük getirmez. Osmanlı Ermenilerinin 1915 yılında veya daha sonra kaybettikleri veya el konulan mallarının iadesi veya tazmini konusunda - Osmanlı Ermenilerinin veya bunların yasal varislerinin söz konusu mallar
üzerinde bilfiil mal sahipliği hakkını uygulamadıkları da göz önünde tutulduğunda- Türkiye Cumhuriyetine AİHS gereğince yüklenmiş iade veya tazmin bir yükümlülüğü yoktur.
- Mevcut Osmanlı yasalarına göre el konulan ya da el değiştiren Ermeni malları ile ilgili işlemler Türkiye Cumhuriyeti açısından geçerlidir. Bu bağlamda AİHS Md. 1 çerçevesinde ileri sürülebilecek talepler ratione materiae açısından kabul edilmeyecektir
-Bunun dışında Ermeni olsun olmasın, her hangi bir kişi yasal açıdan mal sahibi ise ve bunu yargı önünde kanıtlayabiliyorsa, malı kendisine yargı kararı ile iade edilmelidir. Bu konuda biri Istanbul Sariyer'de ikincisi Adana'da açılan iki davada talep sahipleri haklı görülmüş malları kendilerine verilmiştir.Türk yargısı önünde dava yolu açıktır..
21) Türkiye'nin Geçmişte İka Edilmiş Suç Teşkil Eden Eylemler Konusundaki Sorumluluğu
Uluslararası Hukuk Komisyonu (LCC) Ağustos 2001' de Devletlerin Suç Teşkil Eden Eylemler Konusundaki Sorumluluğuna ilişkin Kurallar Taslağı hazırlamış ve bu taslak BM Genel Kurulu tarafından 56/83 sayılı kararı ile bağlayıcılığı olmamak koşulu ile Devletlerin uygun görecekleri önlemleri almaları için kabul edilmiştir.
Ermeniler ve onları destekleyenler bu belgenin 1915 yılında Osmanlı Devletinin yaptığı ileri sürülen soykırımı eylemlerine uygulanmasını ve ardıl devlet olarak Türkiye'nin tazminat ödemesini talep ediyorlar.
Herşeyden önce bağlayıcılığı bulunmayan bir belgeyi geriye doğru yürüterek tarihsel olaylar hakkında tazminat talep edilmesi hukuksal açıdan abesle iştigaldir.
Bunun da dışında, sözü edilen taslağın 55. maddesi, bir konuda Devletler arasında herhangi bir konuda bir anlaşma yapılarak uzlaşmaya varıldı ise, bunun özel anlaşma (düzenleme) (lex specialis) sayılarak öncelikle uygulanmasını amirdir.
Birinci Dünya Savaşından sonra, savaşa ve ayaklanmalara son vermek amacı ile Lozan, Kars ve Ankara Anlaşmaları akdedilmiş, ABD ile de ABD vatandaşlarının alacaklarının tazmini için de nihai bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmalar ile tüm tazmin talepleri çözüme bağlanmış, anlaşmalara af hükümleri eklenerek, karşılıklı yaraların kapatılması amaçlanmıştır. Ermeniler bu anlaşmaları yok saymak ve pacta sunt servanda ilkesini çiğnemek istemektedirler..
22) Lozan, Kars, Ankara Anlaşmaları:
Biraz önce değindiğimiz Anlaşmalarla karşılıklı af getirilmiştir. Lozan Anlaşması ile Osmanlı borçlarının ödenmesine ilişkin çözüm sağlanmış ; bu borçlar Türkiye Cumhuriyetince ödenmiştir; Anlaşmanın 58 maddesine göre 1.8. 1914 ile 6 Haziran 1924 arasında, savaş, el koyma,istimlak ve diğer nedenlerle oluşan zararlar konusunda tazminattan karşılıklı olarak vazgeçilmiştir. Arşiv kayıtlarına göre 644.000 Ermeni ayrıldıkları kentlere ve evlerine avdet edebilmişlerdir; 30 Nisan 1919 itibari ile sahiplerine iade
olunan mal sayısı 241.000'dir. Ermeniler bu Anlaşmaları değil tanımak, anımsamak bile istemezler.
23) ABD ile Türkiye arasında yapılan 24 Aralık 1923 tarihli Anlaşma ve 25 Ekim 1934 tarihli Ek Protokol
gereğince ABD vatandaşlarının Osmanlı Devletinden alacakları olan 899.840 dolar ABD Hükumetine ödenmiş ve alacaklılara dağıtılmıştır. Anlaşmanın 2. maddesine göre, bu ödeme ile 24 Aralık 1923'e kadar tüm alacak talepleri kesin olarak çözümlenmiş addedilecektir. Bu hüküm nihaidir ve uluslararası hukuka uygundur.
