Saturday, April 8, 2017

Pulat Tacar'ın Ermeni iddialarına ilişkin konferansı

ERMENİ SOYKIRIMINI TANIMA VE HASAR TAZMİN TALEPLERİNİN HUKUKSAL AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN ESASLAR

Pulat Tacar   AVIM-Ankara               30 Mart 2017  (Power Point  sunum  formunda)

1)Ermenistan Cumhuriyeti ve Diyaspora Ermenilerinin bir bölümü ve onları destekleyenler, Türkiye'yi  " 1915-1916   yıllarında işlenen soykırımı  suçu iddialarını    inkar etmekle "   suçluyorlar ; 
Türkiye'den, Ermenilere ve Hristiyan  azınlıklara karşı işlenen uluslararası cürümler  konusundaki sorumluluğu  üstenmesini  talep ediyorlar.
Türkiye Cumhuriyetinin  Osmanlı Devletinin devamı olduğunu  belirterek   Osmanlı Devleti tarafından verilen zararı tazmin etmesi gerektiğini  ileri sürüyorlar .  (Bu bağlamda Türkiye  Cumhuriyetinin  Osmanlı Devletinin  ardılı olarak sorumlu olduğu   yolundaki  tezin Sayın Profesör Hüseyin Pazarcı tarafından hukuksal  yönden inandırıcı  biçimde  çürütüldüğünü  belirtmeliyim)

2)Ermenilerin talepleri  "Ermeni soykırımı tazminat inceleme grubunun"yayımladığı bir raporda sıralanmıştır.  Parasal tazminat talebi 70.030.167.080  ABD doları ile 104.544.266.400 ABD doları arasında  değişmektedir.   Bu  doküman   -kanımca-  tebessüm  edilerek  okunacak bir  safsata  silsilesidir; ama, karşımızdakilerin kafa yapısına ya da halı tüccarı alışkanlıklarına  işaret etmesi yönünden yararlı bir karikatürdür.
Ermeniler  taleplerinin hukuksal gerekçelerini pek çok yayında sıralamışlar. Bunların başında  Lübnan'daki Ermeni Kilisesi tarafından 2012 yılında düzenlenen "Tanıma'dan Tazminata" başlıklı bir konferansa  sunulan belgeler gelir. Bunlar;  Uluslararası Ceza Hukuku Dergisinde yayımlandı.
Ermenilerin kimi uzmanlara ücreti karşılığında hazırlattıkları bu  belgelerin incelenmesi, taleplerin  yanıltıcı ve  bilinçli olarak  karmaşık hatta anlaşılamaz hale getirildiğini ve konunun  hukuksal  ve tarihsel ayrıntılarını incelememiş  olanların böylece aldatıldığını   göstermektektedir. 
 Bu çabalar azalmadı. Ermeni mallarına  Türkiye Cumhuriyeti Hükumetleri tarafından  da  yasa dışı  yollarla  el konulduğuna dair iddiaların, ABD dahil  dünyanın çeşitli ülkelerinde  yapılan  toplantılarda ve  yayınlarda sürdürüldüğünü görüyoruz. ( Son olarak 28 Şubat 2017 tarihinde  Sabancı Üniversitesi kökenli, şimdi Harvard Üniversitesinde  çalışan  Dr. Ümit Kurt adındaki  kişi  George Washington Üniversitesinde  bir konferans vererek Ermeni iddialarını  sürdürmüştür. Daha iki gün önce ,  Ankara'da bir konferansta konuşan Kirkor Suny  adlı  Ermeni tarihçi, "Ermeni Soykırımı Tarihi.Onlar Çölde Yaşama Hakkına Sahiptir.Başka Yerde Değil "başlıklı kitabını tanıttı.

   BENZER BİR KONUŞMAYI ERİVAN'DA YAPTIRIRLAR MI?
3)Ermenileri ve onların tazminat taleplerini  destekleyenler  günümüzde geçerli olan bazı çağdaş hukuksal kavramları,  kuralları  ve taslakları , bir yüzyıl önce vuku bulmuş olan olaylar için geçerli kılmak istiyorlar.  Hukuk  sürekli  evrim halindedir. Toplumsal, ekonomik , siyasal  gelişmelere göre değişir. Ancak değiştirilen kuralların eski  dönemlere uygulanamayacağı da  hukukun temel ilkelerinden biridir.
4) Ermeniler ve onları destekleyenler, Türkiye'den tazminat  taleplerini,  bağlayıcılığı bulunmayan hukuk kurallarına veya belgelere dayandırıyorlar.   Örneğin:
-Hiç bir zaman yürürlüğe  girmemiş olan Sevr  taslağını geçerli  bir anlaşma  olarak  kabul ettirmek  istiyorlar; (Lozan kendileri  açısından geçersiz; Moskova ve Kars ve Ankara Anlaşmaları onları ilgilendirmezmiş) ; Ayrıca,
-Hukuken bağlayıcılığı bulunmayan 1997 tarihli  "Ahalinin Başka Yere Transferi ve Yerleştirilmesine ilişkin  B.M. Bildiri taslağını", 
-  Bağlayıcılığı olmayan ve  herhangi bir uluslararası ya da ulusal yaptırımı bulunmayan , "Uluslararası İnsan Hakları  Hukukunun  ve İnsancıl Hukukun Ciddi  Şekilde  İhlaline  İlişkin  Temel İlkeler ve Yönergeler" başlıklı     2005 tarihli  BM  Genel Kurul dokümanını,  1915 olaylarına  uygulatma peşindeler.
5) 1948 Soykırımı Sözleşmesi  geriye doğru uygulanarak 1915-1916 olaylarına tatbik  edilebilir  mi? 
-Bu alandaki hukuk öğretisi,  uygulamalar ve Uluslararası Adalet Divanı kararları    1948 Sözleşmesinin makable şamil olduğunu  kabul etmiyor.  Son olarak UAD,  Hırvatistan-Sırbistan kararında  Soykırımı Sözleşmesinin geriye yönelik  olarak uygulanamayacağını belirtti;
-Soykırımı Sözleşmesi Türkiye'de 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşme Türkiye açısından geriye doğru uygulanamaz. Türkiye -bu Sözleşme bağlamında- sadece 12 Ocak 1951  tarihinden  sonraki olaylar konusunda sorumluluk  taşır
6)Ermeni  talepleri konusundaki uluslararası hukuk ilkelerinden konumuzu ilgilendirenler (latince)  şunlardır:  
-Nullum crime sine lege :  Bir eylem, yapıldığı tarihte yasal açıdan suç teşkil etmemekte ise, ceza hukuku açısından o kişi o suçtan dolayı sorumlu tutulamaz.  Başka bir anlatımla  1948 Soykırımı Sözleşmesine dayanılarak, 1915-1916 yılında vuku bulmuş olay ya da cürümler nedeni ile herhangi bir kişiye   soykırımı suçu  ve Osmanlı Devletine soykırımı   sorumluluğu  yüklenemez.
-Ne Bis in Idem :  Hiç kimse  daha önce  yargılanıp mahkum edildiği ya da aklandığı bir eylem nedeni ile tekrar yargılanıp yeniden mahkum edilemez.
(1915-1916  trajik olayları nedeni ile Osmanlı Devleti mahkemeleri 1915 ve 1916 yıllarında 1673  Osmanlı  görevlisini ve vatandaşını yargılamış,  bunlardan 67'si idama mahkum edilmiş ,  yaklaşık 590'ı   çeşitli  cezalara  çarptırılmışlardı. Dünyada başka bir örneği var mı?  Ermeniler bu yargılamalar  sonucunda  verilen  mahkumiyet kararlarından  söz etmezler. 1919'da işgal altında yapılan yargılamalardan soykırımı sonucu çıkarmağa çalışırlar)
-Nulla Poena Sine Lege:  Yasa öngörmezse,kimse mahkum edilemez  
- Ex post facto  kanun ( sonuçları veya statüleri geriye dönük olarak tadil eden   yasa) "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 11. ;Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 15.maddesi gereğince yasaklanmıştır. Bazı ülkelerin Anayasaları da (Örneğin ABD Anayasası  da) bu kuralı  benimsemiştir.

