Kara harekâtı, Esad’la görüşme ve Soylu’nun Peker seferi
Yazar: Murat Yetkin / 30 Kasım 2022, Çarşamba
ABD ve Rusya’nın Suriye’ye kara harekatını önleme çabaları, Erdoğan’ın Esad’la görüşme hazırlığı ve Ukrayna kriziyle içiçe geçmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan Milli Savunma Bakanı Akar ile görülüyor.
“Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’la nerede, ne zaman, hangi koşullarla görüşecek?” sorularının yanıtı henüz yok. Geçen yıl Birleşik Arap Emirlikleri’ni (BAE) 15 Temmuz darbesini Fethullahçılar üzerinden ABD ile birlikte desteklemekle suçlayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisi aleyhinde yayınlar yapan Sedat Peker’i getirmek için mi Abu Dabi’ye gidip “darbeci” Muhammed bin Zeyid tarafından kabul edildiği sorusunun da henüz yanıtı yok.
Anlaşılan Soylu da Erdoğan’ın “siyasette küslük olmaz” sözüne birkaç gün gecikmeyle de olsa de olsa uyum sağladı; yakında ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake ile buluşmasını da haber yapabiliriz. Ama izninizle İngiliz siyasetinin temeli olan “ebedi dostluklar ve ezeli düşmanlıklar yoktur, çıkarlar vardır” ilkesini muhalefet hatırlatınca ihanet, iktidar uygulayınca fazilet sayılmasındaki iki yüzlüğe dokunup konumuza dönelim.
Esad’la görüşme, Ukrayna pazarlığı mı?
Erdoğan’ın Esad’la görüşme ihtimali ile Türkiye’nin Suriye’deki PKK/YPG varlığına karşı kara harekâtı başlatma hazırlığı arasında yakın ilişki var. Aynı şekilde Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’yi buluşturma çabasıyla da.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Erdoğan’ın Esad’la görüşmesi için devrede olduğu ve bu konuda Erdoğan’ı sıkıştırdığı sır değil. Belki de yakında bu buluşmanın Putin’in Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelensky ile görüşmeyi kabul etmesi pazarlığının bir parçası olduğu ortaya çıkar. Öyle ya, hep Putin Erdoğan’ın istediklerini yapacak değil ya… İşin ucunda Nobel Barış Ödülü umudu var.
Bu varsayımda bulunabiliriz, çünkü Erdoğan’ın “katil” dediği Esad’la görüşeceğini söylemesinden sonra Esad koşullar öne sürmeye başladı. Örneğin İdlib’ten çekilme, Suriye’de “işgalci güç” olduğunu kabul etme gibi. Son olarak Lübnan’da yayınlanan Hizbullah yanlısı Al Akhbar gazetesiyle mülakatında “Türkiye’den söz değil icraat bekliyoruz” dedi.
Esad’ın beklediği icraat Türk askerinin çekilmesiyse yeni bir kara harekâtı durumu ne yönde değiştirecek?
Kara harekâtını engelleme çabası
Kara harekâtını engellemek için hem ABD hem Rusya devrede.
Ukrayna harekatının sorumluları arasındayken Bucha katliamındaki rolü nedeniyle görevden alınıp Suriye’ye gönderilen Rus Korgeneral Aleksandr Çayko 29 Kasım’da SDG’nin başındaki Mazlum Abdi ile görüştü. Bu görüşmede kara harekâtını önlemek için SDG’nin Türkiye’nin öngördüğü 30 kilometrelik hattın güneyine çekilmesini istedi. Ancak bu sınır içinde SDG, ya da PKK/YPG için kritik önemdeki Kobani (Ayn el Arab) şehri de bulunuyor.
Rusya’nın önerisi buranın Suriye rejim güçlerine bırakılması.
Oysa kara harekâtını durdurmak için SDG’nin 30 kilometre derinlikteki güvenlik bölgesinin güneyine çekilmesi koşulunu gayet iyi bilen ABD, Kobani’nin Rusya etkisindeki Suriye ordusuna devrine karşı. Pentagon’un “endişeliyiz” diyerek Türkiye’yi kara harekâtını yapmamaya çağırması ve “askerlerimiz hala Suriye’de” demesi, Türk SİHA’larının 23 Kasım’da Haseke’de ABD askerlerinin de gözetimindeki bir petrol tesisini vurması, bu sırada 2 militanın öldürülmesi ardından yapıldı.
Pentagon ile Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray arasındaki yaklaşım farkı görülebiliyor. Pentagon, Türkiye’nin gözünü korkutma amaçlı tutumunu sürdürüyor.
PKK’nın ABD’ye güveni ve Rusya
Öyle görülüyor ki, ABD de Rusya da (ki buraya İran’ı da katmamız gerekiyor) Türkiye’nin Suriye’deki PKK/YPG güçlerini sınırdan 30 kilometre güneye itmek için kendileriyle çatışmayı dahi göze aldığı kanısında. Rusya açısından hem Suriye hem Ukrayna dengeleri söz konusu. ABD açısından her ne kadar CENTCOM Amerikan sistemi içinde özerk, adeta feodal bir savaş ağası tutumu sergiliyorsa da hükümetinin terörist saydığı bir örgüt (PKK) yüzünden bir Rusya’ya karşı ihtiyaç duyduğu bir NATO ülkesiyle çatışma riski almak istemiyor.
CENTCOM sanki daha önce Vietnam’dan, Irak’tan, Afganistan’dan filan çıktıklarını unutup Suriye’de ilelebet kalacakmış gibi davranıyor, işin traji-komik yanı PKK da buna inanıp güveniyor. Yakında aynı ABD’nin kendilerini İran’a karşı kullanmak isteyeceğini ya göremiyor ya görmek istemiyor.
Rusya, Esad’la ilişkisi nedeniyle de PKK/YPG’yi ikna etme imkanına daha yakın. Ancak PKK, CENTCOM üzerinden ABD desteğine güvendiği için şimdilik buna yanaşmıyor.
Savaşmadan kazanma seçeneği mi?
Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev “Kara harekâtı olmaması için Türkiye’yi ikna etmeye çalıştıklarını” açıkça söylemiş. 30 kilometre sınırındaki “bütün Kürt oluşlumlarını çekemeyiz” derken sivil yerleşimleri kast ediyor ama Türkiye’ye saldırıların önlenmesi gereğine işaret ediyor. O arada İdlib konusuna değiniyor ve Türkiye’nin HTŞ güçlerini M-4 (Lazkiye-Halrp) karayolundan çekme sözünü yerine getirmediğinden söz ediyor. “Esad’la uzlaşmaya henüz vakit var” demesi bunu gösteriyor. Yani o da iki konuyu birleştirip Türkiye’ye “savaşmadan kazanma” seçeneği sunuyor.
Oysa ABD’nin şu ana kadar “saldırma” demek dışında sunabildiği bir seçenek yok. O yüzden de harekât ihtimali masada duruyor.
Erdoğan’ın Mayıs’tan bu yana “Bir gece ansızın” diyerek işaretini verdiği kara harekâtını başlatmamasındaki ABD ve Rusya engelleri dışında bu dediğini savaşmadan yaptırma seçeneği de etken olabilir mi? Orası henüz açık değil ama Erdoğan’ın şimdiye dek iyi kullandığı Ukrayna manivelasını kullanmayı sürdürmek istediği görülebiliyor.
No comments:
Post a Comment