Ermeni yanlıları bu anlaşma ile ilgili olarak Ermenilerin ABD vatandaşlığının Türkler tarafından tanınmadığını ileri sürmekte iseler de, ABD ile yapılan anlaşma zabıtlarının incelenmesi, ABD'nin uyrukluk konusunda, Türk tarafının Lozan Anlaşmasından da kaynaklanan hukuksal gerekçelerini kabul ettiğini gösterir.ABD bu konunun nihai olarak kapandığını anlaşma ile kabul etmiştir.
Son yıllarda ABD'de Türk Hükumetine, Ziraat Bankasına ve T.C.Merkez Bankasına dava açan ve taleplerinde bugüne kadar başarısız olan Ermeniler, sözünü ettiğimiz tazminat anlaşmasının ve getirdiği nihai çözümün varlığını duymak bile istemezler.
ÖNERİ 2
Halen Ermeni tarafı, bazı Türk üniversite mensuplarına ve başkalarına, terkedilen Ermeni malları konusunda araştırmalar yaptırmakta, bunları ABD ve Avrupada organize edilen toplantılarda kamu oyuna duyurmaktadır. Bu Ermeni iddiaları -görünüşte- cevapsız kalmakta ya da savların doğru olmadığını kanıtlayan karşı gerekçeler duyurulamamaktadır. Bu eksikliğin yabancı dilde yapılacak ve dayanaksız talepleri teker teker ele alarak yanıtlayacak bir temel belge ile kapatılmasını ve yabancı dillere çevrilerek dağıtılmasını öneririm.
Türkiye Hükumeti, ilgili Bakanlıklar ve Üniversitelerinin de katılımı ile, Osmanlı Ermenilerinin mal kaybı iddialarını irdelemek ve gerçek hukuksal durumu ortaya koymak için, konuya ilişkin tüm Osmanlı ve Türk mevzuatının dökümünü ayrıntılı biçimde gösteren bir dosya hazırlamalıdır.
Bu dosya istimlak ve diğer el koymaların dayanağı olan mevzuatı ve sözü edilen mallara ilişkin işlemlerin dayanaklarını gösterecek, yapıldıkları zamanda, ulusal yasalara olduğu gibi uluslararası hukuka da uygun olduğunu kanıtlamaya yardımcı olacaktır. Bu konunun aciliyet taşıdığını istitraten ekleyelim.
24) Ermenistan Soykırımı Sözleşmesinin IX. Maddesini kullanarak soykırımı iddiasını UAD'ye tek taraflı olarak taşıyabilir mi?
Sözü edilen IX. madde şöyledir: " Taraflar arasındaki Sözleşmenin yorumu, uygulanması ve yerine getirilmesine ilişkin uzlaşmazlıklar -buna Devletin soykırımı suçu ile ilgili sorumluluğu veya III maddede kayıtlı olan diğer eylemler dahildir- uzlaşmazlığın taraflarından herhangi biri tarafından UAD'ye sunulabilir."
Ermenistan bugüne kadar- bazı uzmanlar tarafından kendisine yapılan önerilere rağmen- böyle bir adım atmamıştır. Zira, bu başvurunun Sözleşmenin geriye doğru yürütülemeyeceği gerekçesi ile; UAD tarafından reddedileceğini bilmektedir. Reddin temel gerekçesi Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 28. maddesidir.
Sözünü ettiğimiz Ratione temporis gerekçesi, UAD tarafından , 3.Şubat 2015 tarihli Hırvatistan-Sırbistan davası kararında uzun uzun irdelenmiştir. UAD, Soykırımı Sözleşmesinin IX. maddesinin uzlaşmazlıkların çözümüne ilişkin bir genel kural olmadığını belirtmiş, Devletlerin soykırımı
konusundaki sorumluluğunun geriye yürütülemeyeceğini, bunun aksini ileri sürmenin Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi ile Soykırımı Sözleşmesinin yazılım geçmişinin inkarı anlamına geleceğini vurgulamıştır.
25) ERMENİLER ULUSLARARASI ADALET DİVANINDAN DANIŞSAL GÖRÜŞ İSTENMESİNİ SAĞLAYARAK TAZMİNAT ALMA AMACINA ULAŞABİLİRLER Mİ ?
UAD'dan danışsal görüş alabilmek için ya Güvenlik Konseyinin en az 9 üyesinin oyu ile karar çıkartmak ve veto hakkı sahibi üyelerden birinin hayır oyu kullanmamasını garanti altına almak; ya da BM Genel Kurulundan karar istihsal etmek gerekir. Bugünkü siyasal ortamda bu kararların çıkartılması imkansız denecek derecede güçtür.