7) Zaman aşımı
Ermeniler ve yandaşları, soykırımı ve insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı uygulanmayacağını belirtir ve buna dayanak olarak  "Savaş Suçlarında ve İnsanlığa Karşı  Suçlarda  Zaman Aşımı Uygulanmayacağına Dair Sözleşmeye" atıfta bulunurlar; buradan hareketle , bunu  devletin tazminat sorumluluğuna  da teşmil etmeyi amaçlarlar.
Oysa,  sözü  edilen Sözleşme bireysel cezai sorumlulukla  ilgilidir. Ermenilerin Türkiye Cumhuriyetine karşı dermeyan eyledikleri tazminat taleplerine bu Sözleşme hükümleri uygulanamaz. Aslında, Uluslararası Ceza Mahkemesini Statüsünün  38.1.c maddesine göre  "hakkı ortadan kaldırıcı  zaman aşımı ", uluslararası hukuk tarafından genelde  kabul gören bir ilkedir. 
8 ) Uluslararası Hukukta  bireysel  cezai sorumluluk   devlete sirayet etmez.
Ermeniler ve onların destekleyenler  bireysel cezai  sorumluluk gerekçe ve örneklerinden hareketle  bunu Türkiye Cumhuriyetinin oluşan zararı tazmin mükellefiyetine  bağlama  çabası içindeler.
Oysa, bireysel cezai sorumluluk, Devletin sorumluluğundan  tamamen ayrı bir konudur. Bu bağlamda UAD , Bosna-Sırbistan davası kararına şunu kaydetmiştir:  "Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran  Roma Statüsünün 25/4 maddesine göre, bu Statünün hiç bir maddesi uluslararası hukuk açısından  Devletin  sorumluluğu konusunu  kapsamaz."

ÖNERİ 1    
TÜRKİYE'DEKİ SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE  AKADEMİ, TÜRKİYE'DEN  VE YURT DIŞINDAN  UZMANLARIN KATILMASI İLE BİR  SEMPOZYUM DÜZENLEMELİ. BU  SEMPOZYUMDA "INTERNATİONAL CRİMİNAL LAW REVİEW"   (ICLR )DE YAYIMLANAN   VE  LÜBNAN- ANTELİAS  SEMPOZYUMUNDA İLERİ SÜRÜLEN  TÜM  KONULAR  ELE ALINARAK   TARTIŞILMALI;
TÜRKİYEDE  DÜZENLENECEK BU  KONFERANSA    SUNULACAK KARŞI GEREKÇELER  VE  (NEDEN OLMASIN) ANTELİAS KONFERANSI  SONUÇLARINI  DESTEKLEYİCİ GÖRÜŞLERİ İÇERECEK   OLAN  SUNUMLAR, HATTA BİLGİ ÜNİVERSİTESİ  GRUBUNA DAHİL ZEVATIN GÖRÜŞLERİ   DAHİL,  HERŞEY-    YAPILACAK  TARTIŞMALARIN ZABITLARI  -   AYNI ŞEKİLDE  "INTERNATİONAL CRİMİNAL LAW REVİEW"  DE YAYIMLANMALIDIR. ICLR   BU YAYINI  YAPMAYI  REDDEDEMİYECEKTİR. ZİRA  AKADAMİK AHLAK,   BİLİMSEL KARŞI GÖRÜŞLERE  DE YER VERMEYİ  ZORUNLU KILAR.


