Steve Wasserman’ın “ Fidel Castro’nun ölümü üzerine düşünceler”
başlıklı makalesinde yer alan bazı bilgileri aktarıyorum.
-
Fidel Castro, 1965 yılında Amerikalı gazeteci
Lockwood ile yaptığı mülakatta siyasal kişiliğini şöyle tanımlıyor :
-
“Bazı zamanlar olduğumdan daha az radikal göründüğüm olmuştur. Bu mümkündür.
Ancak, kendi bildiğimden daha fazla radikal olduğum zamanlar da olmuştur. Bu da
mümkündür. Dağlarda olduğum zamanlar (Diktatör Batista’ya karşı) kendimi
devrimci olarak kabul edip etmediğimi sorarsanız,yanıtım evet olacaktır. Kendimi devrimci olarak
görüyordum. Kendimi Marksist-Leninist
olarak görüp görmediğimi soracak olursanız, yanıtım hayır olacaktır. Hayır,
kendimi Marksist-Leninist olarak görmüyordum.”
-
Mevcut resmi ve özel kayıtlardan anlaşılan şudur
ki; Castro kendisini radikal bir öncü ve milliyetçi olarak görmüştür. Politikalarını
oluştururken, Marks ve Lenin’den çok
Küba bağımsızlığının kurucu lideri Jose
Marti ve Latin Amerika’nın efsanevi kahramanı Simon Bolivar’dan etkilenmiştir. Milyonları
peşinden sürüklemesi ni , Marksist literatürden çok insanların akıl ve
gönüllerini fetheden pozitif enerjisine borçludur. Karizmasını oluşturan
faktörler, hitabet yeteneği, güçlü karakteri ve yılmaz mücadeleciliğidir.
-
Küba’nın resmi ideolojisi, 1961’de Kübalı muhaliflerin
Domuzlar Körfezi operasyonunun başarısızlıkla sonuçlanması
üzerine, Marksist-Leninist olarak ilan
edilmiş olmasına karşın, 1977’de Doğu Berlin’i ziyaretinde yaptığı konuşmada,Fidel
Castro evsahibi komunist Doğu Alman
liderlerini sıkıntıya sokan şu ifadelere yer vermiştir:
-
“Ne dereceye kadar utopyacı, ne dereceye kadar da
Marksist-Leninist olduğumu halen bilmiyorum. Belki de bir ölçüde rüyada bile
geziniyor olabilirim. “
-
Ne yazıkki, bu konuşmaya Castro’nun önemli konuşmalarının
derlendiği bir yayında ( Fidel Castro
Reader) yer verilmemiştir. Sebebine gelince, bu derlemeyi hazırlayan editörler, Castro’nun 48 yıllık
dönemde 5 binden fazla konuşma yaptığını
belirtmişler.
-
Ekim 1962 füze krizinin ABD ile Sovyetler
Birliği arasındaki gizli bir mutabakatla sona ermesinden sonra, Castro “ayakta
kalmalarını Sovyetler Birliği’nin desteğine borçlu olduğunu “ kabul etti.
-
Söz konusu mutabakat , Küba açısından ABD
tehdidinin azalması şeklinde yorumlandı.
Füze krizinden sonra, muhaliflerin faaliyetlerini önlemek için ABD’ne gitmeleri
adeta teşvik edildi.
-
Castro en önemli mülakatlarından birini 2005
yılında “Le Monde Diplomatique” genel yayın müdürü Ignacio Ramonet’ye verdi. 100
saat süren bu nehir- mülakatın ingilizcesi
“ A spoken autobiography” adlı 700 sayfalık bir kitap halinde
yayınlandı.
-
Castro, özel mektuplarında ve halka hitap eden
konuşmalarında, terorizmin devrimci
mücadelenin taktik araçlarından biri olarak kullanılmasını reddetmiştir. Bir
grup Amerikalının kaçırılması olayında, kardeşi Raul’a yazdığı mektupta, “herhangi
bir hükumetin siyasi tavır ve eylemleri bizi infiale sevketse dahi, rehine alma yöntemini kullanmamalıyız... Bu
gibi taktikler uluslararası kamuoyunun bizim aleyhimize dönmesine yol açar,” görüşünü
belirtmiş, bunu takiben kaçırılan Amerikalılar kendilerine zarar verilmeden serbest
bırakılmıştır. Ramonet ile yaptığı nehir - söyleşide, 11 Eylul (2001) saldırılarını
lik kınayan ve ABD halkına sempati ve
dayanışma ifade eden ilk ülkenin Küba olduğunu söylemiştir.
-
Irak’taki olaylara gönderme yaptığı sanılan bir
konuşmasında, “ hiç bir savaş terorizmle kazanılmadı. Ne bizim bağımsızlık
savaşı kuramcılarımız ne de benim tanıdığım Marksist – Leninist’ler masum
insanların yaşamlarını yirtirmesine neden olan terorist cinayetleri savunmaz.
-
Bu tür cinayetlerin hiçbir devrimci doktrinde
yeri yoktur. Etik sadece bir moral
konusu değildir. Etik davranışlar samimiyse, sonuç alınır.
-
Castro , Ramonet ile yaptığı nehir-söyleşide,
kendisini öldürmeye yönelik 500’den fazla suikast girişiminin önlendiğini söylemiştir.
( 2005 yılında geçerli olan bu sayının Castro’nun
ölümünden sonra 638 olduğu basında yer almıştır.)
-
Castro,
iktidarı ele geçirdikten sonra içerdeki muhalifleri tasfiye etmek için silaha
başvurmak zorunda kaldı. Sayıları binlerle ifade edilen karşı devrimciler 300
kadar örgüt çatısı altında faaliyet gösteriyodu. Castro, Escambray dağlarında
konuşlanan karşı devrimcileri etkisiz hale getirmek için 40 bin askerin
görevlendirildiğini ve verilen can kaybının Batista’yı devirmek için verilen
can kaybından daha fazla olduğunu belirtti.
-
Castro’nun ekonominin çeşitlendirilmesi girişimleri başarısız oldu. Küba ekonomisi
devrimden önce olduğu gibi, şeker, tütün ve turizme bağımlı olmaya devam etti.
-
Sovyetler Birliği’nin 1990’da çökmesi, Küba ekonomisi son derece olumsuz etkiledi. Küba
şekerini satacak dış pazarları kaybetti.
Bazı temel gıda maddeleri ve akaryakıt ihtiyacını karşılamakta büyük güçlüklerle
karşılaştı. Chavez Venezuelası
bir süre petrol temin etti.
-
Castro’nun devrim ihracı düşüncesi de
gerçekleşmedi. ( Angola’daki iç savaşta iktidardaki
Marksist MPLA grubuna askeri destek sağladı; ancak Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra MPLA’nın muhalifleri ile anlaşması sonucu , Küba bu
ülkedeki önemli konumunu yitirdi.)
-
Devrim ihracında başarısız olan Castro’nun
Kübası, tıp ve eğitim alanlarındaki başarılı hamlelerinin meyvesini , birçok
ülkeye binlerce doktor, sağlık personeli
ve öğretmen göndermekle toplamıştır.
No comments:
Post a Comment