Yüz yıl önce vuku bulmuş bir tarihsel olay hakkında BM Kurullarından karar çıkartma talebi, yüzlerce benzer talebin BM gündemine gelmesini tetikleyecek ve çok şiddetli uluslararası siyasal krizler yaratacaktır. (Bunlar arasında Sovyetler Birliğinin Ukrayna, Baltık ülkeleri ve Polonya'daki eylemleri, Almanya'nın Lüksemburg, Alsace-Lorraine ve Slovenya ve Afrika'daki soykırımına yakın katliamları, Fransa'nın Cezayir'de yaptığı kırımlar sayılabilir. Soykırımı Sözleşmesi hazırlıkları yapılırken Lemkin, ABD adına Sovyetler Birliğinin soykırımı suçu işlediğini kanıtlamağa çalışmaktaydı)
Türkiye Cumhuriyeti, 1915 döneminde vuku bulmuş trajik olaylar nedeni ile oluşmuş bulunan maddi ve manevi zararlardan hukuken sorumlu tutulamaz. Ayrıca, Osmanlı Devleti de o dönemde geçerli olan uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmiş değildir. Günümüzde geçerli uluslararası hukuk kuralları o döneme uygulanamaz.
Bu nedenlerle Ermeni Hükumeti, onlarca yıldır, sorunu Birleşmiş Milletler organlarına taşıyamamış, b unun yerine kendine müzahir olabilecek ulusal yasama organlarından karar çıkartmayı denemiş, kamu oyu oluşturma yoluyla siyasal baskı kurma yoluna gitmiştir. Sözde soykırım iddiasının yüzüncü yıl dönemi beklentileri hüsran ile sonuçlanmış, AİHM Perinçek kararı ile Fransa Anayasa Konseyi kararları büyük hayal kırıklığı yaratmıştır.
26) Ermeni soykırımını reddedenleri soykırımını inkar suçundan mahkum ettirme girişimleri
Ermeniler ve onları destekleyenler Ermeni soykırımı reddedenleri (onlar inkar diyorlar) mahkum ettirme yolunda bazı ülkelerde hukuksal düzenlemeler yaptırmak istediler. Bunu, müsait buldukları İsviçre yargısında denediler. İsviçre Mahkemeleri "Ermeni soykırımı iddiası uluslararası bir yalandır "diyen Dr. Doğu Perinçek'i mahkum etti. Sn. Perinçek AİHM 'de dava açtı ve yapılan tüm baskılara rağmen -bu baskıların öyküsü ibret vericidir- hem davanın görüldüğü AİHM Dairesinde, hem de İsviçrenin temyizen gittigi AİHM Büyük Dairede -iki kez- davayı (buna katmerli başarı denir)) kazandı. Bu kararlar, Ermeni soykırımı tezinin tarihsel bir gerçek olduğunu iddia edenler açısından büyük bir yenilgi, hatta yıkım oldu.
Fransa Parlamentosunun Ermeni soykırımını inkar edenleri mahkum etmeyi öngören yasası Fransa Anayasa Konseyi tarafından iki kez iptal edildi. Bu karar da tabiri caiz ise "tüy dikti".
Bunun dışında, Avrupa Birliği tarafından 28 Kasım 2008 tarihinde kabul edilmiş bulunan Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve Kararına da değinmeliyiz. Bu kararın ardında da Fransa bulunuyor; üç hafta önce bu salonda Maxime Gauin de anlattı. Çerçeve Kararına göre, bir soykırımını yadsıyanı mahkum etmek için, o yadsımanın alenen, şiddet kullanımını ya da nefret
celbini tetikleyecek şekilde yapılması gerekir. Yahudi Kırımı (Holokost) Nürnberg Yargılamalarınca karara bağlanmış bir yargısal,tarihsel gerçek olduğu için Holokost'un inkarı cezalandırılabiliyor. Karar Holokost ile 1915 olaylarının farklı olduğuna işaret etti. Biraz önce saydıklarım dışındaki inkar veya yadsımalar AİHSözleşmesinin koruduğu ifade özgürlüğü çerçevesine girer. Ermeni soykırımı vardır demenin de ifade özgürlüğü çeeçevesinde sayıldığını ilave etmiş olayım. AB Çerçeve kararının kayda değer diğer bir özelliği, Soykırımı Sözleşmesinden farklı olarak, bir AB üyesi Devletin -tercih ettiği takdirde- soykırımı suçu alanında- evrensel yargı yetkisini kullanmağa seçeneğini kabul etmesidir.(Örnek:Yunanistan)
27) SONUÇ
Bu sunumda anlattıklarımız, Ermenilerin Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Millet Teşikilatı Organları ya da BM camiasına mensup diğer Teşkilatlar, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, 1915 olayları nedeniyle Türkiye'den tazminat sağlamak amacı ile yapacağı girişimlerden beklediği sonucu alma şansının sıfır olduğunu göstermektedir.