9)TÜRKİYE  1915-1916 OLAYLARINI NEDEN SOYKIRIMI OLARAK NİTELEMEYİ KABUL ETMİYOR ?  
- 1948 Soykırımı Sözleşmesinde  "olmazsa olmaz" olarak belirtilen hukuksal  koşullar   oluşmamıştır;  bunlara biraz sonra değineceğiz.
-Bazı Türk uzmanları  1915 'te vuku bulan elim olayların "Osmanlı Ceza Kanununda belirtilmiş olan cürümler" olduğunu 1915-1916 yargılamalarında kimi zanlıların Osmanlı yasalarında öngörülen cezalara çarptırıldığını belirtiyorlar;buna biraz önce de değindik;  başka uzmanlar ise o olayların karşılıklı  katliam (mukatele) olduğu görüşünü  savunuyorlar. Özetle, yaşanan trajedinin varlığı yadsınmıyor;ama  felakatin tek taraflı olarak sunulması, sadece Ermenilerin mağdur gösterilmesi kabul edilmiyor ve bu tek taraflı sunum  karşı  tepkileri çekiyor. 
-Soykırımı hukuksal bir terimdir;   " Soykırımı, bir eylemin hukuksal tanımıdır. Soykırımı kendi başına müstakil bir  olgu değildir; bir nitelemedir. "

10) Soykırımı Sözleşmesinde anılan suçun nitelikleri A)  :
Soykırımı  suçu kapsamına alınan  gruplar  ULUSAL-ENTİK-IRKSAL VE DİNSEL    gruplardır.
Siyasal gruplar, kültürel gruplar, cinsel tercih grupları Soykırımı Sözleşmesi kapsamına alınmamıştır;  bunların Sözleşmeye  alınmaları teklif edilmiş, oylama yapılarak reddedilmiştir.  Örneğin, isyancı  grupa mensup kişiler  soykırımı   suçu mağduru  sayılamazlar. Bunlar mağdur edilmiş ise,   kendilerine işlenen suçun adı farklıdır ve çoğu kez ulusal ceza yasalarında tanımlanmıştır.

11) Soykırımı Suçunun Nitelikleri (B)
Soykırımı tanımına giren eylemler -fiiller:  (Actus Reus)  şunlardır:
Grub mensuplarını öldürmek;   kişilere bedeni  veya akli ciddi zarar vermek; grubu tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya matuf  koşulları bilinçli olarak uygulamak; grup içindeki doğumları önlemeğe matuf onlemleri zorla kabul ettirmek; bir gruba mensup çocukları  başka bir gruba  zorla  götürmek.
Mala el koymak (müsadere veya  istimlak)  Sözleşmenin öngördüğü   soykırımı cürümleri arasında yer almamaktadır. Bunu  da Amerikadaki Üniversitelere gidip  kendisini davet edenlere yaranmak için  mala   el koymanın  soykırımı olduğunu beyan eden Türk  akademisyene  hatırlatmak lazım.

12) Soykırımı Suçunun Nitelikleri  (C) 
Bir cürmün "Özel Kasıt" ile  (Dolus Specialis) işlenmesi Soykırımı Sözleşmesinin olmazsa olmaz koşuludur.   Bir eylemin soykırımı sayılması  için  biraz önce  değindiğimiz  fiilerin  (veya   cürmün) işlenmesi   yeterli değildir.

Örneğin, UAD,  Hırvatistan/Sırbistan  davası kararında,  biraz önce saydığımız  cürümlerin  işlendiğini  kabul etmiş  (Diğer  bir anlatımla  Soykırımı Sözleşmesinde kayıtlı   fiiller var demiş), ama  bu cürmün soykırım sayılması için gerekli olan   özel kasıtın varlığının isbatlanamadığını karara ekleyerek o cürümlerin  soykırımı sayılmadığını  belirtmiştir.  
Soykırımı Sözlemesi  hazırlanırken  , uzun tartışmalar   sonucunda, siyasal  bir kompromi olarak,"as such" kelimeleri  maddeye eklenmişti. Bunun   anlamı şuydu: Bir eylemin-cürümün- soykırımı sayılabilmesi için yukarıda değindiğimiz  suçları   (actus reus)  - Sözleşmenin öngördüğü gruplardan birine mensup şahıslara -  sırf o gruba mensup  oldukları gerekçesi ile-  işlenmesi gerekiyor. Yani  ırkçılık öğesinin varlığı   gerekli. Ermenistan ile Türkiye arasındaki en önemli görüş ayrılığı burada yoğunlaşmaktadır. Ermeniler ve yandaşları  "actus reus"u  soykırımı için yeterli sayıyorlar; "sözleşmede belirilen fiil var, o halde  soykırım suçu işlenmiştir"diyorlar. Oysa,  soykırımı hukuku  bunu yeterli saymıyor.  
Bu nedenle, soykırımı sözleşmesinin adil olmadığını ileri sürenler  var. İşte,  bunlar, soykırımı terimine politik   anlam veya tanım yükleyerek  devreye sokuyorlar.Bu girişimlerinde  başarısız değiller.

12) Soykırımı Suçunun Nitelikleri   (D)
Soykırımı Sözleşmesine göre; soykırımı suçunu kişi  işler; devlet değil.Devletin cezai sorumluluğu da yoktur. Ayrıca, Soykırımı Sözleşmesi  Devletin kendi  vatandaşlarına yönelİk olarak  uluslararası  yükümlülük   te oluşturmamaktadır

13)  Soykırımı Sözleşmesinin Nitelikleri  (E)
Herhangi bir suçun varlığını, kanunda yazılı yetkili  mahkeme  saptar. 1948 Soykırımı Sözleşmesi de VI. maddesinde  soykırımı suçu hakkında yetkili mahkemenin   " bir suçun işlendiği  ülkenin yetkili mahkemesi  veya taraflar aralarında  anlaşırlarsa bir uluslararası ceza mahkemesi" olduğunu  belirlemiştir.  Bu konu Soykırımı Sözleşmesini hazırlayan  konferansta ele alınmış ve yetkili mahkemenin  suçun işlendiği yer dışında bir mahkeme olabileceği teklifi   yani EVRENSEL YARGI yetkisi  teklifi oylanarak  reddedilmiştir.
Sözleşmenin yetkili mahkeme kuralı da siyasal bir uzlaşmadır;  şimdilerde  uluslararası hukuk  ve siyaset  camiası tarafından  yetersiz bulunmakta ve  eleştirilmektedir.Zira uygulamada, özellikle  yargı erkinin  bağımsız olmadığı ülkelerde, soykırımı  zanlılarını   yargılamak olanaksız hale gelmiştir. O ülkelerde, Mahkemelerdeki yargıçları  da despot tayin eder ve bunlar onun emrini uygularlar. 
Bu nedenle, Avrupa Birliğinin  2008 tarihli  Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele  Çerçeve Kararı ,  bu alanda   "evrensel yargı yetkisini" kabul etmek isteyen AB üyelerine  ulusal yargılarının soykırımı suçunun  varlığını  saptama  yetkisini  bir seçenek olarak  tanımıştır.

14)  SOYKIRIMI TERİMİNİN  SİYASAL BAĞLAMDA  KULLANIMI VE  KÖTÜYE KULLANILMASI  
Biraz önce değindiğimiz gibi, bazı tarihçiler,  sosyologlar,politikacılar, medya mensupları,  başka siyasal bilimciler, her hangi bir eylemi, cürmü  veya  çok sayıda insanın  mağdur olduğu  bir olayı ,  otomatik soykırımı olarak nitelemektedirler. Oysa; örneğin, kültürel soykırımı teklifi oylanarak rededilmişti. Buna rağmen, günümüzde   "kültürel soykırımı" veya "hayvan soykırımı" terimi kullanılıyor. Bunu yapanlar , hukuki konularda bilgi sahibi olmayan kişileri bilinçli olarak  yanıltmakta ve  soykırımı terimini  hukuksal çerçevesinden   çıkartarak  siyasal veya ahlaki  amaçları için kullanmaktadırlar.
Hukuksal bir terimi  kavramın çerçevesi dışına,  hukuk  dışı  saiklerle taşımak  yalnıştır ve bu  durum  hukuksal  terimin  kavram  değer kaybına uğraması sonucunu   verir. 
 Soykırımı terimi konusunda   günümüzde bir kavram kargaşası yaşandığı ve bu terimin siyasal mücadele ve propaganda amacı ile kullanıldığı  yadsınamaz.  Uygulama bu yönde gelişmektedir. Bunda Soykırımı Sözleşmesinin  savaş sonrası olağanüstü koşullarda   ve Holokost'un  da etkisi ile hazırlanmış olması yanında, o dönemdeki  soğuk savaş   ortamının  etkisi büyüktür. Örneğin soykırımı teriminin babası  sayılan Rafael Lemkin, aslında Sovyetler Birliğinin soykırımı  suçu işlediğini  isbat amacı ile  ABD istihbarat servisleri tarafından çalıştırılmaktaydı.  (Bu bilgileri  New York'a giderek Lemkin arşivinde araştırma yapan   Tal Buenos'un  Türkiyede yayımladığı makalelere borçluyuz)

15)   Soykırımının uluslararası  adet hukuku tarafından  eskiden beri yasaklandığı, Sözleşmenin bu  suçu sadece  tesbit ettiği iddiası  da tutarsızdır
Soykırımı, 1915  yılında  kavram olarak bile  yoktu.Birinci dünya  savaşı döneminde uluslararası hukukta  - savaş suçları dışında-  bireysel   cezai sorumluluk kavramı bulunmamaktaydı.

16) 1915-1916 döneminde yapıldığı ileri sürülen insan hakkı ihlallerinin Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komiteleri nezdinde şikayet konusu yapılabileceği varsayımı
(Koniteler Kişi Bakımından ve Zaman Yönünden, Konu yönünden   Yetkisizdir)
-Birleşmiş Milletler Teşkilatı  nezdinde  İnsan  Hakkı İhlallerini ele alabilen çeşitli Sözleşmeler ve sekiz  Komite bulunuyor. Ermenistan Devletinin Türkiye'ye karşı bu  Komitelerden bir kısmına başvurması önerilmiştir.  Bu  Sözleşmeler ve bunlara bağlı komiteler  şunlardır: International  Covenant on Civil and Political Rights;International Covenant on Economic Social and Cultural Rights and the OptionalProtocol; International Convention on the Elimination off all Forms of Racial Discrimination CERD; International Convention on Torture  and Other Cruel,Inhuman or Degraiding Treatment (CAT); Apartheid Convention; International Comvention for theProtection  of All Persons from Enforced Disappearance ;  Convention on the Rights of the Child  and the Third Optional Protocol;International Convention on the Protection of the Rights of All Migrant Workers; Convention on the Elimination of All forms of Discrimination Against Women; (Komiteler:  UN Human Rights Committee;Committee Against Torture;Committee on the Elimination of Racial Discrimination vb
Bu Sözleşme ve Komitelerinin görev tanımlarının,  Türkiyenin  Taraf olma tarfihinin ve bazı Sözleşmelere koyduğu rezervlerin,-    incelenmesi hiçbirinin 1915 olaylarını irdelemeğe yetkili olmadığını gösterecektir..
-XX yüzyıl başında birey Uluslararası Hukuk açısında uluslararası hukukun  öznesi sayılmamaktaydı; bir Devletin (ahlaksal mülahazalar dışında)  kendi uyruklarının haklarını ihlal etmekten kaçınma bağlamında  uluslararası hukuk  mükellefiyeti yoktu.   
-BM  İnsan Hakları Sözleşmeleri, hem temel kuralları açısından, hem  Komitelerin yetkileri  yönünden geriye doğru işletilemez. Komitelerin   kişi  bakımından   (Ratione Personae)  olduğu gibi , zaman açısından da (Ratione Temporis) XX yüzyıl başında vuku bulmuş   olayları  inceleme  yetkisi yoktur.