Bu girişimlerin başarı kazanmasını engelleyen,- bir bölümü usula ait -aşılamayacak- çok sayıda, -her biri geçerli- hukuksal engel vardır.
Sözleşmelerin geriye doğru yürütülemeyeceği, bir eylemin yapıldığı tarihte geçerli olan uluslararası hukuk kaidelerine göre değerlendirileceği kuralları başta olmak üzere uluslararası hukukun pek çok temel taşı Ermenilerin hukuk ve yargı alanında başarılı olamayacaklarına işaret etmektedir.
Bu nedenle Maxime Gauin ile birlikte yazdığımız ve European Journal of International Law dergisinde yayımlanan makalemizi şöyle bitirmiştik: "Türkiye'nin uluslararası suç işlediğinden yakınanlar, çok sorgulanabilir - asılsız- suçlamalar yapmak yerine, şikayetlerini BM,UAD;Avrupa Konseyi ya da benzer kurumlara taşısınlar"
Türkiye Cumhuriyeti 1915 ve onu izleyen yıllarda yaşanan trajik olayların Ermeni soykırımı olarak nitelendirilmesini hiç bir zaman kabul etmeyecektir.
Bu terimin siyasal savaş ve Türkleri karalama aracı olarak kullanılmaya devam etmesine ilaveten, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi, Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerin düzelme şansını ortadan kaldırmaktadır. Jeo-stratejik nedenlerle bir düzelme yaşanmasını istemeyen güçler de vardır.
Soykırımı suçlamasının reddine ilişkin gerekçelerimizi ve Ermenilere tazminat ödenmesi alanında Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklılığını kabul edenler, sorunun hukuksal boyutu yanında bir de adalet ve nasafet (Merhum Bülent Ecevit buna hakçalık derdi) yanının bulunduğuna işaret ederler. Konuyu tartıştığım, kimi yabancı dostlarım barışı sağlayabilecek onarıcı adalet adımlarının(Bu konuda Prof.Turgut Tarhanlı'nın makaleleri ilgi çekicidir) zamanında atılamadığı ve çağdaş halkla ilişkiler uygulamaları ile sosyal psikoloji alanındaki beceriksizliğimiz yanında- yeterli esnekliğe sahip bulunmadığımız kanısının egemen olduğunu müşahede ettim. Bunun nedenlerinden biri, dostlarımız dahil, karşımızdakilerin,trajik geçmişin mukatele boyutunu da algılamak istememeleridir.
2016 yılında "Legislating Reality and Politicizing History" başlığı ile bir kitap yazan Brendon J. Cannon, sorunun karşılıklı katliam olgusunu örneklerle dile getirmiş ve bu gerçeğin Ermeniler ve onları destekleyenler tarafından algılanmak istenmemesine; tartışılmasının bile kabul edilmemesine dikkat çekmiştir.
Bunun yanında, "Türkleri iblisleştirme" propagandasının etkisinde kalmak - dinsel açıdan tarafsız kalamama öğesi dahil-, -çok farklı siyasal nedenlerle- (ben, buna Türkiyenin demokratikleşme reformlarındaki gecikmelerini de dahil ederim ) kimilerinin işine geliyor.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanlarımızın karşılıklı olarak çekilen acıları onarmaya yönelik taziye ve ılımlı sayılabilecek mesajları yetersiz sayılmış, uzatılan el soykırımını kabul etmemiz ısrarı ile geri çevrilmiştir. Anlaşılan o ki, Ermenilerin kimliklerinin ayrılmaz bir parçası haline getirdikleri (sorgulanmasını ve tartışılmasını imkansız saydıkları) soykırımı dogması her türlü mülahazadan daha güçlü durumda.
Ermeni soykırım iddialarının ve buna bağlı tazminat taleplerinin hukuken tamamen haksız ve dayanaksız olduğu görüşünü savunduğum bu konuşmamı, sorunun daha uzun süreler çözümsüz kalmağa mahkum bulunduğu tahminimi ekleyerek bitiriyorum. Bu öngörümün beni insani yönden mutlu kıldığını söyleyemem.
No comments:
Post a Comment