17) Osmanlı Ermenilerinin mal sahipliği hakkının ihlali  iddiaları
-Ermeniler ve kendilerini destekleyenler, Osmanlı Devletinin  Ermenilerin mal sahipliği  hakkının  bilfiil el koyma ya da istimlak yoluyla  çiğnendiğini  ve bunun da soykırımı  eylemi olduğunu ileri sürüyorlar  (Örnek:Dr.Ümit Kurt- Sabancı/Harvard; Taner Akçam)  
- Soykırımı Sözleşmesi,  soykırımı  eylemleri arasında mal sahipliğinden yoksun bırakma,istimlak,istirdad  eylemini  saymamıştır.
-   AİHM   1940'lı yıllarda bir Devletin kendi vatandaşlarının  malına el koymasının ve  o istirdad veya istimlakin  Devletin ulusal hukuku çerçevesinde yapılmış olduğunu;  bu konunun uluslararası hukukun ihlali  sayılamayacağını   kararlarında belirtmiştir.
-Mal sahibi olma hakkı , Uluslararası Medeni  ve Siyasal Haklar Sözleşmesi (ICCPR) tarafından korunmamaktadır. Anılan Sözleşmesinin İhtiyari Protokolünün 3 . maddesi ise mal sahipliği hakkının  ratione materiae açısından  kabul edilemez olduğun belirtir.
-Mala ey koyma ya da istimlak sürekliliği bulunan bir eylem  değildir; yapıldığı  ana mahsus bir  eylemdir. ICCPR  yürürlüğe girmeden yapılmış bulunan el koymaların kendi başlarına bir ihlal oluşturmadıkları hakkında  uluslararası mahkeme içtihadı vardır.
-Uluslararası içtihada göre ICCPR  2(3) ve 5(9) maddeleri  yardımcı kurallardır  ve tek başlarına tazminat hakkı yaratmazlar.
-ICCPR yürürlüğe girmeden vuku bulmuş ihlaller konusundaki şikayetler  rationae temporis  yönünden de  reddedilecektir.

18)  Türkiye Cumhuriyetinin Ermeni Kültürel Varlıklarını  İmha ettiği Suçlaması
Kimi Ermeniler  ve onları destekleyenler, Türkiyeyi, topraklarında bulunan Ermeni mallarını bilinçli  olarak imha etmek, Ermeni belleğini  yok eylemek , tarihsel gerçeği yadsımak ve katilleri yüceltmek sureti ile soykırımını sürdürmekle suçlamaktadırlar 
- İleri sürülen bu suçlamalardan hiç biri  soykırımı  suçu çerçevesine girmez. Bu iddialar da kanımızca gerçek dışıdır.
- Ayrıca, uluslararası hukuk açısından, kültürel soykırımının sözleşme kapsamına alınması Sözleşme Konferansında oylanarak reddedilmiştir.  UAD, Bosna Soykırım davasında tarihsel, dinsel ve kültürel mirasın tahribinin  soykırımı eylemi olmadığına karar vermiştir.
-  "Ermeni Soykırımı"  iddiasının  tarihsel  gerçek olduğu iddiası kabul edilemez. Esasen AİHM,  Perinçek-İsviçre davasında "Ermeni soykırımı iddiasının bir uluslararası yalan olduğu"  ifadesinin    suç teşkil etmediğine  ve bunun  ifade özgürlüğü çerçevesinde yer aldığına hükmetmiştir. Buna karşı   aynı AİHM'ne  göre Holokost bir tarihsel gerçektir ve bunun inkarı cezalandırılır.
-Terör eylemleri  yoluyla Türk diplomatlarını katleden haydutları ülkesine kabul ederek  katilleri yücelten, bunları kahramanlaştıran  devlet  Ermenistan Cumhuriyetidir.

19) Zorunlu  Yer Değiştirmeye İlişkin  Tazminat Talepleri
BM  İnsan Hakları Komitesi   1940'larda yaşanan zorunlu  göçe ilişkin  tazminat talepleri konusunda  bu taleplerin zaman açısından (ratione temporis) kabul edilemez olduğuna karar  vermiştir.  Aynı  gerekçe  1915 zorunlu  göç  ettirme veya iskan  ve buna  bağlı  ölüm  veya kayıplar  açısından  da geçerlidir  

20)   AİHM  'ye sunulabilecek mal sahipliği hakkının   ihlali   sikayetleri
- Mal sahipliği hakkı,  AİHS 'nin 1 sayılı Protokolu tarafından ilke olarak korunmaktadır. Ancak, bu hak Taraf Devletlere,  Sözleşme  o Devlet açısından  yürürlüğe girmeden önce  kamunun el koyduğu ya da Devlet iyeliğine geçen malların iadesi ya da tazmini konusunda bir  yükümlülük getirmez. Osmanlı Ermenilerinin 1915 yılında veya daha sonra kaybettikleri  veya el konulan mallarının iadesi veya tazmini konusunda  - Osmanlı Ermenilerinin  veya bunların yasal varislerinin  söz konusu mallar
üzerinde bilfiil  mal sahipliği hakkını  uygulamadıkları da göz önünde tutulduğunda-  Türkiye Cumhuriyetine AİHS  gereğince yüklenmiş  iade  veya tazmin bir yükümlülüğü  yoktur. 
-  Mevcut Osmanlı yasalarına göre el konulan ya da el değiştiren  Ermeni malları  ile ilgili işlemler  Türkiye Cumhuriyeti  açısından  geçerlidir.  Bu bağlamda AİHS Md. 1 çerçevesinde  ileri sürülebilecek talepler  ratione materiae   açısından  kabul edilmeyecektir
-Bunun  dışında Ermeni olsun olmasın, her hangi bir kişi  yasal açıdan mal sahibi  ise  ve bunu yargı önünde kanıtlayabiliyorsa,  malı kendisine  yargı kararı ile iade edilmelidir. Bu konuda biri Istanbul Sariyer'de ikincisi Adana'da    açılan iki davada  talep sahipleri haklı görülmüş  malları kendilerine  verilmiştir.Türk yargısı önünde  dava  yolu  açıktır..

21)  Türkiye'nin Geçmişte İka Edilmiş  Suç Teşkil Eden Eylemler Konusundaki Sorumluluğu
Uluslararası Hukuk Komisyonu (LCC) Ağustos 2001' de Devletlerin Suç Teşkil  Eden Eylemler Konusundaki Sorumluluğuna ilişkin  Kurallar Taslağı hazırlamış  ve bu taslak BM Genel Kurulu tarafından   56/83 sayılı kararı ile bağlayıcılığı olmamak   koşulu ile Devletlerin  uygun görecekleri önlemleri almaları için  kabul edilmiştir.
Ermeniler ve onları destekleyenler bu belgenin 1915 yılında Osmanlı Devletinin yaptığı ileri sürülen  soykırımı  eylemlerine uygulanmasını ve  ardıl devlet olarak Türkiye'nin tazminat ödemesini  talep ediyorlar. 
Herşeyden önce bağlayıcılığı   bulunmayan bir  belgeyi  geriye  doğru yürüterek  tarihsel olaylar hakkında tazminat talep edilmesi hukuksal açıdan  abesle iştigaldir. 
Bunun da dışında,  sözü  edilen  taslağın 55. maddesi, bir konuda  Devletler arasında herhangi bir konuda  bir anlaşma  yapılarak  uzlaşmaya varıldı ise,  bunun özel anlaşma (düzenleme)  (lex specialis)  sayılarak     öncelikle uygulanmasını  amirdir.
Birinci Dünya Savaşından sonra,  savaşa ve ayaklanmalara  son vermek   amacı ile  Lozan, Kars ve Ankara Anlaşmaları akdedilmiş, ABD ile de ABD vatandaşlarının  alacaklarının tazmini için de nihai bir anlaşma yapılmıştır. Bu  anlaşmalar ile  tüm tazmin talepleri çözüme bağlanmış,  anlaşmalara af  hükümleri  eklenerek, karşılıklı  yaraların kapatılması   amaçlanmıştır.  Ermeniler bu  anlaşmaları  yok  saymak  ve pacta sunt servanda ilkesini çiğnemek  istemektedirler..

22) Lozan, Kars, Ankara  Anlaşmaları: 
Biraz önce değindiğimiz  Anlaşmalarla karşılıklı  af getirilmiştir. Lozan Anlaşması ile Osmanlı borçlarının ödenmesine ilişkin çözüm  sağlanmış ; bu borçlar  Türkiye Cumhuriyetince ödenmiştir; Anlaşmanın 58 maddesine göre 1.8. 1914 ile 6 Haziran 1924 arasında, savaş, el koyma,istimlak  ve diğer  nedenlerle   oluşan zararlar konusunda tazminattan  karşılıklı olarak  vazgeçilmiştir. Arşiv kayıtlarına  göre 644.000 Ermeni ayrıldıkları kentlere ve evlerine  avdet edebilmişlerdir; 30 Nisan 1919 itibari ile sahiplerine iade
olunan mal sayısı  241.000'dir. Ermeniler bu Anlaşmaları  değil tanımak, anımsamak bile istemezler.
 
23) ABD ile Türkiye arasında yapılan 24 Aralık 1923 tarihli Anlaşma ve  25 Ekim 1934 tarihli Ek Protokol 
gereğince   ABD vatandaşlarının Osmanlı Devletinden alacakları olan 899.840 dolar  ABD Hükumetine ödenmiş ve  alacaklılara dağıtılmıştır. Anlaşmanın 2. maddesine göre, bu ödeme ile  24 Aralık 1923'e kadar tüm alacak talepleri  kesin olarak  çözümlenmiş  addedilecektir. Bu hüküm nihaidir ve uluslararası hukuka uygundur.
Ermeni yanlıları bu anlaşma ile ilgili olarak Ermenilerin ABD vatandaşlığının Türkler tarafından tanınmadığını ileri sürmekte iseler de, ABD ile yapılan anlaşma zabıtlarının incelenmesi, ABD'nin uyrukluk konusunda, Türk tarafının Lozan Anlaşmasından da kaynaklanan  hukuksal gerekçelerini kabul ettiğini  gösterir.ABD bu konunun nihai olarak kapandığını anlaşma ile kabul etmiştir.
Son  yıllarda  ABD'de  Türk Hükumetine, Ziraat Bankasına ve T.C.Merkez Bankasına dava açan  ve  taleplerinde  bugüne kadar başarısız olan Ermeniler,  sözünü ettiğimiz  tazminat  anlaşmasının ve getirdiği nihai çözümün varlığını   duymak bile istemezler.

ÖNERİ 2 
Halen  Ermeni tarafı, bazı Türk üniversite mensuplarına  ve başkalarına, terkedilen Ermeni malları konusunda  araştırmalar yaptırmakta, bunları ABD ve Avrupada organize edilen  toplantılarda  kamu oyuna  duyurmaktadır. Bu Ermeni  iddiaları -görünüşte-  cevapsız kalmakta  ya da savların doğru olmadığını kanıtlayan karşı gerekçeler   duyurulamamaktadır. Bu eksikliğin  yabancı dilde yapılacak  ve dayanaksız talepleri  teker teker ele alarak  yanıtlayacak bir temel  belge ile kapatılmasını ve yabancı dillere çevrilerek dağıtılmasını öneririm.
Türkiye    Hükumeti, ilgili Bakanlıklar ve  Üniversitelerinin de  katılımı ile,   Osmanlı Ermenilerinin   mal kaybı   iddialarını  irdelemek  ve gerçek hukuksal durumu ortaya koymak için,  konuya ilişkin   tüm Osmanlı  ve Türk mevzuatının  dökümünü ayrıntılı biçimde gösteren bir  dosya hazırlamalıdır.
Bu dosya   istimlak ve diğer  el koymaların  dayanağı olan mevzuatı ve sözü edilen mallara ilişkin  işlemlerin  dayanaklarını gösterecek, yapıldıkları zamanda, ulusal yasalara olduğu gibi  uluslararası hukuka da uygun olduğunu kanıtlamaya yardımcı olacaktır.   Bu konunun aciliyet taşıdığını istitraten  ekleyelim.

24) Ermenistan  Soykırımı Sözleşmesinin IX. Maddesini kullanarak soykırımı iddiasını  UAD'ye tek taraflı olarak taşıyabilir mi?
Sözü edilen IX. madde şöyledir: " Taraflar  arasındaki  Sözleşmenin yorumu, uygulanması ve yerine getirilmesine ilişkin  uzlaşmazlıklar -buna   Devletin soykırımı suçu ile ilgili sorumluluğu veya III maddede kayıtlı olan  diğer  eylemler dahildir- uzlaşmazlığın taraflarından herhangi biri tarafından UAD'ye sunulabilir."
Ermenistan  bugüne kadar- bazı uzmanlar tarafından kendisine yapılan önerilere rağmen- böyle bir adım atmamıştır. Zira, bu başvurunun   Sözleşmenin geriye doğru  yürütülemeyeceği  gerekçesi ile;  UAD tarafından reddedileceğini bilmektedir.  Reddin temel gerekçesi Viyana Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 28. maddesidir.   
Sözünü ettiğimiz Ratione temporis   gerekçesi,  UAD tarafından , 3.Şubat 2015 tarihli Hırvatistan-Sırbistan davası kararında  uzun uzun irdelenmiştir. UAD, Soykırımı Sözleşmesinin IX. maddesinin uzlaşmazlıkların çözümüne ilişkin bir genel     kural olmadığını belirtmiş,  Devletlerin soykırımı
konusundaki sorumluluğunun  geriye yürütülemeyeceğini, bunun aksini ileri sürmenin Viyana  Anlaşmalar Hukuku Sözleşmesi ile Soykırımı Sözleşmesinin yazılım geçmişinin inkarı anlamına geleceğini vurgulamıştır.

25) ERMENİLER  ULUSLARARASI ADALET DİVANINDAN  DANIŞSAL GÖRÜŞ İSTENMESİNİ SAĞLAYARAK  TAZMİNAT ALMA  AMACINA ULAŞABİLİRLER Mİ ?
UAD'dan danışsal görüş alabilmek için  ya Güvenlik Konseyinin en az 9 üyesinin  oyu ile karar çıkartmak ve veto hakkı sahibi üyelerden  birinin   hayır oyu kullanmamasını garanti altına almak; ya da BM Genel Kurulundan karar istihsal etmek gerekir. Bugünkü siyasal ortamda bu kararların çıkartılması  imkansız denecek derecede güçtür.
Yüz yıl önce vuku bulmuş bir tarihsel olay hakkında  BM Kurullarından karar çıkartma talebi, yüzlerce  benzer talebin BM gündemine gelmesini tetikleyecek ve çok şiddetli uluslararası siyasal krizler yaratacaktır. (Bunlar arasında  Sovyetler Birliğinin  Ukrayna, Baltık ülkeleri ve Polonya'daki  eylemleri, Almanya'nın Lüksemburg, Alsace-Lorraine ve Slovenya  ve Afrika'daki  soykırımına yakın katliamları, Fransa'nın Cezayir'de yaptığı kırımlar sayılabilir. Soykırımı Sözleşmesi hazırlıkları yapılırken  Lemkin, ABD  adına Sovyetler Birliğinin soykırımı suçu işlediğini kanıtlamağa çalışmaktaydı)
Türkiye Cumhuriyeti, 1915 döneminde vuku bulmuş trajik olaylar nedeni ile  oluşmuş bulunan maddi ve manevi zararlardan hukuken sorumlu tutulamaz. Ayrıca, Osmanlı Devleti de  o dönemde geçerli olan uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmiş değildir. Günümüzde geçerli uluslararası hukuk kuralları o döneme uygulanamaz.
 Bu nedenlerle  Ermeni Hükumeti,  onlarca yıldır,  sorunu  Birleşmiş Milletler  organlarına taşıyamamış, b unun yerine   kendine müzahir olabilecek  ulusal yasama organlarından karar çıkartmayı   denemiş, kamu oyu oluşturma yoluyla siyasal baskı kurma yoluna gitmiştir.  Sözde soykırım iddiasının yüzüncü yıl dönemi  beklentileri hüsran ile  sonuçlanmış, AİHM Perinçek kararı ile Fransa Anayasa Konseyi kararları  büyük hayal kırıklığı  yaratmıştır.

 26)  Ermeni soykırımını reddedenleri  soykırımını  inkar suçundan mahkum ettirme girişimleri
Ermeniler  ve onları destekleyenler Ermeni  soykırımı reddedenleri (onlar inkar diyorlar) mahkum ettirme yolunda  bazı ülkelerde  hukuksal düzenlemeler   yaptırmak istediler. Bunu, müsait buldukları İsviçre yargısında denediler. İsviçre Mahkemeleri "Ermeni soykırımı iddiası uluslararası bir yalandır "diyen  Dr. Doğu Perinçek'i  mahkum etti. Sn. Perinçek  AİHM  'de dava açtı ve   yapılan tüm baskılara rağmen -bu baskıların öyküsü ibret vericidir- hem davanın görüldüğü    AİHM Dairesinde,  hem de  İsviçrenin temyizen gittigi  AİHM Büyük Dairede -iki kez-  davayı (buna katmerli başarı denir))  kazandı.  Bu kararlar, Ermeni soykırımı tezinin tarihsel bir gerçek olduğunu iddia edenler açısından büyük bir  yenilgi, hatta yıkım oldu.
Fransa Parlamentosunun  Ermeni soykırımını inkar edenleri mahkum etmeyi öngören  yasası Fransa Anayasa Konseyi tarafından iki kez iptal edildi. Bu karar da tabiri caiz ise  "tüy dikti".
Bunun dışında, Avrupa Birliği tarafından 28 Kasım 2008 tarihinde kabul edilmiş bulunan  Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı ile Mücadele Çerçeve Kararına da değinmeliyiz. Bu kararın ardında da Fransa  bulunuyor; üç hafta önce bu salonda  Maxime Gauin de anlattı. Çerçeve Kararına göre,  bir soykırımını yadsıyanı  mahkum etmek için, o yadsımanın alenen, şiddet kullanımını ya da nefret
celbini tetikleyecek şekilde yapılması gerekir. Yahudi Kırımı  (Holokost) Nürnberg  Yargılamalarınca karara bağlanmış bir yargısal,tarihsel gerçek olduğu için Holokost'un inkarı cezalandırılabiliyor. Karar Holokost ile  1915 olaylarının farklı olduğuna işaret etti.  Biraz önce saydıklarım dışındaki inkar veya yadsımalar  AİHSözleşmesinin koruduğu  ifade özgürlüğü  çerçevesine girer. Ermeni soykırımı vardır demenin de ifade özgürlüğü çeeçevesinde sayıldığını ilave etmiş olayım.  AB Çerçeve kararının kayda değer diğer bir özelliği, Soykırımı Sözleşmesinden farklı olarak, bir AB üyesi Devletin -tercih ettiği takdirde-  soykırımı suçu  alanında- evrensel yargı yetkisini kullanmağa seçeneğini kabul etmesidir.(Örnek:Yunanistan)

27)   SONUÇ
 Bu  sunumda   anlattıklarımız, Ermenilerin Uluslararası Adalet Divanı, Birleşmiş Millet Teşikilatı Organları ya da BM camiasına mensup diğer Teşkilatlar, Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  nezdinde, 1915 olayları  nedeniyle Türkiye'den tazminat sağlamak amacı ile yapacağı girişimlerden  beklediği  sonucu alma  şansının  sıfır olduğunu  göstermektedir.
Bu girişimlerin başarı kazanmasını engelleyen,- bir bölümü   usula ait -aşılamayacak-  çok sayıda, -her biri geçerli-  hukuksal engel vardır.  
 Sözleşmelerin  geriye doğru yürütülemeyeceği, bir eylemin  yapıldığı tarihte geçerli olan uluslararası hukuk kaidelerine göre  değerlendirileceği    kuralları  başta olmak üzere uluslararası hukukun   pek çok temel taşı    Ermenilerin  hukuk  ve yargı alanında  başarılı olamayacaklarına işaret etmektedir. 
Bu nedenle  Maxime Gauin ile birlikte yazdığımız ve European Journal of International Law  dergisinde yayımlanan makalemizi şöyle bitirmiştik: "Türkiye'nin uluslararası  suç işlediğinden yakınanlar, çok sorgulanabilir - asılsız-  suçlamalar yapmak yerine, şikayetlerini BM,UAD;Avrupa Konseyi ya da benzer kurumlara taşısınlar"
Türkiye Cumhuriyeti 1915  ve  onu izleyen yıllarda yaşanan  trajik olayların   Ermeni  soykırımı olarak nitelendirilmesini hiç bir zaman kabul etmeyecektir.  
Bu terimin   siyasal savaş   ve Türkleri karalama aracı  olarak kullanılmaya devam  etmesine ilaveten, Ermenistan'ın  Azerbaycan topraklarını işgal etmesi,  Türkiye'nin  Ermenistan ile ilişkilerin  düzelme şansını ortadan kaldırmaktadır. Jeo-stratejik  nedenlerle bir düzelme yaşanmasını istemeyen  güçler de  vardır.

Soykırımı suçlamasının reddine ilişkin gerekçelerimizi  ve  Ermenilere tazminat ödenmesi  alanında  Türkiye'nin uluslararası hukuktan kaynaklanan  haklılığını kabul edenler,  sorunun hukuksal boyutu  yanında   bir de  adalet ve nasafet  (Merhum Bülent Ecevit  buna hakçalık  derdi) yanının  bulunduğuna  işaret  ederler. Konuyu tartıştığım,  kimi  yabancı  dostlarım barışı sağlayabilecek onarıcı  adalet adımlarının(Bu konuda Prof.Turgut Tarhanlı'nın makaleleri ilgi çekicidir) zamanında  atılamadığı ve çağdaş halkla ilişkiler  uygulamaları  ile  sosyal psikoloji alanındaki beceriksizliğimiz yanında-  yeterli esnekliğe  sahip bulunmadığımız kanısının egemen olduğunu müşahede ettim. Bunun nedenlerinden biri, dostlarımız dahil, karşımızdakilerin,trajik geçmişin  mukatele boyutunu da algılamak istememeleridir.
 
2016  yılında "Legislating Reality  and Politicizing History" başlığı ile bir kitap yazan   Brendon J. Cannon,   sorunun karşılıklı katliam olgusunu  örneklerle dile getirmiş ve bu gerçeğin Ermeniler ve onları destekleyenler tarafından  algılanmak istenmemesine; tartışılmasının bile  kabul edilmemesine dikkat çekmiştir.  
Bunun yanında,  "Türkleri iblisleştirme" propagandasının  etkisinde kalmak  - dinsel  açıdan  tarafsız kalamama öğesi  dahil-, -çok farklı  siyasal nedenlerle-  (ben, buna Türkiyenin  demokratikleşme reformlarındaki gecikmelerini de dahil  ederim )  kimilerinin  işine  geliyor. 
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanlarımızın   karşılıklı olarak çekilen acıları onarmaya yönelik  taziye ve  ılımlı    sayılabilecek mesajları    yetersiz  sayılmış, uzatılan el soykırımını  kabul etmemiz ısrarı ile  geri çevrilmiştir. Anlaşılan o ki, Ermenilerin kimliklerinin ayrılmaz bir parçası haline getirdikleri  (sorgulanmasını ve tartışılmasını  imkansız saydıkları) soykırımı dogması  her türlü  mülahazadan daha güçlü durumda. 
Ermeni soykırım  iddialarının ve buna bağlı tazminat taleplerinin hukuken  tamamen haksız ve dayanaksız  olduğu   görüşünü savunduğum  bu konuşmamı, sorunun daha uzun süreler çözümsüz kalmağa   mahkum bulunduğu tahminimi ekleyerek  bitiriyorum. Bu öngörümün   beni insani yönden  mutlu kıldığını  söyleyemem.

No comments:

Post a Comment